๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Müntehab Ehadis => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 28 Ekim 2010, 17:00:26



Konu Başlığı: Müslümanın hakları
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 28 Ekim 2010, 17:00:26
MÜSLÜMANIN HAKLARI

Kur’an Ayetleri
 

“Mü’minler ancak kardeştirler.” [1129]

“Ey iman edenler! Hiçbir kavim, diğer bir kavimle alay etmesin. Olur ki, alay edi­lenler, kendilerinden daha hayırlıdırlar. Bir takım kadınlar da diğer kadınlarla alay etmesinler. Olur ki, alay edilenler, (Allah indinde) kendilerinden daha hayırlı bulu­nurlar. Hem birbirinizi ayıplamayın. Ve birbirinize kötü lakablarla atışmayın. (Çünkü bunların hepsi günahtır.) İmandan sonra fasıklıkla adlanmak ne kötü bir isimdir. Kim de tevbe etmezse, işte onlar zâlimlerin tâ kendileridir. / Ey iman edenler! Zandan çok sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. (Bazı zan ise caizdir. Allahu Teâlâ hakkında iyi zan yapmak gibi...) Birbirinizin kusurlarını araştırmayın. Birbirinizi gıybet etmeyin. Hiç sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? Tabii bundan tiksinirsiniz. O halde Allah’tan korkun. Çünkü Allah tevbeleri kabul edicidir, esirgeyicidir. / Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından (-Âdem ile Havva’dan) yarattık. Hem de sizi soylara ve kabilelere ayırdık ki, birbirinizi tanıyasınız. (Birbirinize karşı övünesiniz diye değil.) Bilin ki, Allah katında en iyiniz, takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz ki Allah, her şeyi bilendir, her şeyden ha­berdar olandır.” [1130]                                                                                 

İzah: Yukarıdaki ayette gıybet etmek, ölü kardeşinin etini yemeye benze­tilmiştir. Bunun manası şudur: Bir insanın eti parçalanarak yense, o bundan acı çeker. Aynı şekilde gıybeti edilen bir müslümana da bundan eziyet ulaşır. Ancak ölü kimse acıdan etkilenmediği gibi, gıybeti edilen kimse de bunu öğrenene ka­dar bir sıkıntı çekmez. [1131]

“Ey iman edenler! Hak üzere durup adaleti yerine getirmeye çalışan hâkimler ve Allah için doğru söyleyen şahidler olun. Velevki şahidliğiniz kendi aleyhinize veya ana-babanızın, yakın akrabalarınızın aleyhine olsun, üzerine şahidlik yapılan kim­seler gerek zengin, gerekse fakir olsun... Çünkü Allah, ikisine de (zengin ve fakire) sizden daha yakındır. Onun için hakdan saparak nefsin arzusuna uymayın. Eğer adalet üzere hüküm vermekten, şahidliğinizde doğru söylemekten dilinizi eğip, bükerseniz veya yüz çevirirseniz, iyi bilin ki, Allah bütün yaptıklarınızdan haber­dardır. [1132]                                                                                                   

Size bir selâm verildiği vakit, siz ondan daha güzeli ile selâmlayınız. Yahut ay­nen o selâmla karşılık verin. Allah her şeyin hesabını görmektedir. [1133]         

Rabbin kesin olarak şunları ferman buyurdu: O’ndan başkasına ibâdet etmeyin. Anaya, babaya iyilik edin. Şayet onlardan biri yahut her ikisi senin yanında ihti­yarlık hâline yetişirse, sakın onlara “öf deme ve onları azarlama! İkisine de gü­zel ve yumuşak söyle. / Onlara acıyarak üzerlerine tevazu kanatlarını indir ve de ki:

“Ey Rabbim! Onlar beni küçükken nasıl terbiye ettilerse, Sen de onlara rah­met buyur!” [1134]                                                                                           

 

Hadisi Şerifler
 

87) Hz. Ali radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Müslümanın müslüman üzerindeki hakları altı tanedir: Karşılaştığı za­man selam verir. Davet ettiği zaman icabet eder. Aksırdığı (ve Elhamdülillah) dediği zaman cevaben Yerhamükellah der. Hastalandığında onu ziyaret eder. Vefat ettiğinde cenazesine katılır. Kendisi için istediğini onun için de ister.” [1135]

88 ) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh diyor ki: Ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim;

“Müslümanın müslüman üzerindeki hakkı beş tanedir: Selam almak. Hastayı ziyaret etmek, Cenazelere iştirak etmek, Da­vete icabet etmek, Aksırma cevab olarak Yerhamükellah demek.”  [1136]

89) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayete göre Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur; “Siz iman etmedikçe (yani hayatınız iman ölçülerine uymadıkça) Cennet’e giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız. Size yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz ameli söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız.” [1137]                                                                                                         

90) Hz. Ebû Derdâ radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Selâmı yayınız tâ ki yükselesiniz.” [1138]             

91) Hz. Abdullah İbni Mes’ud radıyallahu anh Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu söyledi;

“Selâm, Allahu Teâlâ’nın isimlerinden biridir. Onu yeryüzüne indirmiştir. Öyleyse onu aranızda iyice yayınız. Çünkü müslümanın biri, bir kavmin yanından geçerken onlara seiam verir de, onlar da selamını alır­larsa, onlara selamı hatırlattığı için seiam verenin o topluluk üzerine bir derece üstünlüğü olur. Eğer onlar selamı almazlarsa onlardan daha hayırlı olan melekler onun selamına cevab verirler.” [1139]                                                       

92) Hz. İbni Mes’ûd radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Kıyamet alâmetlerinden biri de bir şahsın diğerine sa­dece tanışlığından dolayı selam vermesidir. (Yani müslüman olduğundan dolayı değil)” [1140]                                                                                                               

93) Hz. İmran bin Husayn radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e gelerek,

“Esselâmû aleykûm” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem onun selamını aldı. Sonra adam mescide oturdu. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“On, (yani ona selamından dolayı on iyilik yazıldı)” buyurdu. Sonra başka bir adam geldi ve

“Esselâmû aleykûm ve rahmetullahi” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem onun selamına da cevab verdi ve

“Yirmi (yani onun için yirmi iyilik yazıldı)” buyurdu. Adam oturdu. Sonra üçüncü bir şahıs geldi ve

“Esselâmû aleykûm ve rahmetullahi ve berakâtühü” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem onun selamını da aldı. Adam oturdu. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Otuz (yani onun için otuz iyilik yazıldı)” buyurdu.                                         

Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem

“İnsanların Allahu Teâlâ’ya en yakın olanı, önce selam verendir” bu­yurdu. [1141]                                                                                                                           

95) Hz. Abdullah radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Selâma önce başlayan kibirden uzaktır.” [1142]     

96) Hz. Enes radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bana

“Sevgili oğlum! Eve girdiğin zaman ev halkına selam ver. Bu senin ve ev halkın için berekete sebeb olur.” [1143]                                                                                             

97) Hz. Katâde rahmetullahi aleyh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Siz bir eve girdiğiniz zaman o evin halkına selam veriniz. Evden çıkıp gideceğiniz zaman ev halkına selam vererek vedâlaşınız.” [1144]

98 ) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu antidan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Sizden biri, bir topluluğun yanına gittiğinde selam versin. Sonra oturmak isterse otursun. Meclisten kalkıp gitmek istediğinde yine selâm ver­sin. Çünkü birinci selam ikinci selamdan üstün değildir. (Yani ilk karşılaşmada selâm vermek sünnet olduğu gibi ayrılma vaktinde de selam vermek sünnettir.)”       [1145]   

99) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur;

“Küçük büyüğe selam versin. Yürüyen oturana, az olanlar çok olanlara selam versin.” [1146]                                                                     

100) Hz. Ali radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Yoldan geçmekte olan cemaatten biri selam verirse hepsi tarafından yeterli olur. Oturanlardan biri selam alırsa hepsi tarafından yeterli olur.” [1147]

101) Hz. Mikdâd bin Esved radıyallahu anh diyor ki:

“Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem geceleyin geldiğinde öyle selam verirdi ki, uyuyanı uyandırmaz. Uyanık olanlara sesini duyururdu.” [1148]                                                                                           

102) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “İnsanların en âcizi, duadan âciz olandır. (Yani dua et­meyendir.) İnsanların en cimrisi, selam vermekte cimrilik edendir.” [1149]

103) Hz. İbnİ Mes’ud radıyallahu anh Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir; “Selamın tamamlanması musâfahadır.” [1150]                 

104) Hz. Berâ radıyallahu anh’dan rivayete göre Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“İki müslüman karşılaştığında musâfaha yaparsa, ayrılmadan önce her ikisinin de günahları affolunur.” [1151]                                                                     

105) Hz. Huzeyfe bin el-Yemân radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Pey­gamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Mü’min mü’minle karşılaşınca ona selam verir ve elini tutup musâfaha yaparsa, her ikisinin günahları yaprakların ağaçlar­dan döküldüğü gibi dökülür.” [1152]

106) Hz. Selman-ı Fârisi radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir:

“Bir müslüman, diğer müslüman kardeşi ile karşılaştığında onun elini tutarsa (yani onunla musâ­faha yaparsa,) ikisinin de günahları, şiddetli hava estiğinde kuru ağaçtan yaprak­ların döküldüğü gibi dökülür. İsterse günahları denizin köpüğü kadar olsun.” [1153]

107) Aneze kabilesinden bir şahıstan rivayet edilmiştir: O Hz. Ebû Zerr radıyallahu anh’a,

“Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem sizinle görüştüğünde, musâfaha ya­par mıydı?” diye sordu. Ebû Zerr radıyallahu anh,

“Ne zaman onunla karşılaşsam benimle musâfaha yapardı. Bir gün beni evimden çağırttı. Ama ben o vakit evde yoktum. Eve geldiğimde bana Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in beni çağırdı­ğını söylediler. Ben hemen Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna vardım. Sedir üzerinde oturuyordu. Beni bağrına bastı. Onun bu sarılması çok güzeldi.” [1154]

108 ) Hz. Atâ bin Yesâr rahmetullahi aleyh’den rivayet edilmiştir: Bir adam Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e

“Yâ Rasûlallah! Annemin oturduğu yere girmek için izin isteyeyim mi?” deyince Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Evet” buyurdu. Adam,

“Ben annemle aynı evde oturuyorum” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Ondan izin alarak yanına git” buyurdu. Adam,

“Ben annemin hizmetini görüyorum (bundan dolayı sık sık yanına giriyorum)” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Annenin yanına izin alarak git. Sen anneni çıplak bir vaziyette görmek ister misin?” buyurdu. Adam,

“Hayır” deyince Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Öyleyse izin alarak yanına gir” buyurdu. [1155]                                                           

109) Hz. Hüzeyl rahmetullahi aleyh’dan rivayet edilmiştir: Hz. Sa’d radıyallahu anh geldi ve Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in kapısında durdu. İçeri girmeye izin almak için kapının tam karşısında dikildi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ona,

“(Kapının karşısında durma) sağında veya solunda dur. (Çünkü kapının karşısın­da durmaktan dolayı gözün içeri kayması mümkündür.) Muhakkakki izin istemek, (içeri) bakmamak içindir.” [1156]                                                                               

110) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu an/ı’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Göz evden içeri girdiyse izin hiçbir şey değildir. (Yani artık izin almanın bir faydası yoktur.)” [1157]                                             

111) Hz. Abdullah bin Bişr radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim;

“(İnsanların evlerine girmek için izin istediği­niz zaman) onların kapılarının tam karşısında dikilmeyiniz. (Çünkü gözler içeriye kayabilir.) Ancak kapının sağ ve soluna durarak izin isteyiniz. İzin verilirse giriniz, izin verilmezse geriye dönünüz.” [1158]                                           

112) Hz. Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Pey­gamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Bir adam başka birini yerinden kaldırıp da onun yerine oturmasın.” [1159]                                                                             

113) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Bir kimse oturduğu yerden (bir zaruretinden dolayı) kalkar. Sonra dönüp aynı yere gelirse, o yere (oturmaya) o kişi dah zi­dyade hak sahibidir.” [1160]

114) Hz. Abdullah bin Amr bin el-Âs radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“İki kişinin arasına ancak onların izniyle oturulur.”                                                                                           

115) Hz. Huzeyfe radıyallahu anh’dan rivayete göre Rasulullah sailallahu aleyhi vesellem (mecliste) halkanın ortasına oturana lanet etmiştir. [1161]                     

İzah: Halkanın ortasına oturandan kasıt; insanların omuzlarından atlaya­rak gelip, halkanın ortasına oturan şahıstır. İkinci mânâ da şudur; birkaç kişi halka şeklinde karşılıklı oturmaktayken bir adam gelip, onların birbirlerini görmelerini engelleyecek şekilde aralarına durmasıdır. [1162]

116) Hz. Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Allah’a ve ahiret gününe iman eden kimse misafirine ikram etsin.” Rasulullah sailallahu aleyhi vesellem bu sözünü üç defa tek­rarladı. Bir adam,

“Misafire ikram nedir, yâ Rasûlallah?” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“(Misafire ikram) üç gündür. Üç günden sonra misafir kalırsa ev sahibinin onu yedirmesi, ev sahibinin ihsanıdır. (Yani üç günden sonra yemek yedirmemek ona kötü davranmak sayılmaz.)” [1163]                       

117)
Hz. Mikdâm Ebû Kerime radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Bir kimse bir kavimde (birinin yanında) misafir olur ve sabaha kadar o misafir (yemekten) mahrum kalırsa (yani onun ev sahibi gece­leyin onu ağırlamazsa,) her müslüman ona yardım etmekten mesuldür. Hatta bu mi­safir bîr gecelik yiyecek mikdannı ev sahibinin malından veya mahsûlünden alabilir.” [1164]

İzah: Bu hüküm, misafirin yanında yiyecek ve içecek bir şey bulunmadığı ve mecbur kaldığı durumda geçerlidir. Misafir bu durumda olmasa bile iyilik severliğin ve şerefli olmanın ölçülerine göre misafiri ağırlamak misafirin hakkıdır. [1165]

118 ) Hz. Abdullah bin Ubeyd bin Umeyr rahmetullahi aleyh diyor ki; Hz. Câbir radıyallahu anh, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’ın ashabından bir toplulukla birlikte yanıma geldi. Hz. Câbir radıyallahu anh arkadaşlarının önüne ekmek ve sirke koydu ve

“Bunu yiyin. Çünkü ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim;”

“Sirke ne güzel katıktır. Kişinin yanına birkaç kardeşi geldiğinde onların önüne koymak için evindekileri azımsaması kendisinin helak olması demektir. Bir topluluğun önlerine yemek için konulan şeyleri hakîr görmeleri de onların helakıdır.”

Bir rivayette,

“Önüne konulan şeyi az bulması, şer olarak kişiye yeter” buyurulmuştur. [1166]                                       

119) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Allahu Teâlâ aksırmayı sever, esnemeyi sevmez. Sizden biri aksırdığı zaman

“Elhamdülillah” derse onu işiten her müslümanın

“Yerhamükellah” demesi gerekir. Esnemek ise şeytandandır. Sizden biri es­nediği zaman mümkün olduğu kadar onu engellesin. Çünkü sizden biri esnediği zman şeytan güler.” [1167]                                                                                     

120)
Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayete göre Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Kim bir hastayı ziyaret etmek için ya da müslüman bir kardeşiyle görüşmek için giderse, bir melek ona,

“Sen bereketlisin senin yü­rümen de bereketlidir ve sen Cennet’te kalacak bir yer hazırladın” [1168]             

121) Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in âzâdlı kölesi Hz. Sevbân radtyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Kim bir hastayı ziyaret ederse o, Cennetin Hurfesi’nde kalır.”

“Cennet’in Hurfesi nedir, yâ Rasûlallah?” denilince buyurdu ki,

“Toplanılmış Cennet meyveleridir” buyurdu. [1169]

122) Hz. Enes bin Mâlik radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Kim güzelce abdest alır, sonra ecir ve sevabını Allah’tan ümid ederek müslüman kardeşini ziyaret ederse, Cehennem’den yetmiş harîf uzaklaştırılır.” Hz. Sabit Benâni rahmetullahi aleyh diyor ki: Ben Hz. Enes radıyallahu anh’a,

“Ey Ebû Hamza! Harîf nedir?” dedim, buyurdu ki;

“Harîf seneye denir. (Yani yetmiş senelik bir mesafe kadar Cehennem’den uzaklaşır.)” [1170]       

123) Hz. Enes bin Mâlik radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim;

“Kim bir hastayı ziyaret ederse o rahmet (deryasına) dalmış olur. Hastanın yanına oturursa onu rahmet kaplar.” Hz. Enes radıyallahu anh diyor ki; Ben,

“Yâ Rasûlallah bu fazilet hastayı ziyaret eden sıhhatli insan içindir. Peki, hastanın kendisi için ne var?” dedim. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Onun günahları affolunur” buyurdu. [1171]                             

124) Hz. Ka’b bin Mâlik radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Kim bir hastayı ziyarete giderse o rahmet (deryasına) dalar. Hastanın yanında oturduğunda rahmet içinde yüzer.” [1172]           

Hz. Amr bin Hazm radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir:

“Hastanın yanından kalktıktan sonra da rahmet deryasına dalmaya devam eder. Bu durum ziyarete gitmek için çıktığı yere geri dönünceye kadar devam eder.” [1173]

125) Hz. Ali radıyallahu anh diyor ki: Ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim; “Bir müslüman bir müslümanı sabah ziyaret ederse akşama kadar yetmiş bin melek onun için dua ederler. Eğer akşamleyin ziyaret ederse sabaha kadar yetmiş bin melek onun için dua ederler. Onun için Cen­nette bir bahçe vardır.” [1174]                                                                                       

126) Hz. Ömer bin Hattab radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bana şöyle buyurdu; “Sen oir hastanın yanına gittiğinde ona, sana dua etmesini söyle. Çünkü onun duası meleklerin duası gibi kabul edilir.”[1175]

127)
Hz. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Biz Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına oturmuştuk. Ensar’dan bir sahabi ge­lerek selam verdi ve geri döndü. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ona,

 “Ey ensarî kardeş! Kardeşim Sa’d bin Ubâde’nin durumu nasıl?” buyurdu. Adam,

“İyi” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem (yanında oturan sahabelere)

“Sizden kim onu zi­yaret edecek?” buyurdu ve kalktı. Biz de onunla beraber kalktık. Biz on kişiden fazlaydık. Bizim üzerimizde ne ayakkabı, ne mes, ne takke ne de gömlek vardı. Biz o taşlı zemin üzerinde yürüyerek Hz. Sa’d radıyallahu anh’in yanına ulaştık. (O vakit) onun kavminden olup, yakınında oturmakta olan insanlar geri çekildiler.

Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ve onunla beraber giden sahabeler ona yaklaştılar. [1176]

128 ) Hz. Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu nakletti; “Beş amel vardır ki, kim onları bir günde işlerse Allahu Teâlâ onu Cennet ehlinden yazar:

1- Hastayı ziyaret etmek,

2- Cenazaye katılmak,

3- Oruç tutmak,

4- Cuma namazına gitmek,

5- Köle âzâd edermek.
” [1177]       

129) Hz. Muaz bin Cebel radıyallahu anh, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu naklediyor;

“Kim Allah yolunda cihad ederse, o Allahu Teâlâ’nın himayesindedir (koruması altındadır.) Kim hastayı ziyaret ederse, o Allahu Teâlâ’nın himayesindedir. Kim sabah veya akşam mescide giderse, o Allah’ın himayesin­dedir. Kim bir idarecinin yanına ona yardım etmek için giderse, o Allahu Teâlâ’nın himayesindedir. Kim hiçbir insanı gıybet etmeden evinde oturursa o Allahu Teâlâ’nın himayesindedir.” [1178]                                                                                               

130) Hz. Ebû Hureyre radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Bugün hanginiz oruçlu?” buyurdu. Hz. Ebû Bekr Sıddık radıyallahu anh,

“Ben” dedi. Sonra,

“Bugün sizden hanginiz cenazeye katıldı?” buyurdu. Ebû Bekr radıyallahu anh,

“Ben” dedi. Sonra,

“Bugün sizden kim bir miskini doyurdu?” buyurdu. Ebû Bekr radıyallahu anh,

“Ben” dedi. Daha sonra,

“Bugün hanginiz bir hastayı ziyaret etti?” buyurdu. Ebû Bekr radıyallahu anh,

“Ben” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Kimde bu güzel hasletler toplanırsa, o mutlaka Cennet’e girer” buyurdu. [1179]

131) Hz. İbni Abbas radıyallahu anhuma dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Müslüman bir kul eceli gelmemiş olan bir has tayı ziyaret eder ve yedi defa Es’elüllahe’l azîm rabbe’l arşi’l azîm en yeşfiyeke.”

“Ben büyük Arşın Rabbi olan yüce Allah’tan sana şifa vermesini dilerim derse mutlaka ona şifa verilir.” [1180]                                                                                     

132) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Kim cenazeye katılır ve cenaze namazı kılınana ka­dar cenazeyle beraber olursa, ona bir kırat sevab verilir. Kim de cenazeye katılır ve defin işleri bitinceye kadar cenazeyle beraber olursa, ona iki kırat sevab verilir”. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’e,

“İki kırat nedir?” diye sorulunca buyurdu ki;

“(İki kırat) iki büyük dağ kadardır”. Bir rivayette,

“İki kıratın en küçüğü Uhud ka­dardır” buyurulmuştur. [1181]                                                                                     

133) Hz. Aişe radıyallahu anha’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur; “Müslümanlardan yüz kişilik bir topluluk, bir ölünün cenaze namazını kılar ve hepsi onun için şefaat ederlerse, (yani mağfiret ve rah­met duası yaparlarsa,) onların şefaati mutlaka kabul edilir.” [1182]                       

134) Hz. Abdullah radıyallahu anadan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Kim bir musîbetzedeyi teselli ederse, ona musîbetzedeye verilen sevabın aynısı verilir.”[1183]                                                                     

135) Hz. Muhammed bin Amr Hazm radıyeiiahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur;

“Kim musibete uğrayan kar­deşine sabır ve sükûnet telkin ederse, Allahu Teâlâ ona kıyamet günü izzet el­bisesi giydirecektir.” [1184]                                                                                             

136) Hz. Ümmü Seleme radıyallahu anhuma diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem Ebû Seleme’nin vefatndan sonra yanıma geldi. Ebû Seleme’nin gözleri açık kalmıştı. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem onun gözlerini kapattı ve

“Şüphesiz ruh kabzedilince gözler gitmekte olan ruhun peşinden yukarı doğru baka kalır” buyurdu. (Bundan dolayı Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem onun gözlerini kapattı.) Ebû Seleme’­nin ev halkından bazıları feryad ederek ağlamaya başladılar. (Belki de ağlama esna­sında uygun olmayan bazı sözler sarf etmişlerdi. Bundan dolayı) Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Siz kendinize sadece hayır duası yapınız. Çünkü melekler sizin dua­nıza Âmin derler” buyurdu. Sonra Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle dua yaptı;

“Allah’ım! Ebû Seleme’yi bağışla, hidayet sahibi kulların arasına koyarak derece­sini yükselt. Peşinde bıraktıklarını gözet. Ey alemlerin Rabbi! Bizi ve onu bağışla, kabrini geniş ve aydınlık eyle!” [1185]                                                                       

İzah: Bir kimse, herhangi bir müslüman için bu duayı okursa, (li ebî seleme) yerine öten kimsenin adını anar ve ismin başına esreli lâm getirir. Me­sela (li zeydin) der.

137) Hz. ebû Derdâ radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyururdu; “Müslümanın müslüman için gıyabında yaptığı dua kabul edilir. Dua edenin baş tarafında bir melek görevlendirilmiştir. Ne zaman kardeşi için bir hayır dua etse o melek Âmin der ve “Allahu Teâlâ sana da kardeşin için iste­diğin hayırı nasib etsin” der.” [1186]

138 ) Hz. Enes radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Sizden hiç kimse kendisi için sevdiğini müslüman kardeşi için de sevmedikçe (kâmil) mü’min olamaz.” [1187]                                                     

139) Hz. Halid bin Abdullah el-Kaseri rahmetullahi aleyh babasından, o da de­desinden rivayet etmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bana,

“Cennet’i seviyor musun? (Yani Cennete gitmek istiyor musun?)” buyurdu. Ben,

“Evet” dedim. Bu­nun üzerine buyurdu ki;

“O halde kendin için sevdiğini kardeşin için de sev.” [1188]

140) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Şüphesiz din, samimiyet ve vefakârlıktır. Şüphesiz din, samimiyet ve vefakârlıktır. Şüphesiz din, samimiyet ve vefakârlıktır.” Sahâbe-i Kiram, radıyallahu anhum,

“Yâ Rasûlallah kime karşı samimiyet ve vefakârlık?” de­diler. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Allah’a, O’nun Rasûlü’ne, müslümanların idarecilerine ve halkına karşı...”

İzah: Allahu Teâlâ’ya karşı samimiyet ve vefakâr olmanın manası şudur: O’na iman etmeli, O’nu son derece sevmeli, O’ndan korkmalı, O’na itaat ve ibâ­det etmeli, O’na hiç kimse ortak koşulmamalıdır.

Allahu Teâlâ’nın Kitabı’na karşı samimiyet ve vefakâr olmanın manası şudur: Ona iman etmeli, onun azametinin hakkını edâ etmeli, onun ilmini tahsil etmeli, onun ilmini yaymalı, onun ilmiyle amel etmelidir.

Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’e karşı samimiyet ve vefakârlığın manası şudur: Onu tasdik etmeli, ona saygı ve tazim göstermeli, onu ve sünnetlerini sevmeli, onun yolunu ihya etmeli, onun getirdiği davet çalışması yaygın bir hale getirmeli, kurtuluşun canı gönülden ona tabî olmakta olduğu bilinmelidir.

Müslüman idarecilere karşı samimiyet ve vefakârlığın manası şudur: Görev­lerini yerine getirmekte onlara yardımcı olunmalı, onlara hüsnü zan beslenmeli, eğer bir yanlışları göze çarparsa en güzel bir yolla onun ıslahı için çalışılmalı, on­lara doğru meşvere ve görüş bildirilmeli ve caiz olan işlerde onlara itaat edilmelidir.

Halka karşı samimiyet ve vefakârlığın manası şudur: Onlara iyilik yapmak için gereken hassasiyet gösterilmeli (onları yumuşaklıkla ve ihlasia dine yönelt­mek, onlara dini öğretmek, iyilik yapmaları için onlarda istek ve arzu uyandırmakta buna dahildir), onların faydası kendi faydası, onların zararı kendi zararı bilinmeli, mümkün olduğu kadar onlara yardım edilmeli, onların hakları edâ edilmelidir. [1189]

141) Hz. Sevbân radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Benim havzımın yeri Aden’den Amman’a kadar olan mesafe kadardır. Onun bardaklarının sayısı göklerdeki yıldızlar gibi (sayısız) dır. Suyu kardan daha beyaz, baldan daha tatlıdır. Bu havza ilk önce gelenler mu­hacirlerin fakirleridir.”  Biz,

“Yâ Rasûlallah! Onların bize nasıl kimseler olduklarını anlatınız” deyince buyurdu ki;

“Onlar saçları dağınık, elbiseleri kirli olan kimseler­dir. Nâz ve nimet içinde büyümüş kadınlarla evlenmeyen insanlardır. Onlara ka­pılar açılmaz. (Yani onlara hoş geldiniz denmez.) Onlar üzerlerinde olan hakları edâ ettikleri halde onlara hakları verilmez.” [1190]                         

İzah: Aden, Yemen’in meşhur bir şehridir. Amman ise Ürdün’ün başkenti­dir. Bir alâmet olarak bu hadiste Aden ve Amman kelimeleri zikredilmiştir. Bundan maksat şudur: Ahirette havzın genişliği ve uzunluğu, bu dünyada Aden ve Amman arasındaki mesafe kadardır. Hatta maksat şunu anlatmaktır ki; Havzın eni ve bo­yu binlerce kilometre karelik alana yayılmıştır. [1191]

142) Hz. Huzeyfe radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Siz başkalarına bakarak iş yapmayınız.

“İnsanlar bize iyilik ederse biz de onlara iyilik ederiz. Eğer onlar bize zulmederse biz de onlara zulmederiz” demeyiniz. Aksine siz kendinizi şu hal üzere sabit kılın; Eğer in­sanlar size iyilik ederse siz de iyilik yapın. Eğer insanlar kötülük yaparlarsa siz yine de onlara zulüm etmeyin.”  [1192]                                                                   

143) Hz. Aişe radıyallahu anha diyor ki;

“Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem kendi şahsi muamelesinde asla kimseden intikam almadı. Ancak Allahu Teâlâ’nın haram kıldığı bir iş irtikap edildiğinde Allahu Teâlâ’nın hükmünün kırılmasından dolayı ceza verirdi.”  [1193]                                                                                                             

144) Hz. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Bir köle, efendisine iyilik ve vefakârlık gösterir Allahu Teâlâ’ya aüzel bir şekilde ibadet ederse, onun sevabı iki kat verilir.” [1194]

145) Hz. İmran bin Husayn radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Bir şahsın, bir başka şahıs üzerinde (borç vs. gibi) hakkı olup da borçluya (ödeyeceği bir vakte kadar) mühlet verirse, her bir gün karşılığında kendisine sadaka sevabı verilir.” [1195]                 

146) Hz. Ebû Musa el-Eş’ari radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur;

“Üç sınıf insana saygı göstermek Allahu Teâlâ’ya saygıdandır:

1- Yaşlı bir müslümana,

2- İtidal üzerine olan ölçüyü aşma­yan Kur’an hafızına,

3- Adaletle hükmeden devlet reisine”
[1196]                       

İzah: İtidâl üzere olmaktan maksat; Hafızın Kur’an-ı Kerim’i okumaya gay­ret göstermesi ve riyakârlar gibi tecvid ve harflerin edasında haddi aşmamasıdır. [1197]

147) Hz. Ebû Bekre radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim; “Kim dünyada Allahu Teâlâ tarafından görevlendirilen sultana (devlet başkanına) saygı gösterirse, Allahu Teâlâ kıyamet günü ona ik­ram eder. Kim de Allahu Teâlâ tarafından dünyada görevlendirilen sultana (devlet başkanına) ihanet eder, saygısızlık yaparsa, Allahu Teâlâ kıyamet günü onu zelil kılar.”  [1198]                                                               

148 ) Hz. İbni Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Bereketsizin büyüklerinizle beraberdir.” [1199]

İzah: Hadisin manası şudur: Yaşlı olan ve bundan dolayı iyilikleri de fazla olan kimselerde hayır ve bereket vardır. [1200]

149) Ubâde bin Sâmit radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Büyüklerimize saygı duymayan, küçüklerimize sevgi göstermeyen ve alimlerimizin hakkını tanımayıp onlara değer vermeyen kimse benim ümmetimden değildir.” [1201]

150) Hz. Ebû Ûmâme radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Benden sonra gelen halifeye Allahu Teâlâ’dan kork­masını vasiyet ediyorum. Ona müslüman topluluğu hakkında, onların büyüklerine saygılı olmasını, küçüklerine merhamet etmesini, alimlerine hürmet göstermesini, onları zelil düşürecek şekilde dövmemesini, onları kâfir yapacak şekilde korkut­mamasını, onları kısırlaştırarak nesillerini kesmemesini, kapılarını onların feryadlarına kapatarak onların güçlü olanlarının, zayıf olanlarını yemesine sebebiyet vermemesini (yani zulmün yayılmasına vesile olmamasını) vasiyet ediyorum.” [1202]

151) Hz. Aişe radıyallahu anha’dan rivayet ediliyor: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“İyi insanların hatalarını affediniz. Ancak onlar had cezasını gerektirecek bir günah işlerlerse o affedilmeyecektir.” [1203]                             

152) Hz. Abdullah bin Amr radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Peygam­ber sallallahu aleyhi vesellem beyaz kılların yolunmasını nehyetmiş ve

“Bu müslümanın nurudur” buyurmuştur. [1204]                                                                               

153) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir:

“Beyaz kılları yol­mayınız. Çünkü bu kıyamet günü nura sebeb olacaktır. Kim İslam üzere ihtiyar­larsa (yani herhangi bir müslümanın bir kılı beyazlarsa) onun için bir iyilik yazılır, bir günahı affedilir ve bir derecesi yükseltilir.” [1205]                                           

154) Hz. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Şüphesiz Allahu Teâlâ’nın bir takım top­lulukları vardır ki, onlara özel olarak nimetler verir. Ta ki onlar insanlara fayda ulaştırsınlar. Onlar insanlara fayda ulaştırdıkları sürece Allahu Teâlâ onları o ni­metler içinde tutar. Böyle yapmayı bıraktıklarında Allahu Teâlâ onlardan nimetle­rini alarak başkalarına verir.” [1206]                                   

155) Hz. Ebû Zerr radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Senin (müslüman) kardeşine tebessüm etmen sada­kadır. Birine iyiliği emretmen ve kötülülükten nehyetmen sadakadır. Yolunu kay­beden kişiye yol göstermen sadakadır. Görmesi zayıf olanlara yol göstermen sa­dakadır. Yoldan diken, kemik vs.yi uzaklaştırman sadakadır. Kendi kovandan kardeşinin kovasına su doldurman sadakadır.” [1207]                                                 

156) Hz. İbni Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Kim kardeşinin haceti için yürüyüp giderse onun bu ameli on senelik itikattan daha hayırlıdır. Kim bir gün Allah rızası için itikafa gi­rerse, Allahu Teâlâ onunla Cehennem arasında (engel olarak) üç hendek koyar. Her hendek yer ve gök arasındaki mesafeden daha geniştir.” [1208]

157) Hz. Câbir bin Abdullah ve Hz. Ebû Talhâ bin Sehl el-Ensarî radıyallahu anhum’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Bir müs­lümanın izzetine saldırılan ve onun iffetine zarar verilen bir yerde ona yardımdan el çeken kimseyi, Allahu Teâlâ’nın yardımını istediği ve talep ettiği bir yerde yar­dımından mahrum edecektir.

Kim bir müslümanın izzetine saldırılan ve iffetine zarar verilen bir yerde ona yardım eder ve himaye ederse, Allahu Teâlâ’nın yardımını arzu ve talep ettiği bir yerde Allahu Teâlâ da ona yardım edecektir.” [1209]                                             

158 ) Hz. Huzeyfe radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Bir kimse müslümanların işlerine ve muamelelerine önem vermezse ve onları düşünmezse, o müslümanlardan değildir. Kim sabah ve akşam Allahu Teâlâ’ya O’nun Rasûlü’ne, O’nun Kitabı’na, O’nun imamına (yani zamanın halifesine) ve müslüman halka karşı samimi ve vefakâr olmazsa, (yani bir kimse gece ve gündüzün herhangi bir vaktinde bu samimiyet ve vefakârlıktan uzak kalırsa,) o müslümanlardan değildir.” [1210]                                       

159) Hz. Abdullah bin Amr radıyallahu anhumaöan rivayete göre Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Kim kardeşinin ihtiyacını görürse, Allahu Teâlâ onun ihtiyacını görür.” [1211]                                                                               

160) Hz. Enes radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Hayra ve iyiliğe yol gösteren, onu işleyen gibidir. (Eşit sevab verilir.) Allahu Teâlâ perişan halde bulunan kimseye yardım edilmesini sever.” [1212]

161) Hz. Câbir radıyallahu anh’dan rivayet olunmuştur: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Mü’min sever ve sevilir... Sevmeyen ve sevilmeyen kim­sede hayır yoktur. İnsanların en hayırlısı, onlara en fazla faydası dokunandır.” [1213]

162) Hz. Ebû Musa el-Eş’arî radıyallahu anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem,

“Her müslüman sadaka vermelidir” buyurdu. Sahâbe-i Kiram radıyallahu anhum,

“Eğer sadaka verecek bir şey bulamazsa” dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Öyleyse kendi elinin emeğiyle çalışır. Hem kendisi istifade eder hem de sadaka verir” buyurdu. Sahâbe-i Kiram radıyallahu anhum,

“Eğer buna da gücü yet­mezse ya da (gücü yettiği halde) yapmazsa” dediler, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Sıkıntı içinde bulunan muhtaçlara yardım eder” buyurdu. Sahâbe-i Kiram radıyallahu anhum,

“Eğer bunu da yapmazsa” dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Birine hayırlı bir söz söyler veya iyiliği emreder” buyurdu.

“Onu da yapmazsa” denildiğinde,

 “(En azından) bir kimseye zarar vermekten geri durur. Çünkü bu da sadakadır” buyurdu. [1214]                                                                                         

163) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur;

“Mü’min, mü’minin aynasıdır. Mü’min, mü’minin kardeşidir. Ona gelen zararı önler ve onu her taraftan muhafaza eder.” [1215]

164) Hz. Enes radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“İster zalim olsun ister mazlum... Her durumda kardeşin yardım et.” Bir adam,

“Yâ Rasûlallah! Eğer mazlum ise ona yardım ederim, ege zalim ise ona nasıl yardım edeceğimi söyler misiniz?” deyince Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Onu zulüm yapmaktan alıkoyarsın. Zira bu (zalimi zulüm alıkoymak) ona yardımdır” buyurdu.

165) Hz. Abdullah bin Amr radıyallahu anhuma Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir;

“Merhamet edenlere Rahman rahmet eder. Yeryüzündekilere merhamet edin ki gök ehli de size merhamet etsin.”  [1216]

166) Hz. Câbir bin Abdullah radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Meclisler emanettir. (Oralarda konu­şulan sırları başkalarına bildirmek caiz değildir.) Ancak üç meclis müstesna, (orada konuşulanlar emanet değildir. Hatta başkalarına ulaştırmak gereklidir:)

1- Haksız yere kan akıtılması kararı,

2- Zina ve fuhuşla ilgili kararlar,

3- Haksız ye­re birinin malını almak ve gasbetmekle ilgili kararlar.
” [1217]                           

İzah: Hadisi şerifte bu şeyler misal olarak zikredilmiştir Bundan maksat şudur: Eğer bir mecliste herhangi bir ma’siyet ve zulüm için bir meşvere yapılırsa siz de o meşvereye katılmışsanız, asla onu gizlemeyiniz. [1218]

167) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Mü’min, insanların canları ve mallan hakkında ken­disinden emniyet ve güvenlik içinde oldukları kişidir.” [1219]                                   

168 ) Hz. Abdullah bin Amr radıyallahu anhuma ‘dan rivayet edilmiştir: Peygam­ber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Müslüman, dilinden ve elinden ihsanların korunduğu kimsedir. Muhacir, Allahu Teâlâ’nın nehyettiği şeyleri terkeden kim­sedir.” [1220]                                                                                                                       

169) Hz. Ebû Musa radıyallahu antidan rivayet edilmiştir: Sahâbe-i Kiram radıyallahu anhum,

“Ya Rasûlallah hangi müslümanın İslam’ı en üstündür?” dediler. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem, “Dilinden ve elinden müslümanların korunduğu kimsenin” buyurdu. [1221]                                                                                       

İzah: Alay etmek, iftira atmak ve kötülemek, dille verilen eziyetlere dahildir. Birine haksız olarak vurmak, birinin malını zulüm yoluyla almak ve buna benzer işler, elle eziyet vermeye dahildir. [1222]

170) Hz. Abdullah bin Mes’ûd radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Kim kavmine haksız yere yardım ederse o ku­yuya düşen ve kuyruğundan tutulup da çıkarılmaya çalışılan bir deveye benzer.”

İzah: Hadisten maksat şudur: Kuyuya düşen bir deveyi kuyruğundan tutup çıkarmak, mümkün olmadığı gibi kavmine haksız yere yardım ederek izzet ve şeref kazanmak mümkün değildir. Çünkü bu yolla kavim doğru yola getirilemez. [1223]

171) Hz. Cûbeyr bin Mut’im radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Kim asabiyete (aşırı taraftarlığa) çağırırsa, o bizden değildir. Kim asabiyet üzerine dövüşürse, o bizden değildir. Kim asabi­yet (duyguları) içinde ölürse, o bizden değildir.” [1224]                                       

172) Hz. Füseyle rahmetullahi aleyha diyor ki: Ben babamın şöyle dediğini işittim; “Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e,

“Ya Rasûlallah kişinin kavmini sevmesi asabiyet midir?” dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Kendi kavmini sev­mek asabiyet değildir. Ancak asabiyet kişinin haksız olmasına rağmen kendi kavmine yardım etmesidir” buyurdu. [1225]                                                       

173) Hz. Abdullah bin Amr radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e, “İnsanların hangisi daha üstündür?” diye soruldu. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Kalbi mahmûm ve dili doğru olan her şahıs” buyurdu. Sahâbe-i Kiram radıyallahu anhum,

“Dilin doğru olmasını anlıyoruz. Ama Kalbi mah­mûm olan ne demektir?” dediler. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Kalbi mahmûm olan, takva sahibi ve kalbi temiz olan, üzerinde günah ve zulüm yükü, kalbinde kin ve haset olmayan kimsedir.” [1226]                                       

İzah: “Kalbi temiz olan”dan maksat; kalbi Allahu Teâlâ’dan başka şeylerin tozlarından, yanlış fikir ve görüşlerden temiz olan kişidir. [1227]

174) Hz. Abdullah bin Mes’ûd radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Ashabımdan hiç kimse bana herhangi bir kimse hakkında bir şey ulaştırmasın. Çünkü ben sizin aranıza kalbimin hepinize karşı tertemiz olarak çıkmayı severim.” [1228]                                                                   

175) Hz. Enes bin Mâlik radıyallahu anh diyor ki: Biz Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte oturuyorduk.

“Şimdi yanınıza Cennetlik bir adam gelecek” bu­yurdu. O esnada ensardan bir adam çıka geldi. Sakalından abdest suları dam­lıyor, sol eliyle pabuçlarını tutuyordu. İkinci gün Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem aynı sözünü tekrarladı. Yine aynı ensâri önceki haliyle geldi. Üçüncü gün Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem aynı sözü tekrarladı ve aynı adam önceki haliyle geldi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem (meclisten) kalkınca Abdullah bin Amr radıyallahu anhuma adamın peşinden gitti ve

“Ben babamla münakaşa ettim. Bundan dolayı onun yanına üç gün gitmeyeceğime yemin ettim. Eğer sen uygun görürsen beni yanın­da üç gün barındır” dedi. Adam,

“Peki olur” dedi. Hz. Enes radıyallahu anh diyor ki; Hz. Abdullah radıyallahu anh diyordu ki;

“Ben adamın yanında üç gece kaldım. Onun geceleyin hiç ibadet yaptığını görmedim. Elbette geceleyin gözü açıldığında ve yatakta bir tarafından bir tarafına döndüğünde Allahu Teâlâ’yı zikrederek Allahu Ekber derdi ve nihayet sabah namazı için kalkardı. Bir de ondan hayırdan başka bir şey duymadım. Üç gece geçince neredeyse onun amellerini basit görmeye başlayacaktım. (Hayret içindeydim. Çünkü Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem onun hakkında müjde vermişti. Ama onun özel bir ameli yoktu.) Ben ona,

“Ey Allah’ın kulu! Benimle babam arasında ne dargınlık var ne de ayrılık var. Ancak (mesele şudur;) Ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in üç defa

“Şimdi sizin yanınıza bir Cennet’lik adam gelmek üzere” buyurduğunu işittim. Üç defasında da sen geldin. Bunun üzerine ben senin yanında kalarak izinden yürümeyi istedim. Ben senin pek fazla amel yaptığını görmedim. (Şimdi bana söyle ki;) seni bu mertebeye ulaş­tıran ve Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in senin hakkında (müjde) buyurduğu özel amelin hangisidir?” dedim. Adam,

“(Benim özel bir amelim yoktur. Amellerim) senin gördüğün kadardır” dedi. (Bunu duyunca ben gitmek için) arkamı döndüm. Bu sırada beni çağırarak,

“Benim amelim senin gördüğündür. Ancak şu kadar var ki, benim kalbimde hiçbir müslümana karşı kin yoktur. Allahu Teâlâ’nın kendisine özel bir nimet verdiği hiç kimseye hased etmiyorum” dedi. Hz. Abdullah radıyallahu anh,

“İşte bu amelin seni o dereceye ulaştırmıştır. Bu öyle bir ameldir ki bizim ona gücümüz yetmez” dedi. [1229]

176) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Kim dünyada perişan bir durumda bulunan kimsenin sıkıntısını giderirse, Allahu Teâlâ onun ahirette bir sıkıntısını giderir. Kim bir müslümanın dünyada kusurunu örterse, Allahu Teâlâ ahirette onun kusurunu örter. Kul kardeşine yardım ettiği müddetçe Allahu Teâlâ ona yardım eder.” [1230]

177) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh diyor ki: Ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim;

“Benî İsrail’de iki dost vardı. Onlardan biri gü­nah işler diğeri ise çok ibadet ederdi. Âbid, günahkâr dostunun günah işlediğini her gördüğünde ona,

“Günahtan vazgeç” diyordu. Bir gün onu günah işlerken buldu ve

“Vazgeç” dedi. O,

“Beni Rabbime bırak (günahımı bir O, bir de ben bileyim.) Seni, bana gözetleyici olarak mı gönderdi?” dedi. Abid,

“Vallahi! Allah seni bağış­lamayacak veya Allah seni Cennetine koymayacak” dedi. Sonra ikisinin de ruhları kabzedildi. (Âlemi ervahta) her ikisi de Alemlerin Rabbi olan Allah’ın huzurunda bir araya geldiler. Allahu Teâlâ âbide,

“Sen Beni(m affetmeyeceğimi) biliyor muydun? Ya da Benim elimdeki (affetme yetkisinin) üzerinde senin bir kudretin mi var? (Beni affetmekten alıkoyabilir misin?)” buyurdu. Sonra günahkâra,

“Git! Rahme­timle Cennet’e gir” buyurdu. (Zira o rahmeti ümid ediyordu.) Âbid hakkında ise (meleklere),

“Onu Cehennem’e götürün” buyurdu. [1231]                                 

İzah: Hadisi şerifin maksadı günah işlemeye cesaret vermek değildir. Çünkü hadiste geçen günahkârın affı, Allahu Teâlâ’nın fazlı ile olmuştur. Her gü­nahkâra aynı muamelenin yapılması gerekmez. Çünkü usûl şudur: Günahın ce­zası verilmelidir. Bir de hadisin maksadı, günahlar ve caiz olmayan işlere mani olunmaması değildir. Kur’an ve hadislerin pek çok yerinde günahlara mâni olun­ması ile ilgili hükümler ve mâni olmama durumunda azah tehdidleri vardır. Elbette maksad şudur ki, iyi işler yapan kimse ne kendi iyiliğine itibar etmeli, ne kötü iş ya­pan kimse hakkında bir hüküm vermeli ne de onu hakir görmelidir.

178 ) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet göre Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Kişi kardeşinin gözündeki çöpü görür, kendi gözündeki görmez.” [1232]                                                                                                             

İzah: Hadisten maksat şudur: Başkalarının basit kusurları insanın gözüne çarpar ama kendi büyük büyük kusurlarını görmez.

179) Hz. Ebû Râfi radıyallahu anh’ dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Kim bir ölüyü yıkar, onda bulunan bir kusur ve ayıbı gizlerse, Allahu Teâlâ onun kırk tane büyük günahını affeder. Kim ölü kardeşi için kabir kazar ve onu oraya defnederse, sanki (kıyamet günü) tekrar diriltilene kadar onu bir evde iskan etmiş gibi olur. (Yani o kimseye kıyamete kadar ev ver­miş gibi ecir verilir.)” [1233]                                                                 

180) Hz. Ebû Râfi radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasûiullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Kim bir ölüyü yıkar, sonra onun (varsa) ayıp ve kusur­larını örterse, o kırk defa mağfiret edilir. Kim bir müslümanı kefenlerse, ona Cen­netin ince ve kalın ipeklerinden elbise giydirilecektir.” [1234]                   

181) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Bir adam bir köydeki kardeşini ziyaret için yola ko­yuldu. Allahu Teâlâ onun geçeceği yol üzerine bir melek görevlendirdi. (Adam meleğe yaklaşınca) melek,

“Sen nereye gitmek istiyorsun?” dedi. Adam,

“O köyde oturan bir kardeşimle görüşmeye gidiyorum” dedi. Melek, <


Konu Başlığı: Ynt: Müslümanın hakları
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 28 Ekim 2010, 17:01:43


“Sen ondaki bir alacağını mı almaya gidiyorsun?” dedi. Adam,

“Hayır! Allah için sevdiğimden dolayı gidiyo­rum” dedi. Melek,

“Beni Allahu Teâlâ sana (şunu söylemem için) gönderdi: Sen kardeşini Allah için sevdiğin gibi Allahu Teâlâ da seni seviyor.” [1235]                   

182) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Kim imanın tadını tatmayı seviyorsa başka bir müslü­manı sadece Allah rızası ve hoşnudluğu için sevmelidir.” [1236]

183) Hz. Abdullah İbni Mes’ûd radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Şüphesiz iman alâmetlerinden biri de, kişinin başka birini sadece Allah rızâsı ve hoşnudluğu için sevmesidir. Halbuki sevdiği kimse ona mal, (dünyevi çıkar vs.) vermemiştir. İşte sadece Allah için sevmek (kâmil) imandır.” [1237]                                                                 

184) Hz. Enes radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Allahu Teâlâ’nın rızası ve hoşnudluğu için birbirini seven iki kişinin en üstünü, arkadaşını daha fazla sevendir.” [1238]                   

185) Hz. Abdullah bin Amr radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Kim Allahu Teâlâ’nın rızâ ve hoşnudluğu için birini sever ve (o sevgiyi açıklamak için),

“Ben Allah için seni seviyorum” derse her ikisi de Cennet’e girdiklerinde sevgisini açıklayanın derecesi diğerinden daha yüksek olacak ve yüksek dereceyi daha çok hak edecektir.” [1239]             

186) Hz. Ebû Derdâ radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “İki kişi birbirini görmeden (gıyabında) Allah için severse, onlardan Allah’a en sevgili olan, arkadaşını en fazla sevendir.” [1240]

187) Hz. Numan bin Beşîr radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Birbirlerini sevmekte, birbirlerine merhamet etmekte ve birbirlerine şefkat göstermekte mü’minlerin misali bir beden gibidir. Bedenin bir uzvu acı çekerse, onun acısından bedenin diğer azaları ateş ve uy­kusuzlukta ona ortak olurlar.” [1241]                                                                             

188 ) Hz. Muaz radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim; “Allahu Teâlâ’nın rızâ ve hoşnudluğu için birbirini se­venler, Arşın gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı gün Arşın gölgesin­de olacaklardır. Kendilerine has rütbe ve makamlarından dolayı enbiyâ ve şühedâ onlara imreneceklerdir” [1242]                                                                                     

189) Hz. Ubâde bin Sâmit radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem Allahu Teâlâ’nın bir hadisi kudside şöyle buyurduğunu nakletmiştir;

“Benim için birbirini sevenlere, Benim sevgim vacib olmuştur. Benim için birbirlerinin iyiliğini isteyenlere, Benim sevgim vacib olmuştur. Benim için birbirini ziyaret edip görüşenlere, Benim sevgim vacib olmuştur. Benim için birbirine infak edenlere, Benim sevgim vacib olmuştur. Onlar nurdan minberler üzerinde olacaklardır. (Kendilerine has derecelerinden dolayı) enbiyâ ve sıddîklar, onlara imre­neceklerdir.” [1243]                                                                                                       

Hz. Ubâde bin Sâmit radıyallahu anh’ın rivayetinde şöyle geçmektedir;

“Benim için birbiriyle yakınlık kuranlara Benim sevgim vacib olmuştur.” [1244]     

Hz. Muaz bin Cebel radıyallahu anh’ın rivayetinde şöyle geçmektedir:

“Benim için birbirleriyle beraber oturanlara, benim sevgim vacib olmuştur.” [1245]

Hz. Amr bin Abese radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir:

“Benim için birbiriyle dostluk kuranlara, Benim sevgim vacib olur.” [1246]                       

190) Hz. Muaz bin Cebel radıyallahu anh diyor ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in şu hadisi kudsiyi naklettiğini işittim;

“Allahu Teâlâ buyuruyor ki:

“Benim azamet ve celâlim uğrunda birbirini sevenler için nurdan öyle minberler olacaktır ki, onlara peygamber ve şehidlerdâhi imrenecekierdir.” [1247]                               

191) Hz. İbni Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Şüphesiz, kıyamet günü Arşın sağında bazı kimseler Allah ile beraber olacaklardır. Allahu Teâlâ’nın iki eli de sağ diye ifade olunur. O kimseler nurdan minberler üzerinde olacaklar ve yüzlerinde nûr olacaktır. Onlar ne enbiyâ ne şühedâ ne de sıddîklardır.” Sahâbe-i Kiram radıyallahu anhum,

“Yâ Rasûlallah! Onlar kimlerdir?” deyince, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Allahu Teâlâ’­nın azamet ve celâli için birbirini sevenlerdir” buyurdu. [1248]   

192) Hz. Ebû Mâlik el-Eş’ari radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Ey insanlar! Dinleyin, anlayın ve bilin ki; Allahu Teâlâ’nın bazı kulları vardır ki, onlar ne peygamber ne de şehidlerdir. Onların hususi makamları ve Allah’a olan özel yakınlıklarından doiayı peygamberler ve şehidler onlara imrenirler”. Medine’den uzak bir köyde oturan bir adam (dikkatleri çekmek için) eliyle Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem tarafına işaret ederek,

“Yâ Rasûlallah! Enbiyâ ve şühedâ olmayan bir takım insanlar olacak. Peygamberler ve şehidler, husûsi makamları ve Allah’a olan yakınlıklarından dolayı onlara im­renecekler. Onların halini bize beyan ediniz. (Yani onların sıfatlarını anlatınız)” dedi. Bu köylünün sorusundan dolayı Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in müba­rek yüzünde sevinç alâmeti belirdi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Onlar tanınmayan ve çeşitli kabilelerden olan insanlardır. Onların aralarında bir­birine yakınlaşmasını sağlayan bir akrabalık bağı da yoktur. Onlar sadece Allah’ın rızâ ve hoşnudluğu için birbirini samîmi ve gerçek olarak sevmişlerdir. Allahu Teâlâ kıyamet günü onlar için nurdan minberler koyar ve onları, o minberlerin üzerine oturtur. Sonra onların yüzlerini ve elbiselerini nûrlandırır. Kıyamet günü insanlar korku içindeyken onlar hiçbir şekilde korkmayacaklardır. Onlar Allah’ın dostlarıdırlar. Onlar ne korkacaklar ne de üzüleceklerdir.” [1249]               

193) Hz. Abdullah İbni Mes’ûd radıyallahu anh diyor ki: Bir adam Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’e gelerek,

“Yâ Rasûlallah! Bir kavmi seven ancak onlarla be­raber olmayan (amet ve iyiliklerde onlara tam ayak uyduramayan) kimse hakkında ne buyurursunuz?” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Kişi sevdiği ile beraber­dir. (Yani ahirette onun yanma katılacaktır)” buyurdu. [1250]                                   

194) Hz. Ebû Umâme radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Bir kul sadece Allah celle celaluhu’nun rızası için bir kulu severse, yüce Rabbine ta’zim ve saygı göstermiş olur.” [1251]                 

195) Hz. Ebû Zerr radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Amellerin en üstünü Allah için birini sevmek ve Allah için birine buğz ve düşmanlık etmektir.” [1252]                                                   

196) Hz. Enes radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Kim bir (müslüman) kardeşini Allah rızası için ziyarete giderse, bir melek gökten ona,

“Sen hoş bir hayat geçir! Sana Cennet mübarek olsun!” diye nida eder. Allahu Teâlâ Arştaki meleklere,

“Kulum Benim rızam için ziyaret etti. Onu ağırlamak Benim borcumdur” buyurur. (O borç da şudur; Allahu Teâlâ ona mükâfat olarak Cennet’ten az bir şey verilmesine razı olmaz.)” [1253]

197) Hz. Zeyd bin Erkam radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Bir adam bir kardeşine bir söz verse, sözünü yerine getirmeye de niyet etse, ancak sözünü yerine getiremese ve kararlaştırı­lan vakitte gelemese ona hiçbir günah yoktur.” [1254]                                         

198 ) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Kiminle bir konuda meşvere yapılırsa, o konuda ona güvenilmiştir. (O halde kendisiyle istişare yapan kimsenin sırrını açıklamamalı ve kendisiyle istişare yapan kimseye en faydalı olacak görüşü beyan etmelidir.)” [1255]

199) Hz. Câbir radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Bir adam bir söz söyler, sonra oraya buraya bakarsa o söz emânettir.” [1256]                                                                                                   

İzah: Hadisten maksat şudur: Bir kimse sizinle bir şey konuşur ve bunun sır olarak saklanması için bir şey demezse, fakat siz, onun (konuşurken sağa sola bakınmak gibi herhangi bir tavrından dolayı) konuşulanları kimsenin bilmesini is­temediğini sezerseniz, o zaman bu konuşma emanettir. Bu konuşmayı siz emanet gibi korumalısınız. [1257]

200) Hz. Ebû Musa el-Eş’ari radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Allahu Teâlâ’nın şiddetle yasakladığı (şirk, zina vs.) büyük günahlardan sonra en büyük günah, kişinin borçlu olarak ölüp de geride o borcun ödenmesi için herhangi bir hazırlık bırakmamış olmasıdır.” [1258]     

201) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Mü’minin ruhu (borcundan dolayı) borcu ödenince­ye kadar asılı kalır. (Salih insanlara vâdedilen rahatlık ve rahmet makamına ula­şamaz.)” [1259]                                                                                                                             

202) Hz. Abdullah bin Amr bin el-Âs radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Şehidin borçtan başka bütün gü­nahları affedilir.” [1260]                                                                                                             

203) Hz. Muhammed bin Abdullah bin Cahş radıyallahu anhuma diyor ki; Biz bir gün mescidin avlusunda cenazelerin konduğu yerde oturmuştuk. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem de bizim aramızdaydı. Mübarek gözlerini aşağıya indirdi ve (düşünceli bir şekilde) elini alnına koyarak,

“Sübnâhallah! Sübhânallah! Ne kadar şiddetli tehdit nazil oldu” buyurdu. Muhammed bin Abdullah radıyallahu anhuma diyor ki: Biz hepimiz o günümüzü ve gecemizi sabaha kadar sessizce geçirdik. Bu ses­sizliği hayırlı bulmadık. Sonra (sabahleyin) ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’e,

“Hangi şiddetli tehdit nazil oldu?” dedim. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Şid­detli tehdit borç hakkındaydı. Muhammed’in canı kudret elinde olan Zât’a yemin ederim ki, eğer bir kimse Allah yolunda şehid edilse, sonra dirilse ve sonra tekrar şehid edilse, sonra dirilse ve sonra tekrar şehid edilse, eğer borcu varsa, borcu ödeninceye kadar Cennet’e giremez.” [1261]

204) Hz. Seleme bin Ekvâ radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’ın yanına namazını kıldırması için bir cenaze getirildi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Bu ölünün borcu var mı?” buyurdu. Halk,

“Hayır” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem onun cenaze namazını kıldırdı. Sonra başka bir ce­naze getirildi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Bu ölünün borcu var mı?” buyurdu. Halk,

“Evet var” dedi. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem sahabelere,

“Siz arkadaşınızın cenaze namazını kılın” buyurdu. Hz. Ebû Katâde radıyallahu anh,

“Yâ Rasûlallah ben onun borcunu üzerime alıyorum. Siz onun da cenaze namazını kıldırınız” dedi. [1262]

205) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Kim insanlardan (ödünç) mal alır ve onları ödemeye niyet ederse, Allahu Teâlâ onun tarafından borcunu öder. Bir kimse birinden (ödünç) mal alır ve onu telef etmeye (yani ödememeye) niyet ederse, Allahu Teâlâ onun malını zayi eder.” [1263]                                                                                                 

İzah: Allahu Teâlâ’nın onun tarafından borcunu ödemesinin mânâsı şudur; Allahu Teâlâ ödünç aldığı şeyi ödemede ona yardım edecektir. Eğer o, hayatında ödeyemese bile Allahu Teâlâ ahirette onun nâmına ödeyecektir.

“Allahu Teâlâ onun malını zayi eder” sözünün manası şudur: Bu kötü niyetinden dolayı o kişi­nin canına veya malına zarar gelir. [1264]

206) Hz. Abdullah bin Cafer radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Allahu Teâlâ borcunu ödeyene kadar borçlunun yanındadır. Ancak bu borç Allahu Teâlâ’nın sevmediği bir iş için alın­mamış olması gerekir.”[1265]                                                                                       

207) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh rivayet ediyor: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ödünç olarak bir deve aldı. Sonra ondan daha büyük yaşta bir deve verdi ve

“Sizin en hayırlınız borcunu en güzel şekilde ödeyendir” buyurdu. [1266]         

208 ) Hz. Abdullah bin Ebî Rebîa radıyallahu anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem benden kırk bin borç aldı. Sonra Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’e mal gelince o malı bana verdi ve bana dua ederek şöyle buyurdu;

“Allahu Teâlâ senin çoluk çocuğuna ve malına bereket versin. Şüphesiz borcun bedeli; onu edâ etmek ve (borç veren kimseye) teşekkür etmektir.”                                 

209) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Eğer yanımda Uhud dağı kadar altın olsa, borç öde­mek için alıkoyacağım basit bir miktarın dışında ondan hiçbir şeyin yanımda üç günden fazla kalması beni sevindirmez.” [1267]                                                               

210) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Kim insanlara teşekkür etmezse, o Allah’a şükretmez.” [1268]                                                                                                   

İzah: Hadis şerheden alimlerden bazıları, bu hadisin maksadını şöyle açıklamışlardır: Bir kimse kendisine iyilik eden kullara teşekkür etmezse, bu nan­körlük âdetinden dolayı Allahu Teâlâ’ya da şükretmez. [1269]

211) Hz. Usâme bin Zeyd radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Kime iyilik edilirde, o ela kendisine iyilik yapan kimseye, “Allahu Teâlâ sana bunun karşılığında daha hayırlısını nasib etsin” derse (bu dua ile) onu en güzel şekilde övmüş ve teşekkür etmiş olur.” [1270]     

İzah: Bu cümle ile dua etmek bir bakıma şunu izhar etmektir:

“Ben bunun karşılığını vermekten aciz olduğumdan dolayı yaptığın iyiliğin karşılığını vermesi için Allahu Teâlâ’ya dua ediyorum. O, senin iyiliğinin karşılığını en güzel şekilde versin.” Bu duâ cümlesinde iyilik yapan kimse övülmektedir. [1271]

212) Hz. Enes radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem hicret edip Medine-i Münevvere’ye teşrif ettiğinde (bir gün) muhacirler Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna gelerek, “Yâ Rasûlallah! Biz yanlarına misafir olarak geldiğimiz insanlar (yâni Medineli ensar) gibi kendilerinde bolluk olunca bol bol harcayan, darlık olunca da bizim dertlerimize ortak olan ve yardım eden bir kavim görmedik. Onlar bizim payımıza düşen mihnet ve meşakkati üzer­lerine aldılar, fayda ve kârda bizi kendilerine ortak ettiler. (Onların bu fevkalâde cömertliklerinden dolayı) biz onların bütün sevab ve ecirleri alıp götüreceklerin­den (ve ahirette bizim elimizin boş kalacağından) endişe ettik” dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Hayır öyle değildir. Onların iyiliklerine karşılık olarak onlara dua ettiğiniz, onları övdüğünüz (yani onlara teşekkür etmeye devam ettiğiniz) müd­detçe öyle değildir” buyurdu. [1272]                                                                             

213) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Kime hediye olarak güzel kokulu bir çiçek takdim edilir­se, onu reddetmesin. Çünkü onun taşınması hafif ve kıymeti azdır. Kokusu da hoştur.” [1273]

İzah: Çiçek gibi kıymeti az olan bir şey eğer kabul edilmezse onu takdim eden kimsenin, “Benim verdiğim şeyin kıymeti az olduğundan dolayı kabul edil­medi” diye düşünebilir ve bunun sonucunda kalbi kırılabilir. [1274]

214) Hz. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Üç şey reddedilmez: Yastık, güzel koku ve süt.” [1275]

215) Hz. Ebû Umâme radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Kim müslüman kardeşine (her hangi bir muamele konusunda) aracılık ederse, sonra kardeşi o aracılık yapana (yaptığı aracılık kar­şılığında) bir hediye verirse ve o kişi hediyeyi kabul ederse, muhakkak faiz kapı­larından büyük bir kapıdan içeri girmiştir.” [1276]                                               

216) Hz. İbni Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir:

“Bir müslümanın iki kızı olur da, kendisi onlarla beraber kaldığı, yada onlar onunla beraber kaldıkları sürece onlara güzel davranırsa, o iki kız onu mutlaka Cennete sokarlar.” [1277] 

217) Hz. Enes radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Kim iki kız çocuğuna bakıp büyütürse, o ve ben Cennet’te bu iki parmak gibi beraber olacağız.” Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bu sözü söylerken iki parmağıyla işaret etti. [1278]                                                                 

218 ) Hz. Aişe radıyallahu anha’dan rivayete göre Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Kim şu kız çocuklarının her hangi bir meselesini üzerine alır ve onla­ra güzel davranırsa, o kız çocukları o şahıs için Cehennem’e karşı engel olacaklardır.” [1279]

219) Hz. Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Kimin üç kızı veya üç kız kardeşi olur ya da iki kızı veya iki kız kardeşi olur da onlara güzel muamelede bulunur, onların hakları konusunda Allah’tan korkarsa, onun için Cennet vardır.” [1280]                             

220) Hz. Eyyûb rahmetullahi aleyh babasından, o da dedesinden rivayet et­miştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur;

“Bir baba çocuklarına güzel tâlim ve terbiyeden daha güzel bir hediye veremez.” [1281]                           

221) Hz. İbni Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Kimin bir kızı dünyaya gelir de onu (cahiliyet devrinde olduğu gibi) diri olarak gömmez, onu zelil edecek bir davranışta bulunmaz, erkek evladlarına gösterdiği davranışın aynısını ona da gösterirse, kızına gösterdiği bu güzel davranıştan dolayı Allahu Teâlâ onu Cennetine koyacaktır.” [1282]

222) Hz. Nûman bin Beşir radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Babam beni alarak Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’ın huzuruna geldi ve

“Ben bu oğluma bir köle hediye ettim” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem babama,

“Sen bütün ço­cuklarına aynı şekilde mi verdin?” buyurdu. Babam,

“Hayır” deyince Rasölullah sallallahu aleyhi vesellem,

“O halde o köleyi geri al” buyurdu. [1283]                               

İzah: Hadisi şerifte anlaşıldığına göre çocuklara hediye verirken eşit dav­ranmak gerekir.

223) Hz. Ebû Saîd ve Hz. İbni Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Kimin bir çocuğu olursa, ona güzel bir isim versin, onu güzel terbiye etsin. Sonra o büiuğ çağına erince onu evlendirsin. Buluğ çağına erdikten sonra (kendi) gaflet veya aldırmazlığından dolayı onu ev­lendirmez ve çocuk günaha bulaşırsa, onun günahı babası üzerine olur.” [1284]

224) Hz. Aişe radıyallahu anha’dan rivayet edilmiştir: Bir köylü Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına gelerek,

“Siz çocukları sevip öpüyor musunuz? Biz onları öpmüyoruz” dedi. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem,

“Eğer Allahu Teâlâ se­nin kalbinden rahmeti çıkardıysa ben ne yapayım” buyurdu. [1285]                         

225) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayete göre Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur;

“Birbirinize hediye veriniz. Çünkü hediye kalbin öfkesini ve gayzını giderir. Bir komşu kadın, diğer komşu kadına bir koyun pa­çası dahi olsa hediye vermeyi küçümsemesin. (Aynı şekilde hediye verilen kadın da bu hediyeyi küçük görmesin.)” [1286]                                                                           

226) Hz. Ebû Zerr radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Sizden hiç biriniz iyiliğin azını basit görmesin. İyilik ya­pacak bir şey bulamazsa kardeşiyle güler yüzle görüşsün. (Bu da iyiliktir.) Sen (pişirmek için) et satın aldığında ya da yemek pişirmek için tencereyi ocağa koyduğunda suyunu çoğalt. Ondan komşuna da ver.” [1287]                                           

227) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Şerrinden komşusunun emin olmadığı kişi Cennete giremez.” [1288]

228 ) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ederse, komşusuna ikram etsin.” Sahâbe-i Kiram radıyallahu anhum,

“Yâ Rasûlallah! Komşu hakkı nedir?” dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Senden bir şey isterse ona ver. Sen­den yardım isterse ona yardım et. Senden borç istediğinde ona borç ver. Seni davet ederse icabet et. Hastalanırsa onu ziyaret et. Eğer vefat ederse cenazesine iştirak et Bir musibete uğrarsa onu teselli et. Tencerende pişen etten yayılan koku ile ona eziyet etme, (Çünkü maddi sıkıntıdan dolayı o et pişiremiyor ve yiyemiyor olabilir.) Ancak pişirdiğin etten bir miktar onun evine de gönder. Evini, onun iznini almadan, onun havasını engelleyecek şekilde yapma.” [1289]                               

229) Hz. İbni Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Komşusu açken karnı tok olan (kâmil) mü’min değildir.” [1290]

230) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Bir adam,

“Yâ Rasûl­allah! Falanca kadının çok namaz kıldığı, oruç tuttuğu ve sadaka hayrat yaptığı zikre­diliyor. Ancak o diliyle komşularını incitiyor. (Yani onlara kötü sözler söylüyor)” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“O Cehennem’dedir” buyurdu. Sonra adam,

“Yâ Rasûlallah! Falanca kadın namazının, orucunun ve sadakasının azlığı ile meşhur­dur. Onun sadaka ve hayratı birkaç peynir parçasından fazia değil. Ancak o komşula­rını diliyle incitmiyor” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“O Cennetliktir” buyurdu. [1291]

231) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Kim benden şu kelimeleri öğrenecek ve onlarla amel edecek veya onlarla amel edecek birine öğretecek?” buyurunca

“Ben hazırım” dedim. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem elimi (şefkatle) mübarek eliyle tuttu. Beş şey sayarak şöyle buyurdu;

“Haramlardan sakın, insanların en fazla ibadet edeni olursun... Allah’ın sana verdiğine razı ol, insanların en zengini olursun... Komşuna iyilik yap, mü’min olursun... Kendin için sevdiğini İnsanlar için de sev, (kâmil) müslüman olursun. Fazla gülme, zira fazla gülmek kalbi öldürür.” [1292]                                                         

232) Hz. Abdullah bin Mes’ûd radıyallahu anh diyor ki: Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e,

“Yâ Rasûlallah! Ben bir işi iyi mi yoksa kötü mü yaptığımı nasıl bileyim?” dedi. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem,

“Eğer komşularının İyi yap­tın dediklerini duyarsan muhakkak sen iyi yaptın. Komşularının Kötü yaptın dediklerini duyarsan muhakkak kötü yaptın” buyurdu. [1293]         

233) Hz. Abdurrahman bin Ebî Kurâd radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir; Peygamber sallallahu aleyhi vesellem birgün abdest aldı. Sahâbe-i Kiram radıyallahu anhum abdest suyunu alarak (yüzlerine ve bedenlerine) sürmeye başladılar. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Sizi böyle yapmaya sevkeden şey nedir?” buyurdu. Onlar,

“Allah ve Rasûlü’nün sevgisi” dediler. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Kim Allah ve Rasûlü’nü sevmek ve Allah ve Rasûlü’nün ken­disini sevmesini isterse, konuştuğu zaman doğru konuşsun. Kendisine bir şey emanet edildiğinde onu eda etsin. Komşularına güzel davransın.” [1294]

234) Hz. Aişe radıyallahu anha’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Cebrail aleyhisselam bana komşu hakkında o kadar vasiyet etti ki, ben komşunun komşuya vâris olacağını zannettim.” [1295]                                   

235) Hz. Ukbe bin Amir radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Kıyamet günü (hasımlar içinde) ilk önce iki hasım komşunun davası görülür. (Yani kul haklan içinde ilk önce iki komşunun davası görülür.)” [1296]

236) Hz. Sa’d radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Bir kimse Medine ehline herhangi bir kötülük düşünürse, Allahu Teâlâ onu (Cehennem’deki) ateşte kurşunun erimesi gibi eritecektir. Ya da tuzun suda eridiği gibi...”  [1297]                                                                                       

237) Hz. Câbir bin Abdullah radıyallahu anhuma diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim;

“Kim Medine ehlini korkutursa, o beni korkutmuş olur.” [1298]                                                                 

238 ) Hz. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Kim, kendisine Medine’de ölüm gelmesi için çalışabilirse (bunu yapsın ve) Medine’de ölsün. Ben Medine’de ölen (ve orada defin edilen) kimseye şefaat edeceğim.” [1299]                                               

İzah: Alimler şöyle yazmışlardır: Şefaatten maksat hususi bir şefaattir. Yoksa Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in genel şefaati bütün müslümanlar için­dir. Medine’de ölmek için çalışmaktan maksat, orada sonuna kadar kalmaktır.

239) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu antidan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Ümmetimden kim Medine-i Münevvere’de ikâmet etme­nin zorluğuna sabrederek orada kalırsa, kıyamet günü onun için şefaatçi olurum ve şâhid olurum.” [1300]                                                                                                       

240) Hz. Sehl radıyallahu antidan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Ben ve yetimin bakımını üzerine alan kimse Cennette bu şekilde (yakın) olacağız” buyurdu ve şehadet ve orta parmağıyla işaret etti. Parmaklarının arası­nı biraz açık tuttu. [1301]                                                                                           

241) Hz. Amr bin Mâlik el-Kuşeyri radıyallahu anh diyor ki: Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim;

“Kim ana-babası müslüman olan bir yetimi, yemek ve içeceğine ortak eder (yani onun bakımını üstlenir de) bu du­rum Allahu Teâlâ’nın çocuğu müstağni kılmasına kadar devam ederse, (yani ço­cuk kendi ihtiyaçlarını görmeye başlarsa,) o kişiye Cennet vacib olur.” [1302]

242) Hz. Avf bin Mâlik el-Eşcaî radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Ben ve (çocuklarını yetiştirmekten, bakımlarını yapmak­tan mihnet ve meşakkat çekmekten dolayı) yüzü kararmış bir kadın kıyamet günü bu iki parmak gibi olacağız.” Hadisi rivayet eden Hz. Yezid rahmetullahi aleyh bu hadisi beyan ettikten sonra şehadet ve orta parmağı ile işaret etti. (Bunun ma­nası şudur; Bu iki parmağın birbirine yakın olduğu gibi kıyamet günü Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ve o kadın yakın olacaklardır.) Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem yüzü kararmış kadını şöyle açıkladı;

“O dul kalmış, güzellik, cemâl, izzet ve mevkii sahibi olmasına rağmen yetim çocuklarına bakıp büyütmek uğruna, onlar buluğa erip, annelerine ihtiyaçları kaimayıncaya veya onlar ölünceye kadar kim­seyle evlenmeyen kadındır.” [1303]                                                                     

243) Hz. Ebû Musa el-Eş’arî radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Bir yetim bir toplulukla birlikte yemek yemek için onların kabının yanına oturursa şeytan onların kabına yakiaşamaz.” [1304]

244) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Bir adam Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’e kalbinin katılığından şikayet etti. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Yetimin başını okşa, yoksulu yedir” buyurdu. [1305]

245) Hz. Safvân bin Süleym radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Dul ve yoksul için koşuşturan kimsenin se­vabı Allah yolunda cihad eden kimse(nin sevabı) gibidir. (Ya da gündüz oruç tutan ve gece boyu ibadet eden kimse gibidir.)” [1306]

246) Hz. Aişe radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir:

“Sizin en hayırlınız ev halkına en güzel şekilde davranandır. Ben ev halkıma hepinizden daha güzel davranıyorum.” [1307]                                                                                             

247) Hz. Aişe radıyallahu anha’dan rivayet edilmiştir: Bir yaşlı kadın Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna geldi. O sırada Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem yanımdaydı. Kadına,

“Sen kimsin?” dedi. Kadın,

“Ben Cüsâme Medeniyye’yim” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Nasılsınız? Bizim Medine’ye gelmemizden sonra durumunuz nasıl?” buyurdu. Kadın,

“Yâ Rasûlallah anam babam sana feda olsun, hepimiz iyiyiz” dedi. O yaşlı kadın dışarı çıkınca ben (hayretle), “Yâ Rasûl­allah! Siz bu ihtiyar kadına ne kadar ilgi gösterdiniz” dedim. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Bu kadın Hatîce radıyallahu anha hayatta iken de bize gelir, giderdi. Eski tanıdıklara güzel davranmak iman alâmetindendir.” [1308]

248 ) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Mü’min koca, imanlı hanımına buğz etmesin. (Çünkü bu, ona yakışmaz.) Eğer hanımının bir huyundan hoşlanmazsa hoşlandığı başka huyu da vardır.” [1309]                                                                                           

İzah: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bu hadisi şerifte güzel geçimin usû­lünü kısaca şöyle beyan etmiştir: Bir insanda eğer kötü bir huy varsa onda bazı güzel huylar da vardır. Kendinde hiç kötü huy olmayan ya da baştan aşağı güzel huylara bezenmiş kim vardır. Öyleyse kötülüklere göz yumulmalı ve güzel huyla­ra bakılmalıdır. [1310]

249) Hz. Kays bin Sa’d radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Ben bir kimsenin, bir kimseye secde etmesini emretseydim, kadınların kocalarına secde etmesini emrederdim. Bu, Allahu Teâlâ’nın kadınlara yüklediği kocalarının haklarından dolayıdır.” [1311]                         

250) Hz. Ümmü Seleme radıyallahu anha’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Kocası kendisinden razı olduğu halde vefat eden kadın Cennet’e girecektir.” [1312]                                                                 

251) Hz. Ahvas radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“İyi dinleyin! Kadınlara iyi davranın. Çünkü onlar sizin em­riniz altındadırlar. Sizin onlara güzel davranmaktan başka bir yolunuz yoktur. Ancak onlar açıkça bir hayasızlığı irtikab ederlerse, onları yataklarında yalnız bı­rakın. (Yani onlarla yatmayı terkedin ama evde kalın.) Bir de onları hafifçe dövün. Sonra eğer onlar size itaat ederlerse onlara (zulüm etmek için) bahane aramayın.

İyi dinleyin! Sizin hanımlarınız üzerinde hakkınız vardır. Aynı şekilde ha­nımlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin hanımlarınız üzerindeki hak­larınız şunlardır; Hoşlanmadığınız kimselerin yatağınıza gelip oturmasına mü­saade etmemeliler, sevmediğiniz kimselerin evinize girmelerine izin vermemeleri gerekir. Kadınların sizin üzerinizde haklan ise sizin elbise ve yiyecekleri husu­sunda onlara iyi davranmanızdır. (Yani kendi durumunuza uygun olarak yiyecek ve giyecek intizamı yapmalısınız.)” [1313]                                                                     

252) Hz. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“İşçinin ücretini teri kurumadan önce veriniz.” [1314]



Konu Başlığı: Ynt: Müslümanın hakları
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 28 Ekim 2010, 17:02:45
[1129] Hucurât: 49/ 10.

[1130] Hucurât: 49/11-13.

[1131] Beyân-ül Kur'an

[1132] Nisâ: 4/135.

[1133] Nisâ: 4/86.

[1134] İsrâ: 17/23-24.

[1135] İbni Hibban

[1136] Buhari

[1137] Müslim

[1138] Taberâni, Mecma'ûz Zevâid

[1139] Buharı, Taberâni, Terğib

[1140] Müsned-i Ahmed

[1141] Ebû Dâvûd

[1142] Beyhaki

[1143] Tirmizi

[1144] Musannef Abdurrezzak

[1145] Tirmizi

[1146] Buhâri

[1147] Beyhaki

[1148] Tirmizi

[1149] Taberâni, Mecma'uz Zevâid

[1150] Tirmizi

[1151] Ebû Dâvûd

[1152] Taberâni, Mecma'uz Zevâid

[1153] Taberâni, Mecma'uz Zevâid

[1154] Ebû Dâvûd

[1155] Muvatta - İmam Mâlik

[1156] Ebû Dâvûd

[1157] Ebû Dâvûd

[1158] Taberâni, Mecma'uz Zevâid

[1159] Buhâri

[1160] Müslim

[1161] Ebû Dâvûd

[1162] Maârifûl Hadis

[1163] Müsned-i Ahmed

[1164] Ebû Dâvûd

[1165] Mezâhir-i Hâk

[1166] Müsned-i Ahmed, Taberâni, Ebû Yâ'lâ, Mecma'üz Zevâid

[1167] Buhâri

[1168] Tirmizi

[1169] Müslim

[1170] Ebû Dâvûd

[1171] Müsned-i Ahmed

[1172] Müsned-i Ahmed

[1173] Taberâni, Mecma'uz zevâid

[1174] Tirmizi

[1175] İbni Mâce

[1176] Müslim

[1177] İbni Hibban

[1178] İbni Hibban

[1179] Müslim

[1180] Tirmizi

[1181] Müslim

[1182] Müslim

[1183] Tirmizi

[1184] İbni Mâce

[1185] Müslim

[1186] Müslim

[1187] Buhâri

[1188] Müsned-i- Ahmed

[1189] Maârif ül Hadîs

[1190] Taberâni, Mecma'uz Zevâid

[1191] Maârif ül Hadîs

[1192] Tirmizi

[1193] Buhâri

[1194] Müslim

[1195] Müsned-i Ahmed

[1196] Ebû Dâvûd

[1197] Bezl'ül Mechûd

[1198] Müsned'i Ahmed, Taberâni, Mecma'uz Zevâİd

[1199] Müstedrek-i Hâkim

[1200] Hâşiyet'üt Terğib

[1201] Müsned'iAhmed, Taberâni, Mecma'uz Zevâid

[1202] Beyhaki

[1203] Ebû Dâvûd

[1204] Tirmizi

[1205] İbni Mâce

[1206] Taberâni, Hilyet'ül Evliya, Câmi'üs Sağir

[1207] Tirmizi

[1208] Taberâni, Mecma'uz Zevâid

[1209] Ebû Dâvûd

[1210] Taberâni, Terğib

[1211] Ebû Davûd

[1212] Bezzar, Terğib

[1213] Dâre Kutnî, Câmi'üs Sağir

[1214] Buhâri

[1215] Ebû Dâvûd

[1216] Ebû Dâvûd

[1217] Ebû Dâvud

[1218] Maârifül Hadîs

[1219] Neseî

[1220] Buhâri

[1221] Buhâri

[1222] Feth'ül Bari

[1223] Mecma-ü Bihâr-il Envâr

[1224] Ebû Dâvûd

[1225] Müsned-i Ahmed

[1226] İbni Mâce

[1227] Mezâhir'i Hakk

[1228] Ebû Dâvûd

[1229] Müsned'i Ahmed, Bezzar, Mecma'ûz Zevâid

[1230] Müsned'i Ahmed

[1231] Ebû Dâvûd

[1232] İbni Mâce

[1233] Taberâni, Mecma'ûz Zeva,

[1234] Müstedrek-i Hâkim

[1235] Müslim

[1236] Müsned-i Ahmed, Bezzar, Mecma'ûz Zevâid

[1237] Taberâni, Mecma'ûz Zevâid

[1238] Müstedrek’i Hâkim

[1239] Bezzâr, Terğib

[1240] Taberâni, Mecma'ûz Zevâid

[1241] Müslim

[1242] İbni Hibban

[1243] İbni Hibban

[1244] Müsned-i Ahmed

[1245] Taberani - İmam Mâlik

[1246] Taberâni, Mecma'uz zevâid

[1247] Tirmizi

[1248] Taberâni, Mecma'uz zevâîd

[1249] Musned-i Ahmed

[1250] Buhâri

[1251] Müsnedi Ahmed

[1252] Ebû Dâvûd

[1253] Bezzar, Ebû Yâlâ Terğib

[1254] Ebû Dâvûd

[1255] Tirmizi

[1256] Ebû Dâvûd

[1257] Maârifül Hadîs

[1258] Ebû Dâvûd

[1259] Tırmizi

[1260] Müslim

[1261] Müsned-i Ahmed

[1262] Buhâri

[1263] Buhâri

[1264] Feth'ül Bârı

[1265] İbni Mâce

[1266] Müslim

[1267] Buhâri

[1268] Tirmizi

[1269] Maârif ül Hadîs

[1270] Tirmizi

[1271] Maârif ül Hadîs

[1272] Tirmizi

[1273] Müslim

[1274] Maârif ül Hadîs

[1275] Tirmizi

[1276] Ebû Dâvûd

[1277] İbni Hibban

[1278] Tirmizi

[1279] Buhari

[1280] Tirmizi

[1281] Tirmizi

[1282] Müstedrek-i Hakim

[1283] Buhâri

[1284] Beyhaki

[1285] Buhâri

[1286] Tirmizi

[1287] Tirmizi

[1288] Müslim

[1289] Terğib

[1290] Taberani, Ebû Yâ'lâ, Mecma'uz Zevâid

[1291] Müsned-i Ahmed

[1292] Tirmizi

[1293] Taberâni, Mecma'uz zevâid

[1294] Beyhâki, Mişkât

[1295] Buhâri.

[1296] Müsned'i Ahmed, Mecma'uz Zevâid

[1297] Müslim

[1298] Müsned'i Ahmed, Mecma'uz Zevâid

[1299] İbni Hibban

[1300] Müslim

[1301] Buhân

[1302] Müsned'i Ahmed, Taberâni, Mecma'uz Zevâid

[1303] Ebû Dâvûd

[1304] Taberâni, Mecma'uz Zevâid

[1305] Müsned'i Ahmed, Mecma'uz Zevâid

[1306] Buhâri

[1307] İbni Hibban

[1308] Müstedrek'i Hâkim, İsâbe

[1309] Müslim

[1310] Tercümân'üs Sünne

[1311]Ebû Dâvûd

[1312] Tirmizi

[1313] Tirmizi

[1314] İbni Mâce




Konu Başlığı: Ynt: Müslümanın hakları
Gönderen: Ceren üzerinde 16 Temmuz 2019, 15:17:20
Esselamu aleykum. Rabbim razı olsun bilgilerden kardeşim. ...


Konu Başlığı: Ynt: Müslümanın hakları
Gönderen: Mehmed. üzerinde 16 Temmuz 2019, 16:41:21
Ve Aleykümüsselam Rabbim bizlerin ilmini artırsın Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Müslümanın hakları
Gönderen: Züleyha üzerinde 17 Temmuz 2019, 11:45:01
Ve Aleykümüsselam Rabbim bizleri has Mü minlerden eylesin ki tebliğ etmeden dahi davranışlarımızdan nice insan etkilenip hak dine girsin Rabbim paylaşım için razı olsun