๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mükayeseli İbadetler İlmihali => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 26 Ağustos 2012, 15:09:32



Konu Başlığı: Uhrevî Müeyyideler
Gönderen: Sümeyye üzerinde 26 Ağustos 2012, 15:09:32
Uhrevî Müeyyideler:

 

Hz. Peygamber'in hayatında Mekke devri bütün hukukî konu­larda maddî müeyyidenin henüz ortaya çıkmamasıyla tanınır. Mekke devrinde malî mükellefiyetler konurken, bunların sadece manevî müeyyide ile kuvvetlendirilmesi yoluna gidilmiş ve bu da, ferdi hem teşvik eden ve hem de korkutan ikili yolla olmuştur:

1) Allah'ın rızasını kazanmak,

2) Cehennem azabına uğramak.[533].

 
Ceza:

 

Allah'ın hakkı olan zekâtı ödeyemeyenlerin âhiret azabı ko­nusunda, Yüce Allah,

“Ey İman edenler! Hahamlar ve rahiplerin çoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler. Altın ve gümüşü bi­riktirip Allah yolunda sarfetmeyenlere can yakıcı bir azabı müj­dele Bunlar cehennem ateşinde kızdırıldığı gün, alınları, böğür­leri ve sırtları onlarla dağlanacak. Bu kendiniz için biriktirdiği-nizdir, biriktirdiğinizi tadın denecek.” [534]

Bu âyette geçen biriktirme (stok), zekâtı ödenmeyen paraları içine aldığı gibi, bazı hukukçulara göre zekâtı ödensin veya öden­mesin ihtiyaçtan fazla olarak elde tutulan malları da içine almak­tadır. [535]

Bir başka âyette şunlar anlatılır:

“Allah'ın bol nimetinden verdiklerinde cimrilik edenler, sakın bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar, bilakis bu onların kötülüğünedir. Cimrilik yaptıkları şey, kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası, Allah'ındır. Allah işlediklerinizden haberdardır.” [536] Bununla birlikte, tevbe kapıları açıktır:

“Allah'ın, kullarının tevbesini kabul ettiğini, sadakalar aldığını, Allah'ın tevbeleri ka­bul ve merhamet eden olduğunu bilmiyorlar mı?” [537]

Bir hadiste ise Hz. Peygamber, şunları belirtmektedir:

“Yüce Allah kime mal verir de zekâtını ödemezse, kıyamet gününde o mal, sahibine simsiyah iki benek bulunan gayet zehirli (ve zehirinin tesirinden başı) kel bir yılan şeklinde görünerek boynuna ger­danlık yapılacak; sonra da iki çene kemiğini, yani avurdunu iki tarafından yakalayıp, “Ben senin malınım, ben senin biriktirdiği­nim (stoğunum)” diyecek.”

 
Mükafat:

 

Kur'ân, zekât ödemeyi mü’min, yardımsever ve takva sahip­lerinin vasıflarından saymış, vermemeyi de müşriklik ve müna­fıklığın alâmeti kabul etmiştir. Zekât, böylelikle imanın mihengi olmuştur.

Allah Teâlâ'nın kendileri için kurtuluş yazdığı, Firdevs cen­netini vadettiği ve kendilerine hidayet ve müjde nasip ettiği mü'minler zincirine hiç kimse zekâtsız katılamaz:

“Mü’minler saadete ermişlerdir: Onlar namazda huşu içinde­dir; boş sözlerden yüz çevirirler; zekâtlarını verirler; eşleri ve cari­yeleri dışında mahrem yerlerini herkesten korurlar. Doğrusu bun­lar verilemezler.” [538]

Zekât ödemeyen kimse, ne Allah'ın, ne de mü’minlerin dost­luğunu kazanır:

“Sizin dostunuz ancak Allah, O'nun peygamberi ve namaz kılan, zekât veren ve rüku eden mü’minlerdir.” [539]




[533] Örnek olarak bkz. Müddessir: 74/44.

[534] Tevbe: 9/34-35.

[535] Bkz. Yavuz İZM, s. 133-140.

[536] Al-İ İmran: 3/180; Tevbe: 9/104.

[537] Buhari: Zekât, 3; Malik; Zekât, 21, 22; Zebîdî, Tecrid-i Sarih, c. VII, s. 29, H. No: 691.

[538] Mu'minun: 23/1-6.

[539] Maide: 5/55.