> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Akaid Eserleri > Müslüman Akaidi > Kadere iman
Sayfa: [1] 2   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Kadere iman  (Okunma Sayısı 3910 defa)
01 Kasım 2010, 18:29:34
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 01 Kasım 2010, 18:29:34 »



KADERE İMAN

·   Kadere İman
·   Kader ve Kaza Kavramlarının Anlamı
·   İnsanın Fiilleri
·   Tevekkül; Anlam ve Mâhiyeti
·   Hayır; Anlam ve Mâhiyeti   
·   Şer; Anlam ve Mâhiyeti   
·   Hayır ve Şer Allah'tandır
·   Müslümanın Hayatında Hayır ve Şer
·   Azim ve Tevekkül
·   Tevekkül ve Kader
·   İnsanın Tevekküle İhtiyacı
·   Tevekkül Konusunda Dikkat Edilmesi Gereken Noktalar
·   Rızık Kavramı
·   Kur'an'da Rızık
·   Bir kimse Başkasının Rızkını Yiyebilir mi?
·   Rızık, Azalıp Çoğalabilir mi?
·   Kısmetimde Varsa, Rızkım Ayağıma Gelir Diyebilir miyiz?
·   Rezzâk (Rızık Veren) Allah'tır
·   Kader ve Rızık
·   Ecel; Anlam ve Mâhiyeti
·   Ecel ve Kader
·   Kur’ân-ı Kerim’de Ecel ve Ölüm
·   Sorular

 

Bu üniteyi bitirdiğinizde aşağıdaki amaçlara ulaşmanız beklenmektedir:

* Kader ve kaza kavramlarını açıklayabilmek.

* İnsanın ihtiyârı (tercihi) yönüyle fiillerini sınıflandırabilmek.

* Tevekkül kavramını açıklayabilmek, azimle ilgisini açıklamak.

* Tevekkülle kader arasındaki ilişkiyi izah edebilmek.

* İnsanın tevekküle ihtiyacını açıklayabilmek.

* Hayır ve şerrin mâhiyetini açıklayıp, bunların yaratma ve kesbetme yönünden

    kimlere ve niçin nisbet edilmesi gerektiğini açıklamak.

* Allah’ın niçin şerlere müsaade ettiğini, bunun imtihan ve rızâ kavramlarıyla

   ilişkilerini izah edebilmek.

* Müslümanın hayatında hayır ve şerrin ne gibi roller oynadığını örneklerle açıklayabilmek.

* Rızık kavramının mâhiyetini açıklamak ve Kur’an’da rızık konusundaki önemli

   vurguları izah edebilmek.

* “Rızık azalıp çoğalabilir mi?”, “bir kimse başkasının rızkını yiyebilir mi?” gibi

   sorulara doğru cevaplar verebilmek.

* Çalışmadan rızkın ayağına gelmesini beklemenin doğru olup olmadığını açıklayabilmek.

* Rızıkla kader arasındaki ilişkiyi izah edebilmek.

* Ecelin ne demek olduğunu ve kısımlara ayrılıp ayrılmadığını izah ederek kaderle

   ilişkisini anlatabilmek.

* Kur’ân-ı Kerim’de ecel ve ölümle ilgili önemli vurgulara örnekler verebilmek.

Kadere İman

“Biz her şeyi bir kader ile (bir ölçüye göre) yarattık.”[2116]

Kur’ân-ı Kerim’de “kader” kelimesi, iman esasları içinde sayılan hepimizin bildiği anlamıyla kullanılmamaktadır. Kur’an, bu kelimeyi, evrenin Allah tarafından belirlenmiş kurallar ve ölçüler içerisinde yarattığı; rastgele ve tesadüfî bir şekilde yaratılmadığı anlamında kullanmaktadır. Bu arada Kur’an’ın, kaderi imanın bir prensibi olarak sunmadığı da kabul edilmelidir. Ancak, bu, Kur’an’da kader konusunun yer almadığı anlamına gelmez. Kader’in imanın bir prensibi olarak zikredilişi, Peygamber (s.a.s.)’in hadislerinde geçmektedir.

Kur’an’da, hadislerde iman esasları içinde sayılan kaderin reddedildiğine rastlanmaz; aksine, kaza ve kader inancı ile ilgili çok sayıda âyetler vardır. Bu âyetlerin toplamından, Allah’ın insanlar için bir kaza ve kader tayin ettiğini ve bu takdire iman edilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla sadece Kur’an’dan yola çıkılınca bile, vahyin belirttiği şekilde kadere iman etmek gerekmektedir. Kaza ve kader konusunda temel esas, Allah’ın bir kaderi, kazâsı ve takdiri olduğuna iman’dır. Fakat, bu kaza ve kaderin ne olduğu ve nasıl cereyan ettiği konuları, tarihten beri tartışılagelmiştir.

Kur’an’da kader konusunun yer alışı, olayların anlatım akışı içerisinde sözkonusu edilmektedir ve bu nedenle anlatım içerisindeki bağlamları gözardı edilmeden, konuyla ilgili bütün âyetler bir araya getirilmek ve onları dikkatli bir değerlendirmeye tâbi tutmak sûretiyle ancak Kur’an’ın kader konusundaki bakış açısı tespit edilebilir. Kur’an’ın değişik yerlerinde kader konusuna değinilirken kimi âyetlerden cebr, kimilerinden de tam bir özgürlük anlamı çıkarılabilir. Nitekim kimi mezhepler kader konusunda cebr ifâde eden âyetleri esas almış ve diğer âyetleri buna göre te’vil etmiş, bazıları  tam bir hürriyet ifâde eden âyetleri esas alarak diğerlerini te’vil etmiş, diğerleri de orta bir yol takip etmiştir.

Kur’ân-ı Kerim, kâinatta olup biten her şeyin yüce Allah’ın irâdesiyle ve takdiri ile olduğunu beyan etmekle birlikte; insanın kendi irâdesiyle yaptıklarından yine kendisinin sorumlu olduğunu açıkça belirtmektedir. Kur’an, iman etmek ve inanmamak, iyi ameller işleyip cennete girmek, ya da yaptıkları kötü amel sonucu cehenneme girmeyi bir kader olarak ileri sürmemektedir. Kişinin iman etmesi de, etmemesi de kendi hür seçimine bağlıdır. “De ki: ‘Gerçek, Rabbinizdendir.’ Dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Şüphesiz zâlimler için, duvarları çepeçevre onları içine alacak bir ateş hazırladık. Onlar yardım istediklerinde, erimiş maden gibi yüzleri kavuran bir su kendilerine sunulur. Bu ne kötü bir içecek ve cehennem ne kötü bir duraktır! İyi hareket edenin ecrini zâyi etmeyiz. Doğrusu iman edip sâlih iş yapanlara, İşte onlara, içlerinden ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada altın bilezikler takınırlar, ince ve kalın ipekliden yeşil elbiseler giyerek tahtları üzerinde otururlar. Ne güzel bir mükâfat ve ne güzel yaslanacak yer!”[2117]

Âyetlerde iman etmenin de, inkâr etmenin de insanın hür irâdesine bırakıldığı ve cennete  girmenin  de,  cehennemi  hak  etmenin de, kişinin  yaptıklarının  sonuçları olduğu açık  bir  şekilde  anlatılmaktadır.  Allah’ın,  yaptıklarımızı  önceden  bilmiş  olması, bizi, o yaptıklarımızı yapmaya zorladığı anlamında değildir. Bilakis Allah’ın bilgisindeki o mâlumat, yaptıklarımız sebebiyledir.

Kader ve Kaza Kavramlarının Anlamı

Kader: Ezelden sonsuza kadar olmuş veya olacak şeylerin hepsinin zamanının, yerinin ve nasıl olacaklarının Allah tarafından bilinmesidir. Her şey bu bilgiye göre Allah tarafından takdir edilir.

Kader, Allah’ın ilim ve irâde sıfatı ile ilgilidir. Allah ilim sıfatı ile olmuş ve olacak şeyleri bilir. İrâde sıfatı ile şöyle veya böyle olmasını tercih ve takdir eder.

Kazâ: Ezelde Allah tarafından bilinen ve takdir edilen şeylerin, zamanı ve yeri geldiğinde Allah tarafından ortaya çıkarılmasıdır.

Kâinatta her şey kaza ve kadere bağlıdır. Allah’ın takdir ve irâdesinin dışında hiçbir şey olmaz. O’nun takdiri ve irâdesi olmadan bir yaprak bile yerinden kımıldayamaz.

Allah Teâlâ, bu âlem için kanunlar, esaslar ve düzenler koymuştur ve bütün eşya bu kanun ve esaslara göre hareket etmektedir. Bunlar hiçbir zaman zorlama anlamına gelmez. Kaderde icbar (zorlama) diye bir şey yoktur. Kader, kulun işleyeceği şeyleri Yüce Allah’ın ezelde bilmesi ve hayır ile şerri kendisinin yarattığını haber vermesidir. Meydana gelecek şeyleri Allah’ın bilmesi ve bu bilmeye göre o şeylerin meydana gelmesinin insan üzerinde hiçbir etkisi yoktur. Çünkü bilme (ilim), tesir (etki) sıfatı değil; meçhul olan şeyleri açığa çıkarmanın sıfatıdır. Meselâ, güneş veya ay tutulmasının çok önceden astronomi  ilmiyle uğraşanlarca bilinip takvimlere yazılması, güneş veya ay tutulmasının sebebi değildir. Bu bilginler bilmeseydi, bu takvimler yazmasaydı güneş veya ay tutulmayacaktı denilemez.     

Allah sonsuz ilmi ile, dünyaya gelen ve gelecek insanların, iyiyi mi yoksa kötüyü mü seçeceklerini bilir. Ancak insanlar, kendilerinin Allah’ın ne şekilde hareket edeceklerini bildiği ve takdir ettiği için hareket ediyor değillerdir. İnsan hak ile bâtılı seçme durumundadır. Hakkı seçerse  cennete girecektir; Bâtılı seçerse cehenneme girecektir. Bu kararı imtihan için Allah insana bırakmıştır. İnsan sonucuna katlanmak şartıyla, seçiminde hürdür.

Kadere iman, insana kâinatta her şeyin yüce bir hikmete göre cereyan ettiğini gösterir. Mü’min, kendisine bir zarar geldiği zaman feryadı basmaz. Başarı ve iyilik dokunduğu zaman da her şeyi unutarak sevinip şımarmaz. Böylece mü’min kadere inanmakla dengeli ve mutedil bir olgunluk kazanır.  Dünyada da mutluluğun ve üstünlüğün zirvesine ulaşır. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurur: “Gerek yeryüzünde, gerek nefislerinizde meydana gelen hiçbir musibet yoktur ki, bizim onu yaratmamızdan evvel bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır. Allah bunu, elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve O’nun size vereceği ile sevinip şımarmayasınız diye yazmıştır. Allah kendini beğenen  kibirli kimseleri sevmez.”[2118] 

  Kaza ve kadere inanmak insanın körü körüne kendini olayların akışına bırakması ve kurtuluş çaresi aramaması değildir. İnsan her şeyin bir sebebe bağlı olduğuna inanarak, sebepleri uygulamalıdır. Meselâ; bir deprem sonrasında, insanlar evsiz kalsa bu durumdan kurtulmanın çarelerini aramalıdırlar.

Rasûlullah (s.a.s.) her zaman kaderi yanlış anlayanlara karşı konulmasını istemiştir. Kader, hiçbir zaman tembelliğin sebebi, masiyetlerin vesilesi ve mecburiyetin varlığını iddia etmenin yolu yapılamaz. Aksine büyük işlerin ardında büyük gayelerin gerçekleştirilmesi için bir yol kabul edilmesi lâzımdır.

Hz. Ömer (r.a.)’in karşısına hırsızın biri getirildiğinde ona niçin hırsızlık yaptığını sorar. Hırsız: “Allah böyle takdir etti, kaderimde hırsızlık yapmak varmış, ne yapayım” deyince, Hz. Ömer: “Buna otuz kamçı vurun ve elini kesin.” diye emir verir. Sebebi sorulduğunda da şöyle cevap verir: “Hırsızlık yaptığı için eli kesilir, Allah’a iftira ettiği için de kamçı vurulur.”

Kader, ancak kader ile önlenir. Meselâ, açlık kaderi, yeme kaderiyle giderilir. Susuzluk kaderi, su içme kaderiyle önlenir. Hastalık kaderi, tedavi ve sağlık kaderiyle önlenir. Tembellik kaderi, çalışma ve gayret kaderiyle önlenir. Dolayısıyla k...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Kadere iman
« Posted on: 28 Nisan 2024, 01:36:58 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Kadere iman rüya tabiri,Kadere iman mekke canlı, Kadere iman kabe canlı yayın, Kadere iman Üç boyutlu kuran oku Kadere iman kuran ı kerim, Kadere iman peygamber kıssaları,Kadere iman ilitam ders soruları, Kadere imanönlisans arapça,
Logged
01 Kasım 2010, 18:31:45
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« Yanıtla #1 : 01 Kasım 2010, 18:31:45 »

Bu cihetle sebeplerin bir dereceye kadar kıymet ve îtibarı yok değilse de, bunlar, zâtî (aslî) değil, değişken ve sınırlıdır. Tesir ve hüküm sebebin değil, Allah’ındır. Asıl ilim ve kudretine itibâr edilecek; işler, hüküm ve irâdesine havâle edilecek hâkim, sebepler değil, sebepleri yaratan Allah'tır. Herşey geçer, leh ve aleyhte olan her sebep tükenir, takdir edilen kaderi biter, başında ve sonunda bütün kudretiyle Allah kalır. Hem Allah takdir buyurmamışsa hiçbir şey diğerine tesirini gösteremez. Takdir buyurmuş ise, Allah’tan başka hiçbir şey de onun önüne geçemez. Ateş, Allah’ın yak dediğini kendi miktarınca dediği kadar yakabilir. Rızık da Allah’ın doyur dediğini kendi miktarınca dediği kadar doyurabilir. Demek ki sebeplere îtimat sonlu, Allah’a îtimat sonsuzdur. O halde kuvvet ve kesin bilgi, sebeplere güvenmekte değil, Allah’a dayanmaktadır. Tevekkül de, gururla kendini sayıp koyuvermek değil, Allah’ın gösterdiği yolda gücü yettiği kadar vazîfesine önem vermek, takvâ sahibi olmak, kusurunu îtirâf ile berâber, Allah’ın kudretine îtimat edip netice hakkında telaşa düşmeksizin, O'nun irâdesine teslim olmaktır.[2199]

Seyyid Kutub da sebepler konusunda şöyle demektedir: "...Allah’ın değişmez kâinat kanunu sebep ve netice düzeniyle yürüyor. Ancak neticeyi meydana getiren yalnız sebepler değildir. Asıl etki eden, fâil-i mutlak olan Allah Zülcelâl'dir. Allah, kendi takdiri ve istemesi ile sebep ve netîce düzenini sağlıyor. O yüzden Allah, insandan çalışıp çabalamasını, üzerine düşen vazifeleri îfâ etmesini istiyor. İnsan bu vazifeleri îfâ ettiği kadar, Allah netîceleri düzenleyip tahakkuk ettiriyor. Böylece sebep ve netice Allah’ın isteği ve takdirâtı ile ilgili olarak uzuyor. Yalnız O'dur ki, istediği zaman, istediği şekilde neticelerin meydana gelmesine izin verir. İşte bu şekilde müslümanın düşüncesiyle çalışması arasındaki birlik sağlanıyor. Müslüman gücünün yettiği kadar çalışıp çabalar. Fakat bu çalışmanın sonucunu Allah’ın takdirine ve isteğine bırakır. Ona göre sebep ve netice arasında mutlak kat’iyyet yoktur. O, hiçbir şeyde Allah’a kat’iyyet yüklemez.[2200]

3- Her hususta Allah’tan başka hiçbir şeye güvenmemek: Nice insanlar vardır ki, ellerindeki servete, sahip oldukları mevkîye, büyük insanlarla olan yakınlıklarına veya yüksek tahsil görmüş oğluna veya kızına güvenmektedir. Onların varlığı gönlünü doldurmuş, yarına emniyetle bakıyor, Allah Teâlâ'dan gaflet halindedir. Her teşebbüsünü bu kuvvetlerle başaracağına inanmıştır. Hâlbuki bütün bunlar ve sahip olduğu herşey, bir anda yok olabilir. O zaman yalnız bunlara dayanan insanın hâli ne olur?![2201] Müslüman ise böyle değildir; o, nelere sahip olduğunun farkında olup, şükrünü îfâ edecek, bunları akıllıca kullanacak; fakat her zaman yalnız Allah’a güvenecektir.

Bilindiği/bilinmesi gerektiği gibi; tevekkül meselesinde en tehlikeli durum, tevekkülü yanlış anlayarak tembelliğe düşmek, vazifesini yerine getirmemek ve bunun sonucunda da başarsızlığa uğramaktır. İlk emri "Oku!" olan İslâm dininin mensupları olarak, biz müslümanların en önemli görevlerinden biri, hangi meslekten olursak olalım çalışmak, bize düşen görevi en güzel şekilde yerine getirmek; bütün bunların sonucunda da büyük bir gönül huzuruyla Allah Teâlâ'ya güvenmek, O'na tevekkül etmektir. Tâbiri câizse, tembellik bizim lügatımızda yer almamalı; en çok korkmamız, en uzak kalmamız gereken bir vasıf olmalıdır. Öyle ki Peygamber Efendimiz: "Ümmetim adına en çok korktuğum şey göbek iriliği, uyku düşkünlüğü ve tembelliktir." buyurmak sûretiyle, tembelliğin bizler için ne büyük bir tehlike olduğuna işaret etmiştir.

Tevekkülle ilgili âyetleri incelediğimizde, Allah'a tevekkül ettiğini belirten Peygamberlerin ve mü'minlerin, o sözleri söylerken bir mücâdele, çalışma, gayret içinde olduklarını görüyoruz. Hiçbiri oturdukları yerden, yorulmadan, belli bir zorluğa katlanmadan bu sözleri söylemiyorlar. İşte bu da bize gösteriyor ki; ancak çalışan müslümanın tevekkül etmeye, "Allah'a güvendim!" demeye hakkı vardır. Tembel ise, tevekkül ettiğini söylese bile ancak kendini kandırıyordur ve sonu hüsrân olacaktır.

Tevekkül meselesinde diğer bir önemli husus da dünya hayatının müslüman için bir imtihan yeri olduğunun unutulmaması gerektiğidir. Çünkü bazı durumlarda insan bütün çabasını sarfetse de, elinden geleni yapsa da İlâhî takdir bazı hikmetler sebebiyle buna izin vermediği için başarılı olamayabilir, isteği gerçekleşmeyebilir. İşte burada tevekkülün diğer yönü ortaya çıkar: En umutsuz gibi görünen durumlarda bile Allah'a olan güveni kaybetmemek.

Allah Teâlâ, her şeyin teferruatını en ince ayrıntısına kadar bilir. Belki bizim istediğimiz, gerçekleşmesi için çalıştığımız bir şey, aslında bizim zararımıza; buna karşılık istemediğimiz bir şey ise aslında yararımızadır. Sonsuz rahmeti sebebiyle Allah Teâlâ da sevdiği kullarını, o kulların kendilerini düşündüğünden daha çok düşüneceğine; onlara kendilerine acıdıklarından daha çok acıyacağına göre müslümanlar olarak bizlerin -hem dînî, hem dünyevî görevlerimizi yaptığımız müddetçe- hiçbir şeyden dolayı tasalanmamıza gerek yoktur. İnşâallah sonuçta mutluluk bizim olacaktır.

Bir amacımıza, isteğimize ulaşamadıysak Vekîlimiz olan Allah Teâlâ bize olan sevgisiden dolayı, o istediğimiz şeyden her bakımdan bize daha hayırlısını nasîb edeceğini ummalıyız. En umutsuz gibi görünen durumlarda bile Allah'a olan güveni kaybetmemek şarttır.

Dünya, müslüman için bir imtihan yeri olduğundan dolayı unutulmaması gereken diğer bir nokta da; herşeyin sonucunun sadece bu dünyada alınmadığıdır. Biz Müslümanlar, âhiret inancına sahibiz ve zaten dünyada da âhiret için, o ebedî hayat için çalışırız. O halde, belki de yaşadığımız büyük bir üzüntü, yorgunluk veya sıkıntıya göstereceğimiz sabır; Allah katında derecemizin yükselmesine, öbür dünyada büyük mükâfatlar kazanmamıza sebep olacaktır. "...Biz dilediğimiz kimseye rahmetimizi eriştiririz. Ve güzel davrananların mükâfatını zâyî etmeyiz. Âhiret mükâfâtı ise, iman edip de (kötülüklerden) sakınanlar için daha hayırlıdır."[2202]

Rızık Kavramı

Rızık: Ra-ze-ka fiilinden türemiş bir isimdir. Çoğulu erzâk gelir. Faydalanılması için verilen bağış, pay, hisse, nasip, haz, gıda ve mutlaka kendisiyle faydalanılan şey anlamlarına gelir. Rızık: Dünyada ve âhirette verilen pay ve hisse demektir. Rızık; kendisinden yararlanılan şey, veya canlının yaşayabilmesi ve gelişmesi için Allah'ın canlıya sevkettiği şey demektir. Rızık: Allah'ın canlıya zevk ve faydalanma nasip ettiği şeydir. Mülk olsun olmasın, yenilen, içilen ve diğer şekillerde kullanılmasından faydalanılan mallara uygun olduğu gibi; evladı, eşi, gayret ve işi, ilim ve bilgileri dahi içine alır. Fakat hepsinde istifade edilmiş olmak şarttır. Ve bu faydalanma, dünyaya ve âhirete ait faydalanmadan daha geneldir. Buna göre dinî ve dünyevî bilfiil faydalanılamayan mal, mülk, evlat ve aile, ilim ve bilgi rızık değildirler. Bu şekilde bir şey, çeşitli faydalanma şekillerine göre farklı kimselerin rızkı olabilir. Fakat malından, gücünden, ilminden faydalanmayanlar rızıklanmış değildirler.[2203]

Allah'ın, yaratıklarına hayrdan verdiği ve kendisiyle faydalanılan her hayr rızıktır. "Rabbinin rızkı hayr'dır (hayırlıdır)."[2204] Rızık: Allah'ın; kullarına ve bütün hayvanlara takdir edip yarattığı ve onların gıdalandığı şeylerdir. Her olacak şey, Allah'ın ilminde belli olduğundan, her yaratığa ne yiyecek ne içecek ise, Allah'ın ilmi ile meydana gelmiş ve takdir edilmiş olup, rızık da takdir edilmiştir. Herkes kendisi için takdir edilen rızkını yer. Kimse kimsenin rızkını yiyemez. Bir kimse, rızkı tükenmeden, kendisi için takdir edilen rızkını yemeden ölmez. Rızkı yaratan, rızık veren ancak  Allah'tır. Doğru yoldan kazanıldığında helâl; gayrı meşrû kazanılan da haram olur. Her ikisine de rızık denilir.

Bazı âlimler, rızık; insan ve diğer bütün canlıların sadece beslenip yaşamaları için yedikleri ve içtikleri yiyecek ve içecekler yani besinlerdir derler. Bazıları ise tarifini geniş tutarak rızkı şöyle tanımlamışlardır: Rızık; Allah Teâlâ'nın bütün canlılara, yiyip içerek gıdalanmaları ve faydalanmaları için lutfettiği şeylerdir. Bu tanıma göre rızkın içerisine, yiyecek içecek ve insan hayatını sıcak ve soğuktan korumaya yarayan elbise ve kalacağı mesken, ev gibi şeyler girer.

Kur'an'da Rızık

Rızık kelimesi, türevleriyle birlikte Kur'ân-ı Kerim'de 124 yerde geçer. Kur'an'a göre rızık, ya doğrudan doğruya veya sebeplendirme yoluyla Cenâb-ı Allah'a aittir. İnsanlara verilen rızka konu teşkil eden şeyler değişiktir: Eti yenen hayvanlar[2205]; Nebatî ürünler, meyveler[2206]; gerek insanların, gerek öbür canlıların gıdaları, yiyip içilen şeyler[2207]; cennettekilere verilecek rızıklar[2208]; yağmur[2209]. En çok rastlanan durum, rızkın konusunun tayin olunmayıp, müphem ve genel bırakılmasıdır. Bu ise, rızıklandırmanın şümûlünü genişletmektedir. Bakara suresi, 3. âyetteki "Kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden Allah yolunda harcarlar." genel ifadesi, rızkın içine birçok şeyi dâhil eder: Aynî mal, nakit para, gıda olacak şey, hatta bedenî kuvvetle yardım, bilgisiyle faydalı olmak gibi. Rızık, mânevî nimet için de kullanılır. Mânevî nimetlerin en önemlisi nübüvvet ve hidâyet  anlamında  da   kullanılmıştır[2210].  Rızık  kelimesi,  bunların  dışında;  yerden  ve gökten gelen yaşama vesileleri[2211]; uhrevî fazl ve nimet[2212]; teşekkür[2213];  servet, mal ve mülk[2214] anlamlarında da kullanılmıştır.

Kur'an, Allah'ın rızıklandırma (terzîk) fiiline muhâtap olanları da çeşitli hayat tabakalarından bütün canlılar, tüm insanlar, şehidler ve cennet ehli gibi gruplara ayırır.[2215] Her canlının rızkını tekeffül eden Allah, bu rızkı onlara dilediği gibi farklı ölçülerde vermektedir.[2216]   

Allah'ın ilminde bir insanın ömrü boyunca yiyeceği rızıklar bellidir. Bir insan, dağlar kadar...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

04 Kasım 2014, 20:52:25
ibrahim7c

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 28


« Yanıtla #2 : 04 Kasım 2014, 20:52:25 »

İnsan ilk doğar bebekliğini gecirit gelişir ergenleşir yetişkin olur yaşlanır ve ölür ölüm Allah'tan gelen bir şey olduğundan hiç kise ölümü engelleyrmez bir ayyette "her canlının ömrü biçilmiştir"
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
06 Aralık 2018, 08:37:39
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #3 : 06 Aralık 2018, 08:37:39 »

Esselamu aleykum. Kadere iman eden allahın bize sunduguna şükür eden güven duyan  kullardan olalim inşallah. Rabbim razı olsun paylasimdan kardeşim. ..
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

07 Aralık 2018, 00:59:06
Sevgi.
Bölüm Görevlisi
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 17.958


« Yanıtla #4 : 07 Aralık 2018, 00:59:06 »

Kadere iman imanın şartlarındandır. Rabbim bizleri bu şartlara hakkıyla uyanlardan eylesin inşaAllah... Amiin
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1] 2   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes