Konu Başlığı: Uzunluk Ve Genişlik Gönderen: Sümeyye üzerinde 02 Eylül 2012, 14:16:06 Uzunluk Ve Genişlik; Kabrin uzunluk ve genişlik olarak, en az ölü ve defni yapacakların sığacağı ölçüde olması gerekir. Kabrin hazırlanmasında sünnet olan, Hanefî Mezhebine göre, lahd (ölünün sığacağı kadar çukur hazırlamak), Şafiî Mezhebine göre, toprağı nehir yatağı şeklinde hazırlamaktır. Kâsânî, Medineliler’in Bakî toprağının yumuşak olması sebebiyle ikinci şekli uyguladıklarını, aynı gerekçeyle Buharahlar’ın da bu tarzı benimsediklerini belirtir. 2- Defin: Hükmü: [521] İmkân olunca, ölüyü defnetmek, farzı kifayedir, [522] bu bir çukur kazılarak gerçekleştirilir; imkân olmayınca, meselâ kıyıdan uzak geminin demirleyemeyeceği bir yerde ölen birinin kokusunun dağılmasından endişe edilirse, ağır bir maddeye bağlanır ve suya atılır. Zaruret olmayınca, ölüyü yere koyup, çukur kazmadan üstüne bina yapmak caiz değildir. Toprak sert olursa lahid, yani kabrin altında kıble tarafından ölünün sığacağı kadar bir çukur kazmak, ÜM’e göre sünnet, Malikî Mezhebine göre, müstehaptır. Toprak gevşek ve yumuşak olursa, nehir yatağı gibi, düz bir şekilde kazmak ve iki tarafını taşla örmek, Hanefî ve Hanbelî Mezheplerine göre, mubah, Şafiî ve Malikî Mezheplerine göre, müstehap ve lahid yapmaktan efdaldir, kabre konunca çatı yapılır. Kâsânî, ilk insan Hz. Adem’den beri, insanların ölülerini gömdüklerini, gömmeyenleri de hoş karşılamadıklarını, defnin farz olma delili olarak gösterir. Vakti: [523] Cumhur’a göre, gündüz gibi gece de defin caizdir. Hz. Peygamber’in, gece defnettiği olmuş, ayrıca Hz. Fatıma, Hz. Ebu Bekir, Hz. Osman, Hz. Âişe, İbn Mes’ud gibi sahabîler gece defnedilmişlerdir. Şekli: [524] (a) ÜM’e göre, cenazeyi.kıbleye gelecek şekilde kabre koymak vaciptir, Malikî Mezhebine göre, menduptur. Cenazenin kabre, sağ yanı üzere konması sünnettir. Kabre indirenlerin “Bismillah Alâ Milleti Rasulillah” (Allah’ın adıyla ve Rasulullah’ın dini üzere) demeleri de sünnettir. Cenaze belirtilen şekilde kabre konmadıysa bunları normal yapmak için, Hanefî ve Malikî Mezheplerine göre, toprak atılmadıysa -kerpiçleri kaldırarak bile olsa- kabir açılabilir, toprak atıldıysa açılmaz; Şafiî ve Hanbelî Mezheplerine göre, ölü kabre kıbleye dönük olarak konmadıysa, kabri açarak kıbleye döndürmek gerekir. Hanefî ve Şafiî Mezheplerine göre, ihtiyaç olmaksızın ölüyü sanduka, yatak, yastık vb.’ne konması mekruhtur; Maliki Mezhebine göre, bunun tabut ve sandıkla yapılması evlâya aykırıdır; Hanbelî Mezhebine göre ise, bu şekilde gömmek -ihtiyaç olsun olmasın- mekruhtur. (b) eş-Şafiî’ye göre, cenazeyi seli şeklinde kabre indirmek sünnettir. Seli, ölüyü kıblenin sağına konarak, ayaklarının kabre uzunlamasına tutulup, önce ayakları, sonra başı yerleştirilerek indirmek demektir, Kâsânî, Ebu Bekr Muhammed b. el-Fadl el-Buhârî’nin, toprağın yumuşaklığı sebebiyle, Buhara bölgesinde kabir için tuğla ve odun kullanmak ile çelik tabut kullanmanın sakıncası olmadığı görüşünü savunduğunu nakleder. Defin sırasında, üçer defa toprak atılır ve iyice örtülür: Hanefî ve Şafiî Mezheblerine göre, birincide “Minha Halaknâkum,” ikincide “Ve Fina Nu’îdukum” (sizi oraya döndürüyoruz), üçüncüde, Ve Minha Nuhricukum Târeten Uhrâ” (sizi ondan başka bir defa daha çıkaracağız) âyetleri okunur; Maliki ve Hanbelî Mezheplerine göre, bu durumda âyet vb. okunmaz. ÜM’e göre, kabrin üzeri yerden bir karış yükseğe kadar toprakla örtülür, deve hörgücü gibi yapılması menduptur; Şafiî Mezhebine göre, kabri toprak hizasına kadar yapmak efdaldir. Hanefî Mezhebine göre, defin için kabre tek veya çift sayıda kişiler inebilirken, eş-Şafiî’ye göre tek sayıdaki rakamlara göre inilir. Kâfirin kabre inmesi mekruhtur, müslümanlar ise kâfirlerin kabrine inebilir. Kâfirleri kabre indirmek, öncelikle mahremlerinin işidir, mahrem bulunmazsa diğerleri indirir. [521] İbn Rüşd, BM, c. I, s. 194; Cezîrî, Fame, c. I, s. 534; Karaman, age, s. 92; Kâsânî, BS, c. I, s. 318. [522] Maide: 5/31; Murselat: 77/26. [523] Ahmed, Mesâil, s. 144 (541); İbn Kudâme, age, c. II, s. 554-556; Karaman, age, s. 92. [524] Şafiî, Umm, c. I, s. 273, 276, 278, 283; Kâsânî, BS, c. I, s. 318-320; Cezîrî, Fame, c. I s. 535; Mergınânî, Hidâye, c. I, s. 93-94. |