๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Müntehab Ehadis => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 29 Ekim 2010, 17:34:17



Konu Başlığı: Gayb'e iman
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 29 Ekim 2010, 17:34:17
GAYB’E İMAN


Allahu Teâlâ’ya ve bütün gaybî konulara iman etmek Hazreti Muâammed sallallahu aleyhi vesellem’in getirdiği her haberi, müşahede etmeksizin sadece o’na itimad ve güvenden dolayı kesin olarak kabul etmek, o’nun verdiği haberler karşısında fâni lezzetleri, insani müşahedeleri ve maddi tecrübeteri terk etmek.

 

ALLAHU TEÂLÂ’YA, O’NUN YÜCE SIFATLARINA, O’NUN RASÜLÜ’NE VE KADERE İMAN

Kur’an Ayetleri
 

(Yahudi ve hristiyanlar, “Bizim ve müslümaniarın kıblesi birdir. O halde biz nasıl azaba müstahak olabiliriz?” demişlerdi. Allahu Teâlâ onların bu görüşlerini red­detmek için şöyle buyurdu:)

“İyilik (ve kemâl) yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çe­virmeniz değildir. Fakat iyilik, kişinin Allahu Teâlâ’ya (O’nun Zât ve sıfatlarına), ahiret gününe, meleklere, (semavi) kitaplara peygamberlere inanmasıdır. Kendi ihtiyacına rağmen, yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilencilere ve köleleri azad etmeye mal harcar. Namazı gereği üzere kılar, zekât verir. (Bu akide ve amellerle birlikte şu ahlaka da sahib olur:) Birde sözleşme yaptıkları za­man sözlerini yerine getirirler. Sıkıntı, hastalık ve savaşın çetin anlarında sabre­derler. İşte bunlar doğru olanlardır. Allah’tan korkanlar ancak onlardır.” [92]

“Ey insanlar! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Allah’tan başka size gökten ve yerden rızık verecek bir yaratıcı var mı? O’ndan başka hakiki ma’bud yoktur, öy­leyse (Allah’ı bırakıp) nereye çevriliyorsunuz?” [93]                                           

“Gökleri ve yeri yoktan var eden O’dur. O’nun eşi olmadığı halde nasıl çocuğu olabilir? O her şeyi yaratmıştır. Ve her şeyi hakkıyla bilen de O’dur.” [94]

“Söyleyin bakalım! Döktüğünüz meni nedir?/Onu siz mi (insan olarak) yaratıyor­sunuz, yoksa yaratan Biz miyiz?” [95]                                                       

“Söyleyin bakalım ektiğiniz tohumu!/Onu yerden siz mi bitiriyorsunuz, yoksa biti­ren biz miyiz?”  [96]                                                                                 

“Şimdi söyleyin bakalım içtiğiniz suyu!/Onu buluttan siz mi indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?/Dileseydik onu tuzlu yapardık. Şükretmeniz gerekmez mi?/Söyleyin bakalım yaktığınız ateşi!/Onun ağacını (ve ateş elde edilen diğer maddeleri) siz mi yarattınız, yoksa yaratan Biz miyiz?” [97]                                             

“Şüphesiz ki Allah, dâneleri ve çekirdekleri yaratandır. Ölüden diriyi çıkarır. Diriden ölüyü çıkaran da O’dur. İşte size evsafı anlatılan O Zât Allah’tır. O halde (O’na imandan) nasıl çevriliyorsunuz?/Sabahı (gece karanlığından) çıkaran O’dur. Geceyi istirahat için, Güneş ile Ay’ı da vakitlerin hesabı için yaratmıştır. İşte bütün bunlar, çok güçlü ve herşeyi bilen Allah’ın takdiridir./Kara ve denizin karanlıkla­rında kendileri ile yolunuzu bulaşınız diye sizin için yıldızları yaratan O’dur. Ger­çekten Biz, bu alâmetleri, bilenler için beyan ettik /Sizi tek bir nefisten yaratan O’dur. Sizin için (bir müddet) kalma yeri (yeryüzüdür.) Bir de emânet olarak konu­lacağınız yer (kabir) vardır. Şüphesiz biz anlayan bir toplum için ayetleri ayrıntılı bir şekilde açıkladık./Gökten su indiren de O’dur. Onunla her çeşit bitkiyi (yerden) çıkardık. Sonra o bitkiden bir yeşillik çıkardık. Ondan birbiri üzerine binmiş dâneler çıkarıyoruz. Hurma ağacının tomurcuklarından birbirine yakın salkımlar, üzüm­lerden bağlar, bir kısmı birbirine benzeyen, bir kısmı da benzemeyen zeytin ve nar ağaçlan bitirdik. Meyve verirken ve olgunlaştığı vakit her birinin meyvesine bakın! Şüphesiz bütün bunlarda iman edenler için büyük alâmetler vardır.” [98]

“Hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur./Göklerde ve yerde, büyüklük de O’na mahsustur. O güçlü ve hikmet sahibidir.” [99]

“(Ey Rasûlüm!) De ki: “Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen dilediğine mülkü verir­sin, dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini de zelil kılarsın. Hayır, yalnız Senin elindedir. Muhakkak sen herşeye kadirsin./Geceyi gündüze kadarsın, gündüzü de geceye katarsın. Ölüden diriyi çıkarırsın, diriden de ölüyü çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız verirsin.” [100]

“Gaybın anahtarları Allah’ın katındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde ne varsa hepsini yine O bilir. O’nun bilgisi olmadan bir yaprak düşemez ve yerin karanlıkları içine bir dâne giremez. Yaş ve kuru her ne varsa hepsi açık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da)dır./Geceleyin sizi öldüren (öldürür gibi uyutan) O’dur. Bununla beraber gündüz kazandıklarınızı da bilir. Sonra takdir edilen ömür tamamlansın diye sizi gündüzün içinde uyandırır. Nihayet dönüşünüz O’nadır. Sonra O, size (dünyada) yapmış olduğunuz işleri haber verecektir.” [101]                       

“(Ey Rasûlüm!) De ki: “Ben göklerle yeri yaratandan başkasını mı dost edineceğim? Halbuki O yediriyor, yediriimiyor.”  [102]

“Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri Bizim yanımızda olmasın! Fakat Biz, onu ancak (ihtiyaca göre) malum miktarda indiririz.”  [103]

“(O münafıklar) gücü ve kuvveti onların yanında mı arıyorlar? Şüphe yok ki, bütün izzet ve kudret Allah’ındır.” [104]                                                                     

“Nice hayvanlar vardır ki, (za’fından dolayı) rızkını taşıyamaz. Allah onlara da rızık veriyor, size de... Hakkıyla işiten, hakkıyla bilen O’dur.” [105]

“(Ey Rasûlüm!) onlara de ki: “Söyleyin bakalım! Eğer Allah, kulaklarınızı ve gözle­rinizi alır da, kalblerinize mühür vurursa, Allah’tan başka onları size döndürecek ilah kimdir? Bak ayetlerimizi nasıl çeşitli yönleriyle beyan ediyoruz. Sonra da on­lar nasıl da yüz çeviriyorlar?” [106]

“(Ey Rasûlüm!) De ki; “Söyleyin bana! Eğer Allah, Kıyamet gününe kadar geceyi üzerinize devam ettirse, Allah’tan başka hangi ilah size aydınlık getirebilir? Hâlâ dinlemeyecek misiniz?”/De ki: “Söyleyin bana! Eğer Allah, Kıyamet gününe ka­dar gündüzü üzerinize devam ettirse, Allah’tan başka hangi ilah size içinde istirahat edeceğiniz geceyi getirebilir? Hâlâ görmeyecek misiniz?” [107]

“O’nun ayetlerinden biri de, denizde dağlar gibi akıp giden gemilerdir./Dilerse rüz­garı durduruverir de, gemiler suyun üstünde durakalırlar. Şüphesiz bunda çok sa­bırlı, çok şükür eden herkes için birçok ibretler vardır./Yahut dilerse kazandıkları günahlar yüzünden onları helak eder. Ama Allah, çoğunu bağışlar.” [108]

“Yemin olsun, Biz Davud’a tarafımızdan büyük üstünlük verdik. “Ey dağlar! Onunla beraber tesbih edin” dedik. Kuşlara da aynı şeyi emrettik. Ona demiri (hamur gibi) yumuşattık.”  [109]                                                                                   

“Nihayet Biz Karun’u, hem de sarayı ile birlikte yere geçiriverdik. Artık Allah’a kar­şı yardımına gelecek taraftarları da yoktu. Hâsılı o, kendini kurtaranlardan değildi.” [110]

“Sonra Biz Musa’ya, “Âsân ile denize vur!” diye vahyettik. Nitekim (âsâyı vurunca) deniz yarıldı. (Birçok parçalara ayrıldı.) Her parçası kocaman bir dağ gibi oluverdi.” [111]                                                                                                   

“Bizim emrimiz ancak bir göz kırpması kadar kısa bir andır. (Hemen yerine gelir.)” [112]

“Dikkat edin ki, yaratmak ve emretmek yalnız ve yalnız O’na mahsustur.” [113]

“Sizin için O’ndan başka hiçbir ilah yoktur.” [114]

“(Allahu Teâlâ’nın yüce Zât’ındaki güzellikler o kadar fazladır ki,) şayet yeryüzün­deki ağaçlar kalem, deniz de mürekkeb olsa, hatta buna yedi deniz daha ek­lense, yine Allah’ın kelimeleri (kemâlâtı) yazmakla tükenmez. Şüphe yok ki, Allah mutlak galib ve hikmet sahibidir.” [115]

“(Ey Rasûlüm!) De ki: “Bizim başımıza hiçbir zaman Allah’ın yazdığından başka bir şey gelmez. O, bizim Mevlâmızdır. O’nun için mü’minler, yalnız O’na tevekkül etsinler!” [116]                                                                                             

“Eğer Allah, sana bir zarar dokunduracak olursa bil ki, onu O’ndan başka giderecek yoktur. Ama sana bir hayır dilerse, O’nun ihsanını geri çevirecek de yoktur. Onu kullarından dilediğine nasib eder. O, çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.” [117]

 

Hadisi Şerifler
 

70) Hz. İbni Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Cebrail aleyhisselam Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’e,

“İman nedir?” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“İman; Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere, öfüme ve öldükten sonra tekrar dirilmeye, Cennet, Cehennem, hesab ve mîzana iman etmen ve bir de kaderin tamamına, hayrına ve şerrine iman etmendir” buyurdu. Cebrail aleyhisselam,

“Ben bunların tamamına iman edince mü’min olur muyum?” deyince Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Eğer sen bu şeylerin tamamına iman edersen mü’min olursun” buyurdu.   [118]

71) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayete göre Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “İman; senin Allah’a, meleklerine, (ahirette) Allah’a ka­vuşacağına, O’nun peygamberlerine iman etmen, (öldükten sonra tekrar) diril­meye iman etmen (onların hak olduğunu bilmen)dir.” [119]

72) Hz. Ömer bin Hattab radıyallahu anh, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işitti: “Allah’a ve kıyamet gününe iman etmiş olduğu halde ölen kimseye,

“Cennet’in sekiz kapısından hangisinden dilersen gir” buyurulur.” [120]

73) Hz. Abdullah İbni Mes’ud radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Şüphesiz Ademoğlu’nun kalbine bir düşünce şeytandan gelir, bir düşünce de melek tarafından... Şeytandan gelen düşünce Şerre tahrik ve Hakk’ı yalanlamaktır. Meleğin verdiği düşünce ise hayra teşvik ve Hakk’ı tasdik etmektir. O halde kim kalbinde iyilik ve Hakk’ı tasdik etme düşüncesini bulursa, bilsin ki o Allah tarafından (hidayet)dir. O kimse bunun üzerine Allah’a hamd etmelidir. Kim de içinde diğer düşünceyi (şeytanî hayalleri) bulursa, kovul­muş şeytandan Allah’a sığınmalıdır”. Daha sonra Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şu ayeti okudu: [121]

74) Hz. Ebû Derdâ radıyallahu anh’dan rivayete göre Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Allahu Teâlâ’nın azametini kalbinize koyunuz ki, sizi bağışlasın.” [122]                                                                                 

“Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size günahı emreder.” [123]

75) Hz. Ebû Zerr radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bir hadisi kudside Allahu Teâlâ’nın şöyle buyurduğunu nakletti:

“Ey kullarım! Ben zulmü Kendime haram kıldım. Onu sizin aranızda da haram kıldım. O halde birbirinize zulmetmeyiniz. Ey kullarım! Hepiniz dalâlettesiniz, ancak hidayet ver­diğim kimse müstesna. Öyleyse Benden hidayet isteyiniz ki, Ben size hidayet vereyim. Ey kullarım! Hepiniz açsınız, ancak yedirdiklerim müstesna. Öyleyse Benden yemek isteyiniz ki sizi yedireyim. Ey kullarım! Hepiniz çıplaksınız, ancak Benim giydirdiklerim müstesna. Öyleyse Benden elbise isteyiniz ki sizi giydireyim. Ey Kullarım! Siz gece ve gündüz günah işliyorsunuz. Ben ise bütün günahlarınızı bağışlıyorum. Benden mağfiret dileyiniz ki Ben de sizi affedeyim. Ey Kullarım! Siz Bana zarar vermek isteseniz asla zarar veremezsiniz. Bana fayda ulaştırmak isteseniz, asla ulaştıramazsınız. Ey kullarım! Sizin evveliniz ve ahiriniz, insan ve cinleriniz, sizden kalbi Allah’tan en fazla korkan biri gibi olsa, bu durum Benim mülkümden bir şeyi arttırmaz. Ey kullarım! Sizin evveliniz ve ahiriniz insan ve cinleriniz, sizden kalbi en fâcir ve fâsık biri gibi olsa, bu durum Benim mülküm­den hiçbir şey eksiltmez. Ey kullarım! Sizin evveliniz, ahiriniz insan ve cinleriniz hepsi bir meydanda toplanıp Benden isteseler, Ben de her birine isteğine uygun olarak versem, bundan dolayı Benim hazinemde ancak bir iğnenin denize daldı­rılıp çıkarılınca denizde meydana getirdiği eksiklik kadar eksilme olur. (Bu da bir eksiklik sayılmaz.) Ey kullarım! Şüphesiz sizin bu amellerinizi Ben sizin için ko­ruyorum (saklıyorum). Sonra onların karşılığını tam olarak size vereceğim. O halde kim (Allah’ın tevfiki ile) hayırlı amel işlerse Allah’a hamd etsin. Kimde bun­dan başka bir şey (bir günah) işlerse ancak kendini kınasın. (Çünkü onun günah işlemesi, ancak nefsinin isteğinden dolayı olmuştur.)” [124]

76) Hz. Ebû Musa el-Eş’ari radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bir defasında bize beş şey buyurdu;

1- Allah Azze ve Celle uyumaz, zâten uyumak O’nun şanına yakışmaz,

2- Rızkı azaltır ve bollaştırır,

3- O’nun huzuruna gecenin ameli gündüzden önce ulaşır,

4- Gündüzün ameli de geceden önce ulaşır,

5- O’nunla yaratıklar arasındaki hicab nurdur. Eğer o hicabı kaldirsa, Zât’ının nurları yaratıkların görebileceği son noktaya kadar var olan her şeyi yakıp kül eder.”
[125]

77) Hz. İbni Abbas radıyallahu anhuma’dan rivâyet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Şüphesiz Allahu Teâlâ, İsrafil aleyhisselam’ı yarat­tığından beri o, ayaklarını aynı hizada tutmakta ve gözünü yukarı kaldırmamak­tadır. Onunla Rabb Tebâreke ve Teâlâ arasında nurdan yetmiş perde vardır. Eğer İsrafil onlardan birine yaklaşırsa yanıp kül olur.” [126]

78 ) Hz. Zürâre bin Evfa radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, Hz. Cebrail aleyhisselam’a

“Sen Rabbini gördün mü?” buyurdu. Cebrail aleyhisseiam bunu duyunca titredi ve

“Yâ Muhammed! Benim ile O’nun arasında yetmiş hicab vardır. Ben onlardan birine yaklaşsam elbette yanar kül olurum” dedi.  [127]

79) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Allah Azze ve Celle (bir hadisi kudside) şöyle buyuruyor:

“Sen infak et ki, Ben sana vereyim.” Sonra Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:

“Allah’ın eli (yani O’nun hazinesi) doludur. Gece ve gündüz devamlı sarfetmesi o hazineyi eksiltmez. Allahu Teâlâ’nın yeri ve göğü yarattığından beri ne kadar sarf ettiğini görmüyor musunuz? (Buna rağmen) O’nun hazinesinde eksilme olmadı. (Yer ve gök yaratılmadan önce) O’nun Arşı su üzerindeydi. Takdirin (hayır ve şer ile ilgili kararların) ölçüsü O’nun elindedir. Onu (dilediği gibi) değiştirir.” [128]

80) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Kıyamet günü Allah celle celaluhu yeryüzünü kendi kabzasına alacak. Gökleri de sağ eliyle katlayacaktır. Sonra “Hükümdar ancak Benim, yeryüzünün hükümdarları nerededirler?” buyuracaktır. [129]     

81) Hz. Ebû Zerr radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki:

“Ben sizin görmediklerinizi görüyor, duymadıklarınızı duyuyo­rum. Gök (ağırlıktan dolayı bir oturağın gıcırdadığı gibi, Allah’ın azametinin ağırlı­ğından) gıcırdar. Gökyüzü böyle gıcırdamakta haklıdır. Göklerde herhangi bir meleğin, Allah’ın huzurunda, alnını secdeye koymadığı dört parmak genişliğinde hiçbir yer kalmamıştır. Vallahi eğer siz benim bildiğim şeyleri bilseydiniz, az güler çok ağlardınız. Yataklarınızda eşlerinizle lezzetlenemezdiniz. Allahu Teâlâ’ya feryad ederek dağlara ve ıssız yerlere giderdiniz. Keşke ben (kökünden) kesilen bir ağaç olsaydım!” [130]

82) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallaiiahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Allahu Teâlâ’nın 99 yani yüzden bir eksik ismi vardır. Kim onları güzel bir şekilde ezberlerse o, Cennete girer. (O’nun 99 sıfâtî isimleri şunlardır:)” [131]                                                                                       

“O öyle bir Allah’tır ki, O’ndan başka ibadet edilecek hiçbir ilah yoktur. Rahmeti bol, Merhameti sonsuz olan Bütün mevcudatın gerçek padişahı ve idarecisi Bütün ayıp ve noksanlıklardan arınmış Her afete karşı selâmet ve esenlik veren Kullarına emân ve iman veren Kullarını tam olarak gözeten ve onların amellerini, ecellerini ve rızıklarını kontrol altında tutan Her şeye galip olan Bozukluğa uğramış şeyleri düzene sokan Büyüklük ve azamet sahibi Yaratan, Yerli yerinde, ayıpsız yaratan, Şekil ve suret veren, Günahları çok bağışlayan Bütün mahlûkatı kudret elinde tutan Gaybî hazinelerinden bol bol ihsan eden, Bütün canlılara rızık veren, Herkes için rahmet kapılarını açan, Her şeyi bilen, Darlık veren, Genişlik veren, Aşağı dereceye indiren, Dereceleri yükselten,  İzzet veren, aziz kılan,  Zillet verip, zelil kılan, Her şeyi işiten, Her şeyi gören, Muhkem karar veren Adalet ve insaf sahibi,  Gizli sırlara vakıf olan,  Her şeyden haberdar olan,  Son derece yumuşak davranan, Büyük, azamet sahibi, Çok bağışlayan, Kadirşinas faz amel karşılığında çok sevab ve mükâfat veren)  Çok büyük,  Koruyan,  Mahlukatın yaşamı için gerekli olan sebebleri ihsan eden, Herkese kâfi olan, yeten,  Yücelik ve azamet sahibi,  Kendisinden istenmeden ihsan eden,  Gözeten,  Duaları kabul eden,  Rahmeti ve ihsanı geniş olan,  Çok hikmetli,  Kullarını çok seven,  Şânı yüce olan,  Ölüleri diriltip kabirlerinden çıkaran,  Her şeyi görüp, bilen şahid, Bütün sıfatlarıyla var olan,  Mahlukatın işlerini gören, Çok büyük güç ve kuvvet sahibi, Çok sağlam  Mü’minlerin işlerini üzerine alan ve yardım eden,  Medih ve övgüye layık olan, Bütün mahlûkat hakkında mükemmel derecede  malumatı olan,  Mahlûkati yoktan var eden,  Mahlûkati yok edip, ikinci kez yaratan  Hayat veren, yaşatan Hayata son veren, öldüren, Daima hayatta olan, Her şeyi yöneten ve ayakta tutan, Yanında her şeyi bulunduran (yani her şeyi hazinesinde  bulunduran), En yüksek şeref sahibi,  Bir olan Tek ve eşsiz olan, Hiçbir şeye muhtaç olmayan, her şey, Kendisine muhtaç olan, Her şeye gücü yeten, büyük kudret sahibi,  Her şeyin üzerindeki gerçek güç sahibi,  Dilediğini öne alan, ileri geçiren, Dilediğini geri bırakan, Varlığı ezeli olan (yani hiçbir kimse ve hiçbir şey yok iken O vardı), Varlığı ebedî olan (yani hiçbir Kimse ve hiçbir şey kalmayınca da O kalacaktır), Varlığı aşikâr olan (yani O, varlığına delalet eden deliller  itibariyle tamamen aşikârdır), Gözlere görünmeyen, Her şeyi intizam içinde yürüten, Yaratıklarında bulunan sıfatların hepsinden uzak ve  münezzeh olan, Büyük iyilik ve ihsan sahibi, Tevbe etmeye tevfik veren ve tevbeleri kabul eden,  Suçluların cezasını veren, Çok affeden, günahları tamamıyla silen, Pek şefkatli,  Bütün kâinatın ve mülkün tek sahibi,  Büyüklük, yücelik ve ikram sahibi,  Haklının hakkını veren, Bütün mahlûkatı kıyamet günü bir araya toplayan, Zâtı ve sıfatları itibariyle kimseye muhtaç olmayan,  Kendi insanıyla kullarını zengin eden,  Engelleyen önleyen (Hikmet ve iradesiyle) zarara uğratan, Fayda veren,  Nurların kaynağı, bütün her şeyi nurlandıran,  Doğru yolu gösteren ve o yolda yürüten,  Her şeyi örneği olmadan mükemmel bir şekilde yaratan, Varlığı ebedî olan (varlığının sonu olamayan), Her şey yok olduktan sonra baki kalacak olan, Rüşd ve hikmet sahibi (O’nun her fiil ve kararı doğrudur), Çok büyük sabır sahibi (kullarının küçük-büyük isyanlarını  gördüğü halde derhal azab gönderip de onları helak etmeyen)”

İzah: Allahu Teâlâ’nın birçok isimleri vardır. Bunlar Kur’an-ı Kerim ve diğer rivayetlerde zikredilmiştir. Yukarıdaki hadiste bunlardan 99 tanesi geçmektedir. [132]

83) Hz. Übeyy bin Ka’b radıyallahu anh diyor ki: Bir defasında Müşrikler Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’e,

“Ey Muhammed! Rabbinin nesebini bize haber ver” dediler. Bunun üzerine Allah Tebâreke ve Teâlâ şu sûreyi indirdi:

“De ki: “O Allah’tır, bir tektir./Allah Samed’dir (kimseye muhtaç değildir)./O doğur­mamış ve doğurulmamıştır./ Hiç kimse de O’na denk olmamıştır.” [133]

84) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu antidan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: “Allah Azze ve Celle (bir hadisi kudside) şöyle buyuruyor: “Ademoğlu Beni yalanladı, halbuki bu ona yakışmazdı. O Beni kötüledi, halbuki du onun hakkı değildi. Onun Beni yalanlaması şudur ki; Benim onu ilk yarattığım gibi tekrar yaratamayacağımı söyler. Onun Beni kötülemesi ise Allah evlad edindi temesidir. Halbuki Ben kimseye muhtaç değilim. Ne Benim bir evladım var, ne ben bir kimsenin evladıyım ne de Benim her hangi bir dengim var.” [134]

85) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh diyor ki: Ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim;

“İnsanlar daima (Allahu Teâlâ’nın Zâtı hak­kında) birbirlerine soracaklardır. Hatta diyeceklerdir ki: “Allahu Teâlâ bütün mahlûkatı yarattı. (Ancak) Allahu Teâlâ’yı kim yarattı?” (Neûzü billahi) İnsanlar böyle konuştuklarında siz şöyle deyiniz:

“Allah birdir. Allahu Teâlâ kimseye muhtaç değildir. Herkes O’na muhtaçtır. O kim­seyi doğurmamış ve kimseden doğmamıştır. Hiçbir kimse O’na denk olmamıştır.” Sonra üç defa sol tarafınıza üfleyiniz ve kovulmuş şeytandan Allah’a sığınınız.” [135]

86) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Allahu Teâlâ (bir hadisi kuside) şöyle buyuruyor:

“Ademoğlu bana eziyet vermek istiyor, zamanı kötülüyor. Halbuki zaman (hiç bir şey değildir. O) Benim... (Zamanın) bütün hadiseleri yalnız Benim kudret elimdedir. (Dilediğim gibi) gece ve gündüzü çeviririm.” [136]

87) Hz. Ebû Musa el-Eşari radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur;

“Kendsine eziyet ve üzüntü verecek bir şeyi duyduğu halde Allah’tan daha çok sabreden hiç kimse yoktur. Müşrikler O’na oğul isnad ettikleri halde O, onlara afiyet veriyor ve rızıklandırıyor.” [137]

88 ) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu vesellem buyurdu ki;

“Allahu Teâlâ mahlûkatı yarattığında Levh’i Mahfuz’a şöyle yazdı:

“Şüphesiz rahmetim gazabımı geçti”. Bu yazı, O’nun katında Arş üzerinde bulunmaktadır.” [138]

89) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Bir mü’min, Allah indindeki (isyankârlara verilecek) ce­zayı tam oiarak bilseydi, O’nun Cennetini asla ümid etmezdi. Eğer bir kâfir, Allah’ın indindeki rahmeti tam olarak bilseydi. O’nun Cennetinden ümidini kesmezdi.”

90) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Allahu Teâlâ’nın 100 rahmeti vardır. Onlardan bir rah­metini cinler, insanlar, hayvanlar ve haşerâta indirmiştir. O bir rahmet yüzünden onlar birbirine şefkat gösterirler. Onun sebebiyle birbirlerine merhamet ederler. Onun sebebiyle vahşi hayvanlar yavrularına şefkat gösterirler. Allahu Teâlâ 99 rahmetini, kıyamet günü için ertelemiştir. O gün kullarına rahmet edecektir.”

Bir rivayette şöyle geçmektedir:

“Kıyamet günü olduğu zaman Allahu Teâlâ 99 rahmetini, o dünyevi rahmetle birleştirerek 100’e tamamlar. (Sonra da 100 rahmetiyle kullarına rahmet eder).” [139]                                                                       

91) Hz. Ömer bin Hattab radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına bazı esirler getirildi. Esirlerden bir kadının kendi çocuğunu aradığı gözüne ilişti. Bulduğu çocuğu alarak göğsüne yapıştırıyor ve emziriyordu. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bize,

“Sizin görüşünüz nedir? Bu kadın çocuğunu ateşe atabilir mi?” buyurdu. Biz,

“Hayır. Vallahi atamaz, özellikle de çocuğunu ateşe at­mamaya kudreti varken (ve hiçbir mecburiyeti yokken) atamaz!” dedik. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu:

“Muhakkak Allahu Teâlâ bu kadının çocuğuna olan merhamet ve sevgisinden daha fazla bir merhamet ve sevgi ile kullarını sever ve onlara merhamet eder.” [140]

92) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh diyor ki: Bir defasında Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem namaz için kalktı. Biz de o’nunla birlikte kalktık. (Yeni müslüman ol­muş) bir köylü namazdayken,

“Allah’ım! (Sadece) bana ve Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’e rahmet et. Bizimle birlikte kimseye rahmet etme!” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem selam verince o köylüye,

“Sen çok geniş olan bir şeyi da­ralttın. (Endişe etme, Allah’ın rahmeti o kadar geniş ki, herkesi içine alır. Yine de onda darlık olmaz. Halbuki sen onun dar olduğunu zannediyorsun)” buyurdu. [141]

93) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Muhammed’in canı, kudret elinde olan Zât’a yemin olsun ki; bu ümmetten hiç kimse, ister yahudi olsun ister hıristiyan, benim (peygamber­liğimi) duyar da, benim kendisiyle gönderildiğim dine iman etmeden ölürse, şüphesiz o Cehennemliklerden olur.” [142]

94) Hz. Câbir bin Abdullah radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem uyurken yanına birkaç melek geldi. Bazıları,

“O uyuyor” dedi. Bazıları,

“Gözler uyuyor ama kalb uyanık” dedi. Sonra aralarında,

“Sizin bu arkadaşınız (Muhammed sallallahu aleyhi vesellem) hakkında bir misal vardır” dediler. Onlardan biri, “Öyleyse (onunla ilgili) misali, onun yanında beyan ediniz” dedi. Bazısı,

“O uyuyor (o halde beyan etmenin faydası nedir?)” dedi. Bazısı,

“Şüphesiz gözler uyuyor ama kalb uyanıktır” dedi. Sonra melekler birbirlerine şöyle dediler;

“Onun misali ev yapmış bir adama benzer ki, o, evde ziyafet hazırlar ve insanları çağırmak için bir kişi gönderir. Kim çağıran kimseye icabet ederse, o eve girer ve yemekten yer. Kim de çağırana icabet etmezse, o eve giremez ve yemek yiyemez”. Melekler,

“Bu misali biraz açıklayın, ta ki o anlasın” dediler. Bazıları,

“O uyuyor (açıklama­nın ne faydası var?)” dediler. Bazıları,

“Gözler uyuyor ama kalb uyanıktır” dediler. Sonra,

“O ev Cennet’tir. (Onu Allahu Teâlâ yaratmış ve ona çeşitli nimetler koyup ziyafet tertiplemiştir) ve (Cennet’e) çağıran ise Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellem ‘dir. Kim Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’e itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. (Cennet’e girer ve oranın nimetlerini elde eder.) Kim de Muhammed sallallahu aleyhi vesellem ‘e isyan ederse o, Allah’a isyan etmiş olur. (Dolayısıyla Cennet nimetle­rinden mahrum kalır.) Muhammed sallallahu aleyhi vesellem, insanları iki kısma ayır­mıştır (itaat edenler ve itaat etmeyenler).”  [143]                                                   

İzah: Enbiya-i Kiram aleyhimüsselam’ın özelliklerinden biri de, onların uyku­larının diğer insanların uykularından farklı olmasıdır. İnsanların genellikle uyku halindeyken hiçbir şeyden haberleri olmaz. Oysa peygamberler uyku halindeyken kendilerinden tamamen geçmezler. Onların uykuyla olan ilişkileri sadece gözleriyle olur. Kalbleri uyku halinde dahi Allahu Teâlâ’nın yüce Zâtına yönelir, müte­veccih olur. [144]

95) Hz. Ebû Musa radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur;

“Benim ve Allah’ın beni kendisiyle gönderdiği dinin misâli bir adam gibidir ki, o kavmine gelip,

“Ey kavmim! Ben gözlerimle düşman askerini gördüm. Ben gerçek bir korkutucu ve uyarıcıyım. O halde bir kurtuluş yolu düşünün!” Bunun üzerine kavminden bazıları ona itaat ederler. Gece vakti yavaş yavaş yürüyerek yola koyulurlar ve düşmandan kurtulurlar. Bazıları da onu yalan­lar ve sabaha kadar evlerinde kalırlar. Düşman askeri sabah vakti onlara saldırır ve onları helak ve berbat eder. İşte bu, bana itaat edip, benim getirdiğim dine sarılan (ve kurtulan) kimsenin misalidir. Aynı şekilde bu misal, benim sözümü tutmayan ve getirdiğim dini yalanlayan (ve helak olan) kimsenin misalidir” [145]

İzah: O devirde sabah erkenden baskın yapmak Arapların âdetlerindendi. Bu sebeple düşmanın saldırısından korunmak için sefere gece yarısı çıkılırdı.

96) Abdullah bin Sabit radıyallahu anh diyor ki: Hz. Ömer bin Hattab radıyallahu anh, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellemin huzuruna geldi ve

“Yâ Rasûlallah! Ben, Benî Kureyza kabilesinden bir kardeşime uğradım. O (benim faydam için) Tevrat’tan manaları geniş olan birkaç söz yazıp bana verdi. Onları size arz etmeme izin ve­rir misiniz?” dedi. Hz. Abdullah radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in yüzünün rengi değişti. Ben,

“Ey Ömer! Sen Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in yüzündeki öfke izlerini görmüyor musun?” dedim. Hz. Ömer radıyallahu anh (derhal kendi hatasını anlayıp) şöyle dedi:

“Biz Rabb olarak Allah’tan, din olarak İslam’dan ve Rasûl olarak da Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’den razı olduk”. Bu kelimeleri duyunca Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’ın yüzündeki öfke izleri dağıldı ve “Muhammed’in canı kudret elinde olan Zât’a yemin olsun ki, eğer Musa aleyhisselam sizin aranızda olsa, siz beni bıra­kıp da ona tâbi olsanız, mutlaka sapıtırınız. Ümmetler içinden siz benim hisseme düştünüz. Ben de peygamberler içinden sizin hissenize düştüm. (O halde sizin kurtuluşunuz bana tâbi olmaya bağlıdır.)” [146]                                             

97) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayete göre Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur; “Ümmetimin hepsi Cennet’e girecektir. Yüz çevi­renler müstesnadır.” Sahâbe-i Kiram radıyallahu anhum,

“Yâ Rasûlallah! Cennetten kim yüz çevirebilir ki?” deyince Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Kim bana itaat ederse, o Cennet’e girer. Kim bana itaat etmezse, muhakkak o Cennet’e girmek­ten yüz çevirmiştir” buyurdu. [147]                                                                         

98 ) Hz. Abdullah bin Amr radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Nefsâni istekleri, benim getirdiğim dine tâbi olmadığı müddetçe sizden hiçbiri (kâmil) iman sahibi olamaz.” [148]

99) Hz. Enes bin Mâlik radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bana,

“Evladım! Eğer kalbinde kimse hakkında bir eğrilik olmadan sabahlayabilirsen ve akşamlayabilirsen (yani her vakit kalbini bu keyfiyette tutabilirsen) böyle yap” buyurdu. Sonra bana,

“Evladım! Bu benim sünnetimdendir. Kim benim sün­netimi ihya ederse, o beni sever. Kim de beni severse, o Cennet’te benimle be­raber olur” buyurdu. [149]                                                                                           

100) Hz. Enes bin Mâlik radıyallahu anh diyor ki: Üç kişi Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in ibadeti hakkında sormak için Ezvâc’ı Mutahharât’ın yanına geldiler. Kendilerine Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in ibadet hâli bildirilince sanki onlar Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in ibadetini azımsadılar ve şöyle dediler: “Biz Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ile nasıl eşit oluruz. Şüphesiz ki Allahu Teâlâ o’nun (eğer varsa) geçmiş ve gelecek bütün hatalarını atfetmiştir”. Onlardan biri,

“Ben devamlı gecelen namaz kılacağım” dedi. İkincisi,

“Ben devamlı oruç tutaca­ğım ve hiç aksatmayacağım” dedi. Üçüncüsü,

“Ben kadınlardan uzak duracağım ve asla evlenmeyeceğim” dedi. (Onların arasında bu konuşma geçerken) Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem geldi ve

“Bu sözleri söyleyenler sizler misiniz? Öyleyse iyi dinleyin! Allah’a yemin olsun ki, ben sizden daha çok Allah’tan korkuyorum. Ben hepinizden fazla takva sahibiyim. Ama buna rağmen ben bazen oruç tutarım, bazen tutmam. Bazen (geceleri) namaz kılarım, bazen uyurum. Kadınlarla evlenirim. (İşte bu benim yolumdur.) Kim benim yolumdan yüz çevirirse o benden değildir.” [150]

101) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayete göre Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:

“Kim ümmetimin bozulduğu vakit benim yoluma sımsıkı yapışırsa, ona şehid sevabı verilir.” [151]                                       

102)
Hz. Mâlik bin Enes rahmetullahi aleyh diyor ki: Bana ulaşan rivayete göre Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Ben size iki şey bıraktım. Siz on­lara sımsıkı sarıldığınız müddetçe asla sapıtmazsınız. Onlar Allahu Teâlâ’nın ki­tabı ve O’nun peygamberinin sünnetidir.” [152]

103) Hz. Irbâz bin Sâriye radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bir gün sabah namazından sonra öyle tesirli bir nasihat bu­yurdu ki, gözler yaşardı, kalpler ürperdi. Bir şahıs,

“Yâ Rasûlallah! Bu vedalaşan birinin nasihatına benziyor. Öyleyse bize neyi tavsiye edersiniz?” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Size Allah’tan korkmanızı, Habeşli bir köle dahi olsa (emirin sözünü) dinlemeyi ve ona itaat etmeyi vasiyet ediyorum. Benden son­ra hayatta kalanlarınız çok ihtilaflar görecek. Siz dinde yeni yeni şeyler icad et­mekten sakının. Çünkü dindeki her yenilik sapıklıktır. Sizden kim böyle bir zama­na yetişirse, benim sünnetime ve hidayet üzere olan Hulefâ-i Raşidîn’nin sünne­tine sımsıkı sarılsın.” [153]                                                                                             

104) Hz. Abdullah İbni Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bir adamın parmağında altından bir yüzük görünce onu çıkarttı ve attı. Daha sonra,

“(Hayret!) Sizden biri ateş korunu eline koymak istiyor (yani kim ellerine altından bir şey takınırsa, onun elleri Cehennem’e girecektir)” buyurdu. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem gidince o şahsa,

“Yüzüğünü al (ve onu satarak yada hediye ederek) ondan faydalan” denildi. O,

“Hayır, Allah’a yemin olsun ki, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’ın attığı bir şeyi asla almayacağım” dedi. [154]                                                                                                                             

105) Hz. Zeyneb radıyallahu anha diyor ki: Ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ‘in zevce’i muhteremesi olan Ümmü Habibe radıyallahu anha’nın yanına gittim. O vakit babası Hz. Ebû Sûfyan radıyallahu ann vefat etmişti. Hz. Ümmü Habibe radıyallahu anha güzel koku getirtti. Kokunun içinde Halûk ya da başka bir şeyin karışımı olduğu için rengi sarıydı. Ondan biraz hizmetçisine sürdü. Sonra kendi yüzüne sürdü. Ondan sonra şöyle buyurdu;

“Allah’a yemin olsun ki benim güzel koku kullanmaya ihtiyacım yoktu. Ancak şu kadarı var ki, ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’dan şöyle işittim:

“Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir kadın için ko­casından başka biri için üç günden fazla yas tutması caiz değildir. Kocası için (yas tutması) dört ay on gündür.” [155]

İzah: Halûk, çoğu Safran olan bir koku karışımının adıdır.

106) Hz. Enes bin Mâlik radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Bir adam Pey­gamber sallallahu aleyhi vesellem’e,

“Yâ Rasûlallah! Kıyamet ne zaman kopacak?” diye sordu. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Kıyamet için ne hazırladın?” buyurdu. Adam,

“Ben kıyamet günü için çok fazla (nafile) namaz, (nafile) oruç ve sadaka hazırlayamadım. Ancak şu var ki, ben Allah ve Rasûlü’nü seviyorum” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Öyleyse sen (kıyamet günü, dünyada) sevdiklerinle beraber olacaksın” buyurdu. [156]                                                                             

107) Hz. Aişe radıyallahu anha diyor ki: Bir sahabî Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in yanına geldi ve

“Yâ Rasûlallah! Siz bana canımdan daha sevimlisiniz. Ailemden daha sevimlisiniz. Çocuklarımdan daha sevimlisiniz. Ben evimdeyken sizi hatırlıyorum da, sizin yanınıza gelip, sizi görünceye kadar sabredemiyorum. Bu dünyadan sizin ve benim ayrılacağımı düşündüğümde biliyorum ki, siz enbiyâ aleyhimüsselam’in bulunduğu makama ulaşacaksınız, (ben ise Cennet’e girip gire­meyeceğimi bilemiyorum.) Eğer ben Cennet’e girersem (derecem sizden çok aşağılarda olacağından) orada sizi göremeyeceğimden endişe ediyorum. (O vakit ben buna nasıl dayanabilirim?)” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bu sözleri duyunca cevab vermedi. Nihayet şu ayet nazil oldu:

“Kim Allah’a ve Rasûlü’ne itaat ederse, işte onlar Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır.” [157]

108 ) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Ümmetimden, benden sonra gelecek olan bazı insanlar(da) bana karşı son derece sevgi besleyeceklerdir. Onlardan her biri, “Çoluk çocuğunu, malını-mülkünü feda etmek karşılığında beni görebilmeyi arzu edeceklerdir.” [158]

109) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Ben altı şey ile diğer peygamberlerden üstün kılındım:

Bana geniş manaları içine toplayan kelimeler verildi.

Heybet ile yardım edildim. (Allahu Teâlâ düşmanlarının kalbine benim heybet ve korkumu yerleştirdi.)

Ganimet malı benim için helal kılındı. (Önceki ümmetlerde ganimet malını, gök­ten bir ateş gelip yakardı.)

Bütün yeryüzü benim için mescid (yani namaz kılma yeri) yapıldı. (Önceki üm­metlerde ibadet sadece özel yerlerde edâ ediliyordu.) Bütün yeryüzü (toprağı) benim için temiz kılındı. (Teyemmüm yoluyla da taharetlenmek mümkün kılındı.)

Bütün mahlûkata peygamber olarak gönderildim. (Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’den önceki peygamberler özellikle yalnız kendi kavimlerine gönderilirlerdi.)

Nübüvvet ve Risâlet benimle sona erdirilmiştir. (Yani Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’dan sonra hiçbir nebi ve rasûl gelmeyecektir.)” [159]                               

İzah: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in “Bana geniş manaları içine top­layan kelimeler verildi” sözünden maksat; kısa sözcüklerden oluşan ve pek çok manayı içinde bulunduran küçük cümlelerdir.

110) Hz. Irbâz bin Sariye radıyallahu anh diyor ki: Ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim;

“Şüphesiz ben Allahu Teâlâ’nın kuluyum ve peygamberlerin sonuncusuyum.” [160]                                                               

111) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Benim ve benden önce geçen peygamberlerin misâli şöyledir: Bir adam ev yapmış, onu süslemiş ve güzel bir görüntü vermiştir. Ancak evin bir köşesinde bir tuğlayı eksik bırakmıştır. Artık insanlar evin dört bir tarafını gezmeye başlamışlar, evin güzel görüntüsünü beğenmişler ve “Buraya niçin bir tuğla konulmadı ki?” demişlerdir. İşte o eksik kalan tuğla benim... Ben, nebilerin sonuncusuyum.” [161]                                                                                                     

112) Hz. İbni Abbas radıyallahu anhuma diyor ki: Ben bir gün (binek üzerinde) Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in arkasında oturuyordum. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Ey çocuk! Sana birkaç (önemli) kelime öğreteceğim. Allahu Teâlâ’nın (hükümlerini) koru ki Allah da seni korusun. Allahu Teâlâ’nın haklarını gözet ki, O’nu yanında bulursun (O’nun yardımı seninle beraber olur). İstediğin zaman yalnız Allah’tan iste. Yardım taleb ettiğin zaman yalnız Allah’tan taleb et. Şunu iyi bil ki, bütün insanlar sana fayda vermek için toplansalar, Allahu Teâla’nın senin için (takdirde) yazdığı kadar fayda verirler. Eğer hepsi toplanıp sana zarar vermek isteseler, Allahu Teâlâ’nın senin için (takdirde) yazmış olduğu kadar zarar verebilirler. (Takdir kalemleri ile her şey yazılmış ve o) kalemler kal­dırılmıştır. (Takdirdeki) kağıtların mürekkebi kurumuştur. (Yani takdirdeki kararlar da zerre kadar değişiklik mümkün değildir).” [162]

113) Hz. Ebû Derda radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Her şeyin bir hakikati vardır. Hiçbir kul şunu yakînen bilmeden imanın hakikatine ulaşamaz; onun başına gelen her hâl, mutlaka ona ulaşacaktı. Başına gelmeyen bir hal de kesinlikle ona ulaşmayacaktı.” [163]

İzah: İnsanın başına hangi hâl gelirse gelsin o, şuna kesinlikle inanmalıdır ki; başıma gelen her şey Allah tarafından takdir edilmiştir. Kim bilir bunda benim için ne gibi hayırlar gizlenmiştir İnsanın, kadere tam olarak inanması, imanın ko­runmasına ve vesveselerden kurtulup itminan bulmasına vesiledir.

114) Hz. Abdullah bin Amr bin el-As radıyallahu anhuma diyor ki: Ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim:

“Allahu Teâlâ gökleri ve yeri yaratmadan 50 bin sene önce bütün mahlûkatın kaderlerini yazmıştır. O vakit Allahu Teâlâ’nın Arş’ı su üzerindeydi.” [164]                                                                 

115) Hz. Ebû Derdâ radıyallahu anh diyor ki: Ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim;

“Allahu Teâlâ her kul hakkında beş şeyi yazıp bitirmiştir: Ölüm vaktini, (iyi veya kötü) amelini, defnolunacağı yeri, ömrünü ve rızkını.” [165]                                                                                                                   

116) Hz. Amr bin Şuayb babasından, o da dedesinden rivayet etmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur;

“Kişi kaderin, hayır ve şerrin (Allahu Teâlâ tarafından) olduğuna iman etmedikçe mü’min olamaz.” [166]

117) Hz. Ali radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Bir kul dört şeye iman etmedikçe mü’min olamaz:

1- Allah’tan başka hiç kimsenin ibadete layık olmadığına ve benim Allah’ın Rasûlü olduğuma ve Allah’ın beni Hakk ile gönderdiğine şehadet etmeli,

2- Ölüme iman etmeli,

3- Öldükten sonra dirilmeye iman etmeli,

4- Kadere iman etmelidir.
” [167]             

118 ) Hz. Ebû Hafsa rahmetullahi aleyh diyor ki: Ubâde bin Sâmit radıyallahu anh oğluna şöyle dedi;

“Evladım! Sen, şunu yakînen bilinceye kadar imanın hakikatini asla tadamazsın. Şöyle ki; Başına gelen bir hâl; sana mutlaka isabet edecekti. Başına gelmeyen bir hâl ise kesinlikle sana ulaşmayacaktı. Ben Rasulullah saiiai-lahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim;

“Allahu Teâlâ’nın ilk yarattığı şey kalemdir. Sonra ona

“Yaz” diye emretti. O,

“Ya Rabbi ne yazayım?” deyince Allah celle celaluhu,

“Kıyamete kadar gelecek her şey hakkında takdir edilenleri yaz!” buyurdu”. Hz. Ubâde bin Sâmit radıyallahu anh şöyle devam etti:

“Evladım! Ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim;

“Kim bundan başka bir inanç üzere ölürse, o benden değildir.” [168]

119) Hz. Enes bin Mâlik radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Allahu Teâlâ ana rahmi için bir melek tayin etmiştir. O melek şöyle der:

“Ya Rabbi! Şimdi bu nutfedir... Ya Rabbi! Şimdi bu pıhtılaşmış bir kandır... Ya Rabbi! Şimdi bu bir et parçasıdır.” (Allahu Teâlâ her şeyi bilmesine rağmen melekler Allahu Teâlâ’ya çocuğun muhtelif şekillerini haber verirler.) Sonra Allahu Teâlâ onu yaratmayı dileyince melek,

“Ya Rabbi, ne yazayım? Kız mı, erkek mi? Bedbaht mı, bahtiyar mı? Rızkı ne kadardır? Ömrü ne kadar­dır?...” Nitekim o, ana karnındayken, onun (hayatıyla ilgili) bütün tafsilat yazılır.” [169]

120) Hz. Enes radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “İmtihan ve belâ ne kadar büyük olursa, onun karşılığı da o kadar büyük olur. Allahu Teâlâ bir kavmi sevdiğinde onları imtihana sokar. Kim bu imtihana razı olursa Allahu Teâlâ ondan razı olur. Kim de bu imtihana öfkele­nirse, Allahu Teâlâ ona gazab eder.” [170]

121) Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’ın zevce-i muhteremesi olan Hz. Aişe radıyallahu anha diyor ki:

“Ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’e tâûn hakkında sor­dum,” buyurdu ki;

“O, Allahu Teâlâ’nın bir azabıdır, onu dilediğine gönderir. (Ancak) Allah celle celaluhu, onu mü’minler için rahmet kılmıştır. Eğer bir kimsenin beldesinde tâûn salgını olur da, o kimse sabrederek ve sevabını ümit ederek kendi belde­sinde kalırsa ve şuna da kesin olarak inanırsa ki, ancak Allah’ın takdir ettiği olur (sonra da takdirde olan tâûn salgınına yakalanırsa, o taundan ölse de, kurtulsa da), ona şehid sevabına eşit sevab verilir.” [171]                                                           

İzah: Tâûn salgın bir hastalıktır. Hastalık esnasında kalçada, boyunda veya koltuk altında acısı şiddetli olan bir çıban çıkar. Bu hastalığa yakalananların çoğu ikinci veya üçüncü gün ölürler. Tâûn her salgın hastalığa da denilir. [172]

Bu hastalıkla ilgili hüküm şudur: Tâûn salgını olan bölgeden kaçılmamalıdır. Bundan dolayı yukarıdaki hadisi şerifte sevabını ümid ederek o yerde kalınması söylenmiştir.[173]

122) Hz. Enes radıyallahu anlı diyor ki: Ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’e sekiz yaşımdayken hizmete başladım. On sene hizmet ettim. Bu süre içinde elim­den bir zarar ve ziyan meydana geldiğinde Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem asla beni kınayıp azarlamadı. Eğer ev halkından biri beni kınarsa ona,

“Bırakın onu, (bir şey söylemeyin) çünkü eğer bir ziyan takdir edilmiş ise, mutlaka oluverir” buyururdu. [174]

123) Hz. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Her şey kaderde yazılmıştır. Hatta (insanın) işe yaramaz ve geri zekâlı olması ile zeki ve kabiliyetli olması da Allah’ın takdiriyledir.” [175]

124) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah. sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Kuvvetli mü’min, zayıf mü’minden daha hayırlı ve Allah’a daha sevimlidir. Tâbi ki her mü’minde bir hayır vardır. (Unutma ki) sana fayda verecek olan şeye heveslen ve onu taleb et, Bu konuda Allahu Teâlâ’dan yardım iste. Gayreti elden bırakma, aciz olma. Sana zarar verecek bir şey ulaştı­ğında,

“Ben eğer şöyle yapsaydım, şöyle şöyle olurdu” deme. Fakat,

“Allah’ın takdiridir. O ne dilediyse öyle yapmıştır” de. Çünkü ‘Eğer’ lafzı şeytanın işine kapı açar.” [176]                                                                                                             

İzah: İnsanın ‘Eğer ben şöyle yapsaydım, şöyle şöyle olurdu’ demesinin yasak olması, bu sözü, maksadı kadere karşı gelmek olan bir cümlede kullandığı ve kendi tedbirlerine itimad edip, kaderi bir şey saymadı takdirdedir. Çünkü bu durumda, insanı kadere iman etmekten uzaklaştırmak için şeytana fırsat ve im­kan doğmuş olur. [177]

125) Hz. İbni Mes’ûd radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Cebrail aleyhisselam (Allahu Teâlâ’nın emriyle) benim kalbime şöyle vahyetti:

“Hiçbir kimse kendisi için takdir edilen rızkı tam olarak almadıkça asla ölmez.” O halde Allah’tan korkunuz. Rızık kazanma hususunda temiz bir yol seçiniz. Rızkın gecikmesi, rızık kazanma esnasında sizi Allah’a is­yana sevketmesin. (Çünkü rızık Allah’ın kudret elindedir.) Allah’ın kudret eünde bulunan rızık, ancak O’na itaatle elde edilebilir.”  [178]                                 

126) Hz. Avf bin Mâlik radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem iki kişinin arasında karar verdi. Aleyhine karar verilen kişi dönüp gider­ken (üzüntü içinde),

“Hasbiyellahu ve ni’mel Vekil (Allahu Teâlâ bana yeter. O ne güzel Vekîl’dir)” dedi. Bunu duyunca Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem

“Allahu Teâlâ uygun tedbir almamayı kınar. O halde işlerinde daima akıllı hareket et. Sonra eğer işlerin yolunda gitmezse, o zaman Hasbiyellahu ve ni’mel Vekîl (Bana Allah yeter. O, içine düştüğüm şu hallerde de benim işleri­mi yapar)” diyerek kalbini teselli et” buyurdu.  [179]


[92] Bakara: 2/177.

[93] Fâtır: 35/3.

[94] En'am: 6/101.

[95] Vâkia: 56/58-59.

[96] Vâkıa: 56/63-64.

[97] Vâkıa: 56/68-72.

[98] En'am: 6/95-99.

[99] Câsiye: 45/36-37.

[100] Âl-i İmran: 3/26-27.

[101] En'am: 6/59-60.

[102] En'am: 6/14.

[103] Hicr: 15/21.

[104] Nisâ: 4/139.

[105] Ankebût: 29/60.

[106] En'am: 6/46.

[107] Kasas: 28/71-72.

[108] Şûrâ: 42/32-34.

[109] Sebe: 34/10.

[110] Kasas: 28/81.

[111] Şuarâ: 26/63.

[112] Lokman: 31/50.

[113] A'raf: 7/54.

[114] A'raf: 7/59.

[115] Lokman: 31/27.

[116] Tevbe: 9/51.

[117] Yunus: 10/107

[118] Müsned'i Ahmed

[119] Buhâri

[120] Müsned'i Ahmed, Mecma'uz Zevâid

[121] Tirmizi

[122] Müsned'i Ahmed

[123] Bakara: 2/268.

[124] Müslim

[125] Müslim

[126] Mesâbîh’us Sünneh

[127] Mesâbîh'us Sünneh

[128] Buhâri

[129] Buhâri

[130] Tirmizi.

[131] Tirmizi.

[132] Mezâhir'i Hakk.

[133] İhlas: 112. Müsned'i Ahmed.

[134] Buhâri

[135] Ebû Dâvûd, Mişkât'ul Mesâbîh

[136] Buhâri

[137] Buhâri

[138] Müsüm

[139] Müslim

[140] Müslim

[141] Buhâri

[142] Müslim

[143] Buharı

[144] Bezi ül Mechûd

[145] Buhâri

[146] Müsned'i Ahmed

[147] Buhâri

[148] Şerhüs Sünneh, Cami'ul Ulûm vel Hikem

[149] Tirmizi

[150] Buhâri

[151] Taberâni, Terğib

[152] Muvatta-İmam Mâlik

[153] Tirmizi

[154] Müslim

[155] Buhâri

[156] Buhâri

[157] Nisa: 4/69, Taberâni, Mecma'uz Zevâid

[158] Müslim

[159] Müslim

[160] Müstedreki Hâkim

[161] Buhâri

[162] Tirmizi

[163] Müsned'i Ahmed, Taberâni, Mecma'üz Zevâid

[164] Müslim

[165] Müsned'i Ahmed

[166] Müsned'i Ahmed

[167] Tirmizi

[168] Ebû Dâvûd

[169] Buhâri

[170] Tirmizi

[171] Buhâri

[172] Tekmilet'ü Feth'ül Mülhim

[173] Feth'ül Bârî

[174] Mesabih'üs Sünneh.

[175] Müslim

[176] Müslim

[177] Mezâhir'i Hakk

[178] Şerh'us Sünne

[179] Ebû Dâvûd





Konu Başlığı: Ynt: Gayb'e iman
Gönderen: Ceren üzerinde 05 Kasım 2015, 21:50:48
Esselamu aleyküm.Gaybı yalnızca Allah bilir.Ve Allaha iman etmek de gaybe iman etmektir.Allah geçmiş ve gelecek için tevekkul edip,her işimizi ona bırakan kullardan olalım inşallah...


Konu Başlığı: Ynt: Gayb'e iman
Gönderen: Ceren üzerinde 28 Temmuz 2019, 18:57:25
Esselamu aleyküm. Gaybı ve geleceği yalnızca Allah bilir. Ve allahdan gelen her şeye boyun egen şukur eden ve gayba iman eden kullardan olalım inşallah...


Konu Başlığı: Ynt: Gayb'e iman
Gönderen: Züleyha üzerinde 29 Temmuz 2019, 11:39:27
Allah razı olsun hocam selam ve dua ile...