๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mükayeseli İbadetler İlmihali => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 28 Ağustos 2012, 14:48:25



Konu Başlığı: Tersine Artan Oranlılık Şekli
Gönderen: Sümeyye üzerinde 28 Ağustos 2012, 14:48:25
Tersine Artan Oranlılık Şekli:

 

Normal artan oranlar usûlünün tersine, bir kısım vergilerde oranlar, mükelleflerin gelirlerinin fazlalığı derecesinde azalır. Genellikle, baş vergileri ve dolaylı vergilerde olduğu gibi, mükelle­fin ödediği sabit miktardaki vergiler, bunların fakirliği derece­sinde, oran olarak artmaktadır.

Zekâtın servet veya gelir çoğaldıkça, oranı da artan bir vergi olup olmadığı tartışmalıdır. Kimileri (meselâ Sıddıkî), özellikle koyunlar için indirimli vergi (tersine artan oranlılık) usûlünün uygulandığı görüşünü savunurken, diğer mallar için tek veya ar­tan orandan söz edilemeyeceğini savunur. [163]

Buna karşılık Yusuf el-Kardavî, zekâtın tek oranlı bir vergi olduğu görüşündedir: Zekât servet veya gelir çoğaldıkça, oranı da artan bir vergi olmayıp, bunlar ne kadar artarsa artsın oranla sabit alan bir vergidir. 20 lirası olan da, 20.000 lirası olan da % 2.5 oranında zekât öder. İlk bakışta koyunların indirimli vergiye tâbi olduğu düşünülebilir. Çünkü, 40-120 arasındakiler için bir tek, 120-199 arasındakiler için 2, 200-299 arasındakiler için 3, bundan sonra her 100 için 1 koyun, zekât olarak ödenir. İşte bu durumu göz önüne alan bazı çağdaş araştırıcılar, [164] hayvanı serveti teşvik amacıyla koyunlarda tersine artan oranlık usûlünün uygulandığı görüşünü savunurlar. Ancak konu derinlemesine incelendiğinde, bir yanılgı içinde oldukları çabucak anlaşılır. İslâm'ın, nakdî ve ticarî ser­vette genel olarak % 2.5 oranını benimsediği göz önünde tutulursa, hayvanların zekâtında da, yaklaşık olarak aynı oranın esas alındığı görülür. Bu durum, sığır ve develer konusunda da gayet açıktır: 30 sığır için bir tebi' [165] veya tebi'a, 40 sığır için bir müsinne; [166] develerde de sayı artınca her kırk için bir bint lebûn, [167] her elli için bir hıkka [168] ödenecektir. Öyleyse, onlarda da bu miktarın ödenmesi yaklaşık % 2.5 oranındadır. Koyun ve keçilerde ise, bu oran hemencecik fark edilmez. İlk kırk için bir koyun ödenmesi, % 2.5 oranının tam karşılığıdır. Ancak sayı çoğaldıkça ödenecek miktarın azalması, bu tür hayvanların sık ve çok yavrulamasındandır. Bu; tersine artan oranlık usûlünün uygulanması an­lamına gelmez. Hayvanlarda zekât oranının % 2.5 olduğunu, Nehaî ve Ebu Hanife'nin, atların zekâtı için değer biçilerek % 2.5 zekât ödeneceği görüşünde oluşları da desteklemektedir. [169]

Kimi maliyeci ve iktisatçılar, toplumda iktisadî dengenin ku­rulması ve gelir dağılımının âdil olması için artan oranlı vergi usûlünü savunmaktaysalar da, zekât çeşitli sebeplerle böyle bir vergi niteliğinde değildir:

1) Öncelikle zekât, yapısı icabı, bir ibadet, dolayısıyla değişmezlik vasfı taşımaktadır. Bunun için de, oranına yapılacak müdahaleler onu saptırabilir. Halbuki, bunun yerine, zekât yanında -tıpkı çağdaş vergilerde olduğu gibi- içtimaî ve iktisadî şartlara bağlı olarak oranı değişen vergiler konabilir. Bunlarda da temel şartlar, adaletli olmak, ihtiyaç kalkınca sona ermek ve şûra içtihadıyla konulmasıdır.

2) İkinci olarak zekât, harcama yerleri itibarıyla, böyle bir verginin amacı olan farklılıkların giderilmesi,  ekonomik yönden güçsüzlerin korunması ve düzeltilmesini zaten üstlenmiştir.  Zira, zekâttan yararlananların çoğu, geliri olmayan veya olsa da çok sınırlı olan fakirler, boyunduruktan kurtarılacaklar, borçlular ve yolculardır. Halbuki vergiler, zenginlerden alınıp genel hizmetlere harcanır. Mesela ziraî toprak için alınan emlâk vergisi, bu toprağın verimli kılınmasına harcanabilmektedir. Oysa zekât, böyle bir maksatla değil, fakirlere ve ihtiyaç sahiplerine ve din ve devlet için umumî yarar sağlayanlara harcanır.

3) Bundan ayrı olarak İslâm, iktisadî adaleti sağlamak üzere zekâtın yanı sıra miras, vasiyet, gayrimeşru  kazancın  müsadere­sini, faiz ve ihtikâr yasağını getirmiştir.

4) Son olarak, bizzat artan oranlı vergilerin, iktisat ve maliye yazarlarınca belirtilen bir takım eksiklik ve   sakıncalarının bu­lunmasıdır. Meselâ, zenginlerin yüksek oranda vergiye tâbi tutul­ması, sermayenin tükenmesi   ve verimsiz kılınması sonucunu doğurabilir. [170]




[163] Sıddıkî, İslâm Devletinde Malı Yapı, s. 29 ve bkz. yukarıda 7.2.1.

[164] Kardavî, FZ, c. II, s. 1054.

[165] Bkz. aşağıda 54.2.

[166] Bkz. aşağıda 54.2.

[167] Bkz. aşağıda 54.2.

[168] Bkz. aşağıda 54.1.

[169] Bkz. aşağıda 54.4.1

[170] Kardavî, FZ, c. II, s. 1053-1058. Krş. Yavuz, İZM, s. 179-180, 182-183.