๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mükayeseli İbadetler İlmihali => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 28 Ağustos 2012, 14:37:13



Konu Başlığı: Vergi Zekât Yerine Geçmez
Gönderen: Sümeyye üzerinde 28 Ağustos 2012, 14:37:13
Vergi Zekât Yerine Geçmez:

Cumhur denecek şekilde hukukçuların büyük çoğunluğu, ver­ginin zekât yerine geçmeyeceğini savunmaktadır. Bunlar arasında İbn Haceri'l-Heysemî, [181] İbn Âbidin ve onun zikrettiği Serahsi [182] (Serahsi'nin görüşü, meks alanların tüccardan aldığı mal, zekât yerine geçmez, şeklindedir), Maliki hukukçulardan Uleyş, [183] Reşid Rıza, [184] Mahmud Şeltut, [185] Muhammed Ebu Zehra, [186] Ebu'l-Hasan en-Nedvî [187] gibi çok tanınan hukukçular bulunmaktadır.

Tercihe şayan görüş, -gerekçesini az sonra sunacağımız-ikinci görüştür. [188]

Böylece vergi, zekât mükellefi açısından, tıpkı bir borçmuş gibi işlem görecektir.

Devletlerin koydukları vergilerden zekâtı ayıran birçok özel­likler vardır ki, bunlar zekâta ayrı bir karakter vermekte, ona dinî bir kutsiyet izafe edip onun -diğer hiçbir vergide bulunmayan- ha­yatta, ahlâkta, kul ile Allah arasında bağ kurmada büyük rol oy­namasını sağlamaktadır.

Bu özelliklerin en açıklarından biri, farzın edasında hâkim olan iman ve yalnız Allah'tan mükâfat bekleme ruhudur ki, işte bu ruh diğer hiçbir vergide yoktur.

Zekâtı gerek zamanımızdaki ve gerek daha önceki devletlerin koydukları vergilerden, başlangıç ve sonuç itibarıyla ayıran ikinci bir özellik de Hz. Peygamber'in cevâmi'u'l-kelim (az sözle çok mana ifade etmek)den olan aşağıdaki hadisinde dile getirilmiş asıl konuluş şeklidir: “Zekât müslümanların zenginlerinden alınır, fakirlerine verilir.” [189] İşte zekâtın asıl konulusu böyle idi ve kıyamete kadar da böyle kalması gerekir.

Zekâtın karakteristik özelliklerinden üçüncüsü; ihlas, tevazu, şükran borcunu ifa ve zekât verirken fakire yapılması gereken ik­ramdır ki, zekât verenin bu yüce ve ince ahlâk ve edeplerle bezen­mesi ve dinî ruhu içine sindirmesi gerekir. Çünkü Kur'ân, buna teşvik etmiş ve bu değerde olanları övmüştür. Bazan da sadaka ve­renleri, hayır-hasenat yapanları, amellerini bulandırmaktan ve başa kakıp eziyet etmek suretiyle değerini azaltmaktan sakındırmıştır. [190]

Devletlerin aldiğı -adaletli veya zalimane olsun- vergiler ise, bu ibadet ruhundan, nefis tevazuundan, ihlastan ve helal mal araştırmaktan mahrumdurlar. Hatta çok defa bu vergiler, vergi ka­çakçılığının kurbanı olur veya verenin içtenliği şöyle dursun, öfkeyle verilir, icabında anafordan vurulan mal vergi diye ödenir. İnançla ilgili olmayan her türlü işte, böyle neticeler görülebilir.




[182] Haşiyetu Reddi'l-Muhtar, c. I, s. 42'den Kardavî, c. II, s. 1114-1115; Yavuz, İZM, s. 439.

[183] Kardavî, FZ, c. II, s. 1115; Yavuz, İZM, s. 439.

[184] M: Reşid Rıza, el-Fetâvâ, c. I, s. 229-230'dan ve el-Menar, c. VII, s. 576'dan Kardavî, FZ, c. II, s. 1115; Yavuz, İZM, s. 439.

[185] Şeltût, Fetâvâ, s. 126-127; Yavuz, İZM, s. 439.

[186] Ebu Zehra, M. Tanzimu'l-İslâm li'l-Muctema', s. 165'ten Kardavî, FZ, c. II, s. 1117-1118.

[187] Nedvî, Dört Rükün, s. 137-147.

[188] İAK, m. I . Karaman, İslâm'ın- Işığında Günün Meseleleri, c. II, s. 169; Kardavî, FZ, c. II, s. 1118-1119; Yavuz, İZM, s. 441-442.

[189] Buharî, Zekât, 1; Nesaî, Zekât, 1

[190] Bakara: 2/262-264.