Konu Başlığı: Tahsil Ve Ödeme Şekline Göre Gönderen: Sümeyye üzerinde 25 Ağustos 2012, 15:23:50 2) Tahsil Ve Ödeme Şekline Göre: A. İhtiyarî Ödemenin Niyeti: a) Hukukçuların çoğunluğuna göre, ihtiyarî ödemede, devlet başkanı veya zekât memurunun niyeti, mükellefin niyeti yerine geçmez. b) eş-Şafıî'nin bir görüşüne göre, bu, niyet yerine geçer, hatta hiç niyetsiz bile olabilir. Esah olan ve sonraki hukukçuların benimsediği görüşe göre, bu niyetin, mükellefin niyeti yerine geçmediğidir; geçtiği görüşü, zekât ödemeyenden cebren tahsil edilmesi halinde sözkonusudur. B. Cebrî Ödemenin Niyeti: a) Şafiî Mezhebine göre, zekâtını ödemeyip, bu borcu, kendisinden devletçe tahsil edilen kimse ödemeye niyet ederek, zimmeti zahiren ve batman bundan kurtulur. Fakat ödemeye niyet etmeyip, onun yerine devlet başkanı veya memur niyet ederse, zahiren borçtan kurtulur, ikinci ödeme yapması istenmez; bâtmen (dînen) de borçtan kurtulması konusunda her iki açıklama da vardır, ancak esah olan kurtulduğu görüşüdür. Bununla birlikte, devlet başkanı da niyet etmezse, ne zahiren (kanun karşısında), ne de batınan borçtan kurtulur. Bu sebeple, devlet başkanına, zekât tahsil ederken niyet etmesi vaciptir; ancak vacip değildir görüşü de bulunmaktadır. b) Hanbelî hukukçulardan Ebu'l-Hattab ve İbn Akil'e göre, Allah ile kul arasındaki işlerde, sadece mal sahibinin niyeti geçerlidir. Devlet başkanı, ya mal sahibinin vekili veya fakirlerin vekili, ya da her ikisinin de vekilidir. Her üç durumda da onun niyeti, mal sahibinin niyeti yerine geçmez. Her ne kadar niyetsiz geçersizse de, zahirî bilgi dolayısıyla, zekât ondan zorla tahsil edilir. Namazda da durum aynıdır: Şeklen kılmaya zorlanır, fakat buna rağmen mükellef namazı niyetsiz kılarsa, namazı Allah katında sahih değildir. c) Malikî hukukçu İbnu'l-Arabi'ye göre, cebren zekât tahsil edilince, -hak sahibinin zekât miktarını çaldığında niyet bulunmadığından sahih olmayacağının aksine- mükellef borçtan kurtulursa sevap kazanmaz. İbn Akîl de, “zahiren geçerli” kısmını yeniden zekât ödemesi istenmez” şeklinde açıklamaktadır. Bu son iki görüşü, bugünkü ifadelerle söylersek, kendisi zekâtı ödemeyen mükelleften bu borcu, devletçe cebren tahsil edilirse, kanun katında borçtan kurtulmak mümkündür, ancak niyet ehli oldukça niyet edilmeyen zekât için Allah katında sevaba hak kazanılmaz. d) Hanefi Mezhebinin müfta bîh görüşüne göre, zekât memurunun açık malların zekâtını cebren tahsil etmesi halinde, mükelleften borç düşer; ancak, gizli mallarda tahsil durumu sözkonusu olmadığından, farz kendisinden düşmez. II. Vakti: [652] a) Hanefi Mezhebine göre, niyet edaya bitişik olarak, yani malı ayırırken veya verirken yapılır. Bununla birlikte niyetin ödemeye hükmen bitişik olması da sahihtir. Fakir bir kimseye niyetsiz olarak verilen malın zekât yerine geçmesi için, bu mal, fakirin elinden çıkmadan niyet etmek gerekir; aksi halde, zekâta artık niyet edilmez. Vekile verme sırasında niyet edip, vekilin ödeme sırasında niyet etmemesi sonucu değiştirmez; çünkü âmirin niyeti esastır. Ayrı zamanlarda ödeme durumunda, her ödemede niyet şart koşulmaz, böyle bir şart güçlük çıkarır. b) Maliki Mezhebine göre, niyet, malın ayırılması veya ödeme sırasında yapılır. Bundan önce veya sonraki niyetler geçersizdir. c) Şafiî Mezhebi içinde, niyeti, malı ayırmadan önce yapmak konusunda her iki görüş bulunursa da, esah olan -oruçta olduğu gibi- önce yapılmasının yeterli olduğudur. Bu esasa bağlı olarak müvekkilin, malı, vekiline verdiği sıradaki niyeti yeterlidir. Ancak ikinci görüşe göre, vekilin ödeme sırasında niyet etmesi şarttır. d) Hanbelî Mezhebine göre, ödemeden az önce de niyet edilebilir. Yusuf el-Kardavî, bu görüşler içinde, kolaylık sağlayanın tercih edilmesi gerektiğini belirtir. Çünkü müslümanın zekât ödeme konusunda, umumî bir niyetinin bulunması gerekir. III. Çeşitli Konular: [653] 1) Zaman zaman fakirlere verilen mal, para ve sadakalar zekâta hesaplanamaz. Ancak, zekât niyeti taşıyarak ödeme yapılır ve mükellef her zaman zekât için bu tür ödemeler yaptığını söyleyebilecek durumdaysa, bu niyet zekât için geçerli olur. 2) Zekâta niyet etmeksizin, malının hepsini tasadduk eden kimsenin zekât borcu düşer. Fakat bir kısmını tasadduk ederse Mulıammed'e göre bu miktarın zekâtı düşer; Ebu Yusuf’a göre düşmez, zekâtın hepsini ödemesi gerekir. Buna göre, 200 dirhem için zekâta niyet etmeden veya sadaka olarak niyet ederek 5 dirhem verirse, Ebu Yusuf’a göre zekât tam 5 dirhem ödenir, Muhammed'e göre bu oranda zekât borcu düşer ki bu da dirhemin 1/8'dir, kalan kısım ise düşmez. Aynı şekilde 100 dirhem verirse, Ebu Yusuf’a göre zekât tam 5 dirhem verilir; Muhammed'e göre tasadduk ettiğinin 2.5 dirhem olan zekâtı düşer, kalan kısmındaki düşmez. Ebu Yusuf’tan, bütün malını tasadduk etmeye niyet edip bu malı bir defada değil aralıklı olarak tasadduk ederse, zekâtın yine düşeceği görüşü nakledilir, ancak böyle bir niyeti bulunmayan tasadduk eder ve zekât farz olursa -kalan kısım tadadduk edilse de- zekât borcu düşmez. Hanbelî Mezhebi ve eş-Şafiî'ye göre, -nafile namazların farz namazları düşürememesi gibi- zekât niyeti olmadan nafile sadaka vermek de, zekât borcunu düşürmez. [652] Cezîrî, Fame, c. I, s. 622, 626; Ebu Zehra, İslâm'da Sosyal Dayanışma, s. 171-172; Kâsânî, BS, c. II, s. 41; Mergınanî, age, c. I, s. 98. [653] Kardavî, FZ, c. II, s. 798; Kâsânî, BS, c. II, s. 22, 40-41; Mergınanî, age, c. I, s.98. |