๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mükayeseli İbadetler İlmihali => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 25 Ağustos 2012, 15:59:00



Konu Başlığı: Zekât Memurunun Yaptığı Dua
Gönderen: Sümeyye üzerinde 25 Ağustos 2012, 15:59:00
1- Zekât Memurunun Yaptığı Dua:

a) Hükmü: Zahirî Mezhebine ve bazı şafiî hukukçulara göre, mükellefe dua etmek farzdır; Cumhur'a göre, dua farz değil, müstehaptır. Yusuf Kardavî, zekâtın önemli bir rükün olduğu, onun diğer din ve hukuk sistemlerinden ayrılması için farz olduğu görüşünün kabul edilmesi gerektiği kanaatindedir.

b) Sözleri: Mükellef için yapılacak duayla ilgili olarak, bağ­layıcı sözler yoktur, istenilen şekilde dua edilebilir.  eş-Şafiî”den,

“Verdiğinden dolayı Allah seni mükâfatlandırsın, verdiğini sana tertemiz yapsın ve kalanını da bereketlendirsin.” diye dua edilmesi gerektiği nakledilir. Duanın “salât” kökünden değil, “bereket” kö­künden gelen kelimelerle yapılması uygundur.

 
2- Mükellefin Yapacağı Dua:

 

Mükellefin de -zekâtını gönülden vererek aynı şekilde ken­disi için “Rabbena Tekabbel Minna. İnneke Ente's-Semi'u'1-Alim” (Rabbimiz! Bizden kabul et. Sen işitir ve bilirsin.) şeklinde, Hz. İb­rahim ve oğlu İsmail'in yaptığı gibi, ibadetlerinin kabulü için dua etmesi müstehaptır. Hz. Peygamber'den,

“Allahumme'c'alha Magnemen, Vela Tec'alha Magremen” şeklinde dua edilmesini istediği de nakledilir. Bu duanın manası şudur: “Allah’ım, onunla beni güzelleştir ve temizle, zekâtın ödenmesini kendim için, din ve dünya için, ahiret için kâr ve kazanç görüyor, onu isteksiz ödemiş olarak görmüyorum.”

Bu arada şunu belirtmeliyiz ki, klasik hukukçular, Hz. Os­man'ın uygulamasına bakarak zekât mevzuu malları tahsil usulü açısından başlıca iki kümede ele alırlar.

1) Açık Mallar (Emvâl-i Zahire): Bu tür mallar,  sadece sahipleri tarafından değil, başkaları tarafından da bilinen mallar­dır.  Hayvanlar, ziraî ürünler, madenler ve defineler, gümrükteki ticaret malları, bunun örneğidir. Hemen bütün klasik hukukçular, bu tür malların zekâtının devletçe tahsil edileceğini savunur.

2) Gizli Mallar (Emvâl-i Bâtına): Saklanan altın,  gü­müş ve nakit para, ev veya mağazalardaki ticaret malları gibi, miktarını ve hesabını yalnızca mal sahibinin bildiği mallar Gizli Mallar adını alır. Mükellef kendi isteğiyle gizli malların zekâtını devlete ödeyebilir, ancak esas olan devletin açık malların zekâtını bizzat tahsilidir. Gizli malların zekâtının tahsil ve tevziî konusun­da hukukçular, devletin hak” ve selahiyetinin bulunduğunu kabul ederler. Ancak, bunun vacip olup olmadığı, mükellefleri ödemeye zorlayıp zorlayamayacağı, ödemezlerse savaşıp savaşmayacağı ih­tilaflıdır. Büyük müfessir Fahruddin Razi, Tevbe: 9/60 âyetini açık, Tevbe: 9/103 âyetini ise gizli mallar için delil gösterir.

Hz. Peygamber devrinde, Hz. Osman devrine kadar, her çeşit malın zekâtı devlet tarafından tahsil edilirdi. Hz. Osman zama­nında devletin gelirleri çoğaldı. Bu sebeple, durum değişerek, bu devirden itibaren, açık malların zekâtı devlet tarafından tahsil edilmeye devam edildi. Öte yandan, gizli malların zekâtı ise, mü­kelleflerin dindarlığına bırakıldı ve böylece mükellefin kendi ta­rafından sarf yerine ödenmesi kararlaştırıldı. Belki bu tur hareket tarzına yol açan bir diğer sebep, kendi fakir akrabalarına zekâtıyla yardım etmek isteyen -mükelleflere imkân tanıma düşüncesidir. [596] Bu uygulama, kendi devri için çok haklı olmakla birlikte, ileriki devir hukukçularınca değişmez olarak benimsenmesi yüzünden devletin zekâtla olan ilişkilerini giderek zayıflatmış, sonuçta bu ilişki tamamen kopmuştur.

Burada şunu hatırlatmak yerinde olur ki, Maliki Mezhebi esasen gizli ve açık mal ayırımını kabul etmez, bütün mallar açık­tır. [597]



[596] Bilmen, HFK, c. IV, s. 74; Ebu Zehra, İslâm'da Sosyal Dayanışma, s. 153; Kardavî, FZ, c. 2, s. 759-775; Kâsânî, BS, c. II, s. 35-36; Maverdi, el-Ahkâmu's-Sultâniyye, s. 113.

[597] Sıddıki, İslâm Devletinde Malî Yapı, s. 166.