İşte Rabıta Reddiyesi
Rabıta : Bağlantı, bağlantı vasıtası, bağlılık, tutarlılık, tertip, düzen, bağ, munâsebet, ilgi; mûridin, şeyhini düşünerek, kalbinden dünya ile ilgili şeyleri çıkarması, şeyhi vasıtasıyla Peygamber (s.a.v.)'e ve ALLAH'a kalbini bağlaması anlamında bir tasavvufî terim. "Rabıta" Arabca bir kelime olup, "r-b-t" kökünden türemiş bir isimdir. Çoğulu "revâtib"dir.
Kur'an'da "rabıta" kelimesi geçmemekle beraber, kökü olan "r.b.t" mazi fiili iki yerde, muzarisi olan "yerbitü" bir yerde, emri çoğul olarak "râbitu" şeklinde bir yerde ve aynı kökten gelen "ribât" ismi de bir yerde geçmektedir.
-(Ashabı Kehf'in) kalblerini (sabır ve metânetle) bağla(yıp kuvvetlendir)mıştık" (Kehf, 14);
-"Musâ'nın annesinin gönlü bomboş sabahladı. Eğer biz (vâ'dimize) inananlardan olması için onun kalbini iyice pekiştirmemiş(sabır ve sukûnete bağlamamış) olsaydık, neredeyse işi açığa vuracaktı" (Kasas, 10).
-"O zaman sizi, ALLAH'tan bir güven almak üzere hafif bir uyku bürüyordu; üzerinize sizi temizlemek, şeytanın pisliğini (içinize attığı kötü düşünceleri) sizden gidermek, kalblerinizi birbirine bağlamak ve ayaklarınızı pekiştirmek için üzerinize gökten bir su indiriyordu" (Enfâl, 11).
Bu ayetlerde geçen "r.b.t" kelimesi, insanı sabır, sukûnet ve metanette sabit kılmak, ona bu duyguyu vererek itmi'nana kavuşturmak demektir.
(ez-Zemahşerî, el-Keşşâf, Kâhire1977, IV,216;el-Beydâvî, el-Envâr, Mısır 1955,II,3)
Bazen de, "ribât" kelimesi, bağlanıp beslenen atlar (savaş araçları) manasını ifâde etmektedir:
-"Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar (savaş araçları) hazırlayın. Bununla ALLAHın düşmanını, sizin düşmanlarınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, ve hiç haksızlığa uğratılmazsınız" (Enfâl 60).
"Râbitu" şeklindeki emrin bulunduğu ayetin meâli de şöyledir:
-"Ey iman edenler, sabredin; direnip (düşman karşısında) sebât gösterin; üstün gelin; cihad için hazır ve rabıtalı olun" (Âl-i İmran, 200).
Bu ayette söz konusu olan "rabıta''nın ne demek olduğu hususunda alimlerin farklı yorumları vardır.
Alimlerin bu husustaki değişik tariflerini şöyle sıralamamız mümkündür:
1- Atlarla saf bağlayıp tam bir irtibat halinde düşmana karşı durmak.
2- Düşman hudutlarındaki karakolları beklemek.
3- ALLAH düşmanlarının saldırısını önlemek için nöbet beklemek.
4- Bir namazdan sonra diğer namazı beklemek.
(et-Taberi, Camiul-Beyân on Te'vili Ayetil-Kur'an, Mısır 1954,
IV, 221 v.d.; el-Kurtubî, el-Camiul i Ahkamil-Kur'an, Mısır 1967, IV, 323 vd.; er-Razî, et-Tefsirul-Kebir, IX, 156.)
Bazıları da bu ayette kastedilen rabıtanın tasavvufî manada olduğunu söylemişlerdir.
(Muhammed Vehbi, Hulâsetul-Beyân fi Tefsiril-Kur'an, Şehzadebaşı 1341-1343, III, 289.)
Murabata – rabıta iki türlüdür:
1. Yukarıda söylediğimiz, İslam ülkesinin sınır boylarında nöbet tutmak ve düşmana karşı uyanık olmak. Bu mana murabatanın hakiki manasıdır.
2. Nefsin hilelerine karşı uyanık olmak. Bu da murabatanın mecazi manasıdır.
Bu manada olarak Peygamber (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur:
“Bir namazın ardından diğerini beklemek ribat/rabıta kabilindendir.” “Size ALLAH’ın hatalarınızı ne ile sileceğini, derecelerinizi ne ile yükselteceğini söyleyeyim mi? Evet, buyur, söyle dediler. Zor şartlarda dahi mükemmel bir abdest almak, mescidlere doğru çok adım atmak, bir namazın ardından diğerini intizar etmek… İşte ribat/rabıta budur, rabıta budur, rabıta budur”
Osman (radıyalahu anh) anlatıyor: "Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı dinledim şöyle diyordu:
"ALLAH yolunda bir günlük ribât, diğer menzillerde (ALLAH yolunda geçirilen) bir günden daha hayırlıdır."
(Tirmizî, Fedâilu'l-Cihâd 26, 1667, 1664, 1665); Buharî, Cihâd 73; Muslim, İmaret 163; İbnu Mâce, Cihâd 7, Nesaî, Cihâd 39, 6, 39).Kutub-i sitte: 962)
Fadâle İbnu Ubeyd (radıyalahu anh) anlatıyor:
"Her ölenin ameline son verilir, ancak ALLAH yolunda ölen murâbıt mustesna. Çünkü onun ameli kıyamet gününe kadar artırılır. Ayrıca O, kâbir azabına da uğratılmaz."
(Tirmizî, Fedâilu'l-Cihad 2,(1621); Ebu Dâvud, Cihâd 16, (2500). Kutub-i sitte: 963)
Kurân-ı Kerim’de ve sünnette bulunan bir kavramı Peygamber’in ve onu izleyenlerin anladığı gibi anlamak esastır. Bu ve benzeri kavramları doğru anlayabilmek için muhtaç olduğumuz birinc kural budur.
İkinci kuralımız ise, sık sık tekrarladığımız gibi şudur:
İbadetler tevkîfidir, yani Peygamber tarafından sabitlenmiştir, onlarda hiçbir artırma ve eksiltme olmaz. Çünkü ibadetlerin neler olduğu ve nasıl yapılacağı akıl üstü konulardır ve bizler ibadetlerden hiçbir şeyi kaldıramayacağımız gibi, onları değiştiremeyiz ve eklemeler de yapamayız. Onlar tamamen Mabudun hakkıdır ve onlara müdahale bidat sayılır. Efendimizin ifadesiyle; “Bütün bid'atler dalâlettir ve bütün dalâletler de cehenneme götürür”.
Rabıtacıların tevil ettikleri Mâide Sûresi'nin 35'inci ve Tevbe Suresi’nin 119'uncu âyet-i kerîmelerine ilişkin İslâm âlimlerinin tefsirlerinden örnekler:
_1. Ebu Cafer Muhammed bin Cerîr Et-Taberî (Öl. H. 310)'ye ait Câmi’ul-Beyân Fi Tefsîr'il Kur'ân adlı tefsirinden:
a) Mâide Sûresi, 35'inci âyet-i kerîmesinin açıklaması: «O'na yaklaşmak için vesîle arayınız.»
«Diyor ki: O'na, kendisini hoşnut kılacak amelle yakınlık arayınız. vesîle kelimesine gelince: (Arapça) faîle veznindedir. Şöyle ki: Kişi “Filan kese tevessül ettim“ der ; Bu, ona yaklaştım demektir. Yine bu cümleden olarak (Şair) Antere şöyle diyor: »
«Vardır sana gençlerde yiğitlerde vesîle, Çek sürmeyi kına yak madem ki öyle.»
Taberî bu açıklamadan sonra bazı hadislerle de yine “vesîle“ kelimesinin, yakınlık kazanmak için arayış anlamına geldiğini kanıtlamaya çalışmaktadır.
b) Aynı kaynakta, Tevbe Sûresi, 119'uncu âyet-i kerîmesinin açıklaması:
«Kelamın manâsı ancak şudur: »
«ALLAH'ın emir ve yasaklarına dünyada titizlikle uymak suretiyle ahrette sadıklarla beraber olunuz. (...) Tefsircilerden bazıları da şöyle demişlerdir: “Bunun manâsı: Ebubekr ile, Ömer'le, ya da Hz. Peygamber ve muhacirlerle birlikte olunuz.“ ALLAH onlara rahmet eylesin.»
_2. Mu'tezileden Ebulkasım Jârullah Mahmûd b. Omar ez-Zemakhşerî (Öl. H. 538)'nin, El-Keşşâf An Hakâik'i Gavâmıd'ıt-tenzîl adlı tefsîrinden:
a) Mâide Sûresi, 35'inci âyet-i kerîmesinin açıklaması:
«Vesîle: Başvurulan her araç vesîledir. Yani bir yakınlık, bir iş, ya da başka bir şey... Bundan esinlenilerek emirlere uymak veya yasaklardan sakınmak suretiyle ALLAH'a yakınlık için başvurulan herhangi bir şey demektir.»
b) Aynı kaynakta, Tevbe Sûresi, 119'uncu âyet-i kerîmesinin açıklaması:
«Sadıklarla birlikte...»
Sadıklar: Niyet, söz ve eylem olarak ALLAH'ın dininde dürüst davrananlardır ; Veya: “Onlar ALLAH'a verdikleri sözü yerine getiren kimselerdir.(enbiya 23) âyetinden anlaşıldığı üzere gerek imanlarında, gerekse ALLAH' a ve Rasûlüne verdikleri sözde bağlılık gösterenlerdir.
_3. Fahruddîn-i Râzî (Öl. H. 606) olarak bilinen Muhammed b. Omar b. el-Hasan el-Bekrî'nin Mefâtîh'ul–Gayb adı altında kaleme aldığı Tefsîr-i Kebîr'inden:
a) Mâide Sûresi, 35'inci âyet-i kerîmesinin açıklaması:
«“O'na yaklaşmaya yol arayınız“ ALLAH'ın yasaklarını çiğnemekten sakınanlar olunuz ; ALLAH'ın hoşnutluğunu kazanmak için O'nun emirlerine tevessül ediciler olunuz. »
b) Aynı kaynakta, Tevbe Sûresi, 119'uncu âyet-i kerîmesinin açıklaması:
«“Doğrularla beraber olunuz.“ yani, savaşlarda Peygamberle ve ashabıyla birlikte olunuz; Sakın münâfıklarla birlikte savaşlardan geri durup evlerinizde oturmayınız.»
_4. Kurtubî Tefsiri olarak bilinen Endülüslü İslâm bilginlerinden Ebu Abdillâh Muhammed b. Ahmed el-Ensârî (Öl. H. 671)'ye ait, El-Jâmi' li-Ahkâm'il-Qur'ân adlı kaynaktan:
a) Mâide Sûresi, 35'inci âyet-i kerîmesinin açıklaması:
«“Ey iman edenler, ALLAH'ın emir ve yasaklarına titizlikle uyunuz ve O'na yaklaşmak için vesîle arayınız “: vesîle, yakınlık kazanmak demektir. (...) Ve vesîle, yakınlık kazanabilmek için başvurulması gereken şeydir.»
b) Aynı kaynakta, Tevbe Sûresi, 119'uncu âyet-i kerîmesinin açıklaması:
« “Doğrularla birlikte olunuz“ Yani, münâfıklarla değil, Peygamberle beraber çıkanlarla birlikte olunuz; Yani, sadıkların anlayışı ve yolu üzere olunuz. Denilmiştir ki, onlardan amaç peygamberlerdir.»
_5. Kadı Beyzâvî Tefsîri (Öl. H. 691) olarak bilinen, Nâsiruddîn Ebu Said Abdullah b. Omar el-Baydâvi'nin yazdığı, Envâr'ut-Tenzîl ve Esrâr'ut-Te'vîl isimli eserden:
a) Mâide Sûresi, 35'inci âyet-i kerîmesinin açıklaması:
«“O'na yaklaşmak için vesîle arayınız“ Yani gerek O'na tâatta bulunmak (emirlerini yerine getirmek), gerekse ma'siyetleri terk etmek (günah işlemekten sakınmak) suretiyle sevabını ve yakınlığını kazanmak için arayışta bulununuz.»
b) Aynı kaynakta, Tevbe Sûresi, 119'uncu âyet-i kerîmesinin açıklaması:
«“Doğrularla beraber olunuz“ Yani yeminlerine ve keza verdikleri söze olan bağlılıkları bakımından, ya da ALLAH'ın dininde (ALLAH'a karşı olan muamelelerinde) gösterdikleri içtenlik ve dürüstlük bakımından doğrular (doğruluktan şaşmayan insanlar) la birlikte olunuz, (onlar gibi davranınız.»
_6. Medârik'ut-Tenzîl ve Hakâik'ut-Te'vîl adı altında, Ebu'l-Berekât Abdullah b. Ahmed b. Muhammed en-Nesefî (Öl. H. 701) tarafından yazılan ve kısaca Nesefî tefsiri olarak bilinen eserden:
a) Mâide Sûresi, 35'inci âyet-i kerîmesinin açıklaması:
«“O'na yaklaşmak için vesîle arayınız“ âyet-i kerîmesindeki (vesîle):Herhangi bir surette (O'na) yaklaşabilmek ve yaklaşmayı sağlayabilecek bir iş yapmak üzere başvurulan her türlü çaredir. Bu çareler, ALLAH Teâlâ'nın hoşnutluğunu kazanabilmek için tâatlarda bulunmak ve ...
[
Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın