Konu Başlığı: Allahu Teâlâ'yı zikretmenin faziletleri Gönderen: Safiye Gül üzerinde 28 Ekim 2010, 17:40:47 ALLAHU TEÂLÂ’YI ZİKRETMENİN FAZİLETLERİ Kur’an Ayetleri “O halde siz, Beni anın ki, Ben de sizi anayım. (Dünya ve ahirette Benim yardım ve ihsanım sizinle beraber olsun.)” [786] “Rabbinin ismini an ve her şeyden kesilerek sadece O’na yönel.” [787] “İyice bilin ki, ancak Allah’ı anmakla kalpler yatışır ve huzur bulur.” [788] “Muhakkak ki Allah’ı zikretmek (herşeyden) daha büyüktür.” [789] “Akıl sahipleri o kimselerdir ki, ayakta iken, otururken ve yatarken (daima) Allah’ı anarlar.” [790] “Baba ve dedelerinizi anarak övündüğünüz gibi, hatta onlardan daha çok Allah’ı anın.” [791] “Sabah ve akşam, içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan hafif bir sesle (Kur’an okuyarak veya tesbih ederek) Rabbini an. Gafillerden olma.” [792] “Sen ne halde olsan, Kur’an’dan ne okusan ve sizler ne yapsanız, o işle meşgul urKen, muhakkak Biz üzerinizde şâhid bulunuruz.” [793] “Ve O güçlü, merhametli olan Allah’a tevekkül et. / O Allah ki, (teheccüd namazına) kalktığın vakit seni görüyor / Secde edenler (namaz kılanlar) arasında dolaşmanı da... / Çünkü hakkıyla işiten, hakkıyla bilen ancak O’dur.” [794] “Nerede olsanız O sizinle beraberdir.” [795] “Her kim Rahman’ın zikrinden göz yumarsa, Biz ona şeytanı musallat ederiz. Artık bu ona arkadaştır.” [796] “Eğer (Yûnus) çok tesbih edenlerden olmasaydı. Muhakkak (kabirden) dirilecekleri (Kıyamet) gününe kadar onun (balığın) karnında kalırdı. (O balığa yem olurdu. Yunus aleyhisselam balığın karnında şu tesbihi yapıyordu:)” [797] “O halde akşama girdiğiniz vakit ve sabaha erdiğiniz vakit Allah’ı tesbih edin.” [798] “Ey iman edenler! Allah’ı çok zikredin, onu sabah ve akşam tesbih edin, yüceltin.” [799] “Şüphesiz Allah ve melekleri, Peygambere salât ederler. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin ve tam bir teslimiyetle selam verin. (Yani Allahu Teâlâ Kendi peygamberini husûsi rahmetiyle şereflendirmektedir. Melekler de bu husûsi rahmetini göndermesi için Allah’a duâ ederler. O halde ey iman edenler! Siz de Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem üzerine bu husûsi rahmetin nazil olması için duâ edin ve onun üzerine bol bol selâm gönderin.) [800] “(Takva sahipleri) onlar ki, bir günah işledikleri veya nefislerine zulüm ettikleri zaman Allah’ı (O’nun azametini ve azabını) hatırlayarak hemen günahlarının bağışlanmasını isterler. Günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir? Hem yaptıkları günahta bile bile ısrar etmezler. / İşte bunların mükâfatı, Rablerinden bir mağfiret ve (ağaçlan) altından ırmaklar akan Cennetlerdir. Orada ebedî kalacaklardır. Böyle yapanların ecri ne de güzeldir.” [801] “İstiğfar ettikleri halde Allah onlara azab edici değildir.” “Sonra şüphe yok ki, Rabbin bir cahillikle kötülük eden, sonra bunun arkasından tevbe edip hâlini düzelten kimseler lehindedir. Muhakkak ki, Rabbin bu tevbeden sonra çok bağışlayan ve merhameti sonsuz olandır.” [802] “Allah’tan mağfiret dilemeli değil misiniz, belki merhamet olunursunuz.” [803] “Ey Mü’minler! Toptan Allah’a tevbe edin. Tâ ki felah bulaşınız!” [804] “Ey iman edenler! Allah’a samimi olarak tevbe edin. (Şöyle ki, kalbinizde o günahın hayali dâhi kalmasın)” [805] Hadisi Şerifler 72) Hz. Câbir bin Abdullah radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “İnsanı kabir azabından kurtaracak Allah’ı zikretmekten daha büyük bir ameli olamaz”. Bunun üzerine, “Allah yolunda cihad etmekte mi?” denilince Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Allah yolunda cihad da (kabir azabından kurtarmakta, Allah’ı zikretmekten daha üstün olamaz.) Ancak şu kadar var ki, bir kimse yiğitçe savaşır, kılıcı kırılana kadar savaşmaya devam ederse, (bu ameli de onu zikir gibi) azabtan koruyacaktır.” [806] 73) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Allahu Teâlâ buyuruyor ki; “Ben, kulumun Bana olan zannı üzere ona muamele yaparım. O Beni anarsa onunla beraber olurum. O Beni yalnızken anarsa, Ben de onu yalnız anarım. O Beni bir toplulukta anarsa, Ben onu, o topluluktan daha üstün bir toplulukta (yani meleklerin topluluğunda) anarım. Kulum Bana bir karış yaklaşırsa, Ben ona bir arşın yaklaşırım. O Bana bir arşın yaklaşırsa, Ben ona bir kulaç yaklaşırım. O Bana yürüyerek gelirse, Ben ona koşarak gelirim.” [807] İzah: Hadisi şeriften şu anlaşılmaktadır ki; “Kim salih amelleriyle Bana ne kadar çok yaklaşırsa, Ben rahmet ve yardımımla, kuluma ondan daha fazla yönelirim.” 74) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem hadisi kudside Allah celle celaluhu’nun şöyle buyurduğunu naklediyor; “Kulum Beni zikrettiği müddetçe ve dudakları Beni anarak kımıldadığı sürece onunla beraber olurum.” [808] 75) Hz. Abdullah bin Büşr radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Bir adam, “Yâ Rasûlallah! Şüphesiz İslam’ın hükümleri çoktur. (Onlarla amel etmek zaruridir. Ancak) kendisiyle devamlı meşgul olacağım bir ameli bana söyleyiniz” deyince Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Dilin her zaman Allah’ın zikriyle taze ve ıslak bulunsun” buyurdu. [809] 76) Hz. Muaz bin Cebel radıyallahu anh diyor ki: Benim Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’dan ayrılırken en son konuşmam şöyleydi: Ben, “Yâ Rasûlallah! Bana Allahu Teâlâ’ya en sevimli ameli söyleyiniz” dedim. Başka bir rivayette ise şöyle geçmektedir: Hz. Muaz radıyallahu anh, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’e, “Yâ Rasûlallah! Bana en üstün ve Allah’a en sevimli olan ameli söyleyiniz” dedim. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Lisanın Allah’ın zikriyle ıslak iken sana ölümün gelmesidir. (Bu da ancak kişinin hayatta iken zikre özen göstermesiyle olabilir.)” [810] İzah: Hadiste geçen ayrılık vaktinden kasıt şudur: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, Hz. Muaz bin Cebel radıyallahu anh’ı Yemen’e emir tayin edip göndermişti. Bu konuşmalarda bu ayrılık esnasında olmuştu. 77) Hz. Ebu Derdâ radıyallahu anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Size amellerinizin en hayırlısını, sahibiniz (olan Allah’ın) yanında en temizini, derecenizi en fazla yükselteni, Allah yolunda altın ve gümüş harcamaktan daha hayırlısını, cihadda düşmanla karşılaşıp, sizin onları öldürmenizden veya onların sizi öldürmesinden daha üstün olan bir şeyi haber vereyim mi?” Sahâbe-i Kiram radıyallahu anhum, “Evet söyleyiniz” deyince Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem, “Allah’ı zikretmektir” buyurdu. [811] 78 ) Hz. İbni Abbas radıyatlahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Dört şey kime verildiyse, ona dünya ve ahiret hayırları verilmiştir: Şükreden bir kalb, Zikreden bir lisan, Meşakkatlere sabreden beden, Kendi nefsine hıyanet etmeyen (yani iffetini koruyan) ve bir de kocasının malına hıyanet etmeyen hanım.” [812] 79) Hz. Ebû Derdâ radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Her gün Allahu Teâlâ’nın kulları üzerine ihsan ve sadakaları vardır. Ancak hiçbiri Allahu Teâlâ’nın bir kuluna Kendini zikretmek için verdiği tevfikten daha üstün değildir.” [813] 80) Hz. Hanzala Useydî radıyallahu antidan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Canım kudret elinde olan Zât’a yemin olsun ki, sizin haliniz, benim yanımda bulunduğunuz gibi devam etse ve siz her an Allah’ın zikriyle meşgul olsanız, elbette melekler sizinle yataklarınız ve yollarınız üzerinde musafaha ederlerdi. Ancak ey Hanzala! Bu hâl ara sıra olur.” Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem bu son cümleyi üç defa tekrarladı. (Yani insan her zaman aynı keyfiyet üzere kalamaz. Aksine ahvallere göre sürekli değişir durur.) [814] 81) Hz. Muaz bin Cebel radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Cennet ehli (Cennet’e girdikten sonra) dünyanın hiçbir şeyine üzülmeyecekler, ancak dünyada Allah celle celaluhu’yu zikretmeden geçen vakte üzüleceklerdir.” [815] 82) Hz. Sehl bin Huneyf radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Meclislerinizin hakkını ödeyin. (O haklardan biri de) Allahu Teâlâ’yı çok zikredin.” [816] 83) Hz. Ukbe bin Âmir radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Bineğine binmiş giden bir yolcu, yolculuğu esnasında, gibini dünyevi konulardan ayırarak Allah’a yönelirse, bir melek onunla beraber °lur, mânâsız şiirler veya herhangi bir boş işle meşgul olursa, şeytan onunla beraber olur.” [817] 84) Hz. Ebû Musa radıyallahu anft’dan rivayet olunmuştur: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Rabbini zikredenle zikretmeyenin misâli, diri ve ölü gibidir. (Zikreden diri, zikretmeyen ölüdür.)” Başka bir rivayette şöyle geçmektedir: “Allahu Teâlâ’nın zikredildiği ev, diri insan gibidir. Allahu Teâlâ’nın zikredilmediği ev ise ölü insan gibidir. (Yani o ev virandır.)” [818] 85) Hz. Muaz radıyallahu anh diyor ki: Bir adam Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’e, “Ecir bakımından hangi cihad daha büyüktür?” diye sordu. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Kendisinde Allah’ın zikri en fazla olan cihad” buyurdu. Adam, “Oruç tutanların hangisinin ecri daha büyüktür?” dedi. Efendimiz, sallallahu aleyhi vesellem, “Allah’ı en çok zikredenlerin” buyurdu. Sonra aynı şekilde namaz, zekat ve sadaka hakkında Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Allah’ın en çok zikredildiği namaz, zekat ve sadakanın ecri en büyüktür” buyurdu. Hz. Ebû Bekr radıyallahu anh, Hz. Ömer radıyallahu anh’a, “Ey Ebû Hafs! Zikredenler bütün hayırları götürdü” deyince Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Evet, doğru söylüyorsun” buyurdu. [819] İzah: Ebû Hafs, Hz. Ömer radıyallahu anh’ın künyesidir. 86) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Müferridler ileri geçtiler”. Sahâbe-i Kiram radıyallahu anhum, “Yâ Rasûlallah! Müferridler kimlerdir?” deyince Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Allah’ın zikrine düşkün olanlardır... Zikir, onların yükünü hafifletmiştir. Nitekim onlar kıyamet günü hafiflemiş olarak geleceklerdir” buyurdu. [820] 87) Hz. Ebû Musa radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Bir adamın kucak dolusu gümüş parası olsa ve onları dağıtsa, başka biri de Allahu Teâlâ’yı zikretmekle meşgul olsa, Allahu Teâlâ’yı Zikir (eden) daha üstündür.” [821] 88 ) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Kim Allah’ı çok zikrederse, o nifaktan beri olur.” [822] 89) Hz. Ebû Saîd Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Nice insanlar vardır ki, yumuşak döşekler üzerinde Allah’ı zikrederler de, Allahu Teâlâ onları Cennetin yüksek derecelerine ulaştırır.” [823] 90) Hz. Câbir bin Semûre radıyallahu anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem sabah namazını kıldıktan sonra güneş iyice doğana kadar bağdaş kurarak otururdu. [824] 91) Hz. Enes bin Mâlik mdıyaiiahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Benim sabah namazından sonra güneş doğana kadar Allahu Teâlâ’yı zikreden bir toplulukla beraber oturmam, Hz. İsmail aleyhisselam’ın evladından dört köle azâd etmemden bana daha sevimlidir. Aynı şekilde ikindi namazından sonra güneş batana kadar Allah’ı zikreden bir toplulukla beraber oturmam, Hz. İsmail aieyhisselam’in evladından dört tane köle azâd etmemden bana daha fazla sevimlidir.” [825] İzah: Hadiste İsmail aieyhisselam’in evladlarından olan kölelerin zikredilmesi, onların Araplar arasında üstün ve şerefli sayıldıklarından ve çok değerli olmalarındandır 92) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki, “Meleklerden bir topluluk, yollar üzerinde gezerler ve Allahu Teâlâ’yı zikredenleri ararlar. Allah’ı zikreden bir topluluğu bulduklarında birbirlerine, “Gelin aradığımız şey buradadır” derler. Ondan sonra bütün melekler bir araya gelerek dünya semâsına kadar onları kuşatırlar. Allahu Teâlâ bildiği halde meleklere, “Kullarım ne diyorlar?” diye sorar. Melekler, “Onlar Seni tesbih ediyorlar ve Senin büyüklüğünü beyan ediyorlar. Sana hamd ediyorlar ve Senin yüceliğini beyan ediyorlar” derler. (Ve Allahu Teâlâ ile melekleri arasında şöyle bir mülakat geçer;) Allahu Teâlâ; “Onlar Beni gördüler mi?” Melekler; “Allah’a yemin olsun ki, onlar Seni görmediler” Allahu Teâlâ; “Kullarım Beni görseler ne yaparlar?” Melekler; “Seni görseler, Sana daha çok ibadet eder, Sana daha çok hamd eder ve Seni daha çok tesbih ederlerdi.” Allahu Teâlâ; “Onlar Benden ne istiyorlar?” Melekler; “Cennet istiyorlar.” Allahu Teâlâ; “Onlar Cenneti görmüşler mi?” Melekler; “Hayır ya Rab! Vallahi Cennet’i görmemişler.” Allahu Teâlâ; “Ya Cennet’i görseler ne yaparlar?” Melekler; “Cennet’i görmüş olsalardı, Cennet’e karşı hırsları, talepleri ve rağbetleri daha çok olurdu.” Allahu Teâlâ; “Onlar hangi şeyden Allah’a sığınıyorlar?” Melekler; “Onlar Cehennem’den Allah’a sığınıyorlar.” Allahu Teâlâ; “Onlar Cehennemi görmüşler mi?” Melekler; “Vallahi ya Rab! Onlar Cehennemi görmediler.” Allahu Teâlâ; “Ya görselerdi durumları ne olurdu?” Melekler; “Eğer Cehennemi görselerdi, ondan daha çok korkar ve daha çok kaçarlardı.” (Bu mülakattan sonra) Allahu Teâlâ, “(Ey melekler) sizi şahit kılarım ki, Ben muhakkak o meclistekileri bağışladım” buyurur. Meleklerden bir melek, “Ya Rab! Filanca şahıs Allah’ı zikredenlerden değildi. O kendi şahsi bir haceti için gelmişti (ve onların yanına oturmuştu)” der. Bunun üzerine Allahu Teâlâ şöyle buyurur; “Onlar öyle bir topluluktur ki, onlarla oturan bile (Benim rahmetimden) mahrum olmaz.” [826] 93) Hz. Enes radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Allahu Teâlâ’nın gezip dolaşan bir melek topluluğu vardır. Onlar zikir halkalarını araştırırlar. Zikir halkalarına geldiklerinde onları kuşatırlar. Sonra kendilerinden bir elçiyi Allahu Teâlâ’ya gitmesi için göklere doğru gönderirler. O melek, onların adına şöyle arzeder; “Ey Rabbimiz! Biz, Senin kullarından bazılarına uğradık, onlar Senin nimetlerinin (Kur’an, İman ve İslam nimetinin) büyüklüğünü anlatıyorlar. Senin kitabını okuyorlar. Senin peygamberin Muhammed sallallahu aleyhi vesellem üzerine salavat getiriyorlar. Senden ahiret ve dünya iyiliği istiyorlar.” Allahu Teâlâ, “Onları Benim rahmetimle kaplayın” buyurur. Melek, “Ey Rabbimiz! Onların arasında falanca günahkâr biri var. Onlardan hiç ayrılmıyor” der. Allahu Teâlâ, “Onların hepsini rahmetimle kaplayın. Çünkü onlar öyle bir topluluktur ki, onlarla beraber oturan kimse de (Benim rahmetimden) mahrum olmaz.” [827] 94) Hz. Enes bin Mâlik radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Allahu Teâlâ’yı zikretmek için bir kavim toplanırlar ve bu toplanmaları ile sadece Allah’ın rızasını isterlere, (o meclisin sonunda) gökten bir melek (Allahu Teâlâ’nın emriyle), “Bağışlanmış olarak kalkınız. Muhakkak sizin kötülükleriniz, iyiliklere dönüştürülmüştün- diye ilan eder.” [828] 95) Hz. Ebû Hûreyre ve Hz. Ebû Saîd Hudrî radıyallahu anhuma, her iki sahabi de şahidlik ediyorlar ki, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Bir topluluk Allah’ı zikretmek için otururlarsa, melekler onları kuşatır. Onları rahmet kaplar ve onların üzerine sekîne iner. Allahu Teâlâ onları meleklerin meclisinde anar.” [829] 96) Hz. Ebû Derdâ radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Kıyamet günü Allahu Teâlâ bazı kavimleri yüzlerinde parlayan bir nûr olduğu halde mahşer meydanına getirecektir. Onlar inciden yapılmış tahtlar üzerinde olacaklar, insanlar onlara imreneceklerdir. Onlar enbiyâ ve şehidier değillerdir”. Bunun üzerine bir köylü (sahâbi), “Ya Rasûlallah! Onların haini bize açıkla da onları tanıyalım” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Onlar Allah için birbirlerini seven, çeşitii kabilelerden değişik beldelerden Allah’ı zikretmek için bir yere toplanıp da Allah’ı zikredenlerdir.” [830] 97) Hz. Amr bin Abese radıyallahu anh diyor ki: Ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim; “Rahmân’ın sağ tarafında bazı kişiler olacaktır. (O’nun her iki eli de sağıdır.) Onlar ne nebilerdir ne de şehidlerdir. Onların yüzlerindeki nûraniyet, kendilerine bakanları celbedecektir. Onların yüksek makamları ve Allahu Teâlâ’ya yakın olmalarından dolayı nebiler ve şehidier dâhi onlara imreneceklerdir.” Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’e, “Ya Rasûlallah! Onlar kimlerdir?” diye sorulunca, “Onlar çeşitli kabilelerden olup, ev halkından ve yakınlarından uzaklarda Allahu Teâlâ’yı zikretmek için (bir yere) toplanırlar. Onlar, hurma yiyen birinin (hurma yığınından) güzel hurmaları seçerek ayırdığı gibi sözlerin güzelini seçerek konuşurlar.” [831] Hadisi şerifte bazı kişilerin Rahmân’ın sağ tarafında olacakları beyan edilmiştir. Bundan kastedilen mana şudur; O kişilerin Allahu Teâlâ’nın indinde hususi bir makamları vardır Rahmân’ın iki eli de sağdır cümlesinden kastedilen mâna da şudur; Sağ elde birçok güzellikler bulunduğu gibi, Allahu Teâlâ’nın Zât’ında bütün güzellikler bulunur. Enbiyâ aleyhimusselam’ın ve şehidlerin onlara imrenmeleri, o kişilerin bu özel amellerinden dolayıdır. Halbuki Enbiyâ aleyhimusselam’ın ve şehidlerin dereceleri onlardan kat kat fazladır. [832] 98) Hz. Abdurrahman bin Sehl bin Huneyf radıyallahu anh diyor ki; Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem evindeyken kendisine şu ayet nazil oldu: “Sabah-akşam Rabb’lerine dua eden kimselerle (oturmaya) nefsini sabırlı tut.” [833] Bu ayet nazil olduktan sonra Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem o kişileri aramaya çıktı. Allah’ı zikreden bir topluluk buldu. Onlardan bazılarının saçları karışmış, derileri kurumuş, yalnız bir tane (belden aşağıyı örten) örtüleri vardı. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem onları görünce yanlarına oturdu ve “Ümmetimden yanlarında oturmam emredilen kimseler yaratan Allah’a hamd olsun” buyurdu. [834] 99) Hz. Abdullah bin Amr radıyallahu anhuma diyor ki: Ben, “Yâ Rasûlailah! Zikir meclislerinin ecri ve mükâfatı nedir?” dedim. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Zikir meclislerinin ecri ve mükâfatı Cennet’tir, Cennet!” buyurdu. [835] 100) Hz. Ebû Saîd Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Allahu Teâlâ kıyamet günü, “Bugün mahşer meydanında toplananlar kimin izzetli ve saygın olduğunu göreceklerdik diye ilan eder” buyurdu. “Yâ Rasûlallah! Bu izzetli ve saygın insanlar kimlerdir?” denilince Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Mescidlerde zikir meclisleri (oluşturanlardır)” buyurdu. [836] 101) Hz. Enes bin Mâlik radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Cennet bahçelerine uğradığınız zaman iyice yayılın.” Sahâbe-i Kiram radıyallahu anhum, “Yâ Rasûlailah! Cennet bahçeleri nedir?” dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Zikir halkalarıdır” buyurdu. [837] 102) Hz. Muâviye radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem sahabelerin oluşturduğu bir halkaya uğradı ve “Sizi buraya oturtan sebep nedir?” buyurdu. “Allah’ı zikretmek ve bizi İslam’a ilettiğinden ve onu bize ihsan ettiğinden dolayı O’na hamd etmek için oturduk” dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Sadece bunun için oturduğunuza dâir Allah’a yemin eder misiniz?” buyurdu. Sahabeler, “Allah’a yemin olsun ki, ancak bunun için oturduk” dediler. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, “Ben sizi töhmet altında bırakmak için sormadım. Aksine şunun için sordum ki, Cebrail aleyhisselam bana geldi ve “Şüphesiz Allah celle celaluhu sizinle iftihar ediyor” diye haber verdi” buyurdu. [838] 103) Hz. Ebû Rezîn radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bana, “Dünya ve ahiret hayırlarını elde edeceğin, dinin esasını sana haber vereyim mi? Allahu Teâlâ’nın zikredildiği meclislerde oturmaya devam et. Yalnız bama kald|ğm zaman gücün yettiği kadar lisanını Allah’ın zikriyle hareket ettir.” [839] 104) Hz. İbni Abbas radıyallahu anhuma diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’e, “Yâ Rasûlallah! Bizim hangi şahsın yanında oturmamız hayırlıdır?” denildi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Kendisine bakmak, size Allah’ı hatırlatan, konuşması amellerinizi arttıran, amelleriyle size ahireti hatırlatan kimsenin yanında” buyurdu. [840] 105) Hz. Enes bin Mâlik radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, şöyle buyurdu; “Kim Allahu Teâlâ’yı zikrederek, Allah korkusundan ağlar ve gözyaşı yere damlarsa, kıyamet günü Allahu Teâlâ ona azab etmez.” [841] 106) Hz. Ebû Umame radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Allahu Teâlâ’ya iki damladan ve iki izden daha sevimli bir şey yoktur. Allah korkusundan dolayı çıkan gözyaşı damlası ile Allah yolunda akıtılan kan damlası (ki iz de şudur; Allah yolunda meydana gelen herhangi bir iz (yara veya toz gibi... Ya da Allah yolunda yürümenin izleri gibi...) Allah’ın farzlarından bir farzı yerine getirirken meydana gelen bir iz (secde veyas hacc seferinin izleri gibi...)” [842] 107) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, buyurdu ki; “Yedi sınıf insan vardır ki, Allah’ın rahmet gölgesinden başka bir gölgenin bulunmadığı günde, Allah onları Kendi rahmet gölgesinde barındıracaktır: 1- Adaletli devlet reisi, 2- Allah’a ibadet ederek büyüyen genç, 3- Kalbi mescidlere bağlı olan kişi, 4- Allah için birbirini seven, bu uğurda bir araya gelen ve yine bu uğurda birbirinden ayrılan iki kişi, 5- Soylu ve güzel bir kadın kendine yöneltmek istediğinde “Ben Allah’tan korkarım” diyen kişi, 6- Sağ elinin verdiğini, sol eli duymayacak şekilde (gizlice) sadaka veren kişi, 7- Yalnız iken Allah’ı hatırlayıp, gözlerinden yaş boşanan kişi.” [843] 108 ) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Bir topluluk bir mecliste otururlar ve orada Allahu Teâlâ’yı anmazlar ve Peygamberleri üzerine salavat getirmezlerse, o meclis, onlar için kıyamet günü hüsrana sebep olacaktır. Allahu Teâlâ dilerse onlara azab eder, dilerse affeder.” [844] 109) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, buyurdu ki; “Kim bir mecliste oturur ve orada Allah’ı anmazsa, o meclis, onun için hüsran olacaktır. Kim yatarken Allah’ı anmazsa, bu yatış onun çın husran olacaktır.” [845] 110) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Bir kavim, bir mecliste toplanırlar ve orada da Allah’ı zikretmez ve Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’e salavat getirmezlerse, onlar kıyamet günü (zikir ve salavatın) sevablarını görünce, o meclisten dolayı üzüleceklerdir. Her ne kadar onlar (diğer iyiliklerden dolayı) Cennet’e girseler de (yine de bu duruma üzüleceklerdir.)” [846] 111) Hz. Ebû Hûreyre mdıyaiiahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Bir topluluk Allah’ı anmadan bir meclisten kalkarlarsa sanki onlar (pis kokan) ölü eşeğin yanından kalkmışlardır. Bu meclis onlar için kıyamet günü hasret ve üzüntüye sebep olacaktır.” [847] İzah: Üzüntüye sebep olması şundandır: Meclislerde genellikle boş sözler konuşulur. Bu da azaba sebep olabilir. Ancak o mecliste Allahu Teâlâ anılırsa, ondan dolayı azabtan kurtulunur. [848] 112) Hz. Sa’d radıyallahu anh diyor ki: Biz Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanında oturuyorduk. Buyurdu ki; “Sizden birisi her gün bin iyilik kazanmaktan aciz midir?” Yanında oturan biri, “Bizden biri bin tane iyiliği nasıl kazanır?.” diye sorunca Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Yüz defa Subhanallah derse, onun için bin iyilik yazılır ve bin günahı silinir.” [849] 113) Hz. Nu’man bin Beşîr radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, şöyle buyurdu; “Sizin kendileriyle Allah’ın büyüklüğünü beyan ettiğiniz tesbih, tehlîl ve tahmid (yani Subhanallah, La ilahe illallah, Elhamdülillah) kelimeleri arşın etrafında dolaşırlar. Onların arı uğultusu gibi uğultuları vardır. Kendüerini söyleyenleri (Allahu Teâlâ’nın huzurunda) anarlar. Birinin, sizi Allah’ın yanında daima anmasını istemez misiniz?” [850] 114) Hz. Yüseyre radıyallahu anha diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bize şöyle buyurdu; “Devamlı tesbih (Subhanallah), tehlîl (Lâ ilahe illallah), takdis (Allahu Teâlâ’nın yüceliğini beyan ediniz. Mesela Subhanel Melikil Kuddüs) söyleyiniz. Parmaklarınızla sayınız. Çünkü parmaklara (ne amel yaptınız? diye) sorulacak ve (cevab verebilmeleri için) onlara konuşma gücü verilecektir. Allah’ı zikretmekten gafil olmayın. Yoksa Allah’ın rahmetinden mahrum edilirsiniz.” [851] 115) Hz. Abdullah bin Amr radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, buyurdu ki; “Kim Subhanallahi ve bihamdihi derse, onun için Cennet’te bir hurma ağacı dikilir.” [852] 116) Hz. Ebû Zerr radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’e, “Hangi kelâm en üstündür?” diye sorulunca buyurdu ki; “Allahu Teâlâ’nın Kendi melekleri veya kullan için seçtiği kelâm en üstündür. O kelâm, Subhanallahi ve bihamdihi’dir.” [853] 117) Hz. Ebû Talha radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Kim Lâ ilahe illallah derse ona Cennet vacib olur. Kim yüz defa Subhanallahi ve bihamdihi derse onun için 124 bin iyilik yazılır.” Sahâbe-i Kiram radıyallahu anhum, “Ya Rasûlallah! O takdirde (kıyamet günü) bizden kimse helak olmaz. (Çünkü iyilikleri fazla çıkar)” dediler. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, “Yine de bazı kimseler helak olacaklardır. Çünkü sizden biri o kadar iyiliklerle gelir ki, eğer onlar bir dağ üzerine konulsa elbette ona ağır gelirdi. Ancak Allahu Teâlâ’nın nimetleri karşısında o iyilikler yok olacaklardır. Sonra Allahu Teâlâ rahmetiyle dilediğine yardım edecek ve helak olmaktan kurtaracaktır.” [854] 118 ) Hz. Ebû Zerr radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Allah’a en sevgili sözü sana söyleyeyim mi?” buyurdu. Ben; “Yâ Rasûlallah! Allahu Teâlâ’ya en sevimli sözü bana söyle” dedim, buyurdu ki; “Muhakkak Allah’ın en sevdiği söz Subhanallahi ve bihamdihi’dır.” [855] Başka bir rivayette şöyle geçmektedir: “Allah’ın en sevdiği söz Sübhâne Rabbî ve bihamdihi’dir.” 119) Hz. Câbir radıyallahu antidan rivayete göre Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Kim Subhanallahi’l azim ve bihamdihi derse, onun için Cennet’te bir hurma ağacı dikilir.” [856] 120) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: “İki kelime vardır ki; Rahman olan Allah’a çok sevgili, dile çok hafif ve mizanda çok ağırdır. O kelimeler, Subhanallahi ve bihamdihi, Subhanallahil âzim’dîr.” [857] 121) Hz. Safiyye radıyallahu anha diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem yanıma geldi. Önümde dört bin adet hurma çekirdeği vardı. Ben onlarla tesbih çekiyordum. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Ey Huyeyy’in kızı (Safiyye) bu nedir?” buyurdu. Ben, “Bu çekirdeklerle tesbih okuyorum” dedim buyurdu ki; “Ben senin yanına gelip ayakta durduğum süre içinde bundan daha fazla tesbih okudum”. Ben, “Yâ Rasûlallah! Onu bana da öğret” deyince, “(Subhanallahi âdede mâhalaka min şey’in) “Allahu Teâlâ’nın yarattığı şeyler sayısınca O’nu tesbih ederim” de” buyurdu. [858] 122) Hz. Cüveyriye radıyallahu anha’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem sabah namazı vaktinde onun (Hz. Cüveyriye radıyallahu anha nm) yanından erkenden çıkıp gitti, O, namaz kıldığı yerde oturmuş (Allah’ı zikretmekle meşguldü.) Peygamber sallallahu aleyhi vesellem kuşluk namazından sonra döndüğünde o aynı halde oturuyordu. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, “Ben senden ayrıldığımdan beri bu vaziyette mi oturuyorsun?” buyurdu. O, “Evet efendim” deyince Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem, “Ben senden ayrıldıktan sonra dört kelimeyi üçer defa okudum. Eğer o kelimeler, senin bugün sabahtan beri okuduklarınla tartılsalar, elbette ağır gelirlerdi. O kelimeler şunlardır: “Ben Allah’ın yaratıklarının sayısınca, O’nun rızası kadar, Arş’ının ağırlığı kadar ve O’nun Kelamı’nı yazan mürekkeblerin miktarı kadar Allahu Teâlâ’yı tesbih eder ve O’na hamd ederim.” [859] 123) Hz Sa’d bin Ebî Vakkas radıyallahu anh diyor ki: Ben Rasûlullan sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte bir kadının yanına uğradık. Kadının önünde bir takım hurma çekirdeği veya çakıl taşları vardı. Onlarla Allah’ı tesbih ediyordu. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ona, “Sana bundan daha kolay veya daha üstün kelimeleri söyleyeyim mi? O kelimeler şunlardır: “Gökteki yaratıkları sayısınca Allah’ı tenzih ederim. Yerdeki yaratıkları sayısınca Allah’ı tesbih ederim. Yerle gök arasındakilerin sayısınca Allah’ı tesbih ederim. Yaratacağı mahlûkat sayısınca Allah’ı tesbih ederim” buyurduktan sonra, “Aynı şekilde “Allahu Ekber” ve aynı şekilde “ Elhamdülillah” ve aynı şekilde “Lâ ilahe illallah” ve aynı şekilde “Lâ havle velâ kuvvete illa billah de” buyurdu. (Yani bu kelimelerin her birini ayrı ayrı aşağıdaki cümlelerin başına bitiştirerek oku:) 124) Hz. Ebû Umâme el-Bâhilî radıyallahu anh diyor ki: Ben oturmaktayken Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem çıkageldi. Ben o sırada dudaklarımı kımıldatıyordum. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Dudaklarını niçin kımıldatıyorsun?” buyurdu. Ben, “Ya Rasûlallah! Allah’ı zikrediyorum” dedim. Bunun üzerine buyurdu ki; “Sana bazı kelimeler söyleyeyim mi? Sen onları söylersen, senin gece-gündüz devamlı zikir yapman, o kelimelerin sevabına erişemez. O kelimeler şunlardır: Kitabının saydığı şeylerin sayısı kadar bütün hamdler Allah’a aittir. Kitabının içindeki şeylerin sayısınca bütün hamdler Allah’a aittir. Yarattıklarının saydığı şeylerin sayısı kadar bütün hamdler Allah’a aittir. Yarattıklarında bulunan şeylerin doluşunca bütün hamdler Allah’a aittir. Göklerinin ve yerinin doluşunca bütün hamdler Allah’a aittir. Her şeyin adedince bütün hamdler Allah’a aittir. Her şey üzerine bütün hamdler Allah’a aittir. Aynı şekilde Sübhanallah ve Allahu Ekber kelimeleri ile şunları da söyle: Allah’ı tesbih ederim, Kitabının saydığı şeyler sayısınca... Allah’ı tesbih ederim, Kitabının içindeki şeyler sayısınca... Allah’ı tesbih ederim, O’nun yaratıklarının saydığı şeyler adedince... Allah’ı tesbih ederim, O’nun yaratıklarında bulunan şeylerin doluşunca... Allah’ı tesbih ederim, göklerinin ve yeryüzünün doluşunca... Allah’ı tesbih ederim, her şeyin sayısınca... Allah’ı tesbih ederim, her şey üzerine... Allah’ı tekbir ederim, Kitabının saydığı şeyler sayısınca... Allah’ı tekbir ederim, Kitabının içindeki şeyler sayısınca... Allah’ı tekbir ederim, O’nun yaratıklarının saydığı şeyler adedince... Allah’ı tekbir ederim, O’nun yaratıklarında bulunan şeylerin doluşunca... Allah’ı tekbir ederim, göklerinin ve yeryüzünün doluşunca... Allah’ı tekbir ederim, her şeyin sayısınca... Allah’ı tekbir ederim, her şey üzerine…” [860] 125) Hz. İbni Abbas radıyallahu anhumaöan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Cennet’e ilk çağırılacak olanlar, bollukta ve darlıkta Allah’a hamd edenlerdir.” [861] 126) Hz. Enes bin Mâlik radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aıeyhi vesellem buyurdu ki; “Şüphesiz Allahu Teâlâ, bir lokma yediğinde Allah’a hamd eden ve bir yudum su içtiğinde Allah’a hamd eden kulundan son derece razı ve hoşnûd olur.” [862] 127) Hz. Muâz bin Cebel radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim; “İki kelime vardır ki, bunlardan birincisi Lâ ilahe illallah’tır ki, onun için arştan başka sınır yoktur. (Oradan önce hiçbir yerde durmaz.) İkincisi Allahu Ekber’ir. O, yer ve gök arasını (nûr veya ecir ile) doldurur.” [863] 128 ) Benî Süleym kabilesinden birsahâbi radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şu şu sözleri benim parmaklarım üzerinde veya kendi par makları üzerinde sayarak buyurdu ki; “Sübhanallah demek mizanın yarısını sevabla doldurur. Elhamdülillah demek mîzanın tamamını sevabla doldurur. Elhamdulillah kelimesinin sevabı yerle gök arasındaki boşluğu doldurur.” 129) Hz. Sa’d radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Sana Cennet’in kapılarından bir kapıyı haber vereyim mi?” Ben, “Evet yâ Rasûlallah söyleyiniz” dedim. Bunun üzerine buyurdu ki; “O kapı La havle velâ kuvvete illa billah’tır.” [864] 130) Hz. Ebû Eyyûb el-Ensâri radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem “Mîrâc gecesinde İbrahim aleyhisselam’in yanına uğradı. İbrahim aleyhisselam, “Ey Cebrail yanındaki kimdir?” dedi. Cebrail aleyhisselam, “Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’dır” dedi. İbrahim aleyhisselam, “Ümmetine söyle; Cennete bol bol fidan diksinler. Şüphesiz Cennet’in toprağı çok güzel, arazisi çok geniştir” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Cennet’in fidanları nedir?” deyince İbrahim aleyhisselam, “ Lâ havle velâ kuvvete illa billah’tir” dedi. [865] 131) Hz. Semûre bin Cündüb radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Allah’a en sevgili kelimeler dört tanedir: -Subhanallahi velhamdu lillâhi velâ ilahe illallahu vallahu Ekber. Bunlardan hangisinden istersen ondan başla (hangisini dilersen onu oku,) senin için bir sakınca yoktur.” [866] Bir rivayette şöyle geçmektedir: “Bu dört kelime Kur’an’dan sonra en üstün kelimelerdir. Bunlar Kur’an-ı Kerim’in kelimeleridir.” [867] 132) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh diyor ki: Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Benim Subhanallahi velhamdu lillâhi velâ ilahe illallahu vallahu Ekber demem, bana, üzerine güneş doğan her şeyden daha sevimlidir. (Çünkü onların ecri ve sevabı bakî kalacaktır. Dünya ise içindeki bütün eşyalarla birlikte bir gün yok olacaktır.)” [868] 133) Hz. Ebû Selmâ radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim; “Beş şey ne güzel, ne güzel! Mizanda (amellerin tartıldığı terazide) ne kadar ağırdır! Onlar; 1- La ilahe illallah, 2- Sübhanallah, 3. Elhamdülillah, 4- Allahu Ekber, 5- Müslüman bir kimsenin salih olan evladının vefatına (sevabını ümid ederek) sabretmesidir.” [869] 134) Hz. Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhuma diyor ki: Ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim; “Kim Subhanallahi velhamdu lillâhi velâ ilahe illallahu vallahu Ekber derse, her harfine karşılık on iyilik yazılır.” [870] 135) Hz. Ümmü Hâni radıyallahu anha diyor ki: Bir defasında Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bana uğradı. Ben, “Yâ Rasûlallah! Ben yaşlandım ve kemiklerim de zayıfladı. Bana öyle bir ibadet söyle ki oturduğum yerde yapayım” dedim. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Yüz defa Subhanallah de. Çünkü bunun sevabı, senin İsmail aleyhisselam’ın neslinden yüz köle azâd etmene bedeldir... Yüz defa Elhamdülillah de. Bunun sevabı, eğeriyie ve yemiyle beraber Allah yolunda bini! mesi için verdiğin yüz ata bedeldir... Yüz defa Allahu Ekber de. Onun sevabı, üzeri nişanlanmış ve kabul olunmuş yüz tane deveyi kurban etmene bedeldir. Senin yaptığın bu amelin aynısını yapmadıkça o gün kimsenin ameli seninkinden daha üstün (ve makbul) olamaz. (Ancak senin gibi amel yapan kimsenin ameli de üstün olur.)” [871] Bir rivayette şöyle geçmektedir: Hz. Ümmü Hâni radiyallahu anha diyor ki: Ben, “Yâ Rasûlallah artık yaşlandım, kemiklerim inceldi. Beni Cennet’e sokacak bir amel söyleyiniz” deyince buyurdu ki; “Ne güzel, senin suâlin ne güzel!” Sonra Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Yüz defa Allahu Ekber de. Bu senin için bağiyla ve çuluyla Mekke’de kurban edilmek için gönderdiğin yüz deveden daha hayırlıdır. Yüz defa Lâ ilahe ilallah de. Bu, yer ve göğün kapladığı her şeyden daha hayırlıdır. Senin yaptığın bu amelin aynısını veya fazlasını yapmadıkça o gün kimsenin ameli seninkinden daha üstün (ve makbul) olmaz. (Ancak bu kelimelerin aynısını, aynı sayıda veya daha fazla söyleyen kimsenin ameli üstün olabilir.)” [872] 136) Hz. Ebu Hûreyre radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem yanına uğradı. Ben fidan dikiyordum. “Ey Ebû Hûreyre ne yapıyorsun?” buyurdu. Ben “Kendim için fidan dikiyorum” dedim. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Ben sana bundan daha hayırlı fidan söyleyeyim mi?” buyurdu. Ben, “Evet yâ Rasûlallah söyleyiniz” dedim. Bunu üzerine buyurdu ki; “Sübhanallahi velhamdü lillâhi velâ ilahe illallahu vallahu Ekber de. Bunlardan her kelime karşılığında Cennette senin için bir ağaç dikilir.” [873] 137) Hz. Ebu Hûreyre radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem yanımıza geldi ve “Kalkanlarınızı alın” buyurdu. Sahâbe-i Kiram radıyallahu anhum, “Yâ Rasûlallah düşman mı geldi?” dedi. Bunun üzerine buyurdu ki; “Cehennem ateşinden korunmak için kalkanınızı alın. Sübhanallahi velhamdü lillâhi velâ ilahe illallahu vallahu Ekber deyiniz. Bu kelimeler, kendisini söyleyenin önünden, arkasından, sağından, solundan gelecek ve onu kurtaracaktır. Bunlar sevapları devamlı kalıcı olan salih amellerdir.” [874] İzah: Hadisi şerifte, “Bu kelimeler kendilerini okuyanların önlerinden geleceklerdir” cümlesinin maksadı şudur; Bu kelimeler ileri çıkarak kendilerini okuyanlara şefaat edeceklerdir. Sağ, sol ve arkadan gelmekten maksat ise şudur; Bu kelimeler kendilerini okuyanları azabtan koruyacaklardır 138 ) Hz. Enes radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi buyurdu ki; “Şüphesiz Sübhanallahi veihamdü Ekber kelimeleri, (kış mevsiminde) ağaçların yapraklarını döktüğü gibi günahları döker.” [875] 139) Hz. İmran bin Husayn radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Sizden biri her gün Uhud dağı kadar amel yapamaz mı?” Sahâbe-i Kiram radıyallahu anhum, “Yâ Rasûlallah kimin her gün Uhud dağı kadar amel yapmaya gücü yeter ki?” dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Hepinizin gücü yeter” buyurunca Sahâbe-i Kiram radıyallahu anhum, “Bu nasıl olur?” diye sordular. Bunun üzerine Rasûîuliah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Subhanallah’in sevabı Uhud’tan büyüktür. Elhamdülillah’in sevabı Uhud’tan büyüktür, Lâ ilahe illallah’in sevabı Uhud’tan büyüktür. Allahu Ekber’in sevabı Uhud’tan büyüktür” buyurdu. [876] 140) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasûiullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Cennet bahçelerine uğradığınız zaman iyice yayılın.” Ben, “Yâ Rasûlallah Cennet bahçeleri nedir?” deyince “Mescidlerdir” buyurdu. Ben, “Yayılmak ne demek yâ Rasûlallah” dedim. “Sübhanallahi velhamdü lillâhi velâ ilâhe illallahu vallahu Ekber kelimelerini okumaktır” buyurdu. [877] 141) Hz. Ebû Hûreyre ve Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Allahu Teâlâ Kendi Kelâmı’ndan dört kelime seçmiştir. Onlar Sübhanallah, Elhamdülillah, Lâ ilahe illallah, Allahu Ekber’dir. Kim bir defa Sübhanallah derse, onun için yirmi iyilik yazılır, yirmi tane kötülüğü silinir. Kim Allahu Ekber derse, ona da aynı mükâfat verilir. Kim Lâ ilahe illallah derse, ona da aynı mükâfat verilir. Kim kalbinin derinliklerinden Elhamdülillah! Rabbil âlemin derse, onun için otuz iyilik yazılır, otuz tane günahı silinir.” [878] 142) Hz. Ebû Saîd Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasûluüah sallallahu aleyhi vesellem, “Bâkiyât-ı Sâlihât’ı çoğaltın” buyurdu. “Onlar nedir yâ Rasûlallah?” denilince Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Onlar dinin temelleridir” buyurdu. “O temeller nedir?” denilince, “Tekbir (Allahu Ekber demek), Tehlîl, (Lâ ilahe illallah demek), Tesbih (Sübhanallah demek), Tahmîd (Elhamdülillah demek) ve bir de Lâ havie velâ kuvvete illa billah demektir” buyurdu. [879] İzah: Bâkiyât-ı Sâlihât, sevabı devamlı olan güzel amellerdir. [880] 143) Hz. Ebû Derdâ radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Onlar Subhanallah, Elhamdülillah, Lâ ilahe illallah, Allahu Ekber de. Muhakkak bunlar Bâkiyât-ı Sâlihât’tır. Bunlar (soğuk mevsimde) ağaçların yapraklarını döktüğü gibi günahları dökerler. Bu kelimeler Cennet hazinelerdendir.” [881] 144) Hz. Abdullah bin Amr radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Yeryüzünde her kim Lâ ilahe illallahu vallahu Ekber ve lâ havle velâ kuvvete illâ billah derse, onun günahları denizlerin köpüğü kadar bile olsa affedilir.” [882] Bir rivayette bu fazilet Sübhanallahi velhamdü lillâhi kelimeleri ilave edilerek zikredilmiştir. [883] 145) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh, Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işitti: “Kim (gönülden) Sübhanallahi velhamdü lillâhi velâ ilahe illallahu vallahu Ekber derse, Allahu Teâlâ, “Kulum itaatkâr oldu ve kendini Bana teslim etti” buyurur.” [884] 146) Hz. Ebû Saîd Hudrî ve Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anhuma’dan Peygambe sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Bir kimse Lâ ilahe ilahe illallahu vallahu Ekber (Allah’tan başka ibadete lâyık hiçbir ilah yoktur. Allahu Teâlâ en büyüktür) dediği zaman Allahu Teâlâ onu tasdik eder ve Lâ ilahe ilahe illa ene ve ene Ekber (Ben’den başka ibadete layık hiçbir ilah yoktur ve Ben en büyüğüm) der. Bir kimse Lâ ilahe illallahu vahdehu (Allah’tan başka ilah yoktur, O Tek’tir) dediği zaman Allahu Teâlâ Lâ ilahe illa ene ve ene vahdi (Ben’den başka ilah yoktur ve Ben Tek’im) buyurur. Bir kimse Lâ ilahe illallahu vahdehu lâ şerikelehû (Allah’tan başka ilah yoktur. O Tek’tir ve O’nun hiçbir ortağ, yoktur) dediğinde Allahu Teâlâ Lâ ilahe ilahe vahdî la şerike li (Ben’den başka ilah yoktur. Ben Tek’im ve Benim hiçbir ortağım yoktur) buyurur. O kimse Lâ ilahe ilahe illallahu lehül mülkü ve lehül hamdü (Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. Mülk O’nundur ve bütün hamdler O’nadır) derse Allahu Teâlâ Lâ ilahe illa ene liye’l Mülkü ve liyel Hamdü (Ben’den başka ilah yoktur. Mülk Benim’dir ve bütün hamdler Bana’dır) buyurur. O kimse Lâ ilahe illallahu Vela havle velâ kuvvete illâ billah (Allah’tan başka ilah yoktur. Günahlardan sakındırma ve iyilikleri yaptırma kuvvet ancak Allah’a aittir) dediğinde Allahu Teâlâ Lâ ilahe illâ ene velâ havle velâ kuvvete’illâ bî (Ben’den başka ilah yoktur. Günahlardan sakındırma ve iyilikleri yaptırma kuvvet ancak Bende’dir) buyurur. Rasülullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Kim hastalandığında Lâ ilahe ilahe illallahu vallahu Ekber, Lâ ilahe illallahu vahdehu lâ şerikelehû, Lâ ilahe illallahu vahdehu la Şerikelehû, Lâ ilahe illallahu lehül mülkü ve lehül hamdü, Lâ ilahe illallahu velâ havle illâ billah) kelimelerini söylerse ve ölürse ateş una dokunamaz.” [885] 147) Hz. Ya’kub bin Âsim rahmetullahi aleyh iki sahâbinin Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’den şöyle işittiklerini naklediyor: “Bir kul, Lâ ilahe illallahu vallahu vahdehu lâ şerikelehû, lehül mülkü ve lehül hamdü, vehüve alâ-külli şeyin kadir der, bunu ruhundan gelen bir ihlas ile söyler ve bu kelimeleri dili ve kalbiyle tasdik ederse, onun için göklerin kapılan açılır. Bu kelimeleri söyleyene Allah ceile celaluhu rahmet nazarı ile bakar. Allahu Teâlâ hangi kula rahmet nazarı ile bakarsa Allah’ın, o kula istediğini vermesi o kulun hakkı olur.” [886] 148 ) Hz. Amr bin Şuayb babasından, o da dedesi radıyallahu anhuma’dan rivayet etmiştir: “En üstün duâ Arefe günü yapılan duadır. En üstün kelimeler ise benim ve benden önceki peygamberlerin söylediği şu kelimelerdir: Lâ ilahe illallahu vahdehu lâ şerikeleh, lehül mülkü ve lehül hamdü, vehüve alâ külli şeyin kadir.” [887] 149) Bir rivayette Peygamber sallallahu aleyhi veseitem şöyle buyurmuştur: “Kim bana bir salât getirirse, onun karşılığında Allahu Teâlâ ona on rahmet indirir. Onun için on iyilik yazılır.” [888] 150) Hz. Umeyr Ensâri radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Ümmetimden kim bana gönülden, ihlasla bir salât getirirse, buna karşılık Allahu Teâlâ ona on rahmet indirir. On derecesini yükseltir. Onun için on iyilik yazar. Onun on günahını siler.” [889] 151) Hz. Ebû Ümâme radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Her Cuma günü bana çokça salavât getirin. Çünkü ümmetimin salavâtı her cuma günü bana arz edilir. O halde onlardan hangisi bana daha çok salavât getirirse (kıyamet günü) derece bakımından bana en yakın olacaktır.” [890] 152) Hz. Enes radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Cuma günü bana bol bol salavât getirin. Çünkü biraz önce Cebrail aleyhisselam gelerek Rabbin’den bana şu fermanı iletti:” “Yeryüzünde herhangi bir müslüman sana bir salât getirirse, Ben ona on rahmet indiririm. Benim meleklerim de onun için on defa mağfiret duası yaparlar” [891] 153) Hz. Abdulllah İbni Mes’ûd radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Kıyamet günü insanların bana en yakını bana en fazla salavât getirendir.” [892] 154) Hz. Ka’b radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Gecenin üçte ikisi geçtikten sonra Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem (teheccüd namazı için) kalkar ve şöyle buyururdu; “Ey İnsanlar! Allahu Teâlâ’yı zikredin, Allahu Teâlâ’yı zikredin! Sarsıcı olan şey gelmiştir. Onu da peşinden gelen takip eder. (Yani birinci sûra ve ondan sonra gelen ikinci sûra üfürülme vakti yaklaşmıştır.) Ölüm bütün dehşetiyle gelmiştir.” Übeyy bin Ka’b radıyallahu anh diyor ki: Ben “Yâ Rasûlallah! Ben sana çok salavât getirmek istiyorum. Ben dua ve zikir vaktimde, sana salavât getirmem için ne kadar vakit ayırayım?” dedim. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem, “Ne kadar istersen... Eğer arttırırsan senin için daha hayırlı olur” buyurdu. Ben “Yarısı olur mu?” dedim. “Ne kadar istersen...’ Eğer daha da arttırırsan senin için daha hayırlı olur” buyurdu. Ben, “Vaktin üçte ikisini ayırayım mı?” dedim. “Ne kadar istersen... Eğer arttırırsan senin için daha hayırlı olur” buyurdu. Ben, “Ben bütün vaktimi sana salavât için kararlaştırdım” deyince Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, “O takdirde Allahu Teâlâ senin bütün sıkıntılarını giderecek ve günahlarını bağışlayacaktır” buyurdu. [893] İzah: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, insanlar ahireti hatırlamaktan gafil kalmasınlar diye onları kıyametin yaklaşmasıyla korkutmuştur. 155) Hz. Ka’b bin Ucre radıyallahu anh diyor ki: Biz Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’e şöyle sorduk; “Yâ Rasûlallah! Sana ve ehli beytinize nasıl salavât getirelim? Şüphesiz Allah cette celaluhu (senin vasıtanla) salâtu selam getirmenin şeklini bize Kendisi öğretmiştir. (Şöyle ki; biz teşehhüd okurken Es’selamu aleyke eyyühen nebiyyu ve rahmetullahi ve berekâtuhu diyerek size selam getiriyoruz.) Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Şöyle söyleyin: Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin kemâ salleyte atâ İbrahime ve alâ âli İbrahime inneke hamîdun mecîd. Allahümme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin kemâ bârekte alâ İbrahime ve alâ âli İbrahime inneke hamîdun mecîd. Allah’ım! Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellem üzerine ve Hz, Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’in ev halkı üzerine rahmetini indir. Nasıl ki Sen Hz. İbrahim aleyhisselam üzerine ve Hz. İbrahim aleyhisselam’in ev halkı üzerine rahmet indirdin. Şüphesiz Sen hamde layıksın ve yücesin. Allah’ım! Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vesellem üzerine ve Hz. Muhammed sal Konu Başlığı: Ynt: Allahu Teâlâ'yı zikretmenin faziletleri Gönderen: Safiye Gül üzerinde 28 Ekim 2010, 17:42:27 sallallahu aleyhi vesellem’in ev halkı üzerine bereket indir. Nasıl ki sen Hz. İbrahim aleyhisselam üzerine ve Hz. İbrahim aleyhisselam’in ev halkı üzerine bereket indirmiştin. Şüphesiz Sen hamde layıksın ve yücesin.” [894]
156) Hz. Ebû Humeyd Sâidî radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Sahâbe-i Kiram radıyallahu anhum, “Yâ Rasûlallah! Biz sana nasıl salavât getirelim” dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: “Şöyle söyleyin: Allahümme salli alâ Muhammedin ve ezvâcihi ve zürriyyetihi kemâ salleyte alâ âli İbrahim. Ve bârik alâ Muhammedin ve ezvâcihi ve zürriyyetihi kemâ bârekte alâ âli İbrahim. İnneke hamîdun mecîd, Allah’ım! Hz. İbrahim aleyhisselam’in ev halkı üzerine rahmet indirdiğin gibi Muhammed sallallahu aleyhi vesellem üzerine ve onun hanımları ve nesline rahmet indir. Hz. İbrahim aleyhisselam’in ev halkı üzerine bereket indirdiğin gibi Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’in hanımları ve nesli üzerine bereket indir. Şüphesiz Sen hamde layıksın ve çok yücesin.” [895] 157) Hz. Ebû Saîd Hudrî radıyallahu anh diyor ki: Biz, “Yâ Rasûlallah! Size selam göndermenin yolunu öğrendik. (Şöyle ki teşehhüde Es’selâmu aleyke eyyühen nebiyyu ve rahmetullahi ve berekâtuhu diyerek size selam gönderiyoruz.) Şimdi bize söyleyin, size nasıl salavât getirelim?” dedik. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki “Şöyle söyleyin: Allahümme salli alâ Muhammedin abdike ve Resûlike kemâ salleyte alâ İbrâhime ve bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammedin kemâ bârekte alâ İbrâhime ve alâ âli İbrahim Allah’ım! Hz. İbrahim aleyhisselam’’in üzerine rahmet indirdiğin gibi, kulun ve Resulün olan Muhammed sallallahu aleyhi vesellem üzerine rahmet indir. Hz. İbrahim aleyhisselam ve Hz. İbrahim aleyhisselam’ın ev halkı üzerine bereket indirdiğin gibi Muhammed sallallahu aleyhi vesellem üzerine ve Muhammed sallallahu aleyhi vesellemln ev halkı üzerine bereket indir.” [896] 158 ) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayete göre Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Bizim ehli beytimize salavât getirdiğinde sevabının büyük bir ölçekle ölçülmesini isteyen kimse şu salavâtı okusun: Allahümme salli alâ Muhammedinin nebiyyi ve ezvâcihi ümmehâtil mü’minîne ve zürriyyetihi ve ehli beytini kemâ salleyte alâ âli İbrâhime inneke hamîdün mecîd, Allah’ım! Nebî Muhammed sallallahu aleyhi vesellem üzerine ve mü’minlerin anneleri olan hanımları üzerine, o’nun nesli üzerine ve o’nun ehli beyti üzerine rahmet indir. Şüphesiz Sen hamde layıksın ve çok yücesin.” [897] 159) Hz. Ruveyfî bin Sabit radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Kim Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’e şu şekilde salavât okursa ona şefaatim vacib olur: Allahümme enzilhu’l mek’ade’l mukarrebe indeke yevme’l kıyameti Allah’ım! Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’e kıyamet günü yanındaki mukarreb makamda yer ver.” [898] 160) Hz. Ebû Zerr radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Allahu Teâlâ buyurdu ki: “Ey kulum! Sen Bana ibadet ettiğin ve Ben’den (mağfiret) beklediğin müddetçe ne kadar günahın olursa olsun seni affedeceğim. Ey kulum! Sen Bana kimseyi ortak koşmadan yeryüzü dolusu günahla da gelsen seni mağfiret ile karşılarım. (Yani bol bol bağışlarım.)” [899] 161) Hz. Enes bin Mâlik radıyallahu anh diyor ki: Ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim; “Allahu Teâlâ buyuruyor ki: “Ey Ademoğlu! Şüphesiz sen Bana dua ettiğin ve Benden (mağfiret) ümidi beslediğin sürece ne kadar günahın olursa olsun seni affederim ve buna aldırmam. (Yani sen ne kadar büyük günahkâr olsan da seni affetmek Benim için çok büyük bir şey değildir.) Ey Ademoğlu! Senin günahların göğün derinliklerine kadar ulaşsa sonra sen Benden bağışlanmasını dilersen Ben seni bağışlarım ve buna aldırmam.” [900] 162) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh diyor ki: Ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim; “Bir kul günah işler, sonra (pişman olarak) “Rabbim! Ben günah işledim, beni bağışla” derse Allahu Teâlâ (meleklerine) şöyle buyurur “Kulum günahları bağışlayan ve günahlardan dolayı cezalandırabilen rabbi olduğunu bildi mi? (İyi dinleyin!) Ben kulumu bağışladım...” Sonra o kul Allah’ın dilediği kadar günahlardan uzak durur ve sonra kendisinden bir günah sadır olur (ve pişman olarak) “Ya Rabbi ben yine bir günah işledim. Sen onu da affet” der. Bunun üzerine Allahu Teâlâ (meleklere), “KuIum günahlarını bağışlayacak veya cezalandıracak rabbi olduğunu bildi mi? (İyi dinleyin!) Ben kulumu bağışladım.” O kişi Allah’ın dilediği kadar günahlardan uzak durur. Ondan sonra tekrar bir günah işler (ve pişman olarak) “Ey Rabbim! Ben bir günah daha işledim, Sen onu da affet” der. Allahu Teâlâ (meleklere), “Kulum günahını bağışlayacak ve cezalandırabilecek rabbi olduğunu bildi mi? (İyi dinleyin!) Ben kulumu bağışladım. Kulum ne isterse yapsın. (Yani her günahtan sonra tevbe ederse, onun tevbesini kabul ederim.)” [901] 163) Hz. Ümmü İsmet el-Avsiyye radıyallahu anha’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Bir müslüman günah işlediğinde günahları yazmakla görevli melek, o günahı yazmadan üç saat bekler. (Yani bir müddet bekler.) Eğer o üç saatlik zaman içinde günahından dolayı Aiiahu Teâlâ’dan af dilerse, melek ahiret günü o kişiye günahını hatırlatmaz. Kıyamet günü (o günahtan dolayı) ona azab edilmez.” [902] 164) Hz. Ebû Umâme radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Muhakkak sol taraftaki melek kalemini, günahkâr müslümandan altı saat (bir süre)liğine kaldırır (günah yazmaz.) Sonra o günahkâr kul, pişman olup günahından af dilerse, melek onun günahını yazmaz. Aksi takdirde bir günah yazar.” [903] 165) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayete göre Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz bir kul günah işlediğinde kalbine siyah bir nokta konulur. Sonra eğer o günahı terkeder ve Allahu Teâlâ’dan af diler ve tevbe ederse, (siyah nokta yok olur ve) kalbi tertemiz olur. Eğer o günahtan sonra tevbe ve istiğfar etmek yerine daha fazla günah işlerse, kalbinin siyahlığı daha da artar. Nihayet siyahlık kalbi kaplar”. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “İşte bu Allahu Teâlâ’nın şu ayette buyurduğu pastır.” “Hayır! Bilakis onların işlemekte oldukları (kötülükler) kalplerini paslandırmıştır.” [904] 166) Hz. Ebû Bekr Sıddık radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Kim günahlarına istiğfar etmeye devam ederse, o günaha ısrar edenlerden sayılmaz. Her gün yetmiş defa günah işlese de.” [905] İzah: Yukarıdaki hadisten şu anlaşılmaktadır: Bir günahtan sonra pişmanlık duyulur ve ileride o günahtan sakınmaya sağlam karar verilirse, o günah affedilmeye layıktır. O günah tekrarlansa da hüküm aynıdır. [906] 167) Hz. İbni Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Kim istiğfara devam ederse, Allahu Teâlâ ona her darlıktan bir çıkış yolu, her üzüntüden bir kurtuluş nasib eder. Bir de hiç ummadığı yerden ona rızık verir.” [907] 168 ) Hz. Zübeyr radıyallahu anh’dan rivayete göre Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur; “Kim (kıyamet günü) amel defterinin kendisini sevindirmesini isterse, (günahlarına) bol bol istiğfar etsin.” [908] 169) Hz. Abdullah bin Büsr radıyallahu anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Kıyamet günü amel defterinde çok fazla istiğfar bulan kimseye müjdeler olsun.” [909] 170) Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Allahu Teâlâ buyuruyor ki: “Kullarım! Hepiniz günahkârsınız, Benim koruduklarım müstesna... O halde Benden mağfiret isteyin, Ben sizi bağışlayayım. Sizden kim Benim bağışlamaya kadir olduğumu bilerek, Benden affını isterse onu affederim. Hepiniz yolunuzu şaşırmışsınız, ancak Benim hidayet verdiğim kimse müstesna... O halde Benden hidayet isteyin, size hidayet vereyim. Siz hepiniz fakirsiniz, ancak Benim zengin kıldığım kimse müstesna... O halde Benden isteyin size rızık vereyim. Eğer sizin dirileriniz, ölüleriniz, öncekileriniz, sonradan gelenleriniz, bitkileriniz, cansız varlıklarınız (insan olup) bir araya toplansa ve bunların hepsi Allah’tan en çok korkan kullarımdan biri gibi olsalar, bu durum Benim mülkümden sivrisineğin kanadı kadar dahi bir şey arttıramaz... Bunların hepsi bir araya toplanıp kullarımdan en günahkar biri gibi olsalar, bu da Benim mülkümden sivrisineğin kanadı kadar bir şey eksiltemez. Eğer sizin dirileriniz, ölüleriniz, önce geçenleriniz, sonradan gelenleriniz, bitkileriniz ve cansız varlıklarınız (insan olup) bir araya toplansalar ve onlardan her biri kendi arzusunun ulaşabildiği son sınıra kadar Benden istese, Benim hazinemden, sizden birinin denizin kenarında yürürken denize bir iğneyi daldırıp çıkardığında denizden eksilen su kadar bile eksilmez. Çünkü Ben çok cömertim, yüceyim. Benim vermem sadece dememdir. Ben bir şeye irade ettiğimde o şeye sadece ol derim, o oluverir.” [910] 171) Hz. Ubade bin Sâmit radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim; “Kim mü’min erkekler ve mü’mine kadınlar için istiğfar ederse, Allahu Teâlâ onun için her mü’min erkek ve mü’mine kadın için bir iyilik yazar.” [911] 172) Hz. Berâ bin Âzİb radıyallahu anhuma diyor ki: Rasulullah sallallabu aleyhi şöyle buyurdu; “İki müslüman karşılaştığında musafaha yaparlar ve Allahu Teâlâ’ya hamd ve istiğfar ederlerse, (mesela derlerse) günahları bağışlanır. Elhamdülillah, yağfirullahu lenâ velekûm.” [912] 173) Hz. Berâ bin Âzib radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Bir adamın devesi susuz bir çölde dizginini sürükleyerek elinden kaçsa, orada yiyecek ve içecek bir şey olmasa, adamın yiyeceği ve içeceği devenin üzerinde olsa, adam deveyi araya araya yorulsa, deve, kesilmiş bir ağacın gövdesinin yanından geçerken ipi o ağaca dolansa ve adam onu orada bağlı bir vaziyette bulsa, bu adamın sevincine ne dersiniz?” Biz, “Yâ Rasûlallah! Çok fazla sevinir” dedik. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem “İyi dinleyin! Allah’a yemin olsun ki, Allahu Teâlâ kulunun tevbesine, o adamın (böyle şiddetli bir durumda tam ümidini kaybetmişken) devesini bulmasından daha çok sevinir.” [913] 174) Hz. Enes bin Mâlik radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Kulun tevbesinden dolayı Allahu Teâlâ’nın sevinci; sizden, ıssız çölde devesi ile giderken, devesini üzerinde yiyecek ve içeceği olduğu halde elinden kaçıran, sonra da bir ağaç altına gelerek onun gölgesinde devesinden ümidini kesmiş bir vaziyette yatan, ümidini tamamen yitirdiği o anda birden devesini yanı başında görmesi üzerine devesinin dizginini tutarak sevincinin şiddetinden yanılarak, “Allah’ım! Sen benim kulumsun, ben de Senin rabbinim!” diyen birinin sevincinden daha şiddetlidir.” [914] 175) Hz. Abdullah radıyallahu anh diyor ki: Ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim; “Mü’min kulunun tevbesinden dolayı Allahu Teâlâ’nın sevinci; korkunç bir çölde devesi ile giderken (bir yerde ondan inip) uyuyan ve uyandığında üzerinde yiyeceği ve içeceğinin bulunduğu devesinin gittiğini görünce onu arayan, nihayet şiddetli bir şekilde susayınca, “Önceki yerime geri döneyim ve ölene kadar orada uyuyayım” diyerek ölmek için başını kolunun üzerine koyup, sonra uyandığında devesini yüküyle, yemeğiyle ve içeceğiyie yanı başında gören bir adamın sevinmesinden daha çoktur. Allahu Teâlâ, bu şahsın (ümidini yitirdikten sonra) bineği ve azığını bulmasından daha çok, mü’min kulunun tevbesine sevinir.” [915] 176) Hz. Ebû Musa radıyallahu anadan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Allahu Teâlâ, gündüz günah işleyenlerin tevbe etmeleri için gece rahmet elini açar. Gece günahkâr olanların tevbe etmeleri için gündüz rahmet elini açar. Bu hâl, güneşin, battığı yerden doğmasına kadar devam eder. (Ondan sonra tevbe kabul edilmeyecektir.)” [916] 177) Hz. Safvan bin Assâl radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur; “Allahu Teâlâ tevbe için, batı tarafından, genişliği yetmiş yıllık mesafe olan bir kapı yaratmıştır. Bu kapı güneş batıdan doğuncaya kadar hiç kapanmayacaktır. (O vakit kıyamet yakın olduğundan tevbe kapısı kapatılacaktır.)” [917] 178 ) Hz. Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhumaöan rivayete göre Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Bir kul can çekişmeye başlamadıkça Allahu Teâlâ onun tevbesini kabul eder.” [918] İzah: Ölüm vaktinde kulun ruhu bedeninden ayrılırken nefes yolunda gargaraya benzer bir ses meydana gelir. Artık ondan sonra hayattan bir ümit kalmaz. Bu ölümün kesin ve son alâmeti olmaktadır. O halde bu alâmet açığa çıktıktan sonra tevbe etmek veya iman etmek geçerli değildir. 179) Hz. Abdullah bin Amr radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Bir kimse ölümden bir sene önce tevbe ederse, hatta bir ay, bir hafta, bir gün, bir saat önce, hatta deve sağılırken iki sağım arasında geçen çok az bir zaman öncesinde tevbe ederse, tevbesi kabul edilir.” [919] 180) Hz. Abdullah İbni Mes’ûd radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Kim bir hata eder ve bir günah işlerde sonra pişman olursa, bu pişmanlık onun günahına keffâret olur.” [920] 181) Hz. Enes radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki: “Her İnsan hata işleyicidir. Hata işleyenlerin en hayırlıları ise tevbe edenlerdir.” [921] 182) Hz, Câbir radıyallahu anh diyor ki: Ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim; “Kişinin ömrünün uzun olup da Allahu Teâlâ’nın onu Kendisine yönelmeye tevfik vermesi, o kişinin saadet ve güzel kısmetindedir” [922] 183) Hz. Eğarr radıyallahu anft’dan rivayete göre Rasulullah sailallahu aleyhi ve-seiiem şöyle buyurdu; “Ey insanlar! Allah’a tevbe ediniz... Ben günde yüz kere Allah’a tevbe ediyorum.”[923] 184) Hz. Abdullah İbni Zübeyr radıyallahu anhuma diyor ki: “Ey insanlar! Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Ademoğlu’na altın dolu bir vadi verilse, ikincisini ister, ikincisi verilse üçüncüsünü ister. Ademoğlu’nun karnını ancak kabir toprağı doldurur. (Yani ancak kabre girince bu mal arttırma sevdasından vazgeçebilir.) Elbette bir kul, tavbe ederek, kalbinin yönünü dünya serveti yerine Allah’a çevirirse, Allahu Teâlâ da onun tevbesinı kabul eder. (Ona kalb sükûneti nasib eder. Mal arttırma hırsından onu muhafaza eder.)” [924] 185) Hz. Zeyd radıyallahu anh’ın, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittiği rivayet edilmiştir: “Kim Estağfirullahellezi lâ ilahe illâ huve’l hayyul kayyûmu ve etûbu ileyh derse, cihad meydanından kaçmış olsa da bağışlanır.” Bir rivayette bu kelimelerin üç defa okunması zikredilmiştir. Bu kelimelerin manası şudur: “Ben, Kendisi’nden başka ibadete layık ilah olmayan, diri olan ve Zât’ıyla kaîm olup, kâinatı tutan Allah’tan bağışlanmamı istiyor, tevbe ediyorum.” [925] 186) Hz. Câbir bin Abdullah radıyallahu anhuma diyor ki: Bir adam Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına gelerek, “Vay benim günahlarım! Vay benim günahlarım!” dedi. Bunu iki veya üç defa söyledi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ona, “Sen şöyle de; Allahümme mağfiretüke evseu min zünûbî ve rahmetuke ercâ indî min amelî “Allah’ım! Senin mağfiretin, benim günahlarımdan daha geniştir. Ben kendi amellerimden daha fazla Senin rahmetini ümid ediyorum.” Adam bu kelimeleri söyledi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Bir daha söyle” buyurdu. Adam bir daha söyledi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Bir daha söyle” buyurdu. Adam bir daha söyledi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Kalk! Allahu Teâlâ seni bağışladı” buyurdu. [926] 187) Hz. Selmâ radıyallahu anha diyor ki: Ben, “Yâ Rasûlallah bana birkaç kelime söyleyiniz ancak fazla olmasın” dedim. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem “On defa Allahu Ekber de. Bunun üzerine Allahu Teâlâ buyurur ki: “Bu benim içindir”. On defa Sübhanallah de. Bunun üzerine Allahu Teâlâ buyurur ki: “Bu benim içindir”. Sen Allahümmeğfirlî (Allah’ım beni bağışla) de. Bunun üzerine Allahu Teâlâ, “Ben bağışladım” buyurur. Bunu on defa söylersen Allahu Teâlâ her defasında “Ben bağışladım” buyurur.” [927] 188 ) Hz. Sa’d bin Ebî Vakkas radıyallahu anh diyor ki: Bir köylü Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’ın yanına geldi ve “Bana devamlı söyleyeceğim bir kelâm öğret” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Şunları söyle; Lâ ilahe illallahu vahdehu lâ şerikeleh, Allahu Ekberu kebîran velhamdulillahi kesîran ve sübhanallahi rabbi’l âlemin. Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billahi’l Azîzi’l Hakîm “Allahu Teâlâ’dan başka ibadete layık hiçbir ilah yoktur. O Tek’tir. O’nun hiçbir ortağı yoktur. Allah en büyüktür. Allahu Teâlâ’ya çok hamd olsun. Allah her türlü noksanlıktan uzaktır. O, alemlerin Rabbidir. Günahtan sakınma gücü ve iyilik yapma kudreti ancak Allah’ın yardımı iledir. O, Galib’tir. Hikmet sahibidir” O köylü, “Bu kelimeler Rabbimi hatırlamak içindir. Benim için hangi kelimeler var ki? (Ta ki ben onlarla kendim için duâ edeyim)” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Şöyle dua et;” buyurdu. “Allahümmağfirlî verhamnî vehdinî verzuknî ve âfinî “Allah’ım! Beni bağışla, bana merhamet et, bana hikmet ver, bana rızık ver ve bana afiyet ver.” Bir rivayette şöyle buyurulmaktadır: “Bu kelimeler senin için dünya ve ahiret güzelliklerini bir araya toplar.” [928] 189) Hz. Abdullah bin Amr radıyallahu anhuma diyor ki: “Ben Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in mübarek parmaklarıyla tesbih çektiğini gördüm.” [929] [786] Bakara: 2/152. [787] Müzzemmil: 73/8. [788] Ra'd: 13/28. [789] Ankebût: 29/45. [790] Âl-i İmrân: 3/191. [791] Bakara: 2/200. [792] A'raf: 7/205. [793] Yûnus: 10/61. [794] Şuarâ: 26/217-220. [795] Hadid: 57/4. [796] Zuhruf: 43/36. [797] Saffât: 37/143-144. [798] Rûm: 30/17. [799] Ahzab: 33/41-42. [800] Ahzab: 33/56. [801] Âl-i İmrân: 3/135-136. [802] Nahl: 16/119. [803] Neml: 27/46. [804] Nûr: 24/31. [805] Tahrîm: 66/8. [806] Taberâni, Mecma'uz zevâid [807] Buhâri [808] İbni Mâce [809] Tirmizi [810] Amel'ül Yevmi ve'l Leyle, Bezzar, Mecma'uz Zevâid [811] Tirmizi [812] Taberâni, Mecma'uz Zevâid [813] Taberâni, Mecma'uz zevâid [814] Müslim [815] Taberâni, Beyhakî, Cami-üs Sağir. [816] Taberâni, Cami-üs Sağir [817] Taberâni, Mecma'uz Zevâid [818] Buhâri, Müslim [819] Müsned’i Ahmed. [820] Tirmizi [821] Taberâni, Mecma'uz Zevâid [822] Taberâni, Cami'üs Sağir [823] Ebû Yâ'lâ, Mecma'uz Zevâid [824] Ebû Dâvûd [825] Ebû Dâvûd [826] Buhâri [827] Bezzar, Mecma'uz Zevâid [828] Müsned'i Ahmed, Taberâni, Ebû Yâ'iâ, Bezzar, Mecma'uz Zevâid [829] Müslim [830] Taberâni, Mecma'uz Zevâid [831] Taberâni, Mecma'uz Zevâid [832] Mecma 'u Bihâr'il Envâr [833] Kehf: 18/28. [834] Taberâni, Mecma'üz Zevâid [835] Müsned'i Ahmed, Taberâni, Mecma'üz Zevâid [836] Müsned'i Ahmed, Ebû Yâ'lâ, Mecma'üz Zevâid [837] Tirmizi [838] Müslim [839] Beyhakî, Mişkât [840] Ebû Yâ'lâ, Mecma'uz Zevâid [841] Müstedrek'i Hâkim [842] Tirmizi [843] Buhâri [844] Tirmizi [845] Ebû Dâvûd [846] İbni Hibban [847] Ebû Dâvûd [848] Bezl'ül Mechûd [849] Müslim [850] İbni Mâce [851] Tirmizi [852] Bezzar, Mecma'uz Zevâid [853] Müslim [854] Müstedrek'i Hâkim, Terğib [855] Müslim [856] Tirmizi [857] Buhâri [858] Müstedrek'i Hâkim [859] Müslim [860] Taberâni, Mecma’uz Zevâid [861] Müstedrek'i, Hâkim [862] Müslim [863] Taberâni, Terğib [864] Müstedrek'i Hâkim [865] Müsned'iAhmed, Mecma'uz Zevâid [866] Müslim [867] Müsned'i Ahmed [868] Müslim [869] Müstedrek'i Hâkim [870] Taberâni, Mecma'uz Zevâid [871] İbniMâce, Müsned'iAhmed, Taberâni [872] Taberâni, Mecma'uz Zevâid [873] İbni Mâce [874] Mecma'uz Zevâid [875] Müsned'i Ahmed [876] Taberâni, Bezzar, Mecma'uz Zevâid [877] Tirmizi [878] Taberâni, Bezzar, Mecma'uz Zevâid [879] Müstedreki Hâkim [880] Feth'ur Rabbanî [881] Taberâni, Mecma'uz Zevâid [882] Tirmizi [883] Müstedrek’i Hâkim [884] Müstedrek'i Hâkim [885] Tirmizi. [886] Amelü'l Yevmi vel Leyle [887] Tirmizi [888] Tirmizi [889] Ameia'i Yevmi vel Leyle [890] Beyhaki, Terğib [891] Taberâni, Terğib [892] Tirmizi [893] Tirmizi [894] Buhâri [895] Buhâri [896] Buhâri [897] Ebû Dâvûd [898] Bezzar, Taberâni, Mecma'uz Zevâid [899] Müstedrek'i Hâkim [900] Tirmizi [901] Buhâri [902] Müstedrek'i Hâkim [903] Taberâni, Mecma'uz Zevâid [904] Mutaffifin: 83/14, Tirmizi [905] Ebû Dâvûd [906] Bezl'ül Mechûd [907] Ebû Dâvûd [908] Taberâni, Mecma'uz Zevâid [909] İbni Mâce [910] İbni Mâce [911] Taberâni, Mecma'uz Zevâid [912] Ebû Dâvûd [913] Müslim [914] Müslim [915] Müslim [916] Müslim [917] Tirmizi [918] Tirmizi [919] Müstedrek'i Hâkim [920] Beyhâki [921] Tirmizi [922] Müstedreki Hâkim [923] Müslim [924] Buhâri [925] Ebû Dâvûd, Müstedrek'i Hâkim [926] Müstedrek'i Hâkim [927] Taberâni, Mecma'uz-Zevâıd [928] Müslim [929] Tirmizi Konu Başlığı: Ynt: Allahu Teâlâ'yı zikretmenin faziletleri Gönderen: Ceren üzerinde 22 Eylül 2016, 22:08:57 Esselamu aleykum.Rabbim bizleri onun yolunda giden ve onu her aninda zikir edip faziletine erip kurtuluşa eren kullardan eylesin bizleri inşallah...
|