๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Müntehab Ehadis => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 29 Ekim 2010, 17:23:08



Konu Başlığı: Kurtuluş Allah'ın emirlerine uymaktadır
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 29 Ekim 2010, 17:23:08
KURTULUŞ ALLAH’IN EMİRLERİNE UYMAKTADIR


Allahu Teâlâ’nın yüce Zât’ından doğrudan istifade etmek için; Allahu Teâlâ’nın emirlerini, Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’in öğrettiği şekilde yerine getirmekte, dünya ve ahiretin bütün kurtuluş ve başarılarının saktı olduğuna kesin bir şekilde inanmak:

 

Kur’an Ayetleri
 

“Allah ve Peygamberi bir işe hüküm verdiği vakit, erkek-kadın hiçbir mü’min için kendi işlerinde muhayyerlik (seçme hakkı) olamaz. (Yani o işi yapıp yapmamakta serbest değillerdir. Bilakis o işi yapmaları gerekir.) Kim Allah’a ve Peygamberine isyan ederse, muhakkak açıktan açığa sapıklık etmiş olur.” [248]                 

“Biz her peygamberi ancak Allah’ın izniyle itaat edilsin diye gönderdik.” [249]

“Peygamber size neyi verdi ise onu alın. Neyi yasak etti ise ondan vazgeçin. (Yani ne emrederse onu yapın.)” [250]                                                                         

“Muhakkak sizin için Allah’a kavuşmayı ve ahiret gününün geleceğini arzu eden­ler ve Allah’ı çok ananlar için Allah’ın Peygamberinde pek güzel bir örnek vardır.” [251]

“Peygamberin emrine aykırı hareket edenler, başlarına bir belâ gelmesinden ya­hut kendilerine acıklı bir azab isabet etmesinden sakınsınlar.” [252]                   

“Erkek ve kadından, her kim mü’min olarak salih amel işlerse, biz ona (dünyada) muhakkak güzel bir hayat yaşatırız ve (ahirette) işlemekte oldukları amellerin da­ha güzeli ile mükâfatlarını vereceğiz.” [253]                                                       

“Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, o muhakkak büyük bir kurtuluşa er­miş olur.” [254]                                                                                               

“De ki; “Eğer siz Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günah­larınızı bağışlasın! Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.” [255]         

“İman edip, salih ameller işleyenlere gelince; Rahman (olan Allah) onlar için (mahlûkatın gönlünde) bir sevgi yaratacaktır.” [256]                                             

“Her kim de mü’min olarak iyi ameller işlerse, (ona amelinin karşılığı tam olarak verilir.) Artık o, ne zulümden ne de (hakkının) çiğnenmesinden korkar. (Yani ne işlemediği halde ne günah yazılır ne de yaptığı güzel ameller noksan yazılıp da hakkı çiğnenir.)” [257]                                                                                   

“Kim de Allah’tan korkarsa, (Allah) ona bir çıkış yolu ihsan eder. Ve ona ummadı­ğı yerden rızık verir.” [258]                                                                                 

“Görmediler mi ki, onlardan önce Biz nice kavimleri helak ettik. Bu yerde size ver­mediğimiz imkanları (beden gücü, mal bolluğu, kabilenin büyüklüğü, izzetü olmak, ömrün uzunluğu, hükümet gücü vs.yi) onlara vermiş ve üzerlerine bol bol yağmur göndermiştik. Irmakları, ayaklarının altlarından akar hâle getirmiştik. Öyleyken onları günahları sebebiyle helak ettik de arkalarından başka nesiller yarattık.” [259]

“Mal ve oğullar, dünya hayatının (fâni olan) zînetidir. Ebedî kalacak olan yararlı ameller ise Rabbinin katında hem sevabca daha hayırlıdır, hem ümit etme bakı­mından daha hayırlıdır. (Yani güzel amellere ümid bağlanır. Bu ümidler ahirette gerçekleşir. Hatta kişiye ettiğinden daha fazla sevab verilir. Oysaki mal ve esbâbla ümidler gerçekleşmez.)” [260]                                                                               

“Sizin yanınızdaki (dünya malı bir gün) tükenir. Allah katındakiier (yani O’nun yanı­na önceden gönderdikleriniz ise) ebedî kalıcıdır. Biz elbette o sabredenlere yap­tıkları amelin daha güzeli ile mükâfatlarını vereceğiz.” [261]                               

“Size (dünyada) ne şey verilmişse, sırf dünya hayatının geçim vasıtası ve (geçici) bir süsüdür. Allah katındaki ise hem daha hayırlı hem daha devamlıdır. Hâlâ bu­na aklınız ermeyecek mi?” [262]                                                                       

 

Hadisi Şerifler
 

174) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: “Yedi şey gelmeden önce iyi amellerde acele edin. Siz (açlık­tan dolayı Allah’a kuiluğu) unutturan fakirliği mi bekliyorsunuz? Veya azdıran zengin­liği mi? Veya (bedeni) mahveden hastalığı mı bekliyorsunuz? Veya aklı bunaltan ih­tiyarlığı mı? Yahut aniden gelen ölümü mü bekliyorsunuz? (Bazen tevbe etmeye bile fırsat bulamadan ölüm gelir.) Veya gelecek olan gizli serlerin en kötüsü olan Deccal’i mi? Yoksa kıyameti mi bekliyorsunuz? Kıyamet ise çok şiddetli ve çok acıdır.” [263]

İzah: Hadisin maksadı şudur: İnsan, bu yedi şeyden biri gelmeden evvel iyi ameller işleyerek ahirete hazırlık yapmalıdır. Beklenmedik bir anda bu engel­lerden biri gelir de insan salih amellerden mahrum kalır.

175) Hz. Enes bin Mâlik radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Ölüyle beraber üç şey gider. İkisi geri döner, biri ölü ile beraber kalır. Ev halkı, malı ve ameli beraber giderler. Ev halkı ve malı geri döner, ameli onunla beraber kalır.” [264]

176) Hz. Ömer radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bir gün hutbesinde şöyle buyurdu;

“Dikkatli dinleyin! Dünya geçici bir maldır. (Onun hiçbir değeri yoktur. Bundan dolayı) onda her iyi ve kötü insanın hissesi vardır. Herkes ondan yer. Şüphesiz ahiret, kararlaştırılan vakitte gelecek olan bir gerçektir. O gün güç ve kudret sahibi olan hükümdar karar verecektir... İyi dinleyin! Şüphesiz bütün iyilikler ve onun bütün çeşitleri Cennettedir. Her türlü kötülük ve onun bütün kısımları Cehennem’dedir. Şunu iyice bilin ki; siz Allah tarafından bir uyarı üzerin­desiniz (yaptığınız her şeyi Allah’tan korkarak yapınız.) Şunu da biliniz ki; siz kendi amellerinizle Allahu Teâlâ’nın huzuruna çıkacaksınız. Kim zerre kadar bir iyilik yapmışsa onu görecektir. Kim zerre kadar bir kötülük yapmışsa onu görecektir.” [265]

177) Hz. Ebu Sâid el-Hudrî radıyallahu anh, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işitti; “Kul İslam’ı kabul ederse ve İslam’ın güzelliği onun ha­yatına gelirse, Allahu Teâlâ onun daha önce işlemiş olduğu günahları (İslam sa­yesinde) affeder. Ondan sonra, onun iyilik ve kötülüklerinin hesabı şöyle görülür; Bir iyiliğe on katından yedi yüz katına kadar sevab verilir. Bir kötülüğe karşılık yalnız bir cezaya müstehak olur. Ancak Allahu Teâlâ onu da affederse bu başka bir şeydir.” [266]                                                                                                         

İzah: İslam’ın güzelliğinin hayata gelmesi, kalbin iman nuru ile aydınlan­ması, bedenin de Allahu Teâlâ’ya itaatle donatılmasıdır.

178 ) Hz. Ömer radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “İslam(ın erkânı,) senin (kalbin ve dilinle) Allahu Teâlâ’dan başka ilah olmadığına (ibadet ve kulluk edilmeye layık ondan başka hiçbir Zât olmadığına) Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’in O’nun Rasûlü olduğuna şehadet etmendir. Namazı kılman, zekat vermen, Ramazan ayının orucunu tutman ve eğer gücün yetiyorsa hacc yapmandır.” [267]   

179) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur;

“İslam, Allah’a ibadet etmen, O’na hiçbir şeyi ortak koşmaman, namazı kılman, zekat vermen, Ramazan orucunu tutman, hacc etmendir. İyiliği emretmek ve kötülükten men etmek ve ev halkına selam vermen de İslam’dır. Kim bunlardan her hangi bir şeyi eksik yaparsa, o, İslam’ın bir hissesini bırakmış olur. Kim de onların hepsini terkederse, o, İslam’a sırtını dönmüş olur.”  [268]                                                                                         

180) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“İslam’ın sekiz (önemli) hissesi vardır: İman bir hissedir. Namaz kılmak bir hissedir. Zekat vermek bir hissedir. Hacc etmek bir hissedir. Allah yolunda cihad etmek bir hissedir. Ramazanda oruç tutmak bir hissedir. İyiliği emretmek bir hissedir. Kötülüğü men etmek bir hissedir. Şüphesiz (İslam’ın bu önemli hisselerinden) hiçbir bir hissesi olmayan kimse hüsrana uğramıştır.” [269]

181) Hz. İbni Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“İslam, (akaid ve amellerinle) kendini Allah’a teslim etmen ve (kalbinle ve dilinle) Allah’tan başka hiçbir ilah (kendisine ibadet ve kulluk edilmeye layık hiçbir Zât) olmadığına, Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’in O’nun kulu ve Rasûlü olduğuna şehadet etmen, namaz kılman ve zekatı vermendir.” [270]

182) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh diyor ki: Bir köylü Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna geldi ve

“Yâ Rasûlallah! Bana yaptığım taktirde Cennete gireceğim bir amel söyleyiniz” dedi. Rasûluillah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Allahu Teâlâ’ya ibadet et. O’na kimseyi ortak koşma. Farz namazı kıl. Farz olan zekâtı edâ et. Ramazan orucunu tut.” Adam,

“Canım kudret elinde olan Zât’a ye­min ederim ki, (söylemiş olduğunuz amellerin aynısını yapacağım.) Onlara bir şey ilave etmeyeceğim” dedi. Sonra o kişi gidince Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Kim Cennetlik birini görmek istiyorsa ona baksın” buyurdu.  [271]                       

183) Hz. Talha bin Ubeydullah radıyallahu anh diyor ki: Necid’de oturan bir adam Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna geldi. Saçları darmadağınıktı. Biz (arada mesafe olduğundan dolayı) onun sesinin uğultusunu duyuyorduk ama ne dediğini anlamıyorduk. Nihayet Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına yakla­şınca onun İslam (amelleri) hakkında soru sormakta olduğunu anladık. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ona cevaben,

“Gece ve gündüz (farz olan) beş vakit namaz” buyurdu. Adam,

“Bu namazlardan başka bir namaz benim üzerime farz mı?” de­yince Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Hayır! Ancak eğersen nafile kılmak isti­yorsan kılabilirsin” buyurdu. Sonra Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Ramazan orucu farzdır” buyurdu. Adam,

“Onlardan başka bir oruç üzerime farz mıdır?” diye sordu. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Hayır! Ancak eğer sen nafile oruç tutmak istiyorsan tutabilirsin” buyurdu. (Ondan sonra) Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem zekatı zikretti. Adam,

“Zekâta ilave olarak bana başka sadaka farz mı?” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Hayır ancak nafile sadaka vermek istersen ve­rebilirsin” buyurdu. Ondan sonra o adam,

“Vallahi ben bu amellere ne bir şey ka­tarım ne de bir şey eksiltirim” diyerek gitti. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Eğer o doğru söylediyse felaha ve kurtuluşa ermiştir” buyurdu. [272]                             

184) Hz. Ubâde bin Samit radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem etrafında oturmakta olan sahabelerden bir topluluğa şöyle buyurdu;

“Bana şu konular üzerine bîat ediniz: Siz Allah’a hiçbir şeyi ortak koş­mayacaksınız. Hırsızlık yapmayacaksınız. Zina etmeyeceksiniz. (Fakirlik korku­suyla) evlatlarınızı öldürmeyeceksiniz. Kasten kimseye iftira atmayacaksınız. Şer’î hükümlere isyan etmeyeceksiniz. Sizden kim, bu ahdi yerine getirirse, onun ecri Allahu Teâlâ’ya aittir. Kim de (şirkten başka) bu günahlardan birine mübtela olur, sonra dünyada o günahın cezasını çekerse, o ceza onun günahı için keffaret olur. Kim de bu günahlardan birini işler de Allahu Teâlâ onu gizler (dünyada ona ceza verilmez) ise, onun muamelesi Allah’ın dilemesine kalmıştır. (O Kendi lütuf ve keremiyle) dilerse, ahirette de onu affeder, dilerse azab eder”. (Hz. Ubâde radıyallahu anh diyor ki;)

“Bizler bu konular üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem e biat ettik.” [273]                                                                             

185) Hz. Muaz radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bana on şeyi tavsiye buyurdu;    “Öldürülsen de, yakılsan da Allah’a hiçbir şeyi ortak koşma.

Hanımından ve malından uzaklaş deseler bile, anne babana karşı gelme.

Farz namazı kasten terk etme. Çünkü kasten namazı terk eden kimse Allah’ın korumasından uzaklaşmıştır.

Asla içki içme, zira o her çirkin işin başıdır.

Allah’a isyan etme, çünkü ondan dolayı Allah’ın gazabı iner.

Bütün arkadaşların ölse de savaştan kaçma.

(Senin bulunduğun bir yerde) insanlara taun, veba gibi salgın hastalıklar bu­laşırsa oradan kaçma.

Kendi gücüne göre ev halkına harcama yap.

Onların terbiyesi için üzerlerinden değneği kaldırma.

Ev halkını daima Allah’a itaat hususunda korkut.” [274]                           

İzah: Bu hadisi şerifte ana-babaya itaat edilmesi hakkındaki ifadeler onlara itaatin en yüksek derecesini beyan etmektedir. Aynı şekilde bu hadisi şerifte,

“Öldürülsen de, yakılsan da Allah’a hiçbir şeyi ortak koşma” buyurulması, en üstün dereceli davranışı beyan etmektedir. Çünkü böyle bir durumda eğer kalb iman üzere mutmain ise, dil ile küfür kelimesinin söylenmesine müsaade edilmiştir. [275]

186) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Kim Allah’a ve Rasûlüne iman eder, namazı kılar, Ra­mazan orucunu tutarsa, onu Cennet’e koymak Allah celle celaluhu üzerine hak olur. İster o kimse Allah yolunda cihad esin, isterse doğmuş olduğu topraklarda otursun. (Yani isterse cihad etmesin.)” Sahâbe-i Kiram,

“Yâ Rasulallah! İnsanları müjdele­yelim mi?” dediklerinde Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“(Hayır.) Çünkü Cennetle yüz derece vardır. Allah celle celaluhu onları kendi yolunda cihad edenler için hazırlamıştır. Onlardan her derecenin arasındaki mesafe, yerle gök arası kadardır. Allah’tan Cennet istediğiniz zaman Firdevs’i isteyiniz. Zira o en değerli ve Cen­net’in en yüksek yeridir. Onun üzerinde Rahman’ın Arşı vardır. Cennet’in nehir­leri oradan kaynayıp akar” buyurdu. [276]                                                               

187) Hz. Ebû Derdâ radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir; Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Beş amel vardır ki, kim imanla birlikte onları yaparak (Allahu Teâlâ’nın huzuruna) gelirse, Cennet’e girer. (O ameller şunlardır) Beş vakit namazı, abdestine, rukûuna, secdesine ve vakitlerine dikkat ederek doğru bir şe­kilde kılmalı, Ramazan ayında oruç tutmalı. Eğer hacca gücü yetiyorsa hacc yap­malı. Seve seve zekâtını vermeli. Emâneti eda etmeli...” Sahâbe-i Kiram radıyallahu anhum,

“Yâ Rasullallah! Emâneti edâ etmek ne demektir?” dediler. Rasulullah salallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Cünüblükten dolayı yıkanmaktır. Çünkü Allahu Teâlâ Ademoğlu’nun dînî amelleri içinde gusülden başka bir ameline itimâd etmez. (Çünkü cünüblükten dolayı gusletmek öyle gizli bir ameldir ki, insanı ona ancak Allah korkusu yöneltebilir.” [277]                                                                 

188 ) Hz. Fadâle bin Ubeyd el-Ensari radıyallahu anh diyor ki: Ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim;

“Bana iman eden, itaat edip teslim olan ve hicret eden kimseye Cennet’in kıyısında bir ev, ortasında da bir ev verileceğine kefilim. Bana iman eden, itaat eden ve Allah yolunda cihad eden kimseye Cennet’in çevresinde bir ev, Cennet’in ortasında bir ev ve Cennet’in yük­sek kısmında bulunan evlerden de bir ev verileceğine kefilim. Kim böyle yaparsa, o her türlü hayın elde etmiş ve her türlü serden kaçmıştır. Artık nasıl isterse öyle ölsün. (Yani ölümü nasıl gelirse gelsin, o Cennet’i hak etmiştir.)” [278]           

189) Hz. Muaz bin Cebel radıyallahu anh diyor ki: Ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim;

“Kim, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmadan beş vakit namazı kılarak ve Ramazan orucunu tutarak O’na kavuşursa, günahları ba­ğışlanır.” [279]                                                                                                       

190) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Kim Allah’a, hiçbir şeyi ortak koşmadan, malının ze­kâtını seve seve ve sevabını umarak verir, (müslümanların) imamına itaat eder ve bu hâl üzere Allah’a kavuşursa, onun için Cennet vardır.” [280]             

191) Hz Fadâle bin Ubeyd radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Mücâhid, kendi nefsiyie cihad edendir. (Yani nefsâni arzularına muhalefet etmeye çalışandır.)” [281]                                         

192) Hz. Utbe bin Abd radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Eğer bir adam, doğduğu günden öleceği güne kadar Allah celle celaluhu’nu razı etmek için yüz üstü (secdeye) kapansa dâhi kıyamet günü bu amelini azımsayacaktır.” [282]               

193) Abdullah bin Amr radıyallahu anhuma diyor ki: Ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim;

“Kimde iki haslet bulunursa Allahu Teâlâ onu şâkir (şükreden) ve sâbir (sabreden) olarak yazar. Kimde de bu iki haslet yoksa, Allahu Teâlâ onu şükreden ve sabreden olarak yazmaz. Kim dini husu­sunda kendinden üstün birini görürse, ona uysun. Kim dünyası konusunda ken­dinden aşağı birini görürse, Allahu Teâlâ’ya hamd etsin. Çünkü (Allahu Teâlâ Kendi lütuf ve keremiyle) onu, gördüğü kişiden daha iyi bir duruma getirmiştir. Böyle yapan kimseyi Allahu Teâlâ şükreden ve sabreden olarak yazar. Kim de din bakımından kendisinden aşağı olana bakar ve dünya bakımından kendisinden yukarı olan kimseye bakar da sonra dünyadan kaybettiğine (az kazandığına) üzülürse, Allahu Teâlâ onu şükreden ve sabreden olarak yazmaz.”

194) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Dünya mü’minin zindanı kâfirin Cennetidir.” [283]                       

İzah: Cennette bir mü’min için hazırlanan nimetler bakımından bu dünya mü’min için hapishanedir. Ahiret de kâfir için ebedi azab vardır. Bu yönüyle dün­ya onun için Cennettir. [284]

195) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Ganimet malı, şahsi servet olarak görüldüğünde... Emânet, ganimet malı olarak kabul edildiğinde (yani emânet edâ edilmeyip, şahsi işlerde kullanıldığında)... Zekât ceza olarak görüldüğünde (yani seve seve değil de istemeyerek verildiğinde)... İlim, din için değil de, dünyalık elde etmek için tahsil edildiğinde... Kişi karısına itaat edip, annesine karşı geldiğinde... Dost ve arkadaşını yakınlaştırıp, babasını uzaklaştırdığında... Mescidlerde sesler yükselip gürültü-patırtı yapıldığında... Kabile ve kavmin liderliğini fasık biri yaptığında... Onların en zelili, kavmin başkanı olduğunda... Şerrinden korunmak için kişiye ik­ram edildiğinde... Şarkı söyleyen kadınlar ve çalgı aletleri revaç bulduğunda... Şarap (yaygın olarak) içildiğinde... Ümmetin sonra gelenleri, kendinden öncekilere lanet edip, kötülediğinde... İşte o vakit kızıl fırtına, zelzele, yere batma, insanların yüzlerinin değişmesi, gökten taş yağması ve ipi kopan bir gerdanlığın incilerinin peş peşe dökülmesi gibi afetlerin peş peşe gelmesini bekleyin.” [285]                 

196) Hz. Ukbe bin Âmir radıysllahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Günah işleyen sonra iyi amel işleyen kimse, üzerinde dar bir zırhı olan ve o zırh boğazını sıkan kimse gibidir. Sonra o adam iyi amel işlerse, zırhın bir halkası açılır. Sonra bir iyi amel daha işlerse bir halka daha açılır. (Böylece iyilik yapmaya devam ettikçe halkalar bir bir açılır.) En so­nunda tamamı açılarak zırh yere yığılır.” [286]                                           

İzah: Yukarıdaki hadisin maksadı şudur ki; günahkâr bir insan günahlarıyla bağlanır kalır, perişan olur. İyi ameller işlediğinde günah düğümleri çözülür, perişanlık ve sıkıntılar uzaklaşır.

197) Hz. Abdullah İbni Abbas radıyallahu anhuma buyurdu ki;

“Bir kavimde ga­nimet malına açıkça hıyanet edildiğinde, kaîblerine düşman korkusu atılır. Bir ka­vimde zina yaygınlaşırsa, onlarda ölümler artar. Bir kavim eksik ölçüp tarttıklarında, rızıkları kesilir. (Yani rızıklarındaki bereket sona erdirilir.) Bir kavim hak ve insafa uymayan kararlar verirse, o kavimde kan dökme olayları yaygınlaşır. Bir kavim sözünde durmazsa, onların üzerine düşman musallat edilir.” [287]   

198 ) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh bir adamın,

“Zalim kimse ancak kendine zarar verir” dediğini duyunca buyurdu ki;

“Allah’a yemin olsun ki, o zaten kendine zarar veriyor. Hattaki zalimin zulmü sebebiyle (yabani) toy kuşları bile yuvala­rında ölürler.” [288]                                                                                                 

İzah: Zulmün zararı zalimle sınırlı kalmaz. Onun zulmünün uğursuzluğu sebebiyle çeşit çeşit musibetler nazil olur Yağmurlar yağmaz. Bu yüzden or­manlarda ve kırlarda yaşayan yabani kuşlara (yemeleri için) bir dâne dahi nasib olmaz. Sonuçta onlar da açlıktan yuvalarında ölüp giderler.

199) Hz. Semûre bin Cündüb radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem çoğu zaman ashabına,

“Sizden biriniz bir rüya gördü mü?” diye sorardı. Kim rüyasını anlatırsa Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem onu tabir buyururdu. Bir sabah Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Ben rüyada gördüm ki; yanıma iki melek geldi. Beni kaldırıp,

“Hadi bizimle beraber gel” dediler. Ben on­larla beraber yürüdüm. Sırt üstü yatmakta olan bir adama uğradık. Onun başucunda, elinde iri bir taş parçası olan başka biri vardı. Elindeki taş parçasını şiddetle onun başına vuruyor, bu yüzden yatmakta olan adamın kafası eziliyor, taş yuvar­lanarak başka tarafa gidiyordu. Adam gidip taşı getiriyor, o getirene kadar bunun kafası önceki gibi sapa sağlam bir hâle geliyordu. Sonra adam yine aynı şekilde taşı vuruyor, önceki durum aynen tekrarlanıyordu. Ben meleklere,

“Subhanallah! Bu iki adam kimdir? (Bu olan hadisenin manası nedir?)” dedim. Onlar,

“Yürü, ileri yürü” dediler. İleriye yürüdük... Sırt üstü yatmış olan bir adama uğradık. Baş ucunda bir adam, elinde demirden bir kanca ile ayakta duruyordu. Yatan adamın yüzünün bir tarafına gelip kancasıyla, ağzının, burnunun ve gözünün bir kısmını kafasına kadar yarıyor, sonra yüzünün öbür tarafına dönüp orasını da bu şekilde tahrib ediyordu. Bir tarafını tahrib edinceye kadar, daha önce tahrib edilen yer iyi olup, eski hâlini alıyordu. Sonra dönüp birinci defada yaptığı gibi yine aynı hareke­ti tekrarlayıp duruyordu. Ben,

“Subhanallah! Bunlar ne demek oluyor?” dedim. Yanımdakiler,

“İleri yürü” dediler. Yürüdük... Fırına benzer bir yapıya geldik. Ora­dan bir takım sesler çıkıyor ve velveleler kopuyordu. İçinde bir sürü çıplak erkek ve kadın olduğuna muttali olduk. Altlarından bir alev gelerek onları sardığında, feryad ediyorlardı. Ben,

“Bunlara ne oluyor?” diye sordum.

“Yürü, yürü” dediler. Yürüdük... Suları kan gibi kırmızı olan bir nehre vardık. Nehrin içinde bir adam yüzüyor, nehrin kıyısında da yanına birçok taş toplamış bir kimse duruyordu. Yüz­mekte olan şahıs bir hayli yüzdükten sonra yanında taş toplamış olan şahsın ya­nına geliyor ve ağzını açıyordu. Kıyıda duran adam da ağzının içine bir taş atıyor, o da geri dönerek yüzmeye devam ediyordu. Sonra yine nehrin kenarındaki şah­sın yanına dönüyor, ağzını açıyor, o şahıs ağzına taş dolduruyor, o da gidiyordu. Ben yanımdakilere,

“Bu iki kişi kimdir?” diye sordum.

“Sen yürü, yürü” dediler. Yürüdük... Sizin gördüğünüz ne kadar çirkin adam varsa onlardan daha çirkin bir adamın yanına uğradık. Yanında ateş yanıyor, o da ateşi tutuşturmak için gayret ediyor ve ateşin etrafında koşuyordu. Yanımdakilere,

“Bu ne?” diye sordum.

“Sen yürü, yürü” dediler. Yürüdük... İçinde her çeşit bahar çiçekleri bulunan yemyeşil bir bahçeye vardık. Bağın ortasında uzun boylu bir adam vardı. Göğe doğru uzanan başını az kalsın göremeyecektim. Etrafında pek çok çocuklar vardı. Ben bu kadar çocuğu hiç görmemiştim,

“Bu adam kim? Etrafındaki bu çocuklar kim?” dedim. Bana,

“Yürü, yürü” dediler. Yürüdük... Büyük bir bağa ulaştık. Ben bu kadar güzel ve geniş bir bağ görmemiştim. Yanımdakiler,

“Yukarı çık” dediler. Birlikte oraya çıktık. Bir tuğlası altından, bir tuğlası gümüşten yapılmış bir şehre vardık. Şehrin kapısına geldik ve kapının açılmasını istedik. Kapı açıldı. Bizi bazı insanlar karşıladı. Onların vücudlarının yarısı o kadar güzeldi ki, sen o kadar güzel bir beden görmemişsindir. Vücudlarının yarısı da o kadar çirkindi ki, sen o kadar çirkin bir vücud görmemişsindir. Yanımdaki iki melek onlara,

“Gidiniz, şu­radaki nehre giriniz” dediler. Baktım ki geniş bir nehir akıyordu. Onun suyu süt gibi beyazdı. Onlar bu nehre dalıp yıkandılar. Sonra dönüp bize geldiler. Onların çirkinliği tamamen zail olmuştu. Son derece güzelleşmişlerdi. Yanımdaki iki melek bana,

“Burası Adn Cennetidir ve burası senin konağındır” dediler. Gözlerimi yu­karı kaldırınca beyaz buluta benzeyen bir köşk gördüm. Melekler,

“İşte burası se­lekler, “İşte burası senin konağındır” dediler. Ben, onlara,

“Bârekellahu fîkumâ (Allah size bereket versin). Beni bırakınız da içeri gireyim” dedim. Onlar,

“Şimdi olmaz. Fakat ileride buraya gireceksin” dediler. Ben, onlara,

“Bu gece birçok acayib şeyler gördüm. Bunlar nedir?” diye sordum. Onlar,

“Şimdi sana anlatacağız” dediler (ve anlatmaya başladılar)

“Senin ilk uğradığın ve başı taşla ezilen adam var ya, o, Kur’an’ı öğrendiği halde, onu terkeden (okumayan ve amel etmeyen) ve farz namazı terkedip uyuyandır. Yanına uğradığın (ikinci) adamın şakakları, gözleri ve burnu yarılıyordu, işte o, evinden çıktığı zaman her tarafa yayılacak şekilde yalanlar söylerdi. Fırının içinde gördüğün çıplak kadınlarla er­kekler, zina eden erkek ve kadınlardır. Nehirde yüzen ve ağzına taş atılan adam, faiz yiyen adamdır. Ateş tutuşturan ve onun çevresinde dönen çirkin adam, Ce­hennem muhafızı Mâlik’tir. Bağda bulunan adam ise Hz. İbrahim aleyhisselam’dır. Etrafındaki çocuklar da İslam fıtratı üzere ölen yavrulardır”. Müslümanlardan ba­zıları,

“Yâ Rasûlallah! Müşriklerin evladının durumu nedir?” diye sorduklarında,

“Müşriklerin çocukları da ahirette müslüman çocuklarla beraber olacaklardır” bu­yurdu (ve sözlerini şöyle bitirdi;)

“Vücutlarının yarısı güzel ve yarısı çirkin olan kimseler ise güzel amellerle, fena amelleri birbirine karıştıranlardır. Allahu Teâlâ (iyi amelleri sebebiyle) onları mağfiret etmiştir.” [289]                                             

200) Hz. Ebû Zerr ve Hz. Ebû Derdâ radıyallahu anhumaöan rivayet edilmiş­tir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Ben kıyamet günü bütün üm­metler arasında kendi ümmetimi tanırım.” Sahâbe-i Kiram radıyallahu anhum,

“Yâ Rasûlallah! Siz ümmetinizi nasıl tanıyacaksınız?” deyince buyurdu ki;

“Onları amel defterlerinin sağ ellerine verilmesinden tanırım. Çok secde etmelerinden dolayı yüzlerinde meydana gelen secde izlerinden tanırım. Bir de önlerinde koş­makta oîan (husûsi) nurlarından tanırım.” [290]                                         

İzah: Bu husûsi nûr, her mü’minin imanının ışığıdır. Herkese imanının kuvvetine göre ışık verilecektir. [291]


[248] Ahzâb: 33/36.

[249] Nisâ: 4/64.

[250] Haşr: 59/7.

[251] Ahzâb: 33/21.

[252] Nûr: 24/63.

[253] Nahl: 16/97.

[254] Ahzâb: 33/71.

[255] Âl-i İmrân: 3/31.

[256] Meryem: 19/96.

[257] Tâ-Ha: 20/112.

[258] Talâk: 65/2.

[259] En'âm: 6/6.

[260] Kehf: 18/46.

[261] Nahl: 16/96.

[262] Kasas: 28/60.

[263] Tirmîzi

[264] Müslim

[265] Müsned'i Şafii

[266] Buhâri

[267] Müslim

[268] Müstedrek'i Hâkim

[269] Bezzar, Mecma'uz Zevâid

[270] Müsned'i Ahmed

[271] Buhâri

[272] Buhâri

[273] Buhâri

[274] Ahmed, Taberani

[275] Mirkât

[276] Buhâri

[277] Taberâni,

[278] İbni Hibban

[279] Müsned'i Ahmed

[280] Musned'i Ahmed

[281] Tirmizi

[282] Müsned'i Ahmed, Taberâni, Mecma'uz Zevâid

[283] Müslim

[284] Mirkât

[285] Tirmizi

[286] Musned'i Ahmed

[287] Muvatta-imam Mâlik

[288] Beyhaki

[289] Buhâri

[290] Müsned'i Ahmed

[291] Keşfurrahman






Konu Başlığı: Ynt: Kurtuluş Allah'ın emirlerine uymaktadır
Gönderen: Ceren üzerinde 22 Eylül 2016, 21:35:54
Esselamu aleykum.Allahin emir ve yasaklarina uyan ve onun yolunda gidip onun rahmetine kavusan ve kurtulusa eren kullardan olalim inşallah...


Konu Başlığı: Ynt: Kurtuluş Allah'ın emirlerine uymaktadır
Gönderen: Ceren üzerinde 28 Temmuz 2019, 19:02:27
Esselamu aleyküm. Allahın emir ve buyruklarına uygun yaşayan onun rızası dairesinden çıkmayan ve kurtuluşa erişip cennet ehli olacak kullardan olalım insallah....


Konu Başlığı: Ynt: Kurtuluş Allah'ın emirlerine uymaktadır
Gönderen: Züleyha üzerinde 29 Temmuz 2019, 11:37:42
Kim zerre (yani, en küçük karınca) kadar bir hayır işlerse, onu görecektir (yani, kitabında görecektir), kim de zerre (yani, en küçük karınca) kadar bir şer işlerse onu {kitabında} görecektir; {o halde hayrı izlenecek bir yol haline getirin). (Zilzâl/7-8)


Konu Başlığı: Ynt: Kurtuluş Allah'ın emirlerine uymaktadır
Gönderen: Mehmed. üzerinde 30 Temmuz 2019, 16:07:32
Esselamü aleyküm Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Kurtuluş Allah'ın emirlerine uymaktadır
Gönderen: Melek Nur Çelik koü üzerinde 31 Temmuz 2019, 14:28:47
Paylaşım için Allah razı olsun..


Konu Başlığı: Ynt: Kurtuluş Allah'ın emirlerine uymaktadır
Gönderen: Sevgi. üzerinde 01 Ağustos 2019, 16:12:47
Bu dünyada ne ekersek onu biçicez oyüzden herzaman Rabbimizin rızasını kazanmak için gayret edenlerden olalım inşaAllah
Bilgiler için Allah razı olsun kardeşim