Konu Başlığı: Vakıf Topraklar Gönderen: Sümeyye üzerinde 21 Ağustos 2012, 13:32:20 III. Vakıf Topraklar (Arazi-i Mevkufe): Özel mülkiyet veya devlet mülkiyeti altındayken Allah rızası için bir hayır yoluna vakfedilen topraklar Arazi-i Mevkufe adını alır. Bu tür topraklarda ziraat yapıldığında elde edilen ürün zekâta tâbidir; ancak Şafiî Mezhebine göre, muayyen bir şahsa ait olmadığı için, vakıf toprakların öşre tâbi olmaması gerekir. [1014] Bu konuda, özel mülkiyetteki hükümler geçerli kılınmalı, belki bazı durumlarda İmam Şafiî'nin içtihadı uygulanmalıdır. Kökü çok eskilere giden bu taksime bakarak, İslâm'da hususî ve ferdî arazi mülkiyetine yer verildiğini, çeşitli sebeplerle arazinin bir kısmının devlet ve amme mülkiyetinde bırakıldığını, vakıf yoluyla aslı şahısların mülkü olan topraklardan ammenin faydalanmasının sağlandığını, hususî ve amme mülkiyetlerinin yer değiştirmesinin mümkün bulunduğunu -nazarî olarak- tekrarlamak mümkündür. Herhangi bir tarihte çıkarılmış arazi kanunnamesindeki taksim ve tasnife dayanılarak bir toprak için “öşür gerekir, öşür gerekmez” demek, tarihî gelişmeyi günümüzdeki tasarruf şeklini nazarı itibara almamak, ilme ve gerçeğe uygun düşmez. Hanefî hukukçu İbn Nuceyn, Mısır topraklarının mülkiyet ve vergi statüsünü incelediği risalesinde vakıf topraklarının öşre tâbi olduğunu, ortak ziraatçilikte hem vakfın, hem de diğer ortağın öşür mükellefi olduğunu, toprakların kiraya verilmesi durumunda özel mülkiyetlerdeki hükmün geçerli kılınacağını, ama Ebu Yusuf ile Muhammed'in gorüşlerinin tercih edilerek topraktan ürün çıkaranın mükellef olması gerektiğini belirtmiştir. [1015] Bir ülkenin iktisadî ve içtimaî hayatı içinde önemli yeri bulunan toprak mülkiyeti meselesi, o ülkenin tâbi bulunduğu rejime göre şekillenmektedir. İslâm, ferdî ve hususî mülkiyet hakkını toprağa da teşmil etmiş, ancak toprağı işleyen ve mahsul alan kimseye bir vergi mükellefiyeti yüklenmiştir. Bu vergi, toprağın mülk olup olmamasına göre değişen öşür veya haraçtır. Ülkeye savaş yoluyla katılan bir toprağın kimin mülkü olacağı konusu, başlangıçta açıklığa kavuşmamış, ictihadla bu hususu tayin salahiyeti devlete bırakılmış; devlet başkanı, a) Toprağı mülk olarak savaşçılara dağıtmak, b) Vergisinden bütün müslümanların istifade edebilmesi maksadıyla mülkiyetini devletin elinde bırakmak (ammeye vakfetmek) şıklarından birini tercih hususunda seçimli olmuştur. İslâm tarihi boyunca idareciler, iktisadî ve içtimaî şartları, İslâmî esaslara -zahiren de olsa- intibak ettirerek toprak rejimini tayin etmişler; genellikle ıkta ve timar sistemi uygulanmakla birlikte, daima ve her yerde hususî mülk halinde topraklar bulunmuş ve son devirde, hemen her yerde ıkta ve timar sistemleri kaldırılarak hususî mülkiyet sistemi getirilmiştir. Böylece, günümüzde hiçbir İslâm ülkesinde haraç toprağı kalmamış; toprak hem hukuken, hem de fiilen sahibinin özel ve tam mülkü haline gelmiştir. Bu tapulu arazi, mülkiyetin bütün vasıflarını ve hükümlerini içine alır. Durum böyle olunca, müsîüman toprak sahibi, mülkü olan veya kiraladığı topraktan elde ettiği ürünün öşrünü ödemekle mükellef olur. Hiçbir bahane, kişiyi, bu durumda öşür ödeme sorumluluğundan kurtaramaz. Aslında zekât, fakirin hakkıdır, toprak da kişiye Allah'ın bir emanetidir. Bu sebeple, Türkiye'deki bütün topraklar öşre tâbidir. Devlete ait hazine topraklanyla vakıflar idaresine ait topraklar hariç tutulursa, başka cins arazi bulunmadığı söylenebilir. Esasen vakıf olup, bugün tapu ile tam mülk haline gelmiş topraklar da öşre tâbidir. Çünkü onların vakıf olmayla fiilen hiçbir ilgisi kalmamıştır. Fukaha ve tarihçilerin sözünü ettiği haraç toprakları, bugün için kalmamış, özel mülk haline gelmişlerdir. Özel topraklardan toprak vergisi alındığı gibi, öşür de ödenmelidir. Öyleyse, daha ziyade öşür diye bilineh ziraî mahsuller zekâtının, arazinin müslüman şahsın mülkü olup olmadığına bağlı değişkenliği -zamanımızda haracî ve mirî neviden arazi kalmadığı için- tesirini kaybetmiş sayılabilir, bugün şahısların tapulu arazileri hususî mülkleridir ve öşre tâbidir. [1016] Toprakların mazideki statüsü değil, şimdiki statüsü geçerli kılınır. [1014] Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, s, 352; Cezîrî, Fame, c. I, s. 617; Kâsânî, BS, c. II, a. 6; Sıddıki, age, s. 75. ayrıca bkz. yukarıda 25 1 3 1 2. [1015] İbn Nuceyn, et-Tuhfetu'l-Merdıyye fi'i-Arâdi'l-Misriyye, Resâîl, Beyrut 1980, s. 59 [1016] Karaman, age, c. I, s. 160,168; c. 2, s. 84. |