Konu Başlığı: Takvim Yılı İçinde Elde Edilen Artış Ve Gelir Gönderen: Sümeyye üzerinde 26 Ağustos 2012, 15:30:10 A. Takvim Yılı İçinde Elde Edilen Artış Ve Gelir: Bu çeşit artış ve gelirleri, asıl malın kendi cinsinden olup olmayışına göre incelemek uygundur: 1) Asıl Malın Kendi Cinsinden Artışı: i) Aslından veya Onun Aracılığıyla Meydana Gelen Artış: Malın kendi cinsinden veya kendi cinsi aracılığıyla meydana getirdiği artış, yavrulama ve kâr yoluyla olur: [463] (a) Hukukçuların çoğu, yavrulama ile kâr arasında herhangi bir ayırım yapmaz: (1) ÜM ve Ebu Sevr'e göre, asıl nisabı bulsun bulmasın, aslın nisabına eklenir ve aslın havelân-ı havline göre zekât birlikte ödenir. [464] (2) Maliki Mezhebine göre, asıl, nisabı bulsun bulmasın, aslın nisabına eklenir ve aslın haveiân-ı havline göre, zekât birlikte ödenir. İbn Rüşd, İmam Malik'in bu görüşünün yalnızca kuzular ve paranın kârı için geçerli olduğunu, ancak onun Cumhur'un görüşüne katıldığının da rivayet edildiğini belirtir. Ebu Ubeyd ise, Malik'in bu görüşüne kendi tabilerinden başka kimsenin katılmadığın ifade eder. (3) Zahirî Mezhebine göre, sene içinde elde edilen mal üzerinden asıldan ayrı olarak bir yıl geçmedikçe zekât ödenmez. b) Kimi hukukçular, yavru veya kârı birbirinden ayırır veya yalnızca kâr hakkında görüş bildirir: eş-Şafiî'ye göre, sermaye nisab miktarı olsun olmasın, kârın takvim yılı elde edildiği günden itibaren geçerlidir. Bu görüş, Ömer b. Abdilaziz'den de rivayet edilir; o, valilerini tüccarların kârlarına üzerlerinden bir yıl geçmedikçe dokunmamalarını bildirmiştir. Yine eş-Şafiî'ye göre, anaları nisabı bulunca, yavruların zekâtı onların takvim yılına göre düzenlenir; nisabı bulmazlarsa zekât ödenmez. ii ) Aslından Veya Onun Aracılığıyla Olmayan Artış: [465] Hukukçular, asıl malın yalnız başına nisabı bulmayıp, kâr dışında bir yolla elde edilen ve asılla nisabı tamamlayan gelirin takvim yılının, bu tamamlamanın gerçekleştiği tarihten başlayacağında ittifak etmişlerdir. Halbuki, takvim yılı dolup nisabı bulan bir mala katılan gelir konusunda ise ihtilaf etmişlerdir; bu ihtilafın sebebi, hesaba katılan malın, ayrıca ve asılla birlikte ele alınıp ahnmamasıdir. Satın alma, miras, hibe, vasiyet gibi yollarla meydana gelen artışlarda zekât ödeme şu şekilde düzenlenir: a) Hanefî Mezhebi ve Sevrî'ye göre, asıl, nisabı bulursa, asla eklenir; nisabı bulmazsa eklenmez; [466] hatta müstefad ile birlikte nisabı tamamlarsa ve yıl bu ikisi için bitmiş olursa bile, mal-i müstefad asla eklenmez, zira nisaptan az olduğunda asıl için takvim yılı geçerli olmaz, müstefad için zaten evleviyetle geçerli değildir. b) eş-Şafiî ve İbn Hanbel'e göre, bunlar, yani üreme dışındaki yollarla elde edilen mallar asla eklenmez, başlıbaşına yıl hesabı yapılır. İbn Rüşd, eş-Şafiî'nin görüşünü şöylece özetler: “Paraların kâr ve artışları başlıbaşına takvim yılına tâbi tutulmak yönünden, hayvanların artış ve yavruları ise nisabı bulan aslın takvim yılma tâbi tutulmak yönünden aynı hükmü alır.” c) İlk iki görüşü birleştiren Malik'e göre, -Ebu Hanife'nin düşündüğü gibi- sadece hayvanlar nisabı bulunca aslına eklenir ve öylece zekâtı ödenir. -eş-Şafiî'nin düşündüğü gibi-diğerleri -msl., nisabı bulan nakitler- için başlı başına hareket edilir, aslın takvim yılına bakılmaz. İbn Rüşd'ün belirttiğine göre Malik, Hz. Ömer'e uyarak para ile hayvanların artışları arasında bir ayırım yapmıştır; zira, rivayete göre Hz. Ömer, zekât memurlarına hayvan yavrularını saymalarını, fakat zekât olarak almamalarını emretmiştir. Halbuki, kıyas yoluyla, ikisine aynı hüküm verilmelidir. Yani, paranın kârı ile hayvanın yavrulaması, maldan elde edilen kazanç olma bakımından eşit oldukları gibi, dışarıdan meydana gelen artışlar da eşit kabul edilmelidir. d) İbn Mes'ud, İbn Abbas, Muaviye ve -az sonra sayacağımız- diğer bazı hukukçulara göre, bu gibi malların zekâtı elde edildiklerinde hemen ödenir. Yusuf Kardavî, uygulama açısından kolaylık sağladığı için ilk görüşün tercih edilmesinden yanadır. 2) Aslın Cinsinden Olmayan Artış: [467] a) İçlerinde Hz. Ebu Bekr, Hz. Âişe, Hz. Ali ve İbn Ömer'in de bulunduğu Cumhur'a göre, bunlardaki artış ve1 gelir, -msl., deve yanında sığır, sığır yanında koyun, koyun yanında nakit- her biri başlıbaşına ele alınır, aslın nisabına eklenmez, onun havelân-ı havline tâbi olmaz. Kendisi nisabı bulursa, havelân-ı navli başlıbaşına hesaplanır ve zekât ona göre ödenir. b) İbn Abbas, İbn Mes'ud, es-Sadık, el-Bakır, en-Nasır ve Davud'a göre, mal-i müstefadın zekâtı, elde edilince hemen ödenir; o, takvim yılına tâbi olmaz. Ömer b. Abdilaziz, el-Hasenu'l-asrî, Zuhrî ve Evzaî'den de bu görüşte oldukları nakledilmektedir. Aynı görüş, kiraya verilen evin geliri konusunda, İbn Hanbel'den de nakledilir. [468] İbn Mes'ud, Muaviye ve Ömer b. Abdilaziz, işçi ve memur aylıklarından zekât tahsil ederdi. [469] Zeydiye Mezhebi mensuplarından el-Bakir, es-Sadık ve en-Nasır ile Davud ez-Zahirî'nin de katıldıkları bu görüşe göre, havelân-ı havi şart olmayıp, yıl sonunda nisap şartı aranır Bu görüşte olan bazı hukukçuların buna ek olarak şu düşünceleri de vardır: [470] a) Zuhrî ve Evzaî'ye göre, mal-i müstefadm zekâtı, şu şekilde ödenir: Mükellefin zekât ödediği ay gelmezden önce harcanmak istenirse, önce zekât ödenir, sonra harcama yapılır. Harcama sözkonusu olmayınca ödeme, zekât ödeme ayında yapılabilir. Evzaî'den nakledildiğine göre, evini veya kölesini satan mükellef, bedeli eline geçince hemen zekâtını öder, ancak zekâtını belli bir ayda ödemekteyse, onunla birlikte ödemek üzere erteleyebilir. b) Mekhul'e göre, belli bir ayda zekât ödeyen mükellefin eline geçen mal, bundan önce harcanmışsa zekât ödenmez, ele geçmesi bu aya rastlarsa zekâtını ödemek gerekir. Belli bir ayda ödeme yapmıyorsa, mal eline geçtiği zaman ödeme yapar. Bu görüşün özeti, “başka malı olana kolaylık, sadece mal-i müstefadı olana zorluk” şeklinde yapılabilir, Yusuf Kardavî'ye göre, nisap miktarına ulaşanlar için birinci, nisaptan az mallar için ikinci görüş tercih edilmelidir. Bu tercih, aylığı nisabı bulmayan dar gelirli işçi ve memurlar ile bir defada nisaptan az gelir sağlayan serbest meslek erbabına da kolaylık sağlayacaktır. [463] Bilmen, HFK, c- IV, s- 94; İbn Rüşd, BM, c- I, s- 247, 249-250; Kardavî, FZ, c. I, s. 165, 491; Kâsânî, BS, c. II, s. 13-14; Malik: Zekât, 24. [464] LZK, m. 14. [465] Ahmed b. Hanbel, Mesâil, s. 162, no: 605-608; İbn Rüşd, BM, c. I, s. 249-250; Kardavî, FZ, c. I, s. 165; Kâsânî, BS, c. II, s. 13-14; Malik: Zekât, 24; Mergınânî, age, c. I, s. 102. [466] LZK, m. 13. [467] Ahmed b. Hanbel, age, s. 162, no: 605-608; Kardavî, FZ, c. I, s. 165; Kâsânî, BS, c. II, s. 13. [468] Kardavî, FZ, c. I, s. 499, 503, 505. [469] Hamidullah, İslâm Peygamberi, c. II, s. 218; Hamidullah, Modern İktisat ve İdam, s. 49; Kardavî, FZ, c. I, s. 500-503. [470] Kardavî, FZ, c. I, s. 516-517. |