Konu Başlığı: Tam Mülkiyet Gönderen: Sümeyye üzerinde 27 Ağustos 2012, 14:06:42 1- Tam Mülkiyet (Malın Elde Edilmesi Ve Elde Bulunması): Şart Olması: Zekâtın farz olmasının en önemli şartlarından birisi, malın mükellefin elinde tam mülkiyetle bulunarak dilediği gibi tasarruf hakkına sahip olmasıdır. Tam mülkiyetin şart olduğunun delili, malların, âyet ve hadislerde “malları, mallarınız...” gibi sahiplerine izafe edilmesi ile zekât ödemede temlikin[381] bulunmasıdır; çünkü kendi mülkü olmayan onu başkasına devredemez. Cumhur'un tam mülkiyet adını verdiği şarta, Zeydiye Mezhebi “Temekkün” adını vermektedir. [382] Tanımı Ve Kapsamı: Malın zekâta tâbi olmasının ilk şartı tam mülkiyettir. Ancak, bunun tanımında hukukçular çeşitli görüşler ileriye sürmektedir: [383] 1) Hanefî Mezhebine göre, malın bizzat sahibinin elinde -zilyed olarak- malik sıfatıyla bulunması tam mülkiyeti meydana getirir. Bu sebeple, henüz ele geçirilmeyen mal için zekât ödemek gerekmez. Meselâ, ele geçmemiş mehir, senetsiz alacaklar için bu sebeple zekât ödenmez. Vakıf malda da tam mülkiyet bulunmadığı için, ona zekât farz değildir. 2) Şafiî Mezhebine göre, tam mülkiyet, zekâtın farz olması için şarttır. Bu vasfı taşımayan her çeşit mala zekât düşmez. Fakat elde bulunan ve başkasından ödünç alınan mal ve paraya, üzerinden bir yıl geçince zekât düşer. Belli şahsa vakfedilmiş mal da zekâta tâbidir. 3) Maliki Mezhebine göre, tam mülkiyet, kişinin elinde bulunan mal için tasarruf hakkına sahip bulunması demektir. Rehin alınan mal, bu şartı taşımadığı için zekâta tâbi değildir. Elinde bulunan mal için tasarruf hakkına sahip olmayan kimseye, bu maldan dolayı zekât ödemek gerekmez. Vakıf mala zekât düşer. 4) Hanbelî Mezhebine göre, kişinin elinde bulunan malda başkasının hakkının bulunmaması ve bu malın kendi seçimine göre faydası olmak üzere tasarruf edebilmek tam mülkiyeti meydana getirir. Belli şahsa ait vakıf mal zekâta tâbidir. 5) Hanefî hukukçu Züfer ile ve eş-Şafiî'ye göre mülkiyet yeterlidir, zilyed olmak şart değildir. Bu yüzden mal-i zımâr zekâta tâbidir, 6) Zeydiye Mezhebine göre, temekkün, malın maliki elinde, yerini bilmesi, mani bulunmadan kullanılabilecek durumda olması, onun izniyle başkasının elinde bulunması ve bu kişinin de bunu kabullenmesi demektir. Maldan ümit kesilmemesi de böyledir. Kayıp olup bulunması umulan mal ile iadesi veya tazminatının ödenmesi umulan gasbedilmiş mal, malikinde delili bulunan vedi'a da böyledir. Mal bu şekilde olmazsa, yıllar sonra ele geçtiğinde, bu tarihten itibaren havelen-ı havle tâbi olur. Şu halde, tam mülkiyet, şu unsurlar bir araya gelince gerçekleşmiş olur: [384] 1) Malın sahibinin elinde bulunması, 2) Malda başkasına ait hak bulunmaması, 3) Kendi seçimiyle tasarruf hakkı bulunması, 4) Fayda ve menfaatin malike ait bulunması, 5) Mala elkonmamış olması; özellikle sosyalist ülkelerde ya-Şayan müslümanlar için böyle bir durum sözkonusudur. 6) Malın intifa hakkına sahip bulunmak: a) Malın mülkiyet hakkı bulunmakla birlikte, kendisinden faydalanma hakkı bulunmayan mallar zekâta tâbi olmazlar. Meselâ, kaçan veya kayıp köle, denize düşen mal veya devletçe müsadere edilen mallar, inkâr edilen senetsiz alacaklar -senetli ve delilli olanlarda zekât ödenir ve ödenmez diye her iki görüş de bulunmaktadır-, evde değil açık arazide gömülüp izi kaybolan mallar bu türdendir. Bu gibi mallar Mal-i Zımâr ve Telef Mal adını alır. Fakat bu mallar ele geçince -diğer şartları da taşırlarsa- zekâta tâbi olur. [385] b) Maliki Mezhebine göre, telef mal, altın veya gümüşse, sadece bir yıllık zekâtları ödenir; fakat sürü ise, bütün geçmiş yıllar için zekât ödemek gerekir. [386] c) Oysa Şafiî Mezhebi ile hanefî hukukçu Züfer'e göre, mülkiyet bulunduğu için, bu gibi malların geçmiş bütün seneleri için zekâtlarının ödenmesi gerekir. [387] Debûsî'ye göre, ilk görüş tercih edilmelidir. [388] Zekât için tam mülkiyet adıyla bilinen bu şart, gelir vergisi açısından gelirin elde edilmesi olarak ele alınır: “Genel bir görüşle gelir, fiilen veya hukuken, bir kişinin buna tasarruf edebildiği anda elde edilmiş sayılır. Diğer bir deyişle, gelirin elde edilmiş olması için, bir kazanç veya iradın, ya para olarak kişinin eline geçmiş olması veya tasarruf edebileceği bir hesaba yatırılmış bulunması gerekir. Muhasebe dilinde bu, bir paranın nakden veya hesaben alınmış olması şeklinde ifade edilir. Örneğin, bir avukatın, yaptığı hizmet karşılığına para olarak almış olması veya bunun bir bankadaki hesabına yatırılmış bulunması anında, gelir elde edilmiştir. Aynı şekilde, bir şirket ortağının payına düşen temettüü para olarak alması veya bunun şirketteki bir hesabına matlup olarak kaydedilmiş bulunması, gelirin, bu işlemlerin yapıldığında elde edilmiş olmasını gösterir. Çünkü birinci halde gelir sahibi, esasen parayı almıştır; ona tamamen tasarruf etmektedir, ikinci halde ise, gelire hukuken tasarruf edebilecektir; parasını istediği zaman alabilir veya herhangi bir amaçla başkasına devredebilir. Buna karşılık, bir alacak hakkının doğmuş olmasına rağmen alacağın ihtilaflı olması, şarta bağlı bulunması ya da vadesinin gelmemiş olması halinde gelir elde edilmiş sayılmaz. Şu hale göre, gelirin elde edilmesi zamanının tespiti, bunun vergiye tabî tutulabilmesi bakımından büyük bir önem taşımaktadır. Bu anlamda, bir mühendis veya bir komisyoncunun, yaptıkları hizmet dolayısıyla alacakları ücret, hizmetin yapıldığı takvim yılının geliri değil, bunların ücrete fiilen tasarruf ettikleri takvim yılının geliri sayılacaktır. Ancak, bilanço esasına göre tespit edilen ticarî kazançlarda, henüz tahsil edilmiş olmasa dahi, bir yıl içinde doğmuş olan alacaklar, o yıl içinde elde edilmiş sayılır. Kuşkusuz, hizmetin yapıldığı takvim yılı ile ücretin alındığı takvim yılı aynı olabilir ve bu, gelir bakımından en çok ortaya çıkan durumdur. Ancak, burada belirtilmek istenen nokta, hizmet veya işin yapıldığı zaman ile bunun karşılığının alındığı zamanın takvim yılı itibarıyla aynı olabilmesidir. Gelirin elde edildiği zamanın tespiti, vergiye tâbi tutulması bakımından büyük önem taşır. Gerçekten, bir kimsenin hak ettiği bir gelirinin vergileme zamanı, onun fiilen tasarrufuna geçtiği zaman, yani takvim yılı olmak gerekir. Çünkü bu kişinin vergi ödeme gücü, onun geliri elde ettiği zamanın tespiti, zaman aşımının başlangıcı bakımından da önem taşır.” [389] Libya Zekât Kanunu (m. 13), bağış ve hediye gibi yollarla mülkiyete geçen transfer mallarının, zekâta tâbi mallardan olduklarını ve gerekli diğer şartları taşıdıkları takdirde, mülkiyete geçtiği tarihten itibaren bir yıl sonra zekâtlarının ödeneceğini hükme bağlamıştır. [382] Kardavî, FZ, c. I, s. 130. [383] Cezîrî, Fame, c. 1, s. 592-593; Kâsânî, BS, c. II, s. 9; Serahsî, age, c. II, s. 168-170. [384] Kardavî, FZ, c. I, s. 130; Şehhate, Fıkhu'l -İbâdât, s. 116; Tabbara, Rûhu'd-Dîni'l Islâmî, s. 335. [385] Debusî, Esrar, c. I, v. 103-a; Kâsânî, BS, c. II, s. 9; Mergınânî, Hidâye, c. I, s. 97; Sıddıki, İslâm Devletinde Malî Yapı, s. 43; Yavuz, İZM, s. 448 [386] Mergınani, age, c. I, s. 113; Sıddıki, age, s. 44. [387] Debusî, age, c. 1, v. 103-a; Kâsânî, BS, c. II, s. 9; Mergınânî, age, c. I, s. 97. [388] Debusî, age, c. I, v. 103-b. [389] Erginay, Vergi Hukuku, s. 143. |