> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Nedir ?  > Müridin Dersleri > Zikir İhtiyacı ve Gerekliliği
Sayfa: [1] 2 3   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Zikir İhtiyacı ve Gerekliliği  (Okunma Sayısı 6829 defa)
11 Aralık 2007, 16:27:57
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 11 Aralık 2007, 16:27:57 »



Lisânî ve kalbî zikre olan ihtiyaç bilinen bir gerçektir. Bu ihtiyaç önceden olduğu gibi günümüzde de mevcuttur. Tarikatlar arasındaki tek fark, tatbik şekillerindedir.

   Sıddîkiye (Nakşibendi) tarikatına intisab edenler, önce "letâifi aşere"lerinde zikredip, kalplerinin tasfiyesine ve nefislerinin tezkiyesinde muvaffak olurlar. Sonra murakabe ile meşgul olurlar. Son olarak, Kur'an-ı Kerim okumak ve Kelime-i Tevhid'le görevlendirilmekle, bu feyiz deryasından istifade etmeye devam ederler.

   Müridin bunlarla meşgul olması, içtihad derecesine varan büyük evliyaların içtihadlarının ürünüdür. Bu dereceye ulaşamamış olanlara düşen yegâne görev, tabi olmaktır.

   Nakşibendi tarikatında yapılan zikir şekli, hâfî (gizli) zikirdir. Nitekim Peygamber Efendimiz (S.A.V)  bir  hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:

   "Zikrin en hayırlısı hâfî olanıdır." (Ahmed b. Hanbel; 1/172-180-187)

   Kalbi zikirlerin telkininde, bâtınî nisbetler ‘Allah’ lafz-i celalinin, nefy-i isbatın, murakabenin ve dili hareket ettirmeden huzurun telkin edilmesi ile elde edilebilir. Hafî zikir, Hz. Ebu Bekir (R.A)'a mahsus olarak, Peygamber Efendimiz (S.A.V)'den teveccüh yoluyla bâtınî olarak verilmiştir. Hz. Peygamber Efendimiz (S.A.V) bu konu hakkında şöyle buyurmuştur:

   "Allah-u Teala, benim sadrıma (göğsüme) ne doldurduysa, onu olduğu gibi Ebu Bekir'in sadrına ilka ettim." (Keşfu-l-Hafa; 190)

   Allah-u Zülcelal'i zikretmek, ibadetlerin en şereflisidir. Zikir, hem dünya hem de ahirette mutlu olmanın sebebidir. Allah'ın rızasını celbedici ve rızkı kolaylaştırıcıdır. Zikir etmeye devam edenler, diğer insanlara karşı heybetli görünürler.

   Toprak, nasıl yağmurla bol mahsul vermeye muktedir ise zikir ile de insanın gönlünde, Allah-u Zülcelal'e karşı sevgi ve muhabbet meydana gelir. Zikir, kul ile Allah arasındaki yabancılık duygusunu giderir. Allah'ın zikri ile meşgul olan kimse bu zikre devam ettikçe; gıybetten, yalan söylemekten ve bütün günahlardan korunur. Muhabbetullah'ın (Allah sevgisinin) aslı zikirdir.

   Allah'ı unutmak, şekavete ve bedbaht olmaya sebeptir. Zikir maddi ve manevi lezzetlerin en üstünüdür. Zikreden kişi, maddeten ölse bile, manen diridir. Gafil ise bunun tam aksidir.

   Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

   "Rabbini sabah akşam içinden yalvararak ve korkarak an, sakın gafillerden olma." (A’raf; 205)

   Diğer bir ayet-i kerimede de şöyle buyurmuştur:

   "Onlar; ayakta iken, otururken, yanları üstüne yatarken, hep Allah'ı hatırlayıp anarlar. Göklerin ve yerin yaradılışı hakkında inceden inceye düşünürler." (Al-i İmran; 191)

   Diğer bir ayet-i kerimede ise şöyle buyrulmuştur:

   "Allah'a teslim olan ve Allah'a iman eden, Allah'ın emirlerini yerine getiren, sâdık olan, güçlüklere katlanan, mütevazi olan, sadâka veren, oruç tutan, mahrem yerlerini koruyan, Allah'ı zikreden erkeklerle kadınlar yok mu? Cenab-ı Hak, onlara mağfiret ve büyük ecir (mükâfat) hazırlamıştır." (Ahzab; 35)

   Allah-u Zülcelal diğer bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

   "Ey mü'minler! Allah'ı çok zikredin, sabah, akşam tesbih ve tenzih edin. Sizi karanlıktan aydınlığa çıkarmak için; üzerinize rahmetini, feyz ve bereketini gönderen O'dur. Melekler de sizin için mağfiret dilerler. Allah mü’minlere karşı merhametlidir. Onlar Allah'a kavuştukları gün, nail olacakları iltifat; selamdır. Allah onlara pek iyi bir mükâfat hazırlamıştır." (Ahzab; 41-43)

   Ebu Musa el-Eş’ari (R.A)'ın rivayet ettiğine göre, Peygamber Efendimiz (S.A.V) şöyle buyurmuştur:

   "Rabbini zikredenlerle, zikretmeyenlerin misali; diri ile ölü gibidir." (Buhari; Deavat:66, Müslim; Salatü’l-Müsafirin:211)

   Ebu Hureyre (R.A)'dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte de Hz. Peygamber Efendimiz (S.A.V) buyurmuştur:

   "Aziz ve Celil olan Allah buyurdu ki: Ben kulumun zannına (itikâdına) göreyim. Beni zikrettiğinde, Ben onunlayım. (Rahmetim, yardım ve inayetim onunla beraberdir.) O Beni, kalbinde gizlice zikrederse, Ben de onu bu suretle anarım. Beni bir cemaat içinde zikrederse, Ben de kulumu o cemaat efradından daha hayırlı (Cebrail ve Mikail gibi) bir cemaat içinde (rahmetimle) anarım." (Buhari; Tevhid:15, Müslim; Zikir:6)

   Yine Ebu Hureyre (R.A)'ın rivayetine göre, Peygamber Efendimiz (S.A.V):

   "Müferridûn ilerlediler!" buyurdu. Ashab-ı Kiram:
   "Ya Rasulallah müferridûn kimlerdir?" diye sordular. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (S.A.V) şöyle buyurdu:
   "Onlar öyle kimselerdir ki, aziz ve celil olan Allah'ın zikrinde aşırı gidenlerdir. (çok zikredenlerdir.)" (Müslim; Zikir:4)

   Ebu Said El-Hudri (R.A)'dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (S.A.V) şöyle buyurmuştur:
   "Size mecnun (deli) denilinceye kadar Allah'i zikrediniz." (Ahmed b. Hanbel; 3/68-71)

   Yine, Ebu Said El-Hudri (R.A)'dan rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz (S.A.V) şöyle buyurmuştur:
   "Kıyamet günü derece bakımından insanların en üstünü, bol bol Allah'ı anan kimselerdir." ( Tirmizi; 3598)

   Muaz (R.A)'dan rivayet edilen diğer bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (S.A.V) şöyle buyurmuştur:
    "Ademoğlu kendisini Allah'ın azabından kurtaracak, zikirden daha üstün bir amel işlemedi." Sahabe-i Kiram dedi ki:
   “Allah yolunda cihad da mı... Ya Rasulallah?” Bu soru üzerine Peygamber Efendimiz (S.A.V) şöyle buyurdular:
   “Evet, Allah yolunda cihad da! Ancak kılıcı (silahı) çekersin, kırılıncaya kadar dövüşürsün. Sonra yine çekersin, kırılıncaya kadar yine dövüşürsün; Sonra yine çekersin, kırılıncaya kadar yine dövüşürsün; işte ancak bu ondan üstündür.” (Mecmaü’z-Zevaid:X/73;    Rüdani:5/234,hd. 9217)
 

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Zikir İhtiyacı ve Gerekliliği
« Posted on: 19 Nisan 2024, 04:28:36 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Zikir İhtiyacı ve Gerekliliği rüya tabiri,Zikir İhtiyacı ve Gerekliliği mekke canlı, Zikir İhtiyacı ve Gerekliliği kabe canlı yayın, Zikir İhtiyacı ve Gerekliliği Üç boyutlu kuran oku Zikir İhtiyacı ve Gerekliliği kuran ı kerim, Zikir İhtiyacı ve Gerekliliği peygamber kıssaları,Zikir İhtiyacı ve Gerekliliği ilitam ders soruları, Zikir İhtiyacı ve Gerekliliğiönlisans arapça,
Logged
11 Ocak 2011, 21:11:32
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« Yanıtla #1 : 11 Ocak 2011, 21:11:32 »



    "Aziz ve Celil olan ALLAH buyurdu ki: Ben kulumun zannına (itikâdına) göreyim. Beni zikrettiğinde, Ben onunlayım. (Rahmetim, yardım ve inayetim onunla beraberdir.) O Beni, kalbinde gizlice zikrederse, Ben de onu bu suretle anarım. Beni bir cemaat içinde zikrederse, Ben de kulumu o cemaat efradından daha hayırlı (Cebrail ve Mikail gibi) bir cemaat içinde (rahmetimle) anarım." (Buhari; Tevhid:15, Müslim; Zikir:6)

    Bunu hayal etmek bile öyle güzel ki..Rabbimiz tarafından anılıyor olmak..Ki O (c.c.) vadinden dönmez..

    Bize ne oluyorda...Rabbim ebeden razı olsun..Güzel paylaşımınız için..Değerli hocam..
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

09 Mayıs 2011, 18:52:17
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« Yanıtla #2 : 09 Mayıs 2011, 18:52:17 »

 Toprak, nasıl yağmurla bol mahsul vermeye muktedir ise zikir ile de insanın gönlünde, ALLAH-u Zülcelal'e karşı sevgi ve muhabbet meydana gelir. Zikir, kul ile ALLAH arasındaki yabancılık duygusunu giderir. ALLAH'ın zikri ile meşgul olan kimse bu zikre devam ettikçe; gıybetten, yalan söylemekten ve bütün günahlardan korunur. Muhabbetullah'ın (ALLAH sevgisinin) aslı zikirdir.

Rabbim senin sevginle,zikrinle doldur kalplerimizi.Biz biliriz ki Kalpler ancak seni anmakla mutmain olur.Şu yalan dünyada yaşadığımız mutluluklar geçici mutluluk..Yine biz biliriz ki ebedi mutluluk yalnız Sende.Ebedi mutluluk ile şereflendir bizleri..Amin
Allah razı olsun hocam..

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

22 Ağustos 2011, 18:18:49
muhsin iyi

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 87


« Yanıtla #3 : 22 Ağustos 2011, 18:18:49 »

Zikir, Zikrin Önemi.
Nedense pek çok kişi tefekkürün zikirden üstün oluşunu düşünerek Allah’ı (c.c.) zikretmeyi küçük bir ibadet olarak değerlendirmektedir. Bazı dini bütün insanların zikre karşı olmaları, Kuran-ı Kerim’deki ve hadis-i şeriflerdeki zikir kelimelerini tevil etmeye çalışmaları gerçekten ilginçtir. Ben önceleri onların art niyetli olduklarını ve kalplerinde büyük bir hastalık bulunduğunu düşünürdüm. Onlara göre zikir Allah’ı (c.c.) düşünmektir. Arka arkaya aynı kelimeyi söylemek bir anlam ifade etmez. Sürekli zikirle kastedilen şey her yerde, karşılaşılan bütün varlıklarda Allah’ın (c.c.) kudretini görüp O’nu hatırlamaktır. Halbuki kendileri de namaz sonunda çekilen tespihleri “zikir” olarak adlandırırlar. Gerçi Kuran-ı Kerim’de zikir kelimesi bildiğimiz anlam dışında ayrıca onların dediği gibi bazen namaz, bazen tefekkür, bazen de kutsal kitap anlamında da kullanılmıştır. Peygamberimiz (s.a.s) tevile müsait olmayan bir açıklıkla pek çok sahabeye değişik zikirler öğretmiş ve onlardan bunların çeşitli sayılarda veya sayısız olarak çekilmesini istemiştir. Şimdi ise bu dini bütün insanların zikre karşı olmalarını daha iyi anlamaktayım. Aslında sorun bu insanların fıtratlarından, mizaçlarından ve meşreplerinden kaynaklanmaktadır. Çünkü bu yapıdaki insanlar sadece zikre değil akıl ve mantıklarını yitirdikleri başka şeylere karşı da aynı veya benzer bir tutuma sahiptirler. Bunlardan kaygı duyarlar. Örneğin bunlar müzikten hiç hoşlanmazlar, çünkü müzik akıl ve mantığı duygu ve coşku seli ile eritir. Yine bu insanlar haram olduğu için değil fıtratları gereği alkolden de adeta ürkerler. Bilindiği üzere alkol de akıl ve mantığı devre dışı bırakmaktadır. Zikir de mahiyet olarak akıl ve mantığı etkisiz kılarak bir çeşit cezbe hali ile ilahi bir duygu ve coşku seline kendini bırakma olduğu için bu yapıdaki insanlar farkında olmadan kendi fıtri yapılarını savunmak için zikir aleyhine sözler söylemeye, bu konudaki açık olan ayet ve hadislerdeki zikir lafzını da kendi mizaç ve meşreplerine uygun olarak tevil etmeye yönelirler.  Bu tür insanları zikre yöneltmeye ve zikirden zevk almalarını sağlamaya çalışmak çok zordur. Tabii öyleleri belli sayıdaki zikri söylemede bir sorun yaşamazlar. Hatta virtlerini de düzenli olarak çekerler. Ama daimi zikir onlara çok ağır gelir. Zaten öylelerinde zikrin sonucu olarak meydana gelen cezbe ve letaiflerin açılması da hiçbir zaman gerçekleşmez. Bunların tarikat yolunda yükselmeleri ve Hakk’a vasıl olmaları gizli gerçekleşir. Bu tür insanların fıtratları, mizaç ve meşrepleri daha ziyade tefekküre uygundur. Tasavvufta bu yapıdaki insanlara salik-i gayr-i meczup denir.
    İnsanlar birbirinden ayrı fıtratta, mizaç ve meşrepte oldukları için farklı tarikatlar ortaya çıkmıştır. Bu nedenle tarikatlar aynı amaca değişik yöntemlerle ulaşmaya çalışırlar. Tarikatların amacı Allah’a (c.c.) ulaşmaktır. Bu bakımdan tarikatlar iki genel guruba ayrılırlar. Bunlardan bir gurubu nefsi tezkiye etmeyi amaçlar; bunun için erbaine (çileye) girme, hizmet etme, oruç tutma, riyazete uyma (az yeme, az uyuma ve az konuşma) gibi yollarla nefsin dünyaya dönük arzularını kırmaya, nefsi arındırmaya çalışırlar. Bu yolla çeşitli nefis makamları kat edilir. Sırasıyla nefis emmâre, levvâme, mülhime, mutmainne, raziyye, marziyye, kâmile makamlarına ulaştırılmaya çalışılır. Diğer guruptaki tarikatlarda ise ruhu tasfiye etme amaçlanır; bunun için de virt ve zikre ağırlık verilir. Ruh Allah’tan (c.c.) gelen bir nefha (soluk) olduğu için O’na yükselmek ister. Zikir bu yükselmeyi sağlar. Ruhun ayırıcı vasfı aşktır. Güzel şeylere karşı bir çekim duyar. Faziletleri edinmek, bunlarla kendini güzelleştirmek ister. Zikir Allah’a (c.c.) duyulan bir çeşit aşktır. Daha doğrusu kişide Allah’a (c.c.) karşı bir çeşit aşk hali yaratır. Bu aşk haline cezbe denir. Cezbeyi Allah’a (c.c.) duyulan aşk halinin eseri olarak düşünebiliriz. Cezbe letaiflerde etkisi somut olarak hissedilen bir durumdur. Letaifler (kalp, ruh, sır, hafi, ahfa) adeta ruhun duyu organlarıdır. Göğüste çeşitli noktalarda bulunurlar. Ruh çekilen zikirle letaiflerde meydana gelen cezbe sonucu Hakk’a yükselmeye, çeşitli manevi halleri yaşamaya başlar. Manevi haller zamanla nefsi etkisi altına alıp nefis makamlarının da kat edilmesini sağlar.
    Zikir büyük bir nimettir. Kamil ve mükemmil (olgun ve olgunlaştırıcı) bir mürşitten böyle bir zikri alan gerçekten büyük bir devlete ermiştir. Gerçi insan kendi başına da zikir edinebilir. Kitaplardan faziletli zikirleri okuyup alabilir. Ama bununla ancak sevap kazanabilir. Bu yolla  zikrin faziletine erip kalp tasviyesi ve nefis tezkiyesi gerçekleşmez. Ehlinden alınan zikirle ancak feyz kapıları açılır. Çünkü mürşidin eli silsile yolu ile ta peygambere (s.a.s) kadar uzanır. Peygamber (s.a.s) ile Allah (c.c.) arasında ise doğrudan bir irtibat vardır. Ehlinden alınan bir zikir kişiyi önce mürşidinde (fenafi’ş-seyh), sonra peygamberde (fenafi’r-resul), en sonunda da Allah’ta (c.c.) fani (fenafi’l-lah) kılar. Tabii bu yolda ve bu mesafelerin kat edilmesinde zikrin yanında en büyük iş rabıtaya düşmektedir. Rabıtasız bu nimetlere ulaşmak mümkün değildir. Mürşid-i kamilsiz böyle bir yola yani zikir yoluna girenler, şeytanların çeşitli oyunlarına, hilelerine, komplolarına maruz kalabilirler. Zikreden kişi, gerek Rahmani gerekse şeytani çeşitli haller yaşayacağı için bunları ancak bir mürşid-i kamilin kılavuzluğu ile bilebilir. Ayırt edebilir. Gerekli tedbirlerini alabilir.
    Bir insanın zikre iradesiyle sahip olduğunu düşünmesi doğru değildir. Zikir bir ilan-ı aşk olduğu için kişinin bunun kendisine Allah’ın (c.c.) bir lütfu olduğunu bilmesi gerekir. Allah (c.c.) güzel ismini veya güzel isimlerini sevdiği kimselerin zikretmesini ister. Bundan dolayı zikir erbabının öncelikle böyle bir devlete sahip olduğu ve seçildiği için her zaman bunun şükrünü dile getirmesi, eda etmesi ve Allah’a (c.c.) daimi olarak  hamd u senada bulunması gerekir.
    İnsan dışındaki bütün canlı ve cansız varlıklar, yaratılışları istikametinde kendi dilleri ile zikir halindedirler. Mikro âlemde maddenin en küçük parçası atomun çekirdeği etrafındaki elektronlar sınırsız bir hızla dönerek bu zikir halini gerçekleştirirken; makro âlemde dünya gerek kendi ekseni  gerekse güneşin etrafında yaptığı dönüşlerle ayrı ayrı zikirlerde bulunur. Güneş sisteminin belli bir yörüngede Vega yıldızına doğru akışı da başka bir zikir halidir. Bitkiler ve hayvanlar da zikirden asla gafil değillerdir. Yalnız bu dünyada imtihana tabi tutulmakta olduğu için insanların büyük bir kısmı zikirden uzak bir hayat yaşamaktadır: “Yedi kat gök, dünya ve onların içinde olan herkes Allah’ı tespih  eder. Hatta hiçbir şey yoktur ki O’na hamd ile O’nu tespih etmesin. Lakin siz onların bu tespihlerini anlayamazsınız. Muhakkak O kullarına karşı Halîm ve Gafûr’dur ( İsrâ suresi, 44).”
    Aslında Allah’ı (c.c.) zikir insana düşen bir iş değildir. Bu daha ziyade Allah’ın (c.c.) şanına yakışan bir ibadettir. Yani Allah’ı (c.c.) ancak Kendi’si hakkıyla zikredebilir. Ama yüce Allah (c.c.) rahmeti ve lütfuyla bazı kullarının Kendi’sini zikretmesini istemiştir. Kalbinde Kendi’sine karşı muhabbet duyan bazı kullarına zikir devletini münasip görmüştür. Onlara böyle ilahi bir bağışta bulunmuştur. Onlara çeşitli vesilelerle bu kapıyı açar. Böylece yüce Allah (c.c.) bu kullarının dilleriyle Kendi’sini yine Kendi’si zikretmiş olmaktadır. İnsanın yaptığı zikri kendisinden bilmesi büyük bir aldanıştır. Hatadır. Zikirde nefsimize ait olan tek şey, içerisinde bulunduğumuz gaflettir:
    Ehl-i keşif zikir ehlinin öldüğünde kabirde de zikrettiğini, Allah’ın (c.c.) nurunu alma yeteneği ile kendisini hemen diğer kabirler arasından belli ettiğini söylemektedir.
    Pek çok ayet-i kerime ve hadis-i şerif zikrin çok büyük bir ibadet biçimi olduğunu belirtmektedir: “Ey iman edenler, Allah’ı çok zikredin (Ahzab Suresi, 41).”
    Peygamberimiz (s.a.s.), sahabenin hazır bulunduğu bir mecliste şöyle buyurmuşlardır:“Size amellerinizin en hayırlısını, Allah katında en temiz olanını, derecelerinizi en fazla yükselteneni ve sizin için altın ve gümüş infak (Allah yolunda harcama) etmekten, düşmanlarınızı muharebe meydanında öldürmekten yada şehit olmanızdan daha hayırlısını  haber vereyim mi?”  Sahabeler “Evet, ya resûlallah!”  deyince, Peygamber Aleyhissalâtu Vesselâm Efendimiz:“Allah’ın zikridir.” diye cevap vermiştir.       
    Aslında tefekkürle zikri birbirinden ayırmak da doğru değildir. Zikir tefekkürü doğurur. Doğrusu zikir olmadan tefekkürün gerçekleşebileceğini de pek sanmıyorum. Çünkü insanın kafasını genellikle hoşlandığı şeyler meşgul eder.  İnsan, sevdiği şeyler üzerinde düşünmekten zevk alır. Bununla ilgili çeşitli hayaller kurar, duygular yaşar. Sevmediği, nefret ettiği şeylerden kaçar. Onları düşünmek bile istemez. Kişi zikirle Allah’la (c.c.) kendi  arasında bir ünsiyet kurar. Bu yavaş yavaş bir dostluğa dönüşür. Derken tefekkürün zirvesi olan Allah’ın (c.c.) güzel isimleri üzerinde düşünmek bir yaşam biçimi haline gelmeye başlar.
    Zikirle ulaşılmak istenen hal murakabedir. Murakabe, kişinin kendisini Allah’ın (c.c.) karşısında olduğunu hissedip O’nun kendisini her yönü ile kuşattığını, içindeki duygu ve düşünceleri bildiğini, söylediği sözleri işittiğini, yaptığı işleri gördüğünü düşünmesidir. Ayrıca kendi varlığının, her şeyin yok olup yüce Allah’ın (c.c.) zatının var olduğunu düşünmek de murakabedir. Bir hadisi-i şerifte bu durum, İslam ve imandan sonra “ihsan” olarak adlandırılan bir manevi makam olarak açıklanmıştır. İşte zikir kalpte bu ihsanı oluşturduğunda amacına ulaşmış olur. Kişi bu halle Allah’ın (c.c.) rahmetine, feyzine ve nisbetine erer. Yüce Allah (c.c.) böyle birisini nurlarına gark ederek ona velilik yolunu açar. Murakabe hali kendiliğinden doğmaz. Murakabe hali zikirle başlar, zikirle olgunlaşır, ancak zikrin sonunda yavaş yavaş bir ilahi bir armağan olarak hissedilir. Böyle bir anda zikrin kesilerek hareketsiz bir biçimde murakab...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
22 Ağustos 2011, 20:57:58
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« Yanıtla #4 : 22 Ağustos 2011, 20:57:58 »

"Ey mü'minler! ALLAH'ı çok zikredin, sabah, akşam tesbih ve tenzih edin. Sizi karanlıktan aydınlığa çıkarmak için; üzerinize rahmetini, feyz ve bereketini gönderen O'dur. Melekler de sizin için mağfiret dilerler. ALLAH mü’minlere karşı merhametlidir. Onlar ALLAH'a kavuştukları gün, nail olacakları iltifat; selamdır. ALLAH onlara pek iyi bir mükâfat hazırlamıştır." (Ahzab; 41-43)

Zikir Allah'ı anmaktır. Zikir sadece dil ile yapılır diyenler, Allah'ı tanımamış demektir.Zikir, yüreğin tesbihidir. İlk sufi Hz. Adem'dir. Allah, ona bütün Esmayı öğretmiştir. Esma kainata yayılmıştır. Dağa bakmak da zikirdir. taş da zikreder, bakıra vuran çekiç de zikreder. Bir yetimin başını okşamak, yerdeki taşı kimseye zarar dokunmasın niyeti ile kaldırmak, bir hayvanın susuzluğuna çare bulmak da zikirdir.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1] 2 3   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes