๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Müntehab Ehadis => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 29 Ekim 2010, 17:28:34



Konu Başlığı: Ölümden sonrasına iman etmek
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 29 Ekim 2010, 17:28:34
ÖLÜMDEN SONRA MEYDANA GELECEK OLAN HALLERE İMAN ETMEK

Kur’an Ayetleri
 

“Ey insanlar! Rabbinizden korkun. Şüphesiz kıyametin sarsıntısı çok müthiş bir şeydir. / Onu gördüğünüz gün, her emzikli (kadın) emzirdiğinden vazgeçecek ve her hamile kadın çocuğunu düşürecek. İnsanları hep sarhoş (gibi) göreceksin. Halbuki sarhoş değillerdir. Lâkin Allah’ın azabı çok şiddetlidir.” [180]               

“(Kıyamet günü) hiçbir dost, dostunun halini sormaz. Halbuki birbirlerine gösteri­lirler. Günahkâr kimse o günün azabından kurtulmak için oğullarını, karısını, kar­deşini, kendisini barındıran kabilesini ve yeryüzünde ne varsa hepsini fidye verme­yi, sonra bu fidyenin kendisini kurtarmasını isteyecektir. / Hayır bu asla olamaz!” [181]

“Sakın Allah’ı zalimlerin yaptıklarından gafil sanma. Onları ancak öyle bir güne bı­rakıyor ki, o günde gözler (korkudan) bakakalır. / Başlarını dikerek (hesap yerine doğru) koşarlar. Gözleri kendilerine bile dönmez ve yüreklerinin içi bomboş kal­mıştır.” [182]                                                                                               

“O gün amellerin tartılması haktır. Kimin tartıları ağır basarsa, işte onlar kurtulan­ların tâ kendileridir. / Kimin de (iman ve amel) tartıları hafif gelirse onlar da ayet­lerimizi inkâr etmeleri sebebiyle ziyana uğrayanlardır.” [183]                             

“(İyi amel işleyenlerin mükâfatları) Adn Cennet’leridir. Oraya gireceklerdir. Orada altından bilezik ve incilerle süsleneceklerdir. Orada onların elbiseleri de ipek olacak./O bağlara girince şöyle derler:

“Bizden üzüntüyü gideren Allah’a hamd olsun! Gerçekten Rabbimiz çok bağışlayıcı ve (şükredenlere) nimetle mukabele edendir. / O Rab ki, lütfuyla bizi bu yaşanacak yere (Cennete) koydu. Artık burada bize ne bir yorgunluk dokunacak ne de bize bir usanç gelecektir.” [184]

“Allah’tan korkanlar emin bir mevkidedirler. Bahçelerde ve pınar başlarında... İnce ve kalın ipekten elbiseler giyerek karşılıklı otururlar. / Böyle olduğu gibi Biz onları ak tenli, iri gözlü hurilerle evlendiririz. / Orada güven içinde her türlü meyveyi is­terler. / Orada (dünyada tattıkları) ilk ölümden başka ölüm tatmazlar. Allah onları Cehennem azabından korumuştur. / Bütün bunlar Rabbinden bir fazl-u ihsan ola­rak verilmiştir. İşte büyük kurtuluş budur.” [185]

“Muhakkak ki, iyi insanlar (Cennet’te) kâfur katılmış bir kadehten içerler. / (O kâfur) bir kaynaktır ki, ondan Allah’ın has kulları içerler. Onu (istedikleri yere) akıtırlar. / O kullar adaklarını yerine getirirler ve fenalığı oldukça yaygın olan (az-çok herkese dokunan) bir günden korkarlar. / Onlar Allah’a olan sevgilerinden dolayı yoksula, yetime ve esire yemek yedirirler. / (Ve onlara)

“Biz size ancak Allah rızası için yemek yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık isteriz ne de teşekkür!.../Çünkü biz Rabbimizden bed çehreli, asık suratlı bir günün azabından korkarız” (derler.) / Allah da onları (bu itaat ve ihlaslarından dolayı) o günün azabından korur. (Yüzleri­ne) bir güzellik ve sevinç verir./(Dinlerinde) sabretmelerine karşılık onlara Cennet’i ve ipek elbiseleri ihsan eder./Orada koltuklar üzerinde yaslanırlar. Orada ne gü­neş görürler ne de dondurucu soğuk... / (Cennet ağaçlarının) gölgeleri üzerlerine sarkar. Meyveleri de iyice yaklaştırmıştır. (İnsan hiçbir zorluk çekmeden onları alabilir.) / Üzerlerinde gümüşten kaplar ve bulurdan sürahilerle dolaşırlar. Gümüş­ten billurlar ki, mikdannı (su dağıtanlar) takdir etmişlerdir (ziyadesi ve noksanı yoktur.) / Orada kendilerine zencefil katılmış bir kadehten içirilir. / Bir kaynaktan ki, adına Selsebil denir. / Etraflarında (hizmet için) ebedî genç kalan çocuklar dolaşır. Onları gördüğün vakit saçılmış inci sanırsın. / Orada her nereye baksan bir bolluk ve büyük bir saltanat görürsün. / (Cennet ehlinin) üstlerinde ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır ve gümüşten bileziklerle süslenmişlerdir. Rableri onlara ter­temiz bir şarap içirir. / (Kendilerine şöyle denilir)

“İşte bu (nimetler) sizin için (iyi amellerinizden dolayı) bir mükâfattır. Sizin gayretiniz makbul olmuştur.” [186]

“Sağcılar, (yani amel defteri sağ elinden verilen ve kendilerinin Cennet’e gitmesine karar verilen kimseler) ne mutlu o sağcılara! / Onlar dikensiz kirazlar, / meyveleri tıklım tıklım dizili muz ağaçları, / yayılmış gölgeler, / çağlayarak akan sular, / bitip tükenmeyen ve yasaklanmayan pek çok meyveler arasında / ve yüksek yüksek döşekler üzerindedirler. / Biz hurileri yepyeni yaratmışızdır. / Onları bakireler kıldık. Kocalarına aşık hep bir yaştadırlar. / Bütün bu nimetler sağcılar içindir. / Onlardan büyük bir topluluk önceki insanlardan, / büyük bir topluluk da sonraki insanlardandır.” [187]

İzah: Önceki insanlardan kasıt; önceki ümmetlerdir. Sonraki insanlardan kasıt da bu ümmetin fertleridir.[188]

“Size Cennet’te canınızın çektiği her şey var. Size orada ne isterseniz var. Bu, çok bağışlayıcı ve çok esirgeyici olan Allah tarafından ikram olarak (verilecektir).” [189]

“Muhakkak azgınlar için cidden kötü bir dönüş yeri vardır. O, Cehennem’dir. / Onlar oraya gireceklerdir. O ne kötü bir kalma yeridir! / İşte bu kaynar su ve irin!... Artık onu tatsınlar. / Bunlara benzer daha başka azab şekilleri de var, (onları da tatsınlar.)” [190]

“(Allahu Teâlâ Cehennemliklere şöyle buyurur) Haydi yalanladığınız (azab)a gidin! / Üç kola ayrılmış bir gölgeye gidin. O ne gölgelendirir ne de alevden korur. (Bu, bir dumandır ki, Cehennem’den yükselip yoğunluğundan ve büyüklüğünden do­layı üç parçaya bölünecektir.) / O (ateş) saray gibi (büyük) kıvılcım atacaktır. / (O kıvılcımlar yere düştüğünde küçülecek) sanki sarı san develer gibi (olacaklardır.)” [191]

“Onların üstlerinde ateşten tabakalar, altlarında da ateşten tabakalar var. İşte Allah böyle bir azabia kullarını korkutuyor. Ey kullarım! O halde Ben’den korkun!” [192]

“Şüphesiz ki, zakkum (Cehennem’de) büyük günahkârların yemeğidir. / Tıpkı eri­miş maden tortusu gibidir. Sıcak suyun kaynaması gibi karınlarında kaynar. / (Allahu Teâlâ Cehennem zebanilerine emreder:)

“Onu tutun da Cehennem’in or­tasına sürükleyin. Sonra azab olarak üstüne kaynar su dökün!” (Sonra ona daha fazla acı vermek için deyin ki;)

“Tad bakalım! Çünkü sen (kendince) çok üstünsün ve şereflisin. (Dünyada sen çok şerefli biri olarak kabul edilirdin. Bu yüzden Benim hükümlerime uymaktan utanırdın. Şimdi burada sana uygun saygı gösterilmekte­dir!) İşte sizin şüphe edip durduğunuz şey budur.”  [193]

“Onun ötesinde de Cehennem vardır. Orada kendisine irinli su içirilecektir. / (Şid­detli susuzluktan dolayı) onu yutmaya çalışacak, fakat (çok sıcak olduğundan bo­ğazından geçiremeyecektir. Her tarafından kendisine ölüm gelecek fakat ölme­yecektir. Arkasından da ağır bir azab gelecektir.” [194]

 

Hadisi Şerifler
 

127) Hz. İbni Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Hz. Ebû Bekr radıyallahu anh, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’e,

“Yâ Rasûlallah! İhtiyarlamışsınız” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Beni Hud, Vakıa, Mürselât, Amme yetesâelûn ve İzeşşemsü kuvviret sûreleri ihtiyarlattı” buyurdu. [195]                                         

128 ) Hz. Hâlid bin Umeyr el-Adevi radıyallahu anh diyor ki: Utbe bin Ğazvan radıyallahu anh (Basra valisiyken) bize bir konuşma yaptı. Allahu Teâlâ’ya hamdu sena ettikten sonra şöyle buyurdu:

“Şüphesiz dünya tükendiğini ilan etmiştir. Sır­tını dönüp hızla gitmektedir. Dünya bir kabın içinde çok az kalan bir içecek kadar kalmıştır. Sahibi, o içeceği ancak emerek içmektedir. Siz dünyadan sonra öyle bir eve gideceksiniz ki, o hiçbir zaman yok olmayacaktır. O halde sizin yanınızda en hayırlı olan şeyi (güzel amelleri) alarak oraya gidiniz. Bize haber verildi ki, Cehen­nem’in kenarından bir taş atılsa ve 70 sene Cehennem içinde yuvarlansa yine de onun dibine ulaşamaz. Allah’a yemin olsun ki, Cehennem de bir gün insanlarla doldurulacaktır. Siz (buna) şaşıyorsunuz. Bize şu da bildirildi ki; Cennetin kapı­sının iki kanadı arasında 40 yıllık mesafe vardır. Elbette bir gün gelecek o kadar geniş kapı Cennetliklerin kalabalığından doiayı dolup taşacaktır. Ben (öyle günler) gördüm ki, biz Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte yedi kişiydik. Bizim ye­mek için ağaç yapraklarından başka bir şeyimiz yoktu. Devamlı yaprak yemekten dolayı ağızlarımızın iki yanı yara olmuştu. Elime bir şal geçti. Onu ikiye ayırıp ya­rısını kendime peştamal yaptım. Diğer yarısını da Sa’d bin Mâlik’e verdim. O da onu kendisine peştamal edindi... Bugün bizlerden her biri bir şehre vali oldu. Ben, kendi gözümde büyük olup, Allah’ın indinde küçük olmaktan, Allah’a sığınırım. Nebevî tarz ve tertib (her devirde bir müddet devam ettikten sonra) yok olmakta ve onun yerini saltanat almaktadır. Sizler bizden sonra diğer valileri sınayıp tec­rübe edeceksiniz.” [196]

İzah: Nebevî tarz ve tertibin özelliklerindendir ki, onda adalet ve insafla karar verilir. Dünyaya rağbet edilmeyip ahirete arzu duyulur.

129)
Hz. Aişe radıyallahu anha diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in benim yanımda kalma sırası gelince, geceleyin gelir ve gecenin sonuna doğru Cennet’ül Bakî’ye gider ve şöyle derdi;

“Ey mü’minler diyarı! Allah’ın selamı sizin üzerinize olsun. Size, öleceğiniz bildiri­len o yarınlar gelmiştir. İnşallah biz de size kavuşacağız. Allah’ım! Bakî de bulu­nanları mağfiret eyle!” [197]                                                                                       

130) Hz. Müstevrid bin Şeddâd radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Allah’a yemin olsun ki, ahiret karşısında dünyanın misali şöyledir: Sizden birinin parmağını denize sokmasına benzer ki, parmağını çıkardığında ona ne kadar su bulaştığına bir baksın. (Yani parmağa bulaşan su­yun miktarı, denizin karşısında çok az olduğu gibi dünya hayatı da ahiret kar­şısında çok azdır.)”  [198]                                                                                           

131) Hz. Şeddad bin Evs radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Akıllı kimse, nefsini hesaba çeken ve ölüm­den sonrası için amel edendir. Akılsız kimse de, nefsini arzularının peşine takan ve “Allah çok affedicidir” diye Allah’a ümid bağlayandır.” [199]

132) Hz. Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhuma diyor ki: Ben on kişilik bir top­lulukla Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna geldim. Ensar’dan bir adam ayağa kalkarak,

“Ey Allah’ın Nebisi! İnsanların en akıllısı ve tedbirlisi kimdir?” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Ölümü en çok hatırlayan ve ölüm gelmeden önce onun için en fazla hazırlık yapan kimsedir. (Böyle yapanlar var ya,) işte on­lar zeki ve akıllı kimselerdir. Onlar dünyanın şerefini ve ahiretin izzetini elde et­mişlerdir.”  [200]                                                                                     

133) Hz. Abdullah radıyallahu anh diyor ki: Bir defasında Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem dörtgen bir şekil çizdi. Sonra o dörtgenin ortasından geçip bir ucu dı­şarıya çıkan bir çizgi çekti. Sonra o dörtgen şeklin içinde, ortadaki çizgiye dik ge­lecek şekilde küçük küçük çizgiler çizdi. (Alimler bu şekli anlatabilmek için çeşitli şekiller çizmişlerdir. On­lardan biri de yanda görülen şekildir.) Sonra Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:

“Şu ortadaki çizgi insandır. Bu dörtgen şekil onu kuşatmıştır. O da ölüm­dür. (İnsan onu aşamaz.) Dörtgen şeklin dışına çıkmış olan çizgi ise insanın emelleridir. (Onun ömründen de ilerdedir.) Şu küçük küçük çizgiler insanın başına gelen hastalık ve hâdiselerdir. Her küçük çizgi bir afettir. Birinciden kurtulsa diğeri onu yakalar. Eğer ondan ca­nını kurtarırsa başka biri onu yakalar.” [201]


134) Hz. Mahmûd bin Lebîd radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“İki şey vardır ki, insanoğlu ondan hoşlanmaz. Birincisi ölümdür. Halbuki ölüm onun için fitneden daha hayırlıdır. (Yani insan öl­mekle dinine zarar verecek olan fitnelerden muhafaza olur.) İkincisi malın azlığı­dır. İnsan bundan da hoşlanmaz. Halbuki ahiret hesabını en çok azaltan, malın azlığıdır.” [202]                                                                             

135) Hz. Ebû Seleme radıyallahu anh diyor ki: Ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim;

“Kim Allah’tan başka ibadete layık bir ilah olmadığına ve Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehadet ederek, öldükten sonra dirilmeye ve hesaba çekilmeye iman ederek Allah’a kavuşursa o Cennet’e girer.” [203]

136) Hz. Ümmü Derdâ radıyallahu anha diyor ki: Ben Ebû Derdâ’ya,

“Sen diğer insanlar gibi kendi misafirlerini ağırlamak için neden mal kazanmıyorsun?” deyince Ebû Derdâ, “Şüphesiz ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim;

“Sizin önünüzde çok zor bir geçit var. Oradan yükü ağır olanlar (kolaylıkla) geçemez”. Ben o geçitten geçebilmek için hafif kalmayı istiyorum” dedi. [204]

137) Hz. Osman radıyallahu anh’in azadlı kölesi Hz. Hâni rahmetullahi aleyh diyor ki: Hz. Osman bir kabrin başında durunca o kadar ağlardı ki, sakalı gözyaşlarıyla ıslanırdı. Ona

“Siz Cennet ve Cehennem’den bahsedilince ağlamıyorsunuz. (Peki neden) kabri görünce bu kadar ağlıyorsunuz?” denilince buyurdu ki:

“Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Şüphesiz kabir, ahiret menzillerinden ilk menzildir. Eğer kul ondan kurtulursa, sonraki menziller ondan daha kolaydır. Eğer bu menzilden kurtulamazsa, sonraki menziller ondan daha şiddetlidir.” Bir de Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Ben kabrin manzarasından daha korkunç bir manzara görmedim.” [205]

138 ) Hz. Osman bin Affan radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem ölüyü kabre defnettikten sonra kabrin yanında durur ve

“Kar­deşiniz için Allahu Teâlâ’dan mağfiret dileyin. Bir de (suallere cevap verebilmesi için) Allahu Teâlâ’dan onun için sebat isteyin. Zira o şu an sorgulanıyor” buyurdu. [206]

139) Hz. Ebu Said radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem namaz için mescide geldi. Bazı insanların gülmekten dişlerinin gözükmekte oldu­ğunu gördü ve şöyle buyurdu;

“Eğer siz lezzetleri kesen ölümü çokça hatırlasaydınız, şu gördüğüm hâl olmazdı. O halde lezzetleri kesen ölümü bol bol hatırla­yın. Çünkü kabir üzerinden hiçbir gün geçmez ki şöyle demesin:

“Ben gurbet eviyim. Ben yalnızlık eviyim. Ben topraktan bir evim. Ben böceklerin eviyim.”

“Bir mü’min kul, defnedileceği zaman, kabir ona

“Merhaba! Senin gelişin mübarek olsun! Sen iyi ki geldin. Benim üzerimde gezen insanlar içinde, bana en sevimli sendin. Bugün sen bana teslim edildin ve bana geldin. Benim sana karşı güzel davranışımı göreceksin” der. Sonra kabir o kişinin görebileceği son noktaya ka­dar genişler. Ona, Cennet tarafına doğru bir kapı açılır... Bir günahkâr ya da bir kâfir kabre konulduğunda kabir ona,

“Senin gelmen hiç iyi olmadı. Sen gelmenle kendine çok kötülük ettin. Benim sırtımda gezen insanlar içinde en fazla senden nefret ediyordum. Bugün sen bana havale edildin ve benim yanıma geldin. Benim sana karşı yapacağım kötülüğü göreceksin” der. Sonra kabir onu öyle sıkar ki, kaburgaları birbirine geçer”. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem iki elinin parmaklarını birbirine geçirerek, (“İşte böyle iki taraftaki kaburgaları birbirine geçer” diye) izah ettikten sonra şöyle devam etti;

“Allahu Teâlâ ona 70 ejderha musallat eder. Onlardan biri yeryüzüne üflese, (onun zehrinin tesirinden) kıyamete kadar yeryüzünde hiç bir şey bitmez. O yılan kıyamete kadar o kişiyi ısırmaya ve sok­maya devam eder”. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki:

“Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe, ya da Cehennem çukurlarından bir çukurdur.” [207]

140) Hz. Berâ bin Âzib radıyallahu anh diyor ki: Biz Rasulullah sailallahu aleyhi vesellem ile beraber ensardan bir adamın cenazesine katılmak için (kabristana) gittik. Kabre ulaştığımızda henüz kazılmamıştı. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem (kabrin hazırlanmasını beklemek için) oturdu. Biz de Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in etrafında öyle bir dikkat ve teveccühle oturduk ki, sanki başımızın üzerinde kuşlar vardı. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in elinde bir ağaç parçası vardı. Onunla toprağı çiziyordu. (Bu, onun derin düşüncelere daldığını gösteriyordu.) Sonra mübarek başını kaldırdı ve iki veya üç defa

“Kabir azabından Allah’a sığının” dedikten sonra şöyle buyurdu;

“(Allah’ın mü’min bir kulu, bu dünyadan ahirete in­tikal edip, berzah alemine ulaştığında -yani kabre konulduğunda-) onun yanına iki melek gelir. Onu oturturlar. Sonra ona

“Senin Rabbin kimdir?” derler. O,

“Rabbim Allah” der. Tekrar

“Dinin nedir?” derler o “Dinim İslam” der. Onlar

“Size (peygamber olarak) gönderilen şu adam (yani Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellem) hakkında görüşün nedir?” derler. O kişi,

“O Allah’ın Rasûlü’dür” der. Melekler

“Bunu sana kim haber verdi?” derler. Adam,

“Ben Allah’ın kitabını oku­dum. Ona iman ettim ve onu tasdik ettim” der”. Sonra Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:

“(Mümin kul meleklerin bu suallerine doğru cevap verince) gökten bir münâdi (Allahu Teâlâ tarafından,) şöyle nida eder:

“Benim kulum doğru söyledi. O halde onun için Cennet yatağı serin ve ona Cennet elbisesi giydirin. Onun için kabrinde Cennet’e doğru bir kapı açın” (Nitekim kapı açılır) Cennet’in güzel havası ve güzel kokulan gelmeye başlar. Kabir o kulun gözünün görebile­ceği mesafeye kadar genişletilir”. (Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem böylece mü’minin hâlini beyan etmiş oldu.) Bundan sonra kafirin ölüm halini zikretti ve şöyle buyurdu: “Öldükten sonra onun ruhu cesedine döndürülür. Yanına da iki melek gelir. Onu oturturlar ve

“Senin Rabbin kimdir?” derler. O,

“Vay bana yazıklar olsun. Ben bilmiyorum” der. Sonra melekler,

“Senin dinin nedir?” derler.

“Vay bana yazıklar olsun. Hiçbir şey bilmiyorum” der. Melekler,

“Size (nebi olarak) gönderilen şu adam hakkında görüşün nedir?” derler. O yine,

“Vay bana yazıklar olsun, bir şey bilmiyorum” der. (Bu sual ve cevaplardan sonra) gökten bir münâdi Allah tarafından şöyle nida eder:

“O yalan söyledi, ona ateşten yatak serin, ateşten elbise giydirin. Onun için Cehennem’e doğru bir kapı açın.” (Nitekim öyle yapılır)”. Daha sonra Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki:

“(Açılan o kapıdan) Cehen­nemin harareti, yakıcı ve kavurucu havası gelmeye başlar. Kabir onu öyle sıkar ki kaburgaları birbirine geçer.” [208]                                                                   

İzah: Meleklerin kâfir hakkında “Bu yalan söylüyor” demelerinin manası şudur: Kâfirin meleklerin soruları karşısında kendini bilmiyormuş gibi göstermesi bir yalandır. Çünkü gerçekten o Allahu Teâlâ’nın birliğini, O’nun Rasûlü’nü ve İslam dinini inkar ediyordu. [209]

141) Hz. Enes bin Mâlik radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Kul kabrine konulduğunda (kabrine gelen) arka­daşları geriye dönerler. (Henüz onlar o kadar yakındırlar ki) onların ayak sesleri­ni duymaktadır. Tam o esnada yanına iki melek gelir ve onu oturturlar. Sonra,

“Sen şu şahıs (Muhammed sallallahu aleyhi vesellem) hakkında ne diyorsun?” diye so­rarlar. Mü’min olan kimse, “Ben şehadet ederim ki; o Allah’ın kutu ve Rasûlü’dür” der. (Bu cevab alındıktan sonra) ona, “(İman etmeseydin) Cehennem’de nerede kalacağına bir bak. Artık Allahu Teâlâ onun yerine sana Cennet’ten bir yer verdi” denilir. (Cennet ve Cehennem’deki her iki yeri de onun karşısına getirilir.) Nitekim o her ikisini birden görür. Münafık ve kâfir olan kimseye gelince; (öldükten sonra) oniara da aynı şekilde (Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem hakkında),

“Bu şahıs hakkında ne diyorsun?” diye sorulur. O,

“Onun hakkında bir şey bilmiyorum. An­cak diğer insanlar ne diyorsa ben de onu diyorum” diyecektir. (Onun bu cevabı üzerine)

“Ne sen kendin bildin ne de (bilenlere) tâbi oldun” denilir. (Sonra ceza olarak) demir balyozlarla dövülür. Yediği darbelerden dolayı öyle bağırır ki, onun sesini insan ve cinlerden başka yanında bulunan herkes duyar.” [210]                 

142) Hz. Enes radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Yeryüzünde (tamamen) ‘Allah, Allah’ denilmeyene kadar (o kötü günler gelinceye kadar) kıyamet kopmaz.”

Başka bir hadiste şöyle geçmektedir:

“Allah, Allah diyen bir kimsenin üze­rine kıyamet kopmaz.” [211]                                                                                   

İzah: Hadisin maksadı şudur; dünya Allahu Teâlâ’yı hatırlamaktan ve onu zikretmekten tamamen boşaldığı zaman kıyamet kopacaktır.

Bu hadisin maksadı hakkında şöyle bir açıklama daha yapılmıştır:

“Dün­yada, “Ey insanlar! Allahu Teâlâ’dan korkun, Allah’a kulluk edin!” diyen kimse var olduğu müddetçe kıyamet kopmayacaktır.” [212]

143) Hz. Abdullah radıyaüahu anh’dan rivayete göre Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Kıyamet, insanların en şerliieri üzerine kopacaktır.” [213]

144) Hz. Abdullah bin Amr radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“(Kıyametten önce) Deccal ümmetimin ara­sından çıkacak ve 40 kadar kalacaktır.” Bu hadisi rivayet eden Abdullah bin Amr radıyallahu anhuma diyor ki:

“Ben, (Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in 40 rakamından kastının) 40 gün mü, 40 ay mı veya 40 sene mi olduğunu bilmiyorum.” (Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem sözlerine şöyle devam etti:)

“Sonra Allahu Teâlâ Meryem oğlu İsa’yı (dünyaya) gönderecek. Onun şekli ve sureti sanki Urve bin Mes’ud gibidir. O, Deccal’in peşine düşecek (onu takip edecek ve yakalayıp) helak edecektir. Daha sonra insanlar yedi sene öyle yaşayacaklardır ki, iki kişinin arasında dahi düşmanlık olmayacaktır. Sonra Allahu Teâlâ Şam tarafından bir çeşit soğuk hava estirecek, (o rüzgarın etkisiyle) yeryüzünde, kalbinde hayır ve imandan zerre kadar bulunan kimse kalmayacaktır. (Bu havanın etkisiyle ehli imanın tamamı yok olacaktır.) Hatta sizden biri, bir dağın içine de girse, o hava oraya girip, onun hayatına son verecektir”.

Bundan sonra Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Daha sonra dün­yada, (kalpleri imandan tamamen yoksun olan) insanların en şerlileri kalacaktır. Onlar kuşlar gibi çevik ve hareketli olacaklardır. (Yani kuşların uçmakta çevik ve hızlı oldukları gibi, onlar da bozuk arzularını tatmin etmek için hızlı ve süratli dav­ranacaklardır). (Başkalarına zulüm ve haksızlık yapmakta) yırtıcı hayvanların huylarına sahip olacaklar, iyiliği iyi görmeyip, kötülüğü de kötü bilmeyeceklerdir. Şeytan bir şekle girerek onların karşısına gelir ve

“Siz benim emrime uymayacak mısınız?” der. Onlar,

“Sen bize ne emrediyorsun (yani sen bize ne emredersen onu yaparız)” derler. Şeytan onlara, putlara tapmalarını emreder. (Onlar da şey­tanın emrini yerine getirirler). O vakit, onların rızkı bol olur. Onların yaşantıları (görünürde) çok güzel (yani neşeli) olur. Sonra Sûr’a üfürülür. Kim o Sûr’un sesini duyarsa (o sesin dehşet ve korkusundan dolayı kendinden geçer ve bu yüzden başı, vücudu üzerinde düzgün olarak duramaz.) Başı bir aşağı, bir yukarı sarkar, durur. Sûr’un sesini ilk duyan (ve ilk olarak ondan etkilenecek olan) kişi, devesinin havuzunun etrafını toprakla düzelten bir adam olacaktır ki, o anda cansız olarak yere yığılır (ölür.) Diğer insanlar da aynı şekilde cansız olarak yere yığılırlar. Sonra Allahu Teâlâ (hafifçe) bir yağmur yağdırır. Sanki (o gece düşen) bir çiğ gibidir. Onun tesiriyle insanların cesedlerine can gelir. Sonra ikinci defa Sûr’a üfürülünce bir anda hepsi ayağa kalkarlar (ve etraflarına) bakınmaya başlarlar. Daha sonra onlara,

“Ey insanlar, Rabbinize yürüyünüz!” denilir (sonra meleklere şöyle em­redilir:)

“Onları (hesab meydanında) durdurunuz. Çünkü onlar sorgulanacaklardır (amellerinin hesabını vereceklerdir)”. Sonra, “Oniarın arasından Cehennemlik olan topluluğu çıkartınız” denilir.

“Kaçtan, kaçı çıkaralım?” diye sorulunca

“Binden dokuz yüz doksan dokuzu çıkartın” denilir.” Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem söz­lerine şöyle devam etti;

“İşte o gün çocuklar ihtiyarlayacaktır. (Halbuki onlar haki­katen ihtiyar değillerdir.) O gün Allahu Teâlâ hususi olarak Sâk tecellisinde bulu­nacaktır.” [214]                                                                                                               

Bir rivayette şöyle geçmektedir: Sahâbe-i Kiram, bin kişiden dokuz yüz dok­san dokuz kişinin Cehennem’e gideceğini duyunca o kadar perişan oldular ki, yüz­lerinin rengi değişti. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Cehennem’e gidecek olan dokuz yüz doksan dokuz kişi ye’cüc ve me’cüc (ve onlar gibi kâfirler ve müşriklerden oluşacaktır. Bin kişiden (Cennet’e gidecek olan) bir kişi ise sizden (ve sizin yolunuzu tercih eden kimselerden) olacaktır.” [215]

145) Hz. Ebû Saîd radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Ben nasıl rahat ve huzurlu olabilirim. Halbuki Sûr sahibi melek, Sûr’u ağzına götürmüştür. Ne zaman Sûr’a üfürmesi emredilecek diye kulak vermiş, dikkat kesilmiştir”. Sanki bu sözler Sahâbe-i Kiram radıyallahu anhuma ağır gelmişti. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“(Hasbunallahi ve ni’mel Vekîl. Alallahi tevekkelnâ) “Allah bize yeter. O, ne güzel Vekîl’dir” demeye devam edin” buyurdu. [216]                                                     

146) Hz. Mikdâd radıyallahu anh diyor ki: Ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim;

“Kıyamet günü güneş mahlukata yaklaştırılır. O kadar ki, onlarla arasındaki mesafe bir mil kadar kalır. (Onun sıcağından) insanlar ken­di amellerine göre ter içinde kalırlar. (Yani kimin ameli ne kadar kötü olursa o kadar ter içinde kalır.) Bazılarının teri, topuklarına kadar, bazılarınınki bellerine kadar, bazılarınınki ise ağızlarına kadar ulaşacaktır.” Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem (bu sözü söylerken) eliyle ağzına işaret etmiştir. [217]                                                 

147) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Kıyamet günü insanlar üç sınıf halinde haşrolunacakfardır:

1. Yayalar,

2. Biniciler,

3. Yüz üstü yürüyenler”
. Sahâbe-i Kiram,

“Yâ Rasûlallah! Yüzleri üzerinde nasıl yürüyecekler?” deyince Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Onları ayakları üzerinde yürüten Allah, yine onları yüzleri üzerine yürütmeye ke­sinlikle Kâdir’dir. İyice anlayın! Şüphesiz onlar yerin bütün tümseklerinden ve dikenlerinden ancak yüzleri ile sakınacaklardır.” [218]                                             

148 ) Hz. Adiyy bin Hatim radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“(Kıyamet günü) Allahu Teâlâ sizden her biriyle arada hiçbir tercüman olmaksızın konuşacaktır. (O vakit kul çaresizlikten oraya buraya kaçacak) sağ tarafına bakınca amellerinden başka bir şey göremeyecek. Bunun üzerine sol tarafına bakacak ve yine amellerinden başka bir şey göremeyecektir. Önüne baktığında da ateşten başka hiçbir şey göremeyecektir. O halde kuru bir hurma parçası bile olsa (sadaka vererek) Cehennem ateşinden sakının.” [219]

149) Hz. Aişe radtyallahu anha diyor ki: Ben, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in namazlarında şu duayı yaptığını duydum; 

“Allah’ım benim hesabımı kolay et.” Ben,

“Ey Allah’ın Nebisi! Kolay hesab nedir?” deyince buyurdu ki;

“Kulun amel defterine bakılması ve affedilmesidir. Ey Aişe! O gün kim hesab anında sorgu­lanmaya başlarsa, o helak olur.”  [220]                                                         

150) Hz. Ebû Saîd el-Hudri radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: O Rasulullah allallahu aleyhi vesellem’in yanına gelerek,

“Bana (50 bin sene olan) kıyamet günü ki­min ayakta durmaya gücünün yeteceğini haber veriniz. O gün hakkında Allahu celle celaluhu buyuruyor ki: O gün bütün insanlar alemlerin Rabbi olan Allah’ın huzurunda ayakta duracak­lardır” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki:

“Bu ayakta duruş, mü’min için o kadar kolaylaştırılacak ki, mü’min için kıyamet günü, farz namazı kılacak kadar olacaktır.”  [221]                                                                                     

151) Hz. Avf bin Mâlik el-Eşcaî radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Rabbimin tarafından bana bir melek geldi ve beni, ümmetimin yarısının Cennet’e konulması ile bana (herkes için) şe­faat hakkı verilmesi arasında serbest bıraktı. Ben şefaati tercih ettim. (Tâki her müslüman bu şefaatten faydalansın, mahrum kalmasın.) Artık benim şefaatim, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmadan ölen kimseler içindir.” [222]                             

152) Hz. Enes radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Büyük günah işlemiş olanlara benim şefaat etmem, sadece benim ümmetimin hususiyetindendir. (Diğer ümmetler için böyle bir şey söz ko­nusu değildir.)”  [223]                                                                                                     

153) Hz. Enes radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Kıyamet günü olduğu zaman insanlar (perişanlıktan dolayı) birbirinin yanına koşacaklardır. Nitekim (Hz.) Adem aleyhisselam’in yanına gelirler ve

“Bizim için Rabbinden şefaat dile” derler. O,

“Ben buna ehil değilim. Ancak siz İbrahim aleyhisselam’a gidin. Çünkü o Allah’ın Halili’dir, dostudur” buyurur. İnsanlar Hz. İbrahim aleyhisselam’in yanına giderler. O,

“Ben buna ehil değilim. Ancak siz Musa aleyhisselam’in yanına gidin. O Kelîmullah’dır (yani Allahu Teâlâ ile konuşandır)” buyurur. Onlar Musa aleyhisselam’a giderler. O,

“Ben buna ehil değilim. Ancak siz İsâ aleyhisselam’a gidin. Çünkü o Rûhullah ve Kelimetullah’tır” der. Onlar Hz. İsâ aleyhisselam’ın yanına giderler. O,

“Ben buna ehil değilim. Ancak siz Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’in yanına gidin” der. Nitekim insanlar benim yanıma gelirler. Ben onlara,

“Benim şefaat hakkım vardır” derim. Sonra ben şefaat için Rabbimden izin isterim. Bana izin verilir. Allahu Teâlâ bana şu an bilmediğim övgü ve senasını içeren kelimeler ilham eder. Ben de o kelimelerle Allahu Teâlâ’ya hamdü sena ederim ve secdeye kapanırım. Bana

“Ey Muhammed! Başını kaldır. Söyle, söyle­diğin kabul edilecektir. İste, istediğin verilecektir. Şefaat et, şefaatin kabul edile­cektik denilir. Ben,

“Ya Rabbi! Ümmetî, ümmetî! (Yani ümmetimi bağışla)” derim. Bana,

“Git, kalbinde arpa dânesi kadar iman olan kimseleri Cehennem’den çıkar” denilir. Ben gidip denileni yaparım. Geriye dönüp tekrar aynı kelimelerle Allahu Teâlâ’ya hamdü sena edip secdeye kapanırım. Bana

“Ey Muhammed! Başını kal­dır. Söyle, söylediğin kabul edilecektir. İste, istediğin verilecektir. Şefaat et, şefaatin kabul edilecektir” denilir. Ben,

“Ya Rabbi! Ümmetî, ümmetî!” derim. Bana,

“Git, kal­binde zerre kadar ya da hardal danesi kadar iman bulunan kimseleri Cehennem’den çıkar” denilir. Ben gidip denileni yaparım. Geriye döndüğümde yine aynı kelime­lerle Allahu Teâlâ’ya hamdü sena edip secdeye kapanırım. Bana

“Ey Muhammed! Başını kaldır. Söyle, söylediğin kabul edilecektir. İste, istediğin verilecektir. Şefaat et, şefaatin kabul edilecektir” denilir. Ben,

“Ya Rabbi! Ümmetî, ümmetî!” derim. Bana,

“Git, kalbinde hardal danesinden daha, daha, daha az iman buiunanı Cehennem’den çıkar” denilir. Ben gidip denileni yaparım. Sonra (dördüncü defa) dönüp aynı kelimelerle Allahu Teâlâ’ya hamdü sena edip secdeye kapanırım. Bana “Ey Muhammed! Başını kaldır. Söyle, söylediğin kabul edilecektir. İste, istediğin verilecektir. Şefaat et, şefaatin kabul edilecektir” denilir. Ben,

“Yâ Rabbi! Lâ ilahe illallah diyenleri de çıkarmak için bana izin ver” derim. Bunun üzerine Allahu Teâlâ buyurur ki: “İzzetime, Celâlime, Kibriyâma, Büyüklüğüme yemin olsun ki, Lâ ilahe illallah söyleyen herkesi elbette Cehennem’den çıkaracağım.” [224]                 

Hz. Ebû Saîd el-Hudri radıyallahu anh’dan rivayet edilen uzun bir hadiste şöyle geçmektedir: (Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem dördüncü defa arz edince, ona cevaben)

“Allahu Teâlâ şöyle buyurur;

“Melekler şefaat ettiler, Enbiyâ şefaat ettiler, mü’minler de şefaat ettiler. Artık Erhamurrahimîn olandan başka kimse kalmadı.” Nitekim Allahu Teâlâ kudret avucu ile daha önce hiçbir hayırlı iş yapma­mış olan insanları Cehennem’den çıkarır. Onlar Cehennem’de yanmaktan dolayı kömür gibi olmuşlardır. Allahu Teâlâ onları Cennet’in kapısının karşısında bulunan ve kendisine hayat nehri denilen nehre atar Onlar oradan selin getirdiği çerçöplü toprükta (su ve gübrenin birleşimi sayesinde hızla biten) bir tohum gibi (taptaze olarak) çıkarlar. Onlar inci gibi (saf ve parlak) olacaklardır. Onarın boyunlarında (altından) bağlar olacaktır, işte bunlar, Allahu Teâlâ’nın kendisini (Cehennem ate­şinden) azâd ettiği kimselerdir. Onlar hiçbir iyi amel yapmaksızın Allahu Teâlâ’nın Kendilerini Cennet’e koyduğu kimselerdir. Sonra Allahu Teâlâ onlara,

“Cennet’e girin, orada gördüğünüz her şey sizindir” buyuracaktır. Onlar,

“Ey Rabbimiz! Sen dünyada hiç kimseye vermediğin nimetleri bize verdin” diyecekler, Allahu Teâlâ da

“Benim yanımda sizin için ondan daha üstün nimet var” buyuracaktır. Onlar,

“Ey Rabbimiz ondan daha üstün nimet hangisidir?” diyecekler. Allahu Teâlâ,

“Benim rızamdır. Bundan sonra edebî olarak size darılmayacağım” buyuracaktır. [225]

İzah: Yukarıdaki hadisi şerifte Hz. İsâ aleyhisselam’a Rûhullah ve Kelimelullah denmesinin sebebi şudur; o, babasız olarak, sadece Allahu Teâlâ’nın bir emri olan Kün kelimesi ile yaratılmıştır. Yani, Allah’ın emriyle Cebrail aleyhisselam, onun annesi olan Hz. Meryem’in yakasına üflemiş, bunun neticesinde karnında bir ruh ve canlı bir varlık haline gelmiştir.

154) Hz. İmran bin Husayn radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Peygam­ber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Cehennemlikler lakabıyla anılan bir toplu­luk, Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’in şefaati sebebiyle Cehennem’den çıka­caklar ve Cennet’e gireceklerdir.” [226]

155) Hz. Ebû Saîd Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Şüphesiz benim ümmetimden bazıları insan­lardan birçok kavme şefaat edecektir. (Yani Allahu Teâlâ onlara, kavimlere şefaat etme hakkı verecektir. Bu, onların makamlarının yüceliğine işaret etmektedir.) Bazıları bir kabileye şefaat edecek, bazıları bir usbeye (yani küçük bir topluluğa) şefaat edeceklerdir. Bazıları da bir adama şefaat edebileceklerdir. (Allahu Teâlâ onların hepsinin şefaatlerini kabul edecek) nihayet, hepsi Cennet’e gireceklerdir.” [227]

İzah: 10 ilâ 40 kişi arasındaki insan topluluğuna Usbe denir.

156) Hz. Huzeyfe ve Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anhuma diyorlar ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Kıyamet günü emanet sıfatı ve sıla’i rahme (bir şekil verilerek) salıverilirler. Bu ikisi Sırat Köprüsü’nün sağ ve solunda durup (kendilerini gözetenlere şefaat edecekler, gözetmeyenleri de şikayet edeceklerdir.) Sizin ilk kafileniz Sırat’tan şimşek gibi süratle geçecektir.” Râvi diyor ki:

“Ben, “Anam, babam sana feda olsun! Şimşek gibi geçmenin manası nedir?” dedim. Buyurdu ki;

“Sen şimşeği görmedin mi? O, göz açıp kapayıncaya kadar gider-gelir”. Ondan sonrakiler rüzgar hızıyla geçeceklerdir. Sonrakiler (süratli uçan) kuşlar gibi, sonrakiler genç erkeklerin koşma hızıyla geçeceklerdir. Hülasa herkesin hızı, amellerine göre olacaktır. Sizin peygamberiniz Sırat Köprüsü üzerinde durarak şöyle diyecektir:

“Ey Rabbim onları selametle geçir. Onları selametle geçir.” Hatta bazı kulların amelleri zayıf kaldığından kişi yürüyemeyecek ancak sürünerek ge­çecektir. Sırat Köprüsü’nün her iki yanında demirden çengeller asılıdır. Kimin ya­kalanması emredilmişse onu yakalar. (Bu çengeller yüzünden bazı kimselerin vücutlarında sıyrıklar meydana gelir.) Vücutlarından sıyrık alanlardan bazıları kur­tuluşa ererler. Bazıları ise Cehennem’e düşerler.” Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh diyor ki:

“Ebû Hûreyre’nin cani kudret elinde olan Zât’a yemin olsun ki, şüphesiz Cehennemin derinliği yetmiş yıllık mesafedir.” [228]                                             

157) Hz. Enes bin Mâlik radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygambe’r sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki:

“Ben Cennet’i gezerken bir nehre uğradım. Onun iki kenarında içi oymalı incilerden hazırlanmış kubbeler bulunuyordu. Ben

“Ey Cibrîl! Bu nedir?” dedim. Cebrail aleyhisselam,

“Bu Rabbinin sana verdiği Kevser nehridir” dedi. Ben (dibinde bulunan) toprağa baktığımda onun çok güzel kokan bir misk olduğunu gördüm.” [229]                                                                             

158 ) Hz. Abdullah bin Amr bin el-Âs radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki:

“Benim Havz’ımın mesafesi bir aylık­tır. Onun kenarlarının ölçüleri birbirine eşittir. (Yani uzunluğu ve genişliği aynıdır.) Suyu gümüşten daha beyaz, kokusu miskten daha güzeldir. Bardakları gökteki yıldızlar gibi (sayısız)dır. Onun suyundan içen kimse, artık edebi olarak susamaz.” [230]

İzah: Hadiste zikredilen “Havz’ımın mesafesi bir aylıktır” ifadesinin mana­sı şudur; Allahu Teâlâ’nın Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’e ihsan etmiş olduğu Havz-ı Kevser o kadar uzun ve geniştir ki, onun bir tarafından diğer tarafına ka­dar bir aylık mesafedir.

159) Hz. Semüre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “(Ahirette) her peygamberin bir havzı vardır. Pey­gamberler,

“Bakalım kimin havzına daha çok su içmeye gelen olacak” diye övü­neceklerdir. Ben insanların su içmek için en fazla benim havzıma geleceklerini (ve susuzluklarını gidereceklerini) ümid ediyorum.” [231]                                       

160) Hz. Ubâde bin Sâmit radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Kim, Allah’tan başka ilâh olmadığına, bir oldu­ğuna, hiçbir ortağı olmadığına ve Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’in O’nun kulu ve Rasûlü olduğuna, Hz. İsâ aleyhisselam’ın da Allah’ın kulu, Rasûlü ve O’nun keli­mesi olduğuna (yani O’nun babasız olarak ve sadece Allahu Teâlâ’nın Kün kelimesi ile yaratıldığına), O’nun Allah tarafından bir ruh (yani bir can) olup (Hz. Cebrail aleyhisselam’in, Hz. Meryem aleyhasselam’ın yakasına üfürmesi neticesinde) o canı Allahu Teâlâ’nın Hz. Meryem’in karnına yerleştirdiğine şehadet ederse ve bir de Cennetin hak olduğuna, Cehennemin hak olduğuna şehadet ederse, ameli nasıl olursa olsun Aüahu Teâlâ o kişiyi muhakkak Cennet’e koyacaktır.”

Hz. Cünâde radıyallahu anh ilave olarak şu sözleri de rivayet etmiştir:

“O kişi Cennet’in sekiz kapısından dilediği kapıdan girecektir.” [232]                                   

161) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:

“(Bir hadisi kudside) Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Ben salih kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği, hiçbir insanın kalbinden geçirmediği nimetler hazırladım.” Eğer siz dilerseniz Kur’an’ın şu ayetini okuyunuz:

Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için gözlerin aydın olacağı ne nimetler saklan­dığını hiç kimse bilemez.” [233]

162) Hz. Sehl bin Sa’d Sâidî radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur;

“Cennet’te bir kırbaç (koyacak) kadar yer (yani en ufak bir yer) dünya ve içindekilerden daha hayırlı (ve daha kıymetedir.” [234]

163) Hz. Enes radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Cennet’te sizden birinin yayını koyacak kadar veya ayağını koyacak kadar bir yer, dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır. Eğer Cennet ka­dınlarından biri (Cennet’ten) yeryüzüne baksa, elbette Cennet ile yeryüzü ara­sını aydınlatır ve ikisinin arası en güzel kokularla dolardı. Onun başörtüsü dünya ve dünyada ne varsa hepsinden üstün ve değerlidir.” [235]                                     

164) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Şüphesiz Cennet’te öyle bir ağaç vardır ki, bir sü­vari onun gölgesinde 100 sene dolaşsa yine de o mesafeyi katedemez. Siz is­terseniz şu ayeti okuyunuz:

(Cennetlikler) Uzamış gölgeler (altında olacaklardır).” [236]         

165) Hz. Câbir radıyallahu anh diyor ki: Ben Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim;

“Muhakkak Cennet ehli yerler ve içerler. (Ancak) tükürmezler, küçük ve büyük abdest ihtiyacı hissetmezler. Burunlarını silme ihtiyacı da duymazlar”. Sahâbe-i Kiram,

“Yemekler ne olacak? (Yani yemekler nasıl haz­medilecek?)” deyince Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Geğirme ve misk damla­ları gibi terleme ile (yani gıdanın dışarı çıkması gereken kısmı geğirme ve terleme ile) çıkacaktır. Nefes alıp vermeleri gibi, Cennet ehlinin ağızlarından hamd ve tesbih çıkacaktır.” [237]                                                                                             

166) Hz. Ebû Saîd el-Hudrî ve Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anhuma’dan riva­yet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Bir münâdi Cennet eh­line şöyle nida eder;

“Sizin için sıhhat var, artık hiç hastalanmayacaksınız. Sizin için hayat var, artık hiç ölmeyeceksiniz. Sizin için gençlik var, artık hiç ihtiyarla­mayacaksınız. Sizin için rahatlık var, artık hiç perişan olmayacaksınız”. Bu hadis şu ayetin tefsiridir:

“Onlara: işte size Cennet; yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık ona vâris kı­lındınız” diye seslenilir.” [238]

167) Hz. Suheyb radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Cennet ehli, Cennet’e girdiklerinde Allahu Teâlâ onlara,

“Size fazladan bir şey vereyim mi? (Yani şimdiye kadar verilenlerden baş­ka özel bir şey vereyim mi?)” buyurur. Onlar,

“Sen bizim yüzümüzü ağartmadın mı? Sen bizi Cehennem’den kurtarıp Cennet’e koymadın mı? (Artık bizim bundan başka isteyeceğimiz ne olabilir ki?)” diyecekler. (Bu konuşmadan sonra) Allahu Teâlâ hicabı kaldıracak. (Onlar Allahu Teâlâ’yı seyredeceklerdir.) Artık kendile­rine (o ana kadar) Rabblerine bakma nimetinden daha sevgili (ve daha güzel) bir nimet verilmemiştir.” [239]

168 ) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh diyor ki: Rasûiullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:

“Siz büyük bir günahkârı nimet içinde gördüğünüzde ona-imren-meyin. Sen bilmiyorsun ki, ölümden sonra onun başına neler gelecektir. O kişi için Allah indinde hiç ölmeyecek olan bir katil vardır. (Katilden kasıt, o kişinin için­de kalacağı Cehennem ateşidir.)” [240]                                         

169) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasûiullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Sizin (bu dünyadaki) ateşiniz, Cehennem ateşinin yetmiş parçasından biridir”. Sahâbe-i Kiram,

“Yâ Rasûlallah! Öyleyse bu (dünya ateşi) yeterliydi” dediklerinde Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Cehennem ateşi, dünya ateşine mukâbil 69 derece arttırıldı. Her derecenin harareti dünya ateşinin hara­retine eşittir.” [241]                                                                                                         

170) Hz. Enes bin Mâlik radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Kıyamet günü Cehennem ehlinden olan ve dünya hayatını en fazla zevkü safa içinde geçiren biri getirilir ve Cehennem ateşine, bir kere daldırılır. Sonra,

“Ey Ademoğlu! Sen hiç iyi hâl gördün mü? Hiç zevk ve safa içinde bir devir geçirdin mi?” denilir. O,

“Vallahi yâ Rabbi hayır asla!” diyecektir. Aynı şekilde Cennet ehlinden olan ve dünya hayatında en fazla eziyete katlanan biri getirilir. Cennet’e bir defa daldırılır. Sonra,

“Ey Ademoğlu! Sen hiç sıkıntı gördün mü? Sana hiç acı ve meşakkat ulaştı mı?” denilir. O

“Hayır. Vallahi ya Rabb! Bana asla hiçbir meşakkat ulaşmadı ve ben hiçbir sıkıntı görmedim” diyecektir”. [242]

171) Hz. Semûre bin Cündüb radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir; Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Ateş, Cehennemliklerden bazılarını topuk­larına kadar yakalar. Bazılarını dizlerine kadar, bazılarını beline kadar, bazılarını da (boğaz altında bulunan) köprücük kemiğine kadar yakalar.” [243]                   

172) Hz. İbni Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şu ayeti okudu;

“Ey iman edenler! Allah’tan, O’na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin.” [244]

(Bu ayeti okuduktan sonra şöyle devam etti:)

“Eğer zakkumdan [245] bir damla dünya yurduna damlatılsaydı, dünyada yaşayanların hayat düzenlerini bozup alt-üst ederdi. Öyleyse yiyeceği sadece zakkum olan kimsenin hâli nasıl olur?”  [246]                                                                                     

173) Hz Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Allahu Teâlâ Cennet’i yaratınca Cebrail aleyhisselam’a,

“Git Cennete bak” buyurdu. O da gidip Cennete baktı. Sonra geldi ve

“Ey Rabbim! Senin İzzetine yemin olsun ki, onu işiten herkes mutlaka oraya girecektir. (Yanı oraya girmek için tam bir gayret gösterecektir)” dedi. Sonra Allahu Teâlâ Cenneti etsin hoşlanmadığı şeylerle kuşattı. (Yani şer’î hükümlere uymayı gerekli kıldı. O hükümlerle amel etmek nefse ağır gelmektedir.) Sonra,

“Ey Cebrail! Git Cennete bak!” buyurdu. Nitekim o gidip Cennete baktı. Sonra geldi ve

“Ey Rabbim! Senin İzzetine yemin olsun ki, artık ben ona kimsenin girmeyeceğinden korkuyorum” dedi Daha sonra Allahu Teâlâ Cehennem’i yarattı, Cebrail aleyhisselam’a,

“Ey Cebrail! Git Cehennem’e bak” buyurdu. Cebrail aleyhisselam gidip baktı. Sonra geldi ve

“Ey Rabbim! İzzetine yemin olsun ki, onun halini duyan hiç kimse oraya girmez. (Yani girmemek için tam manasıyla çalışır)” dedi. Ondan sonra Allahu Teâlâ Cehennem’i nefsâni arzularla kuşattı ve

“Ey Cebrail! Git Cehennem’e bak” bu­yurdu. Cebrail aleyhisselam gidip baktı ve

“Ey Rabbim! İzzet ve Celâline yemin olsun ki artık ben ona girmeyen kimsenin kalmayacağından korkuyorum” dedi.” [247]


[180] Hacc: 22/1-2.

[181] Meâric: 70/10-15.

[182] İbrahim: 14/42-43.

[183] A'raf: 7/8-9.

[184] Fâtır: 35/33,35.

[185] Duhan: 44/51-57.

[186] İnsan: 76/5-22.

[187] Vâkıa: 56/27-40.

[188] Beyân'ül Kur'an

[189] Fussilet: 41/31-32.

[190] Sâd: 38/55-58.

[191] Mürselât: 77/29-33.

[192] Zümer: 39/16.

[193] Duhan: 44/43-50.

[194] İbrahim: 14/16-17.

[195] Tirmizi

[196] Müslim

[197] Müslim

[198] Müslim

[199] Tirmizi

[200] Taberâni, Mecma'uz Zevâid

[201] Buhâri

[202] Müsned'i Ahmed, Mecma'uz Zevaid

[203] El-Bidâye ve'n Nihâye

[204] Beyhakî

[205] Tırmizi

[206] Ebû Dâvûd

[207] Tirmizi

[208] Ebû Dâvud

[209] Maârifül Hadis

[210] Buhâri

[211] Müslim

[212] Mirkât

[213] Müslim

[214] Müslim

[215] Buhâri

[216] Tirmizi

[217] Müslim

[218] Tirmizi

[219] Buharı

[220] Musned'i Ahmed

[221] Beyhâki Mişkât

[222] Tirmizî

[223] Tirmizi

[224] Buhari

[225] Müslim

[226] Buhâri

[227] Tirmizi

[228] Müslim

[229] Buhâri

[230] Müslim

[231] Tirmizi

[232]  Buhâri

[233] Secde: 32/17, Buhâri

[234] Buhâri

[235] Buhâri

[236] Vâkıa: 56/30

[237] Müslim

[238] Araf: 7/43, Müslim

[239] Müslim

[240] Taberani, Mecma'uz Zevâid

[241] Buhâri

[242] Müslim

[243] Müslim

[244] Ali İmran: 3/102.

[245] Zakkum; Cehennem'de biten bir ağaçtır.

[246] Tirmizi

[247] Ebû Dâvûd





Konu Başlığı: Ynt: Ölümden sonrasına iman etmek
Gönderen: Ceren üzerinde 21 Eylül 2016, 22:00:22
Esselamu aleykum.Dunyasini ahiretini kurtarmak icin yasayan ve ölüme inanip iman edip helal dairede yasayip kurtulan kullardan olalim inşallah...


Konu Başlığı: Ynt: Ölümden sonrasına iman etmek
Gönderen: Sefil üzerinde 21 Eylül 2016, 23:58:10
Ve aleykum selam ;İnşaallah bu dünya ve ahirete tam manasıyla iman edenlerden olur ahirette ve dünyada yüzü pak olanlardan oluruz.Allah razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Ölümden sonrasına iman etmek
Gönderen: Sevgi. üzerinde 22 Eylül 2016, 06:19:18
  Aleyna Ve Aleykümüsselăm. Mevlam imanımızı kuvvetli kılsın ve kendine lâyık kul eylesin bizleri inşaAllah. Amiin