๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mükayeseli İbadetler İlmihali => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 29 Ağustos 2012, 15:26:57



Konu Başlığı: Zekâtın Tanımı
Gönderen: Sümeyye üzerinde 29 Ağustos 2012, 15:26:57
2. BÖLÜM ZEKAT KAVRAMI

4. Zekâtın Tanımı:

“Nüzulü Mekke safhasında başlayarak Medine'de tamamla­nan Kur'ân âyetleri arasında, malî mükellefiyetlere temas edenler, bunu vazederken çeşitli tabirler kullanmaktadır. Gerek Mekke ve gerekse Medine'de ortaya atılan bu tabirler arasında nihayet sa­daka ve zekât tabirleri müslümanların devlete ödedikleri her nevi vergileri ifade eden tabir olarak yerleşmiş ve İslâm'da müslim vergi müessesesini ifade eden tabirler olarak kullanılmıştır; bunlardan zekât, sadakaya nispetle daha çok kullanılan bir tabir olarak kendini göstermektedir. Zekât'a bu manada yerleşmiş bir tabir olarak biz, Hz. Peygamberin sağlığında kaleme alınmış resmî vesikalarda bol bol raslamaktayız.

Filhakika Mekke'de henüz bir vergi müessesesi mevzubahis olmadığı sıralarda müslümanlar için umumî malî mükellefiyetle­ri ifade eden tabir olarak, zekâttan ayrı çeşitli tabirleri, gerek Kur­'ân ve gerekse hadisler arasında tespit edebilmekteyiz. îlerki devir­de vergiye dönüşecek olan bu nevi mükellefiyetler, o sırada alelade tabirler altında müslümanların zihinlerinde bir mefhum yaratmak üzere vazediliyorlardı. Kronolojik nüzul sırasına göre bunlar için ilk olarak, Kur'ân [36] âyetlerde “ta'am” kelimesi kullanılmaktadır ki bu âyetlerde, fakir olan kimseleri besle-meyenler, onları yedirip içirmeyenlerin akıbetleri göserilmekte ve mü’minler bu yolda fedakarlıklarda bulunmaya teşvik olunmak­tadır. Sırasıyla dört, on ve onyedinci nüzul sırasında bulunan mez­kur âyetlerden sonra, elliüçüncü iniş sırasındaki [37] âyette “sadaka” kelimesi kullanılmaktadır ki, bu, zekât ile birlikte ilerde umumî devlet vergilen için kullanılmaktadır ki, bu, zekât ile bir­likte ilerde umumi devlet vergileri için kullanılacak olan tabirdir. Yine bu mevzuda kaide vazeden âyetlerde ayrıca “nasib”, [38] “Hakk,” [39] “îta”, [40] “zekât”, [41] “nafaka” [42] tabirleri kullanılmaktadır. S. Hurgronje, her ne kadar zekât ve sa­daka tabirlerinin Medine'ye hicretten sonra Peygamber tarafından ilk olarak kullanıldığını ileri sürerse de, bu âyetler muvacehesin­de, henüz malî mükellefiyetlerin mefhum safhasında bulunduğu bu devrede bile zekât ve sadaka kelimelerinin müslümanlar ta­rafından kullanıldığını iddia etmemiz mümkün olmaktadır.

Medine safhasında ise bu tabirlerden” hakk” [43] üç yerde, “îta” [44] iki ayrı yerde, “zekât” otuziki ayrı yerde, “sadaka” [45] beş yerde, “nafaka” [46] altı yerde, “ta'atn” [47] bir yerde olmak üzere tekrarlanmak­tadır. Mekkî olan bu eşanlamlı tabirlerin tekrarlanışı yanında “nasib” tabiri hiç geçmemektedir. Buna mukabil aynı mükellefiye­ti ifade için Kur'ân âyetleri arasında “ard”, [48] “birr”, [49] “kısmet”, [50] “ihsan” [51] gibi dört ayrı ve yeni tabirin bulunduğunu görmekteyiz.

Resmî vesikalarda ise durum daha başkadır; bunlar meseleye daha ziyade umumî tabirler olan zekât ve sadaka ile temas etmekte ve tıazen de bu umumî tabirin içinde sadece bir vergi nispeti (uşr, hums, nısfu'1-uşr) veya bir vergi mevzuundan (uşr: gümrük vergisi veya ziraat vergisi) ibaret olan tabirler kullanılmaktadır. Bu vesi­kaların mündericatı bize, bu tabirler yanında zekât ve sadakanın tamamen birbirinin müteradifi olduğunu da göstermektedir.

Resmî vesikaların daha ziyade Hendek muharebesinden sonra kaleme alınanlarında ve bilhassa Fetihten sonrakilerde ze­kât tabirinin müslüman tebaya vazedilmiş vergiler olarak kul­lanılmaya başlandığı görülür; buna nazaran takriben hicrî beşinci yıllarda bu vergi müessesesini ifade eden bir tabir olacak devlet hukukî yapısı içinde yer aldığı kanaatine varılabilir. Bu suretle görülüyor ki, çok çeşitli tabirler altında fertlerin zihinlerinde bir malî mükellefiyet mefhumu yaratıldıktan sonra bu mefhum, “zekât ve sadaka” çerçevesi içinde dondurulmuş bulunmaktadır.” [52]

Şu halde, Zekât kavramının daha iyi anlaşılabilmesi için eş manalı kavramlarla, bu arada özellikle “sadaka” kavramı ile yanyana incelenmesi gerekir.

Sözlükte “zekât” kelimesi, “temizlemek, arınmak, bereket, güzel anış ve övmek” manalarına gelir. Hukuk   dilinde ise “zekât”ı, geniş ve dar manada olmak üzere başlıca iki açıdan ele almak  gerekir:

Geniş manada zekât kavramı, “mal zekâtı” olarak kabul edilen “farz zekât” ile “beden zekâtı” olarak kabul edilen “vacip fitre”yi içine alır. Nitekim çalışmamızın ilgili yerinde, bu şekilde bir sınıflamanın çok isabetli olduğunu yakından göreceğiz. [53]

Dar manada “zekât”, İslâm dininin beş rüknünden biri olan “mal zekâtı,” başka bir deyişle “mâli bir ibadet olan zekât'tır. Bu manasıyla “zekât” “Şartlarına uygun olarak, zekâta tâbi mallar­dan bir miktarını zekât alacaklısına Allah rızası için temlik et­mek” [54] demektir. Nitekim modern tanımıyla vergi de, “Kamu gi­derlerini karşılamak üzere, devletin, tek yanlı olarak ve vergileme yetkisine dayanarak kişilerin gelir ve mallarından aldığı ekono­mik değerlerdir” biçiminde tanımlanmaktadır. [55] “Zekât” kelimesi, İslâm zekât hukuku literatüründe, “zekâtın ödenmesi işlemi” ma­nasına da gelir.

 

                    Zekâtın Çeşitleri

--------------------------------------------------

Mal Zekâtı                      Beden Zekâtı

(Zekâtu'l-Emvâl)             (Zekâtu'l-Ebdân)

 

Şema 49: Zekâtın Çeşitleri

 

Kur'ân-ı Kerîm'de zekât kelimesi otuziki yerde geçmektedir. Bunlardan sekizi mekkî, kalanı medenî sûrelerde olmak üzere otuzu bilinen, ikisi ise değişik manalarda kullanılmıştır. [56] Bu isim dışında, sadaka [57] (oniki yerde ve hep medenî sûrelerde geçer), hak, [58] birr, [59] infak [60] ve ta'amu miskin [61] gibi çeşitli isimler altında zikredilirken, namazla birlikte yirmiyedi yerde tekrarlanır. Ruh ve bedeni birleştirme ve insanda içindeki hiçbir şeyin diğeri aleyhine üstün olmadığı bir bütün meydana getirme gayesi ile Hz. Peygamber, İslâm'ın dört temel direğinden biri olan vergi ödeme vazifesini; namaz kılma, Ramazan ayında oruç tutma ve Mekke'deki Beytullah'ı ziyaret etme görevlerinin arasına dahil etti. Şu halde Kur'ân'ın, her iki görevi bir solukta birleştiriveren şu cümleyi yirmiden fazla yerde tekrar etmesi bir tesadüften ibaret değildir:

“Namazı kılınız ve zekâtı veriniz.” Bu görevin ehemmiye­tini zihne daha iyi bir şekilde nakşetmek için vergiye verilen isim bile manidardır. Kur'ân, müslümanlar tarafından kendi hükümet­lerine ödenen vergi için özellikle üç müteradif kelime kullanır: Zekât, sadaka ve hakk. Bunları herhangi bir kişiye verilen ferdî ve ihtiyarî sadakadan ayırdederken, bu sonuncusunu da “İnfak fi Sebilillah: Allah yolunda harcama” vb. adını vererek durmadan teşvik edecektir.

Zekât kelimesi, tam-tamma büyüme veya temizleme mana­larına gelir. Bu, muhtemelen, artan mallardan bir kısmını ihtiyaç sahiplerine vermek suretiyle, bunları temizlemek gerektiği mana­sını taşımaktadır. Teşkilatlanma, cemiyetin temelinde olduğun­dan, hakkaniyetle üleştirilebilmesi için bu vergiyi cemiyetin merkezi organına vermek gerekir.

“Sadaka” kelimesinin de iki manası vardır: Bildiğimiz sa­daka kadar, sadakat (doğruluk) manasına da gelir. O halde, Allah­'a bağlılığın, Allah'a karşı samimiyetin doğruluğunu ispat etmek üzere, “Allah'ın vechi (rızası)” için Allah adına sadaka vermek ge­rekmektedir.

Nihayet “hakk” kelimesi de, hem hak, hem de hakikat demek­tir. Şu halde, vergi, bir başkasının mallarımızı ağır sorumlulukla­ra katan hakkıdır; onun ifa edilmesi, bizim Allah'a hakikaten ve samimiyetle bağlı olduğumuzu ispatlar. [62]

Ayetlerde “zekât”ın namazdan ayrı olarak geçmesi [63] önceki âyette namaz, bir sonraki âyette de “zekât” zikredilmek üzere yalnızca bir yerdedir[64].

Zekât ödemeye, Tezkiye, zekât ödeyene Müzekkî, zekâtı öde­nen mala da Müzekkâ Bih veya sadece Müzekkâ adı verilir.

Çağdaş hukukçular ve iktisatçılar zekâta, “devlet vergisi”[65], “içtimaî vergi”[66], ''servet vergisi”[67] gibi, biraz da konunun modern hayat açısından değerlendirilmesinden etkilenerek “vergi” kelimesiyle ifade edilen isimler vermektedirler. “Aslında zekât, müslüman devletçe, müslümanlardan alınan her çeşit vergi de­mektir. Gerek Hz. Peygamber ve gerekse Halifeler devrinde müslümanlardan tahsil edilen bütün vergiler bu tabirle ifade edilmiştir.” [68]

Zekât, muhtaçlar açısından sabit bir hak ve Allah'ın bir farzı, mükellef açısından da müeyyideli bir vergidir. Müslüman Rabbını razı etmek, nefsini ve malını temizlemek, malını çoğaltmak için ihtiyaç sahibine onu ödemedikçe, müslümanlığı sağlam ve imanı tam olamaz. Zekâtı gönlü hoş, minnet ve eziyetten uzak olarak ödemek farzdır. Böylece zekâtın, nafile sadakalardan ayrı ve mec­buri bir vergi; zenginin bir lütfü değil, borcu, fakirin de bir hakkı olduğu ortaya çıkar.

Sözlük manası itibarıyla “sadaka”, Allah Teâlâ'ya kulluk konusunda sıdk ve sadakat, merhamet” manasına gelir. [69] Hukuk dilinde ise “Kişinin malından sırf Allah rızası için, muhtaç kim­selere temlik edilmek üzere ayırdığı miktar” demektir. [70] Sadaka vermeye Tasadduk, sadaka verene Mutesaddık, sadaka verilen kimseye de Mutesaddekun Aleyh denir. [71]

Zekât gibi, sadakayı da, geniş ve dar manada olmak üzere, iki şekilde ele almak mümkündür:

Aslında sadaka kavramı, hem zekât ve fitre, hem de nafile sadakalar için kullanılan genel bir kavramdır. Nitekim, Kur'ân-ı Kerîm'de ve hadislerde kullanılan sadaka kelimesi, mecburi olan zekât için kullanıldığı gibi, mecburî olmayan sadakalar için de kullanılır. Bu sebeple, sadaka kavramı, zekâttan daha geniş kap­samlıdır. Zekât için kullanılan “sadaka” tabiri, fakirlere verilen ve mecburi olmayan sadaka manasına gelmez. [72]

Dar manada “sadaka” tabiri, mecburî olmayan ve nafile sa­dakalar için kullanılır. Bu manada sadaka, ne mecburidir ve ne de miktarı ve ödeme zamanı tayin edilmiştir. Fakirlere verilen sada­kanın tam karşılığı, “İnfak fi Sebilillah”, [73] yani “Allah yolunda mal harcamak”tır.

Bu incelemeden sonra, sadaka için başlıca şu üç özellik ayırdedilebilir:

1. Fakir ve muhtaca ödeme,

2. Temlik,

3. Allah rızası.

Bu durumda sadakalar, başlıca iki kümeye ayrılabilir:

1. Mecburi sadakalar: Zekât (mal sadakası) ve fitre (beden sadakası) mecburî olan sadakalardır.

2. Nafile Sadakalar: Tatavvu, Sadakatu'1-Hâce veya İhtiyaç Sadakası da denen zekât ve fitre dışındaki maddî ve manevî birçok yol ve çeşidi bulunan sadakalar “Nafile Sadaka” adını alır. Ancak, zekât ve fitre, ihtiyacın giderilmesi konusunda yetersiz kalınca, bu çeşit sadakalar da mecburî hale dönüşür.

Zekât dışındaki sadakaların ödenmesi, devletin bir müdaha­lesi olmadan mükellef tarafından doğrudan yapılır.

Mecburî sadakalara “muvakkat-geçici”, nafile sadakalara da “daimî-sürekli” gözüyle bakabiliriz.

Şu halde sadaka, zekât ve fitrenin yamsıra, gönüllü ve ihti­yarî ödemeleri de kapsayan, geniş bir terimdir. Her zekât, sadaka olduğu halde, her sadaka zekât değildir; ancak, ödenmesi farz olan sadaka, zekât sayılır.

 

                                Sadakanın Çeşitleri

-------------------------------------------------------------------------------

Mecburî Sadaka                          Nafile Sadaka (İhtiyaç Sadakası)

1. Mal Sadakası (Zekât)

2. Beden Sadakası (Fitre)

 

Şema 50: Sadakanın Çeşitleri





[36] Müdessir: 74/44, Fecr: 89/18, Maun: 107/3, Hakka: 69/34.

[37] Yusuf: 12/88.

[38] En'am: 6/136, Nahl: 16/56

[39] ez-Zariyat 51/19, el-Me'aric: 70/24-25

[40] en-Nahl: 16/90.

[41] Enbiya: 21/70.

[42] Enfal: 8/36.

[43] En'am: 6/141, İsra: 17/26, Kalem: 68/17-34.

[44] Bakara: 2/177, Nur: 24/22.

[45] Bakara: 2/196, 263; Nisa: 4/114, Tevbe: 9/103, Mücadele: 58/12.

[46] Enfal: 8/36, Tevbe: 9/34, Bakara: 2/264-267-215.

[47] İnsan: 76/8.

[48] Müzemmil: 73/20, Hadîd: 57/18.

[49] Bakara: 2/177.

[50] Nisa: 4/8.

[51] Nisa: 4/36.

[52] Tuğ, İslâm Vergi Hukuku, s. 49-50.

[53] Bkz. aşağıda 10 4 3 ve 106.

[54] Bilmen: HFK, c. IV, s. 77; Cezîrî, Fame, c. I, s. 590; Kardavî, FZ, c. I, s. 38;Sıddıki, İslâm Devletinde Malî Yapı, s. 38-39.

[55] Ergınay, Vergi Hukuku, s. 9; Erginay, Kamu Maliyesi, s. 19-20.

[56] Farklı iki âyet şunlardır: Kehf: 18/81; Meryem: 19/13.

[57] Örnek olarak Tevbe: 9/60.

[58] Örnek olarak En'am: 6/141; Me'aric: 70/24; Zariyat: 51/19.

[59] Al-ı İmran: 3/92; Bakara: 2/177.

[60] Bakara: 2/267.

[61] Ma'un: 107/3.

[62] Hamidullah, M., "Müslümanlarda  Hukuk  Felsefesi" , (çev. I. K. Dönmez), İslâm Medeniyeti D., c. IV, sayı: 4 (Ağustos 1980), s. 32.

[63] el-Mu'minun: 23/2-4 âyetlerinde

[64] Abdulbaki, M. Fuad, el-Mu'cemu'l-Mufehres li-Elfazi'l-Kur'âni'l-Kerim, s. 331. Zekâtla ilgili âyetler için bkz. Abdulbaki, age., s. 331; el-Azzuzi, M., Kur'ân-ı Kerîm  Fihristi , (İstanbul. 1979), s. 64; Tafsilu Ayatul-Kur'âni'l-Azim (İst. 1979), s. 301 vd.

[65] Hamidullah, İslâm'a Giriş, s. 11, 112, 196.

[66] Ebu Zehra, İslâm'da Sosyal Dayanışına, s. 153.

[67] Ahraed, İdam İktisadı, s. 149; Karaman, İslâm'ın Işığında Günün Meseleleri, c I, s. 127; Mannan, İslâm Ekonomisi, s. 379.

[68] Hamidullah, İslâm'a Giriş, s. 111, 196; Hamidullah, Modern İktisat ve İslâm, s. 17.

[69] Tevbe: 9/60.

[70] Asım Efendi: Kamus, c. III, s. 916; Bilmen, HFK, c. IV, s. 223.

[71] Bilmen, HFK, c. IV, s. 223.

[72] Gazali, İhya, c. I, s. 225-231; Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dinî Kur'ân Dili, c. IV, s. 2572; Maverdi, d-Ahhâmu's-Sultâniyye, s. 113; Sıddıki, İslâm Devletinde Malî Yapı, s. 39.

[73] Hamidullah, İslâm'a Giriş, s. 197; Hamidullah, İslâm'ın Hukuk İlminin Yardımları, s. 67; Hamidullah, Modern İktisat ve. İslâm, s. 17.