๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Müntehab Ehadis => Konuyu başlatan: Safiye Gül üzerinde 28 Ekim 2010, 13:13:42



Konu Başlığı: Allah yoluna çıkma âdabı
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 28 Ekim 2010, 13:13:42
ALLAH YOLUNA ÇIKMA ÂDABI VE AMELLERİ

Kur’an Ayetleri
 

 (Allahu Teâlâ Musa ve Harun aleysimasselam’ı Firavun’a davet için gönderdiğinde şöyle buyurdu:)

“Sen ve kardeşin birlikte, ayetlerimi (Firavun’a) götürün. Beni an­makta gevşeklik göstermeyin. / Firavun’a gidin. Çünkü o azdı. / Ona yumuşak ko­nuşun. Belki o, akılını başına alır veya korkar.” / (Musa ve Harûn,)

“Ey Rabbimiz! Doğrusu onun bize karşı aşırı davranmasından yahut azgınlaşmasından endişe ediyoruz. (Onun azgın ve aşırı davranmasından dolayı tebliğ yapamayabiliriz.”) / Allahu Teâlâ buyurdu ki:

“Korkmayın! Zira Ben sizinle beraberim, işitirim ve görü­rüm. (Yani sizin tam olarak tebliğ yapabilmeniz için sizi korurum ve Firavun’un kalbine korku koyarım.”) [1697]                                                                   

Ey Rasûlüm! Sen Allah’tan bir merhamet ile onlara yumuşak davrandın. Eğer ka­ba ve katı yürekli olsaydın elbette onlar etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları affet. Onlara Allah’tan mağfiret dile. Önemli konularda onlarla müşavere et. Artık bir şeye azmettin mi Allah’a dayanıp güven. Çünkü Allah tevekkül edenleri sever.” [1698]

“(Ey Rasûlüm!) Sen bağışlama yolunu tut! İyiliği emret! (İyiliği emretmene rağmen yine de cehaletlerinden dolayı kabul etmezlerse) câhillerden yüz çevir. / Eğer (onların cahilliğinden dolayı) şeytandan sana fit gelip (öfkelenmen için) seni dürterse, he­men Allah’a sığın! Şüphesiz ki O, hakkıyla işitendir, her şeyi bilendir [1699]

“Onların (eziyet verici söz söyleyenlerin) söylediklerine sabret ve onları güzel bir şekilde terket. (Neonlardan şikayet et ne de onlardan intikam al.)”[1700]

 

Hadisi Şerifler
 

99) Mü’minlerin annesi Hz. Aişe radıyallahu anha,

“Ya Rasûlallah! Sizin üzeri­nize Uhud gününden daha şiddetli bir gün geldi mi?” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Senin kavminden çok eziyet çektim. En fazla eziyeti Akabe (Taif) günü çektim. Ben (Taifin reisi) İbni Abd Yalîl bin Abdi Külal’e (“Bana iman et, bana yardım et ve beni kendi yanınızda barındırarak davet işini rahatça yapmama yardımcı ol” diye) kendimi arz ettim. Ancak o benim istediğim şeyi kabul etmedi. Ben (Taif’ten) çok üzüntülü bir vaziyette geriye dönmek üzere yola koyuldum. Karn-ı Seâlib denilen yere ulaşınca (benim bu gam ve perişanlığımda) biraz azal­ma oldu. Başımı kaldırınca baktım ki, bir bulut parçası beni gölgelendiriyordu. Ben dikkatlice bakınca onda Hz, Cebrâil aleyhisselam’ı gördüm. O bana seslenerek,

“Allahu Teâlâ, senin kavmine yaptığın konuşmayı ve kavminin sana verdikleri cevabı duydu. Dağlara bakmakla görevli meleği size gönderdi. Kafirler hakkında istediğiniz şeyi ona emredebilirsiniz” dedi. Ondan sonra dağların meleği bana seslenerek selam verdi ve

“Ey Muhammed! Allahu Teâlâ kavminin seninle yap­tıkları konuşmaları dinledi. Ben dağların meleğiyim, Rabbin beni dilediğin şeyi ba­na emretmen için sana gönderdi. Senin istediğin nedir? Eğer dilersen Mekke’nin iki dağını (Ebû Kubeys ve Ahmer’i) birleştireyim. (Böylece onların hepsi arada ezilsinler)” dedi.” Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Hayır. Bilakis ben, Allahu Teâlâ’nın onların sulbünden, bir olan Allah’a ibadet ede­cek ve O’na hiç bir şeyi ortak koşmayacak insanlar çıkaracağını ümid ediyorum.” [1701]

100) Hz. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhuma diyor ki: Biz bir seferde Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ile beraberdik. Karşımızdan bir köylü bize doğru geldi. Yaklaştı­ğında Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “Nereye gidiyorsun?” buyurdu. Adam,

“Evime gidiyorum” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Sen hayırlı bir söz ister misin?” buyurdu. Adam,

“Hayırlı söz nedir?” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Sen Kelime-i Şehadet’i oku Eşhedü enlâ ilahe illallahu vahdehû lâ şerike leh ve enne Muhammeden abduhû ve Rasûlüh de.” Adam,

“Senin söylediğinin şahidi var mı?” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Bu ağaç şahidimdir” dedi. Nitekim Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem vadinin kena­rında bulunan ağacı çağırdı. Ağaç yeri yararak Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in önüne gelip dikildi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ondan üç defa şahitlik istedi. Ağaç üç defa Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in dediği gibi şahitlik etti ve kendi yerine döndü. (Bütün bu olup bitenleri görünce o köylü çok tesir aldı.) Kavmine dönerken Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’e,

“Eğer kavmim benim sözümü kabul ederse onların hepsini sizin yanınıza getireceğim. Yoksa kendim dönüp sizin yanınıza geleceğim ve sizinle beraber kalacağım” dedi.” [1702]

101) Hz. Sehl bin Sa’d radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem Hayber savaşında Hz. Ali radıyallahu anha şöyle buyurdu;

“Sen sükûnet içinde onların meydanına in. Sonra onları İslam’a davet et. Onların üze­rindeki Allah’ın haklarını, onlara söyle. Allah’a yemin olsun ki, Allahu Teâlâ’nın senin vâsıtanla bir adama hidayet vermesi, senin için kırmızı develere sahip ol­maktan daha hayırlıdır.” [1703]                                                                                   

İzah: Araplarda kırmızı deve çok kıymetli mal olarak kabul edilmiştir.

102) Hz. Abdullah bin Amr radıyallahu anhuma diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Bir âyet bile olsa benim tarafımdan (insanlara) ulaştırın.” [1704]

İzah: Hadisin maksadı şudur; Mümkün olduğu kadar dinin emirlerini baş­kalarına ulaştırmaya çalışmak gerekir. Sizin ulaştırdığınız sözler, çok kısa olsa da, eğer onunla başkasına hidayet nasib olursa, onun ecri size verilecek ve sayı­sız sevablara nail olacaksınız. [1705]

103) Hz. Abdurrahman bin Âiz radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bir askerî birlik göndereceği zaman onlara şöyle buyururdu;

“Halk ile ünsiyet kurun. Onları kendinize yaklaştırın, onlara yumuşak davranın. Onları İslam’a davet etmeden önce onlara hücum etmeyin. Çünkü yeryüzünde ne kadar sağlam ve zayıf yapılı ev varsa (yani ne kadar şehir ve köy varsa) sizin orada oturan insanları müsiüman olarak bana getirmeniz, benim için onların erkeklerini öldürmenizden ve kadınlarını bana (cariye olarak) getirmenizden daha sevimlidir.” [1706]

104) Hz. İbni Abbas radıyallahu anhuma diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Bugün siz benden dinî konuları dinliyorsunuz. Yarın bu konular sizden dinlenecek. Sonra sizden dinî konulan dinleyenlerden de başkaları dinle­yecek. (O halde dikkatli dinleyin ve dinlediklerinizi kendinizden sonrakilere ulaştı­rın. Bu silsile bu şekilde devam etsin.)” [1707]                                                           

105) Hz. Ahnef bin Kays radıyallahu anh diyor ki: Ben Hz. Osman bin Affan radıyallahu anh zamanında Beytullahı tavaf ediyordum. Bu esnada Benî Leys kabi­lesinden bir adam geldi ve elimden tutarak,

“Sana bir müjde vereyim mi?” dedi. Ben,

“Evet” dedim. Adam şöyle dedi;

“Sen hatırlıyor musun, hani Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem beni senin kavmin Benî Sa’d’ı (İslam’a davet etmem için) gönder­mişti. Ben onlara İslam’ı arzettim ve onları İslam’a davet etmeye başladım. Sen o vakit şöyle demiştin;

“Sen bizi iyiliğe davet ediyorsun, bize iyiliği emrediyorsun. O (Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem) de iyiliğe davet ediyor ve iyi işleri emrediyor” (Yani sen bu sözünle Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’ın davetini tasdik ettin.) Ben senin bu sözünü Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’e ulaştırmıştım. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem (senin) bu tasdikin üzerine şöyle buyurmuştu;

“Allah’ım! Ahnef bin Kays’i bağışla” Hz. Ahnef radıyallahu anh şöyle diyordu;

“Ben, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in bu duasından daha fazla hiçbir amelimden ümitli değilim.” [1708]

106) Hz. Enes radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bir sahâbîyi müşriklerin reislerinden birini, Allah’a davet etmesi için gönderdi. (Nitekim o sahâbî gidip onu Allah’a davet etti.) O müşrik, “Senin davet ettiğin şey gümüşten midir yoksa bakırdan mı?” dedi. O müşriğin bu sözü Rasûiullah sallallahu aleyhi vesellem’in elçisine çok ağır geldi. Elçi Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına geldi ve müş­riğin sözünü anlattı. Rasûiullah sallallahu aleyhi vesellem elçiye,

“Sen tekrar o müşriğe git ve onu Allah’a davet et” buyurdu. Nitekim elçi tekrar gidip onu Allah’a davet etti. Müşrik önceki sözünü tekrarladı. O sahâbî Rasûiullah sallallahu aleyhi vesellem’in ya­nına geldi ve müşriğin sözünü haber verdi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem tekrar,

“Git onu Allah’a davet et” buyurdu. Sahâbi üçüncü defa onu Allah’a davet etmek için gitti. Sonra gelip Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’e,

“Allahu Teâlâ o müşriği (bir yıldırım göndererek) helak etti” dedi. O esnada Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem yol­daydı, olayı bilmiyordu. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem üzerine şu ayet nazil oldu:

“(Allahu Teâlâ yeryüzüne) yıldırımlar gönderir de onlarla dilediğini çarpar. Böy­leyken onlar, Allah hakkında mücadele ederler.” [1709]                                       

107) Hz. İbni Abbas radıyallahu anhuma diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem Hz. Muâz bin Cebel radıyallahu anh’ı Yemen’e gönderirken ona şöyle buyurdu;

“Sen ehli kitab olan bir kavmin yanına gidiyorsun. Onların yanına vardığın zaman onları Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed sallallahu aleyhi vesellem’in O’nun Rasûlü olduğuna şehadet etmeye davet et. Eğer onîar senin sözünü kabul eder­lerse, onlara Allahu Teâlâ’nın gece ve gündüz beş vakit namaz kılmalarını farz kıldığını söyle. Onlar bu hususta da sana itaat ederlerse, Allahu Teâlâ’nın onlara zekatı farz kıldığını söyle. Zekat onların zenginlerinden alınır, fakirlerine verilir. Eğer sana itaat ederlerse, onların mallarının en iyisini almaktan sakın (yani zekat olarak orta dereceli malı al, en üstününü alma.) Mazlumun bedduasından sakın, çünkü onun bedduası ile Allahu Teâlâ arasında bir perde yoktur.” [1710]                 

108 ) Hz. Berâ bin Âzib radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem Hz. Halid bin Velid radıyallahu anh’ı Yemenlileri İslam’a davet etmesi için gönderdi. Ben de Hz. Halid bin Velid ile çıkanlarla beraberdim. Biz altı ay orada kaldık. Hz. Halid radıyallahu anh onları İslam’a davet ediyor, ancak onlar bu daveti kabul etmi­yorlardı. Sonra Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem Hz. Ali bin Ebî Talib radıyallahu anh’ı oraya gönderdi ve Hz. Halid’i geri göndermesini, onun arkadaşlarından kendisi ile kalmak isteyenlerin kalmasını buyurdu. Hz. Berâ radıyallahu anh diyor ki: Ben de Hz. Ali radıyallahu anh ile beraber kalanlardandım. Biz Yemenlilere tamamen yakla­şınca onlar çıkıp bizim karşımıza geldiler. Hz. Ali radıyallahu anh öne geçip bize namaz kıldırdı. Sonra bizi tek saf halinde dizdi ve bizden ileri çıkarak onlara Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in mektubunu okudu. Mektubu dinleyince Hemdân kabilesi ta­mamen müslüman oldu. Hz. Ali radıyallahu anh, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’e Hemdân kabilesinin müslüman olmasını müjdeleyen bir mektup yazdı. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem o mektubu okuyunca (sevincinden) secdeye kapandı. Sonra başını secdeden kaldırdı ve Hemdân kabilesine şöyle dua etti:

“Hemdân kabilesi­ne selam olsun. Hemdân kabilesine selâm olsun.” [1711]

109) Hz. Hureym bin Fâtik radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Kim Allah yolunda az bir harcama yaparsa, onun amel defterine yedi yüz kat yazılır.” [1712]                                                                                 

110) Hz. Muâz radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: RasûluÜah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Şüphesiz Allah yolunda namaz, oruç ve zikrin sevabı Allah yolunda mal harcamanın sevabından yedi yüz kat daha fazladır.” [1713]           

111) Hz. Muâz radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Şüphesiz Allah yolunda yapılan zikrin sevabı (Allah yo­lunda) harcamanın sevabından yedi yüz kat fazladır.” [1714]                         

112) Hz. Muâz Cühenî radıyallahu ann’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Kim Allah yolunda bin ayet okursa, Allahu Teâlâ onu peygamberler, sıddıklar, şehidler ve salihierle beraber yazacaktır” [1715]   

113) Hz. Ali radıyallahu anh diyor ki:

“Bedir günü Hz. Mikdâd radıyallahu anh’dan başka bizim aramızda kimse ata binmiyordu. Ben gördüm ki Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’den başka hepimiz uyuyorduk. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ise bir ağacın altında namaz kılıyor ve ağlıyordu, nihayet sabah oldu.” [1716]

114) Hz. Ebû Saîd Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Kim Allah yolunda bir gün oruç tutarsa, Allahu Teâlâ o bir günün karşılığında Cehennem ile o kişinin arasında yetmiş senelik mesafe koyar.” [1717]

115) Hz. Amr bin Abese radıyallahu antidan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Kim Allah yolunda bir gün oruç tutarsa, Cehen­nem ateşi ondan yüz senelik mesafeye uzaklaştırılır.” [1718]       

116)
Hz. Ebû Ümâme Bâhili radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Kim Allah yolunda bir gün oruç tutarsa, Allahu Teâlâ onunla Cehennem arasında genişliği yer ve gök arasındaki mesafe kadar olan bir hendek koyar.” [1719]

117) Hz. Enes radıyallahu anh diyor ki: Biz Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ile beraberdik. Bizlerden çoğu kendi elbiseleriyle gölgeleniyordu. Oruç tutanlar hiçbir şey yapamadılar. Oruç tutmayanlar ise binek hayvanlarını (su içirmek ve otlatmak için) gönderdiler. Mihnet ve meşakkate katlanarak hizmet ettiler. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bunu görünce şöyle buyurdu;

“Bugün oruç tutmayanlar bütün sevabları aldılar.”

118 ) Hz. Ebû Saîd Hudrî radıyallahu anh diyor ki: Biz Ramazan ayında Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ile beraber savaşa çıkardık. Arkadaşlarımızdan bazıları oruç tutuyorlardı. Oruç tutan, oruç tutmayana darılmıyor. Oruç tutmayan da tutana kızmıyordu. Hepsi biliyorlardı ki, kim kendinde bir güç hissederse, o oruç tutar. Onun için böyle yapması güzeldir. Kim de kendinde zayıflık hissederse, o oruç tutmaz. Bu da onun için güzeldir.”[1720]                                                                     

119) Hz. Abdullah Hatmi radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bir orduyu yolcularken şöyle buyurdu;

Estevdiullahe dîneküm ve emâneteküm ve havâtîme a’mâliküm “Ben sizin dininizi, emanetinizi ve amellerinizin sonucunu Allahu Teâlâ’ya havale ediyorum. (O’nun korumasına verilmiş olan şeyler zayi olmaz.)” [1721]             

İzah: Emanetlerden kasıt; çoluk-çocuk, mal-servet ve eşyadır. Çünkü bun­lar Allahu Teâlâ tarafından kulun yanına emanet olarak konulmuştur. Aynı şekilde yolculuğa çıkan bir kimseye insanların verdiği emanetler veya o yolcunun insan­lara bıraktığı emanetler de kasdedilmiştir. Bu kısa cümle içinde geniş manaları bir araya toplayan bir dua yapılmıştır. Şöyle ki;

“Allahu Teâlâ sizi, dininizi, çoluk çocuğunuzu, mal ve servetinizi korusun ve sizin amellerinizin sonunu hayır eylesin” [1722]

120) Hz. Ali bin Rebîa rahmetullahi aleyh diyor ki: Ben Hz. Ali radıyallahu anh’in huzuruna geldim. Ona binmesi için bir hayvan getirildi, ayağını üzengiye koyunca

“Bismillah” dedi. Sonra,

“Sûbhanellezi sahharalenâ hazâ ve mâkunnâ lehû mukrinîn ve innâ ila rabbinâ lemunkalibûn”

“Bu bineği bizim hizmetimize veren Allah, bütün noksan sıfatlardan münezzehtir. Yoksa biz bunlara güç yetiremezdik. Ve şüphesiz biz O’na döneceğiz” dedi ve üç defa “Elhamdülillah,” üç defa “Allahu Ekber” dedikten sonra

“Subhâneke innî zalemtü nefsi fağfirlî innehû la ya’firu’z zünûbe illâ ente”

“Ya Rabbi sen her türlü noksan sıfatlardan münezzehsin. Ben’nefsime zulmettim. Çünkü senden başka günahları bağışlayan yoktur” buyurdu ve gülümsedi. Bunun üzerine,

“Ey Emir’ül Mü’minîn siz niçin gülümsediniz?” dediler, buyurdu ki:

“Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’i gördüm. Benim yaptığım gibi yaptı (duayı okudu,) sonra gülümsedi. “Neden gülümsedin ya Rasûlallah?” diye sordum.

“Muhakkak senin Rabbin, kulu ‘Ya Rabb! Günahlarımı bağışla’ dediği zaman, ‘Ben’den baş­kasının günahları bağışlamayacağını biliyor’ diye ondan razı oldu. Ben bundan dolayı gülümsedim” buyurdu.” [1723]                                                               

İzah: Üzengi, atın eyerinin iki tarafından sarkan, üzerine ayak konulan, altı düz demir halkadır.

121) Hz. Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem sefere çıkmak için bineğe oturduğu zaman üç defa Allahu Ekber der sonra şu duayı okurdu;

“Sûbhanellezi sahhara lenâ hazâ ve mâ kunna lehû mukrinîn ve innâ ilâ rabbinâ lemunkalibûn, Allahumme innâ nes’elüke fi seferinâ hâza’l birre ve’t takva ve minel ameli mâ terdâ, Allahumme hevvin aleynâ seferenâ hazâ vatvi annâ bu’dehû, Allahumme ente’s sâhibu fi’s seferi, ve’l halîfetü fil ehli, Allahumme innî eûzü bike min ve’sâi’s seferi ve keâbet’il menzari ve sûi’l munkatebi fi’l mâli ve’l ehli.”

“Bu bineği bizim hizmetimize veren Allah, bütün noksan sıfatlardan münezzehtir. Yoksa biz bunlara güç yediremezdik. Şüphesiz biz Rabbimize döneceğiz. Allah’ım! Biz bu seferimizde Sen’den iyilik ve takva ve Senin razı olacağın ameller isteriz. Allah’ım! Bizim bu yolculuğumuzu kolaylaştır ve uzak yerleri bize yakın et. Allah’ım! Sen seferde bizimle berabersin. Geride kalan ailelerimizin koruyucususun. Allah’ım! Yolculuğun zorluklarından, üzücü manzaralarından, mallarımız ve çoluk çoğumuz üzerinde meydana gelebilecek kötü değişmelerden Sana sığınırım.” [1724]

Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem seferden dönerken aynı duayı okur ve şu­nu da ilave ederdi:

“Âibûne, tâibûne, âbidûne, lirabbinâ hâmidûn.”

“Biz seferden dönüyoruz. Günahlardan tevbe ediyor, ibadet ediyor, secde ediyor ve Rabbi’inize hamd ediyoruz.” [1725]

122) Hz. Suhayb radıyallahu anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem gir­mek istediği bir beldeyi görünce şu duayı okurdu;

Allahumme rabbe’s semavatisseb’i ve ma’ezlelne ve rabbe’l ardıne’s seb’i ve ma eflelne ve rabbe’ş şeyatîni ve ma’edlelne, feinna nes’elüke hayra hâzihi’l karyeti ve hayra ehliha ve hayra ma’fiha ve neûzü bike min şerri hâzihil karyeti ve şerri ehliha ve şerri ma’fiha.

“Yedi kat göklerin ve onun altında bulunanların Rabbi, yedi kat yerlerin ve onların yüklendiklerinin Rabbi, şeytanların ve onların sapıttıklarının Rabbi, rüzgârların ve onların sürüklediği şeylerin Rabbi olan Allah’ım! Biz bu beldenin ve buradaki halkın hayrını isteriz. Bu yerin, halkının ve içindekilerinin şerrinden Sana sığınırız”. (Daha sonra) Bismillahirrahmanirrahim dedikten sonra ilerleyin” buyurdu. [1726]

123) Hz. Havle binti Hakîm Sülemiyye radıyallahu anha diyor ki: Rasulullah  aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Kim bir yere inerde, Euzü bikelimâtillâhi’t tâmmâti min şerri mâ’halak “Bütün manlûkâtın şerrinden, Allah’ın (fayda ve şifa veren) kelimeleri vasıtayla Allah’a sığınırım” derse, konakladığı yerden hareket edinceye kadar hiçbir şey ona zarar veremez.” [1727]                                                                                                 

124) Hz. Ebû Saîd Hudrî radıyallahu anh diyor ki: Hendek savaşı günü biz:

“Yâ Rasûlallah! Bu durumda okuyacağımız bir dua var mı? Çünkü yürekler bo­ğaza dayanmıştır. (Yani şiddetli korku hâli vardır.)” dedik. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Evet. Şu duayı okuyunuz;

Allâhummestür avrâtinâ ve âmin rav’âtina.”

“Allah’ım! (Düşman karşısında) zayıflıklarımızı ört, korktuklarımızdan emin kıl” buyurdu. Hz. Ebû Saîd Hudrî radıyallahu anh diyor ki: (Biz bu duayı okumaya başladık. Onun bereketiyle) Allahu Teâlâ şiddetli hava göndererek düşmanlarının yüzlerini geri çevirdi. Böylece Allahu Teâlâ onları rüzgarla yenilgiye uğrattı. [1728]   

125) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Kim Allah yolunda herhangi bir şeyden bir çift verirse (mesela iki at, iki elbise, iki dirhem, iki köle vs. verirse,) onu Cennet bekçileri çağırırlar. (Cen­netin) bütün kapılarındaki,

“Ey falan! Bu kapıdan buyur” derler.” Bunun üzerine Hz. Ebû Bekr radıyallahu anh,

“Yâ Rasûlallah! O halde o adama hiçbir korku yoktur” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Ben senin de onlardan olacağını ümid ediyorum” buyurdu. [1729]                                                                                                 

126) Hz. Sevbân radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Dinarın efdali, kişinin ev halkına harcadığı dinar, Allah yolunda atına harcadığı dinar, Allah yolunda arkadaşlarına harcadığı dinardır.” [1730]

127) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh diyor ki: Ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’dan daha fazla kendi arkadaşlarıyla meşvere yapan hiçbir kimseyi gör­medim. (Yani Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem çok fazla meşvere yapardı.)

128 ) Hz. Ali Radıyallahu anh diyor ki: Ben,

“Yâ Rasûlallah! Eğer başımıza bir iş gelirse, bu hususta sizin tarafınızdan açıkça bir emir veya nehiy yoksa böyle durumda ne yapmamızı emredersiniz?” dedim. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Bu durumda dini anlayanlar ve ibadet edenlerle meşvere yapınız. Kimsenin ferdi görüşüne göre karar vermeyiniz.” [1731]               

129) Hz. İbnİ Abbas radıyallahu anhuma diyor ki:

“(Ey Rasûlüm!) Onlarla önemli işlerde meşvere yap.” [1732] Ayeti inince Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Allahu Teâlâ ve O’nun Rasûlu meş­vere yapmaktan müstağnidirler. Onların buna ihtiyaçları yoktur. Ancak Allahu Teâlâ meşvereyi benim ümmetim için rahmet kıldı. Nitekim ümmetimden kim meşvere ya­parsa o doğru yol üzere kalır. Ümmetimden kim meşvere yapmazsa, o perişan olur.” [1733]

130) Hz. Osman bin Affan radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim;

“Allahu Teâlâ yolunda bir gece nöbet tut­mak, gecesi ibadetle ve gündüzü oruçla geçirilen bin geceden daha efdaldir.” [1734]

131) Hz. Sehl bin Hanzaliyye radıyallahu anh diyor ki:

“Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem (Huneyn savaşı sırasında)

“Bu gece bizi kim bekleyecek” buyurdu. Hz. Enes bin Ebî Mersed el-Ğanevî radıyallahu anh,

“Yâ Rasûlallah! Ben (beklerim)” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Atına bin” buyurdu. O da atına binerek Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna geldi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ona,

“Şu geçide doğru git ve oranın en yüksek yerine çık. (Orada nöbet tut ve çok uyanık ol.) Sakın senin gafletinden ve dikkatsizliğinden dolayı bu gece düşmanın baskınına uğramayalım.” (Hz. Süheyl radıyallahu anh diyor ki:) Sabah olunca Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem namaz kıldığı yere gitti ve sabah namazının iki rekat sünnetini kıldı sonra,

“Sizler süvarinizden bir haber aldınız mı?” buyurdu. Sahâbe-i Kiram radıyallahu anhum,

“Yâ Rasûlallah, ondan haberimiz yoktur” dediler. Sonra sa­bah namazı için kamet alındı ve namaza duruldu. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem namaz esnasında dikkatini o geçide çevirdi. Selam verip namazı bitirince, “Müjde! Sizin süvariniz geldi” buyurdu. Biz geçitteki ağaçların arasına bakıyorduk. Enes bin Ebî Mersed geldi, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna vardı ve

“Ben buradan gittim. Bu geçitte Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in emrettiği en yüksek kısmına çıktım. (Gece boyu orada nöbet tuttum.) Sabah olunca geçidin iki tepe­sine çıkıp baktım, kimseyi göremedim” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Herhangi bir vakitte atından indin mi?” buyurdu. O,

“Hayır, sadece hacet namazı kılmak için bir de kazâ-i hacet için indim” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem ona,

“Sen (bu gece nöbet tutarak) Allah’ın lütfü ile kendine Cennet’i vacib kıldın. O halde sen bu nöbet amelinden sonra hiçbir (nafile) amel yapmasan da senin hiçbir kaybın yoktur.” [1735]                                                                                   

132) Hz. İbni Âiz radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bir adamın cenazesi için dışarı çıktı. Cenaze konulunca Hz. Ömer bin Hattab radıyallahu anh,

“Yâ Rasûlallah! Bunun cenaze namazını kıldırmayınız. Çünkü bu fâsık bir adamdı” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem (bunu duyunca) insanlara dö­nerek,

“Sizden hiç kimse onu İslam ameli işlerken gördü mü?” buyurdu. Bir adam,

“Evet, yâ Rasûlallah! O bir gece Allah yolunda nöbet tuttu” dedi. Nitekim Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem onun cenaze namazını kıldırdı ve onun kabrine toprak attı. Ondan sonra (ölüye hitab ederek),

“Arkadaşların senin Cehennemlik oldu­ğunu zannediyorlar... Ben şahidlik ediyorum ki, sen Cennetliksin” buyurdu. Sonra,

“Ey Ömer! Sana İnsanların kötü amelleri hakkında sorulmuyor. Ancak iyi amel­leri hakkında soruluyor” buyurdu. [1736]                                                                         

133) Hz. Saîd bin Cümhân rahmetullahi aleyh diyor ki: Ben Hz. Sefîne radıyallahu anh’a ismi hakkında

(“Bu ismi kim koydu?”) diye sordum.

“İsmim hakkında sana anlatayım: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem benim adımı Sefîne koydu” dedi. Ben, “Neden adını Sefîne koydu?” dedim. Şöyle dedi;

“Bir defasında Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem sefere çıkmıştı. Yanında Sahâbe-i Kiram da vardı. Yükleri onlara ağır geliyordu. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bana,

“Örtünü ser” buyurdu. Ben de serdim. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bu örtüye Sahâbe-i Kiram’ın eşyalarını bağlayıp benim sırtıma koydu ve

“Kaldır bakalım, sen sefînesin (yani gemisin)” buyurdu.” Hz. Sefîne radıyallahu anh diyor ki:

“O gün bir iki deve yükü değil, beş veya altı deve yükünü yüklenseydim bana ağır gelmezdi.” [1737]                     

134) Hz. Ümmü Seleme radıyallahu anha’nın âzadlı kölesi Hz. Ahmer radıyallahu anh diyor ki: Bizler bir savaşta Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ile beraberdik. (Bir vadi veya nehirden geçiyorduk.) Ben İnsanları vadi veya nehirden karşıya geçiri­yordum. Bunu görünce Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bana

“Sen bugün sefîne (gemi) oldun” buyurdu. [1738]                                                                                               

135) Hz. Abdullah bin Mes’ûd radıyallahu anh diyor ki: Bedir günü bir deveye sırayla üç kişi biniyorduk. Hz. Ebû Lübâbe ve Hz. Ali bin Ebî Talib radıyallahu anhuma Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ile seferde beraberdi. Hz. Abdullah diyor ki:

“Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in binekten inme vakti gelince, Hz. Ali ve Hz. Ebû Lûbabe radıyallahu anhuma,

“Sizin yerinize biz yürüyelim. (Siz deve üzerinde kalınız)” dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Siz ikiniz benden daha güçlü değilsiniz. Ben ecir ve sevaba sizden daha az muhtaç değilim.” [1739]

136) Hz. Sehl bin Sa’d radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellern buyurdu ki;

“Seferde cemâatin efendisi, onların hizmetçisidir. Kim hizmette arka­daşlarından öne geçerse, onun arkadaşları şehitlikten başka bir amelle onu geçe­mezler. (Yani en büyük amel şehitliktir, ondan sonra hizmet gelir.)” [1740]             

137) Hz. Numân bin Beşir radıyallahu anhumaöan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Cemâat (ile beraber hareket etmek) rahmettir. Cemaatten ayrılmak azabtir.” [1741]           

138 ) Hz. Abdullah bin Ömer radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Eğer insanlar, yalnız başına sefer yap­manın, benim bildiğim (dini ve dünyevi) zararlarını bilselerdi, hiçbir binekli kişi gece yolculuk yapmaya kalkışmazdı.” [1742]                                                               

139) Hz. Enes radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Siz (yolculuk yaptığınız zaman) gece vakti muhakkak (bir miktar) yürü­yünüz. Çünkü gece vakti yeryüzü kısaltılır.” [1743]                                               

İzah: Hadisin maksadı şudur: Siz bir yolculuk için evinizden çıktığınızda sadece gündüz yürümekle yetinmeyin, bir miktar da geceleyin yol alın. Zira gece vakti gündüzki gibi engeller bulunmadığından kolaylıkla yotalınır. Bu husus (ha­diste) yeryüzünün kısaltılması sözüyle ifade edilmiştir. [1744]

140) Hz. Abdullah bin Amr bin el-Âs radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir:

“Bir süvari bir şeytandır. İki süvari iki şeytandır. Üç süvari cemâattir.” [1745]         

İzah: Hadisi şerifte zikredilen süvariden maksat, yolcudur. Hadisten maksad şudur: Sefer yapan kimse tek veya iki kişi olursa, şeytan onları kolayca kötü­lüğe mübtelâ kılabilir. Bu hususu açıklamak için yalnız olarak veya iki kişi olarak sefer yapanlara şeytan denilmiştir. Bundan dolayı en az üç kişi bir arada yolculuk yapmalıdır. Tâ ki, şeytandan korunsunlar, namazı cemaatle kılsınlar ve diğer iş­lerde birbirlerine yardımcı olsunlar. [1746]

141) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Şeytan bir ve iki kişiye kötülük yapmak ister. (Yani onlara zarar vermek ister.) Ancak üç kişi olduklarında onlara kötülük yapmaya karar veremez.” [1747]                                                                             

142) Hz. Ebû Zerr radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “İki kişi, bir kişiden hayırlıdır. Üç kişi, iki kişiden hayır­lıdır. Dört kişi, üç kişiden daha hayırlıdır. Öyleyse cemaatle beraber olmaya özen gösterin. Çünkü Allahu Teâİâ ümmetimi ancak hidayet üzerine toplar. (Yani bütün ümmet dalâlet üzerine asla bir araya gelemez. Öyleyse cemaatle beraber olan kimse dalâletten korunmuş olur.)” [1748]                                                         

143) Hz. Arfece bin Şüreyh Eşcaî radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Şüphesiz Allah’ın eli cemâat üzerinedir. (Yani Allahu Teâlâ hususi yardımı cemaatle beraberdir.) Öyleyse kim cemâatten ayrılırsa, şeytan onunla beraber olur ve onu tahrik eder.” [1749]                               

144) Hz. Câbir bin Abdullah radıyallahu anhuma diyor ki:

“Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem seferde (tevazu göstermek, başkalarına yardım etmek ve onların du­rumlarından haberdar olmak için) kafilenin arkasından gelirdi. Nitekim Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem zayıf kimselerin bineğini sürüp kafileye ulaştırır, yayan yürü­yen birini kendi bineğinin arka tarafına oturtur ve kafile de bulunanlar için dua ederdi.” [1750]                                                                                                               

145) Hz. Ebû Saîd Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Sizden üç kişi sefere çıktığında onlardan birini emir yapınız.” [1751]                                                                                                 

146) Hz. Ebû Mûsâ radıyallahu anh diyor ki: Ben ve amcamın iki oğlu, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına geldik. Onlardan biri,

“Yâ Rasûlallah! Allahu Teâlâ’nın sizin idareniz altına vermiş olduğu yerlerden birine bizi emir yapınız” dedi. Diğeri de aynı şekilde arzusunu açıkladı. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Allah’a yemin olsun ki, biz emirlik görevi almayı arzu eden kimseye görev ver­meyiz” buyurdu. [1752]                                                                                                   

147) Hz. Hûzeyfe radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim: “Kim müslümanların cemâatinden ayrılırsa, emirin emir­liğini hakîr görürse, Allahu Teâlâ indinde hiçbir rütbesi olmadan Allah’a kavuşacak­tır. (Yani Allahu Teâlâ’nın nazarından düşecektir.)” [1753]

148 ) Hz. Enes radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Allahu Teâlâ her çobana güttüğünden (yani her idareciye mesul olduğu şeyler hakkında) soracaktır. Ki mesuliyetini korudu mu yoksa zayi mi etti. (Yani sorumluluğunu tam olarak yerine getirip getirmediğini sorar.) [1754]

149) Abdullah bin Ömer radıyallahu anhuma diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim:

“Siz hepiniz çobansınız ve hepiniz güttükle­rinizden (emriniz altında bulunanlardan) mes’ûlsünüz. Devlet başkanı çobandır, halkından mes’ûldür. Kişi, çoluk-çocuğunun çobanıdır ve onlardan mes’ûldür. Kadın, kocasının evinden mes’ûldür, evdeki çocuklar ve evle ilgili diğer konular hakkında mes’ûldür. Hizmetçi efendisinin malından mes’ûldür, efendisinin mal ve diğer eşyalarından mes’ûldür. Çocuk, babasının malından mes’ûldür. Ona baba­sının malı hakkında sorulacaktır. Siz hepiniz çobansınız ve her biriniz eliniz al­tında bulunanlardan sorulacaksınız.” [1755]                                                               

150) Hz. Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhuma rivayete göre Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Allahu Teâlâ bir kulunu, az veya çok sayıda ahâlinin üzerine idareci yaparsa, kıyamet günü ona insanlar arasında Allah’ın hük­münü uyguladı mı yoksa o hükmü zayimi etti diye mutlaka sorar. Hatta özellikle ev halkı hakkında onu hesaba çeker.” [1756]                                                 

151) Hz. Ebû Zerr radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem (şefkatinden dolayı Hz. Ebû Zerr radıyallahu anh’a) şöyle buyurdu;

“Ey Ebû Zerr! Ben seni zayıf olarak görüyorum. (Sen emirlik mes’ûliyetini yerine geti­remeyeceksin.) Ben kendim için sevdiğimi senin içinde severim. Sen asla iki kişiye bile emir olma, yetim malının mes’ûliyetini kabul etme...” [1757]                   

İzah: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in Hz. Ebû Zerr radıyallahu anh’a söy­lediği sözlerin maksadı;

“Ben senin gibi zayıf olsaydım iki kişiye bile emir olmaz­dım” demektir.

152) Hz. Ebû Zerr radıyallahu anh diyor ki: Ben,

“Yâ Rasûlallah! Beni emir yap­mıyorsunuz?” dedim. Elini omuzuma vurarak,

“Ey Ebû Zerr! Sen zayıfsın, bu emir­lik bir emânettir. (Kul hakları buna bağlıdır.) Bu emirlik, kıyamet günü rüsvaylığa ve pişmanlığa sebep olacaktır. Ancak kim bu emirliği, hakkını vererek üzerine alırsa ve emirliğin mesuliyetini edâ ederse müstesnadır. (O takdirde bu emirlik kıyamet günü onun rüsvaylık ve pişmanlığına sebep olmayacaktır.)”  [1758]         

153) Hz. Abdurrahman bin Semüre radıyallahu anh diyor ki: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bana,

“Ey Abdurrahman bin Semüre! Emirliği isteme. Eğer sen, isteğin üzerine emir yapılırsan, sen o emirliğe havale edilirsin. (Allah tarafından sana hiçbir yardım ve rehberlik edilmez.) Eğer isteğin olmadan emir yapılırsan, bu hususta Allahu Teâlâ tarafından sana yardım edilecektir.” [1759]                         

154) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Siz yakında emir olmak için hırslanacaksınız. Halbuki emirlik kıyamet günü sizin pişmanlığınıza sebep olacaktır. (Emirlik, süt emziren kadına benzer ki,) o, başlangıçta çocuğa çok hoş gelir. Sütü kesmeye başlayınca o kadın, çocuğa çok kötü gelir.” [1760]                                                                     

İzah: Hadisi şerifin son cümlesinin manâsı şudur; Süt emziren bir kadın süt emen bir çocuğun hoşuna gittiği gibi birine emirlik verilmesi de onun çok ho­şuna gider. Sütten kesilmesi çocuğun hoşuna gitmediği gibi emirliğin elden çık­ması kişinin hoşuna gitmez.

155) Hz. Avf bin Mâlik radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir; Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Eğer isterseniz, size bu emirliğin hakikatinin ne olduğunu söyleyeyim?” Ben yüksek sesle,

“Yâ Rasûlallah! Onun hakikati nedir?” dedim. Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Onun birinci merhalesi kınanmak, ikinci merhalesi pişmanlık, üçüncü merhalesi kıyamet günü azabtır. Ancak insaf ve adaletle davranan kimse müstesna... Fakat insan kendi yakınları ve akrabalarının muamelatında nasıl adalet ve insaf yapabilir? (Yani insan adalet ve insaf isteme­sine rağmen hislerine mağlub olarak adalet ve insaf yapamaz ve akrabaları ta­rafına meyleder.)” [1761]                                                     

İzah: Bir kimse emir olduğunda, “O şöyle yaptı, böyle yaptı” diye herkes ta­rafından kınanır. Sonra insanların bu kınamalarından dolayı perişan olup pişman­lığa düşer ve “Ben bu makamı niçin kabul ettim?” diye kendine sorar. Adaletli davranamadığından dolayı (bu emirlik) kıyamet günü azab şeklinde, son merhale olarak karşısına çıkar. Hülâsa, dünyada zillet ve rüsvaylık, ahirette ise şiddetli hesab vardır.

156) Hz. İbni Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Bir kimse, topluluktan birini emir yaparsa ve o toplulukta ondan daha fazla Allah’ı razı eden biri varsa, o (emiri seçen) kişi Allahu Teâlâ’ya, O’un Rasûlü’ne ve mü’minlere hiyânet etmiş olur.” [1762]       

İzah: Eğer daha üstün biri varken başka birini emir yapmakta herhangi bir dînî maslahat söz konusu ise, bu tehdide dahil olunmaz. Nitekim bir defasında Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bir heyet gönderdi. Hz. Abdullah bin Cahş radıyallahu anh’ı onlara emir yaptı ve

“Bu sizin en üstününüz değil. Ancak açlığa ve su­suzluğa çok fazla sabreden biridir” buyurdu. [1763]

157) Hz. Ma’kıl bin Yesâr radıyallahu anb diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim;

“Bir kimse müslümanların işlerini üzerine alır, sonra onlar için çalışmaz ve onların iyiliğini istemezse, o müslümanlarla birlikte Cennet’e giremez.” [1764]                                                                                           

158 ) Hz. Ma’kıl bin Yesâr radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Bir kimse müslüman halkın başına vali ve ida­reci olur da, sonra onları aldatırsa, bu hâl üzere kendisine ölüm gelirse, Allahu Teâlâ ona Cennet’i haram kılar.” [1765]                                                                     

159) Hz. Ebu Meryem Ezdî radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim;

“Allahu Teâlâ bir kimseyi müslümanların bir işinin başına getirir de müslümanların başına gelen hallerden, onların ihtiyaçla­rından ve onların yoksulluğundan yüz çevirirse, Allahu Teâlâ onun başına gelen­lerden, onun ihtiyaç ve yoksulluğundan yüz çevirecektir. (Yani kıyamet günü onun zaruret ve perişanlığını gidermeyecektir.)” [1766]

160) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Kim on kişi veya on kişiden fazla kimsenin başına emir yapılırsa ve onlara insaflı ve adaletli davranmazsa, kıyamet günü zincirlere ve kelepçelere (bağlanmış olarak) gelecektir.” [1767]

161) Hz. Ebû Vâil rahmetuttahi aleyh diyor ki: Hz. Ömer radıyallahu anh, Hz. Bişr bin Asım radıyallahu anh’ın Havâzin kabilesine sadâkat (zekat) toplamak için memur olarak gönderdi. Ancak Hz. Bişr gitmedi. Hz. Ömer radıyallahu anh onunla karşılaştı ve ona,

“Sen niçin gitmedin? Bizim sözümüzü dinlemek ve itaat etmek senin için gerekli değil mi?” dedi. Hz. Bişr, “Niçin olmasın! Ancak ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in şöyle buyurduğunu işittim;

“Kim müslümanların bir işi için mes’ûl yapılırsa, o kıyamet günü Cehennem’in sırat köprüsünde durdurulur. (Eğer göre­vini dürüst olarak yerine getirirse, kurtulacaktır yoksa Cehennem ateşine girecektir.)” [1768]

162) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“On kişinin emîri de olsa her emîr, kıyamet günü boy­nunda demirden bir halka olduğu halde getirilir. Nihayet onun adaleti, o halkayı açar ya da zulmü kendini helak eder.” [1769]

163) Hz. Abdullah bin Mes’ûd radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Sizin bazı idarecileriniz fesad ve bozgunculuk yapacaklardır. (Ancak) Allahu Teâlâ’nın onlar sebebiyle yaptığı ıslah, onların fesa­dından fazla olacaktır. O halde onlardan hangi idareci Allah’a itaatle iş yaparsa, ona ecir verilecektir. Sizlerin de buna şükretmesi gerekir. Hangi idareci de Allah’a isyan edecek bir iş yaparsa, günahı onun boynunadır. Sizin bu durumda sabretme­niz gerekir.” [1770]                                                                                                   

164) Hz. Âişe radıyallahu anha diyor ki: Ben Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in benim bu evimde şu duayı yaptığını duydum;

“Allah’ım! Ümmetimin (dînî ve dünyevi) işlerinden herhangi birini üzerine alıp da sonra onları meşakkat ve sıkıntıya sokan kimseyi Sen de sıkıntıya sok. Kim de ümmetimin herhangi bir işini üzerine alıp da insanlara yumuşak davranırsa, Sen de ona yumuşak muamele buyur.” [1771]

165) Hz. Cûbeyr bin Nüfeyr, Hz. Kesîr bin Mürre, Hz. Amr bin Esved, Hz. Mikdam bin Ma’dî Kerib ve Hz. Ebû Umâme radıyallahu anhum’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Şüphesiz bir emir, insanlarda şek ve şüpheye dayanan şeyler aramaya çalışırsa, onları bozar.” [1772]           

İzah: Bir idareci, insanlara iiimad etmek yerine onların ayıp ve kusurlarını araştırır ve onlara kötü zan beslemeye başlarsa, bizzat kendisi insanlar arasında fesad ve bozgunculuğa sebep olur. O halde idareciye yakışan, insanların kusur­larını örtmek onlara iyi zan beslemektir. [1773]

166) Hz. Ümmü Husayn radıyallahu anha diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Burnu ve kulakları kesik, siyah bir köle sizin başınıza emir olsa ve sizi Allah’ın kitabı ile (yani Allah’ın hükmüne uygun olarak İdare etse,) onu dinleyin ve itaat edin.” [1774]                                                                                     

167) Hz. Enes bin Mâlik radıyallahu anadan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Başı kuru üzüm gibi (küçük olan) Habeşli bir köle dahi başınıza emir olsa, onu dinleyin ve itaat edin.” [1775]                               

168 ) Hz. Vâil Hazramî radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Siz emîri dinleyin ve itaat edin. Zira onlar yüklendikleri (adalet ve insaf gibi) sorumluluklarından dolayı hesaba çekileceklerdir. Siz de (emîre itaat gibi) yüklendiğiniz sorumluluktan dolayı hesaba çekileceksiniz. (O halde başkası görevini yapsa da yapmasa da herkes kendi görevini yerine getir­meye çalışmalıdır.)” [1776]                                                                                             

169) Hz. Irbaz bin Sâriye radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Allahu Teâlâ’ya ibâdet ediniz. Ona kimseyi ortak koşmayınız. Allahu Teâlâ’nın işlerinizle ilgili görevlendirdiği kimselere itaat ediniz. Siyah bir köle de olsa, emirlik hususunda onunla çekişmeyiniz. Siz peygamberi­nizden bildiğiniz sünnetlere ve hidayet sahibi Hulefâ’i Râşidîn radıyallahu anhum ecmâin in yoluna yapışınız. Çok sıkı olarak Hakka sarılınız.” [1777]         

170) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anti’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Allahu Teâlâ sizin üç şeyinizden razı olur. Üç şeyinizden de hoşlanmaz... Razı olduğu şey şunlardır:

1- Sizin Allah’a ibadet edip, O’na hiç bir şeyi ortak koşmamanız,

2- Hepiniz Allahu Teâlâ’nın ipine sımsıkı sarılmanız ve birbirinizden ayrılmamanız,

3- Allahu Teâlâ’nın sizin başınıza idareci kıldığı kimseye karşı samimiyet vefakârlık ve iyilik göstermeniz... Allahu Teâlâ’nın hoş­lanmadığı işleriniz şunlardır:

1- Dedikodu ve faydasız tartışma,

2- Malı zayi etmek,

3- Çok soru sormak...
” [1778]

171) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Kim bana itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim bana isyan ederse, Allah’a isyan etmiş olur. Kim müslümanlann emîrine itaat ederse,  bana itaat etmiş olur. Kim müslümanlann emîrine isyan ederse, bana isyan etmiş olur.”[1779]                                                                                           

172) Hz. İbni Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah saiial-lahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Sizden biri, kendi emîrinde hoşlanmadığı bir şey görürse, ona sabretsin. Çünkü kim müslümanlann cemâatinden (yani birlik ve beraberlikten) bir karış dahi ayrılsa (ve tevbe etmeden) ölürse, o cahiliyyet ölümü üzere ölür.” [1780]                                                                                         

İzah: “Cahiliyyet ölümü üzere ölmesi”nin manası şudur; Câhiliyyet zama­nında insanlar başıboş yaşarlardı. Ne başlarındakine itaat ederler ne yol göste­ren bir sözü dinlerlerdi. [1781]

173) Hz. Ali radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Allahu Teâlâ’ya isyan hususunda itaat yoktur. İtaat an­cak iyi işlerdedir.” [1782]                                                                                             

174) Hz. Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“İster hoşuna gitsin, ister hoşuna git­mesin, emiri dinleyip itaat etmek müslümana vacibtir. Ancak Allah’a isyan etmesi emredilirse, itaat caiz değildir. O halde herhangi bir günahı işlemesi birine emre-dilirse, bu emri dinlemek ve itaat etmekte sorumlu değildir.” [1783]           

175) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu antidan rivayet edilmiştir: Rasûiullah sallallahu aleyhi vesellem buyurdu ki; “Siz sefere çıktığınız zaman Kur’an’ı en fazla ezbere bilen (ve fıkhî meseleleri en fazla bilen) kimse sizden küçük olsa da imam olmalıdır. Size na­mazda imam olduğuna göre, o aynı zamanda sizin emîrinizdir.” [1784]

İzah: Hadisi şeriften anlaşıldığına göre Kur’an-ı Kerim’i ve fıkhî mesele­leri daha fazla bilen emîr yapılmalıdır. Çünkü o en üstün kişidir. Ancak bazı diğer rivayetlerden anlaşıldığına göre Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bazen daha üstün arkadaşları olmasına rağmen başka birini de husûsi bir sıfatından dolayı emir yapmıştır. (Bu konu 155 numaralı hadisin izahında geçmiştir.)

176) Hz. Ubâde bin Sâmit radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Kim Allah’a kimseyi ortak koşmadan, namaz kılarak, zekat vererek, emirin sözünü dinleyip itaat ederek, Allah’a ibadet ederse, Allahu Teâlâ onu Cennet’in kapılarından dilediği kapıdan içeri sokar. Cennet’in se­kiz kapısı vardır. Kim de Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmadan, namaz kılarak, zekat vererek ve emirin sözünü dinleyerek Allah’a ibadet eder. Ancak emîre itaat etmezse, onun muamelesi Allah’a kalmıştır, dilerse ona merhamet eder, dilerse azab eder.” [1785]

177) Hz. Muaz bin Cebel radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Cihada çıkmak iki türlüdür. Kim cihada çıkar­ken Allah’ın rızasını maksad edinir, emîre itaat eder, en güzel malını harcar, arka­daşlarına yumuşak davranır ve (her türlü) fesaddan sakınırsa, onun uyuması ve uyanması, hepsi sevabtır. Kim de cihada öğünmek, gösteriş yapmak ve insanlar arasında şöhrete ulaşmak için çıkarsa, emîrin sözünü dinlemez ve yeryüzünde fesadı yayarsa, o cihaddan zarara uğramış olarak döner.” [1786]                       

178 ) Hz. Ebû Hûreyre radıyallahu anh diyor ki: Bir adam,

“Yâ Rasûlallah! Bir adam dünya malı elde etmek niyetiyle Allah yolunda cihada çıkıyor. (Onun durumu nedir?)” diye sordu. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Ona hiçbir sevab verilmez” buyurdu. Halk, bunun büyük bir söz olduğunu düşünerek o adama,

“Sen Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’e tekrar sor, belki de sen sözünü iyi anlatamamışındır” dediler. Adam tekrar,

“Yâ Rasûlallah! Bir adam dünya malı elde etmek niyetiyle cihada çıkıyor (durumu ne olur?)” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Ona hiçbir sevab verilmez” buyurdu. Halk, adamın sorusunu bir daha tekrarlamasını söylediler. Adam üçüncü defa sorduğunda Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem üçün­cü defa,

“Ona hiçbir sevab verilmez” buyurdu. [1787]                                       

179) Hz. Ebû Sa’lebe Huşenî radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bir yerde konaklamak için durduğunda Sahâbe-i Kiram radıyallahu anhum geçitlere ve vadilere dağılırlardı. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Sizin bu geçit­lere ve vadilere dağılmanız şeytandandır. (O sizi birbirinizden ayırmak istiyor)” buyurdu. Bundan sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bir yerde konaklayınca Sahâbe-i Kiram radıyallahu anhum birbirine yakın kalmaya başladılar. Hatta (birbir­lerine yakın durmalarına bakıp da),

“Eğer onların üzerine bir çarşaf örtülse, hepsini içine alır” denilirdi. [1788]                                                                                                   

180) Hz. Sahr Ğâmidî radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Allâhümme bârik li ümmetî fi bukurihâ”

“Allah’ım! Ümmetimin gününün ilk saatlerine bereket ihsan eyle.” Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem küçük veya büyük bir askeri birliği gönderdiğinde, onları günün erken saatlerinde gönderirdi. Hz. Sahr radıyallahu anh bir tacirdi. Ticaret malını satılması için günün erken saatlerinde gönderdi. Nitekim zenginleşti ve malı arttı.” [1789]

İzah: Bu hadisi şerifte geçen Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in duasının maksadı, “Allah’ım ümmetimin günün ilk saatlerinde yaptıkları seferlerinde dînî veya dünyevî işlerinde bereket nasib eyle” demektir.

181) Hz. Enes bin Mâlik radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem Hz. Eksem bin Cevn el-Huzâî radıyallahu anh’a,

“Ey Eksem! Kendi kavminden başkalarıyla birlikte cihad et, bununla ahlakın güzelleşir. O ahlakın­dan dolayı arkadaşlarının ve dostlarının gözünde izzetli olursun. Ey Eksem! (Sefer için) en hayırlı arkadaş (en az) dört kişidir. En hayırlı askeri birlik dört yüz kişiden oluşur. En hayırlı ordu dört bin kişidir. Oniki bin kişi azlığından dolayı asla yenilmez. (Ancak Allahu Teâlâ’ya isyana düşmek vs. gibi başka sebeplerden dolayı yenilgi olursa, bu müstesnadır.)”

182) Hz. Ebû Saıd Hudrî radıyallahu anh diyor ki: Bir defasında biz Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ile seferde beraberdik. Bu esnada binekli bir adam geldi. (Kendi ihtiyacını belli etmek için) sağa-sola bakmaya başladı. (Ta ki herhangi bir yolla ihtiyacı görülsün.) Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle bu­yurdu;

“Kimin yanında (ihtiyacından) fazla binek varsa, bineği olmayana versin. Kimin ihtiyacından fazla azığı varsa, azığı olmayana versin.” Râvi diyor ki: Bu şe­kilde Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem çeşitli malları zikretti. Nihayet (Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in teşvikiyle) hiçbirimizin fazla eşyalarımızda bir hakkımız olmadığını (aksine gerçek hak sahibinin, yanında bu eşyadan bulunmayanlar ol­duğunu) anladık. [1790]                                                                                 

183) Hz. Câbir bin A


Konu Başlığı: Ynt: ALLAH yoluna çıkma âdabı
Gönderen: Safiye Gül üzerinde 28 Ekim 2010, 13:15:56
Abdullah radıyallahu anhuma anlatıyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bir savaşa gidiyorken şöyle buyurdu;

“Ey muhacir ve ensar topluluğu! Sizin kardeşlerinizden bazı insanlar var ki, onların ne malları var ne de akrabaları... O halde sizden her biriniz onlardan iki veya üç kişiyi yanına alsın.” [1791]       

184) Hz. Mut’im bin Mikdâm radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Kişi sefere çıkarken çoluk-çocuğuna bıraka­cağı en üstün şey onların yanında kıldığı iki rek’at namazdır.” [1792]             

185) Hz. Enes radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “İnsanlara kolaylık gösteriniz, zorluk göstermeyiniz... Müj­deleyiniz, nefret ettirmeyiniz...” [1793]                                                                     

Yani insanlara iyi amel işlemenin ecir ve sevabını müjdeleyiniz. Onları Allah’ın rahmetinden ümit kesip dinden uzaklaşacak şekilde günahlarından dolayı kor­kutmayınız.

185) Hz. Abdullah İbni Amr radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Peygamber saiiatiahu aleyhi vesellem buyurdu ki;

“Cihaddan dönüp gelmek de cihada gitmek gibidir.” [1794]

İzah: Allah yolunda cihad etmenin karşılığında verilen ecir ve sevabın ay­nısı Allah yolundan dönünce ikâmet halinde de verilir. Ancak niyet şöyle olmalıdır. Hangi ihtiyacımdan dolayı geri döndüysem, o ihtiyacı tamamlayınca veya ne za­man Allah yoluna çağırılırsam derhal Allah yoluna çıkacağım niyeti olmalıdır. [1795]

187) Hz. Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhuma’dan rivayet edilmiştir: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem cihad, hac veya umreden dönerken her yüksek yere çıkışında üç defa tekbir getirir, ondan sonra şu duayı okurdu:

“Lâ ilahe illallâhu vahdehû lâ şerikelehû, lehül mülkü ve lehül hamdü, vehüve alâ külli şey’în kadir, Âibûne, tâibûne, âbidûne, lirabbinâ hâmidûn, sadakallahu va’dehu ve nasara abdehu ve hezeme’l ahzâbe vahdehû” “Allah’tan başka ilah yoktur. O Tek’tir. O’nun hiçbir ortağı yoktur. Mülk O’nundur. Hamd O’na mahsustur. O her şeye Kâdir’dir. Seferden dönüyoruz. Tevbe ediyo­ruz, ibadet ediyor, secde ediyor ve Rabbimize hamd ediyoruz. Allah vaadini ger­çekleştirdi Kuluna yardım etti ve düşmanları tek başına bozguna uğrattı.” [1796]

188 ) Hz. Amr bin Mürre Cüheni radıyallahu anh’dan rivayet edilmiştir: Pey­gamber sallallahu aleyhi vesellem onu İslam’a davet etti ve

“Ey Amr bin Mürre! Ben (Allah tarafından) bütün insanlara Nebî olarak gönderildim. Ben onları İslam’a da­vet ediyorum. Ben onlara kanı korumalarını (haksız yere kimseyi öldürmemelerini,) sıla-i rahim yapmalarını, Allah’a ibadet etmelerini, putları terk etmelerini, Beytullah’ı haccetmelerini, on iki aydan Ramazan ayında oruç tutmalarını emrediyorum... Kim bunları kabul ederse, onun için Cennet vardır. Kim de kabul etmezse onun için Cehennem vardır. O halde Ey Amr! Allah’a iman et ki, O seni Cehennem’in dehşetinden emin kılsın” buyurdu. Hz. Amr radıyallahu anh,

“Ben şahidlik ederim ki, Allah’tan başka ibadete layık ilah yoktur. Ve şüphesiz sen Allah’ın Rasûlü’sün. Senin getirdiğin helal ve haramın tamamına iman ettim... Gerçi bu pek çok kav­min hoşuna gitmeyecektir” dedim. Rasûiullah sallallahu aleyhi vesellem sevincini izhar ederek,

“Merhaba sana ey Amr bin Mürre!” buyurdu. Ben,

“Anam, babam sana feda olsun ya Rasûlallah, beni kavmime gönder. Belki Allahu Teâlâ senin vası­tanla, bana ihsan ettiği gibi, benim vasıtamla da onlara ihsan eder” dedim. Nitekim Rasûiullah sallallahu aleyhi vesellem beni onlara gönderdi ve

“Yumuşak davranmaya, dosdoğru konuşmaya özen göster. Sert konuşma ve kötü davranma. Tekebbür ve hased etme” buyurdu. Ben kavmime geldim ve

“Ey Benî Rifâe! Ey Cüheyne topluluğu! Ben size Allah’ın Rasûlü’nün elçisi olarak geldim. Ben sizi Cennet’e davet ediyorum ve Cehennem’den korkutuyorum. Size kanı korumayı, akrabayı gözetmeyi, Allah’a ibadet etmeyi, putları terketmeyi, Beytullah’ı haccetmeyi, on iki ay içinde Ramazan ayında oruç tutmayı emrediyorum... Kim bunları kabul ederse, onun için Cennet vardır. Kim de kabul etmezse, onun için Cehennem vardır. Ey Cüheyne topluluğu! Allahu Teâlâ sizi Araplar içinde en hayırlı kabile yaptı, cahiliyyet zamanında diğer Arap kabilelerinin hoşuna giden şeylere karşı sizin kalbinize nefret koydu. (Mesela başka kabileler, iki kız kardeşle veya baba­sının karısıyla evleniyorlar, saygı değer ve hürmete layık aylarda savaş yapıyor­lardı. Siz ise bu yanlış işleri cahiliyyet zamanında dahi yapmıyordunuz.) O halde Allahu Teâlâ tarafından gönderilen bu Peygamberin sözünü kabul1 edin. O’nun Lüey bin Ğalib oğulları ile yakınlığı var. Eğer siz kabul ederseniz, dünyada şeref ve ahirette izzet kazanacaksınız. Siz onun sözünü kabul etmekte acele edin ki, sizin Allahu Teâlâ indinde (İslam’a önce girme) üstünlüğünüz olsun.” Nitekim onun bu davetini bir adamdan başka bütün kavmi kabul edip, müslüman oldular. [1797]

İzah: Saygıdeğer ve hürmete layık dört ay vardır. Araplar bu aylarda sa­vaş yapmazlardı. O aylar; Muharrem, Receb, Zilkade ve Zilhicce’dir. [1798]

189) Hz. Ka’b bin Mâlik radıyallahu anh diyor ki;

“Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem­ gündüz kuşluk vakti seferden dönerdi. Geldikten sonra önce mescide gider,  rek’at namaz kılar, sonra mescidde otururdu.” [1799]                                         

190) Hz. Câbir bin Abdullah radıyallahu anhuma diyor ki: Biz (seferden dönüp) Medine’ye gelince (Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem bana,)

“Mescide git, İki rek’at namaz kıl” buyurdu. [1800]                                                                                     

191) Hz. Şihâb bin Abbâd rahmetullahi aleyh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in huzuruna giden Abdi Kays kabilesindeki heyette bulunan bir adamdan işittim. Yaptığı seferin tafsilatını şöyle anlattı; Biz Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in yanına gelince müslümanlar son derece sevindiler. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in meclisine ulaşınca insanlar bizim için yer açtılar. Biz de oraya oturduk. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem bize,

“Hoş geldiniz” buyurdu ve dua etti. Sonra bize baktı ve

“Sizin reisiniz ve başınız kimdir?” buyurdu. Biz hepimiz Münzir bin Âid’e işaret ettik. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Bu eşec [1801] mi (yani bedeninde yara izi olan adam mı) sizin reisiniz?” buyurdu. Biz,

“Evet” dedik. Onun yüzünde bir merkebin attığı çifte darbesinden dolayı bir yara izi vardı. O gün onun adının eşec olarak konduğu ilk gündü. O arkadaşlarının en gerisinde kalmıştı, onların bineklerini bağladı ve eşyalarını toparladı. Sonra heybesini çıkardı. Sefer elbise­sini çıkarıp ona koydu. Temiz ve güzel elbisesini giydi ve Rasûiullah sallallahu aleyhi vesellem e doğru yürüdü. O anda Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem minberde ayak­larını uzatmış ve yaslanmıştı. Hz. Eşec radıyallahu anh, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’e yaklaşınca insanlar ona yer verdiler ve

“Ey Eşec buraya otur” dediler. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ayaklarını topladı ve doğrularak oturdu ve “Ey Eşec buraya gel” buyurdu. Nitekim o Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in sağ tara­fına oturdu. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem ona,

“Hoş geldin, merhaba” buyurdu ve şefkatle muamele etti. Ona memleketi hakkında soru sordu ve Hecer bölgesi­nin Safa ve Müşkar köyleri ile diğer köylerini tek tek zikretti. Hz. Eşec radıyallahu anh,

“Ya Rasûlallah! Anam, babam size feda olsun, siz bizim köylerin adını bizden faz­la biliyorsunuz” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Bana sizin bölgeniz açıldı ve ben oralarda gezdim, dolaştım” buyurdu. Sonra ensara dönerek,

“Ey ensar! Kardeşlerinize ikram ediniz. Çünkü bunlar da İslam’da sizin benzerlerin izdir. Onla­rın tüyleri ve cildleri size daha çok benziyor. Onlar kendi istekleriyle, müslüman ol­dular, zorlanmadılar. Hakları da ellerinden alınmadı ki, onu elde etmek için İslam’a girsinler. Halbuki bâzı kavimler İslam’a girmekten yüz çevirmişler (ve müslümanlarla savaşmışlar ve) nihayetinde öldürülmüşlerdir” buyurdu. (O heyet ensarın yanında kaldı.) Sonra sabah olunca Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem,

“Sizler kar­deşlerinizin size ikramlarını ve misafirperverliğini nasıl buldunuz?” buyurdu. Onlar,

“Bunlar kardeşlerin en hayırlılarıdır. Bize yumuşak yatakları takdim ettiler. Güzel yemekler yedirdiler. Sabah-akşam bize Rabbimizin kitabını ve Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem’in Sünnetlerini öğrettiler” dedi. Bu Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’ın çok hoşuna gitti ve çok sevindi. Sonra bizden herkese teker teker teveccüh etti. Biz öğrendiğimiz ve bize öğretilenleri Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’e arz ettik. Bizden bazılarına Ettehiyyatü, bazılarına Fatiha sûresi, bazısına bir sûre, bazılarına iki sûre, bazılarına da birçok sünnetler öğretilmişti.” [1802]

192) Hz. Câbir radıyallahu anh diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu;

“Seferden dönen bir adamın ev halkının yanına varmasının en güzel vakti, gecenin ilk bölümüdür. (Bu durum evdekiler, onun geldiğini bildikleri veya kısa mesafeli bir seferden döndüğü zaman geçerlidir.)”[1803]                           

193) Hz. Câbir bin Abdullah radıyallahu anhuma diyor ki: Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu; “Kişi evinden uzun zaman ayrı kalınca (yani yolculu­ğu uzayınca,) gece vakti (aniden) evine gelmesin.” [1804]                                       

İzah: Bu hadisi şeriften anlaşıldığına göre, uzun seferden sonra aniden eve dönmek uygun değildir. Bu durumda ev halkı onu karşılamaya önceden zih­nen hazırlanamazlar. Ancak evdekiler onun önceden geleceği vakti biliyorlarsa, gece vakti eve gitmekte bir sakınca yoktur. [1805]


[1697] Tâ-Hâ: 20/42-46.

[1698] Âl-i İmran: 3/159.

[1699] A'raf: 7/199-200.

[1700] Müzzemmil: 73/10.

[1701] Müslim

[1702] Taberâni, Ebû Yâ'lâ, Bezzâr, Mecma'uz Zevâid

[1703] Müslim

[1704] Buhâri

[1705] Mezâhir'i Hakk

[1706] Metâlib-iÂtiye, İsâbe

[1707] Ebû Dâvûd

[1708] Müstedrek’i Hakim

[1709] Ra'd: 13/13.

[1710] Buhâri

[1711] Buhâh, Beyhaki, Elbidâye ven-Nihâye

[1712] Tirmizi

[1713] Ebu Dâvûd

[1714] Müsnedi Ahmed

[1715] Müsned'i Hakim

[1716] Müsned'i Ahmed

[1717] Neseî.

[1718] Taberâni, Mecma'uz Zevâid.

[1719] Tirmizi.

[1720] Müslim.

[1721] Ebu Dâvûd.

[1722] Bezl'ül Mechûd.

[1723] Ebû Dâvûd.

[1724] Müslim

[1725] Müslim

[1726] Müstedrek-i Hâkim

[1727] Müslim

[1728] Müsned'i Ahmed

[1729] Buhâri

[1730] İbni Hibban Dinar; altın paranın adıdır.

[1731] Taberâni, Mecma'uz Zevâid

[1732] Ali İmran: 3/159

[1733] Beyhaki

[1734] Müsned'i Ahmed

[1735] Ebû Dâvûd

[1736] Beyhaki

[1737] Hilye, İsâbe

[1738] İsâbe

[1739] Şerh-üs Sünne

[1740] Beyhakî

[1741] Müsned'i Ahmed, Bezzâr, Taberâni, Mecma'uz Zevâid

[1742] Buhâri.

[1743] Ebû Dâvûd

[1744] Mezâhir'i Hakk

[1745] Tirmizi

[1746] Mezâhir'i Hakk

[1747] Bezzar, Mecma'uz Zevâid

[1748] Müsned'i Ahmed

[1749] Nesei.

[1750] Ebû Dâvûd

[1751] Ebû Dâvûd

[1752] Müslim

[1753] Müsned'i Ahmed, Mecma'uz zevâid

[1754] İbni Hibbân

[1755] Buhâri

[1756] Müsned'i Ahmed

[1757] Müslim

[1758] Müslim

[1759] Buhâri

[1760] Buhâri

[1761] Bezzar, Taberâni, Mecma'uz Zevâid

[1762] Müstedreki Hâkim

[1763] Müsned'i Ahmed

[1764] Müslim

[1765] Buhiri

[1766] Ebû Dâvûd

[1767] Müstedrek'i Hâkim

[1768] Buhâri, İsâbe

[1769] Bezzar, Taberâni, Mecma'uz Zevâid

[1770] Beyhaki

[1771] Müslim

[1772] Ebû Dâvûd

[1773] Bezl'ül Mechûd

[1774] Müslim

[1775] Buhâri

[1776] Müslim

[1777] Müstedrek'i Hâkim

[1778] Müsned'iAhmed

[1779] İbni Mâce

[1780] Müslim

[1781] Nevevî

[1782] Ebû Dâvûd

[1783] Müsned'i Ahmed

[1784] Bezzaz-, Mecma'uz zevâid

[1785] Müsned'i Ahmed, Taberâni, Mecma'uz Zevâid

[1786] Ebû Dâvûd

[1787] Ebû Dâvûd

[1788] Ebû Dâvûd

[1789] Ebû Dâvûd

[1790] Müslim

[1791] Ebû Dâvûd

[1792] Câmi'üs Seğir

[1793] Buhân

[1794] Ebu Dâvûd

[1795] Mezâhir'i Hakk

[1796] Ebû Dâvûd

[1797] Taberâni, Mecma'uz Zevâid

[1798] Tefsîr'i İbni Kesir

[1799] Müslim

[1800] Buhâri

[1801] Başında veya yüzünde yara izi olan kimseye eşec denir.

[1802] Müsned'i Ahmed

[1803] Ebû Dâvûd

[1804] Müslim

[1805] Nevevi




Konu Başlığı: Ynt: Allah yoluna çıkma âdabı
Gönderen: Ceren üzerinde 16 Temmuz 2019, 15:11:52
Esselamu aleykum. Rabbim razı bilgilerden kardeşim. ...


Konu Başlığı: Ynt: Allah yoluna çıkma âdabı
Gönderen: Züleyha üzerinde 17 Temmuz 2019, 11:45:27
Ve Aleykümüsselam Rabbim bizleri has Mü minlerden eylesin ki tebliğ etmeden dahi davranışlarımızdan nice insan etkilenip hak dine girsin Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Allah yoluna çıkma âdabı
Gönderen: Sevgi. üzerinde 18 Temmuz 2019, 13:37:51
Aleyküm selâm. Rabbim bizleri herzaman güzelliklere vesile olan kullarından olmayı nasip etsin inşaAllah


Konu Başlığı: Ynt: Allah yoluna çıkma âdabı
Gönderen: Mehmed. üzerinde 30 Temmuz 2019, 16:08:43
Esselamü aleyküm Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Allah yoluna çıkma âdabı
Gönderen: Melek Nur Çelik koü üzerinde 30 Temmuz 2019, 19:19:27
Paylaşım için Allah razı olsun..