๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mükayeseli İbadetler İlmihali => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 29 Ağustos 2012, 14:48:40



Konu Başlığı: Şahsi Vergiler
Gönderen: Sümeyye üzerinde 29 Ağustos 2012, 14:48:40
Şahsi Vergiler:


Bu vergilere genel irat vergileri de denir. Bu vergilerde esas, mal ve değerlerin ayrı ayrı ele alınması ile birlikte, mükelle­fin sosyal durumunun da göz önünde tutulmasıdır. Kişiye bağlı bu gibi elemanlar dikkate alındığı için, bu vergiler, öncekinin tersine, sübjektif bir karaktere sahiptir. Bu türlü vergilere, ülkemiz­den en tipik örnek, gelir vergisi ile veraset ve intikal vergisidir. Şu halde, şahsî vergiler, prensip olarak, vergiye tâbi şahsın, şahsî ve ailevî yüklerini göz önünde bulundurarak, ödeme gücünün ta­mamını vergilendirir. Bu anlamda, mükelleflerin bir kısım gelir­lerinin vergi dışında bırakılması (geçim indirimi), evli veya ço­cuklu olmalarına göre ayrı indirimlerin kabul edilmesi (aile yükü), kaynakların mahsuplara göre net müspet toplamının vergi­lendirilmesi, toplam miktarın fazlalığına göre artan oranların uy­gulanması hallerinde vergiler şahsîdir.

Zamanımızda adalet düşüncelerinin gelişmesi, vergide şahsîlik prensibinin uygulama alanın da genişlemesine imkân vermiştir. Esasen, şahsî vergilerin ilk sebebi, vergilerin bizzat şahıslar tarafından ödenmesidir. Vergiler karşılığında, kamu hizmetlerinden vergi mevzuları değil, şahıslar faydalanırlar; vergi yükünü şahıslar hisseder; adalet ve fedakârlık kavramları şahıslar bakımından anlam taşır. Vergi ödeme gücü, ancak mükel­leflerin hem gelir ve irat miktarına, hem de içinde bulundukları şahsî ve sübjektif duruma göre gerçekleşebilir.

Şahsî vergiler, mükellefin vergi ödeme gücüne da­yandığından, sosyal adalete uygundur. Üstelik verimlidirler, yani devlet hazinesine daha fazla gelir sağlayıcı niteliktedirler. Bundan başka, daha esnektirler, yani ekonomik hayatın gelişmesi ile para­lel olarak oranları arttırılabilir. Bunlara karşı bu vergiler de, mü­kellefe bağlı sübjektif elemanların tespit edilmesinin güç olduğu ileri sürülür. Şahsî vergilerin uygulanmasında zamanla elde edi­len gelişmeler, bu güçlüğü, ortadan kaldırma yolundadır.

Şahsî ve aynî vergilerin nitelikleri, şu noktalarda toplanmak­tadır: Şahsî vergilerde, mükelleflerin aile durumuna göre, matrah­tan indirimler yapılır; çeşitli kaynaklardan elde edilen gelir ve iratlar safi toplam üzerinden vergiye tâbi tutulur; genellikle artan oranlıdır. Buna karşılık, tek oranlı olan gayrişahsî vergilerde, mükelleflerin aile ve şahsî durumu göz önüne alınmaz; gelirler, toplam yapılmaksızın ayrı ayrı ve safi miktarları üzerinden vergilendirilir.

Bütün bunlara rağmen, aslında gayrişahsî ve tersine artan oranlı olan tüketim ve özellikle gider vergilerinde,   bazı ihtiyaç maddelerinin vergi dışı bırakılmasından, lüks maddelerin yüksek oranlarda vergilendirilmesine kadar kademeli tarifeler uygulana­rak, şahsiyet prensibi kısmen gerçekleştirilmek istenmektedir. Bu örnekte olduğu gibi, tüketicilerden fakir olanların, dolaylı vergi­lerden kısmen kurtuldukları ve normal olarak lüks eşya kullanan zenginlerin ödedikleri dolaylı vergilerin artmış olduğu sonucuna varılabilir. Fakat yine de, bu çeşit vergiler yapısı gereği gayrişahsî vergilerdir.

Vergilerin bu sınıflandırılması açısından baktığımızda ze­kâtın, şahsî vergi niteliğinde olduğunu görürüz. [143] Bilindiği üzere zekât, mükellefin sosyal ve iktisadî durumunu önemle göz önünde tutar. Bu açıdan, başlıca şu noktalara dikkat çekebiliriz:

1. Nisabı Bulmayan Mal ve Gelirin Zekâttan İstisna Edilmesi: Zekât zenginlere farz kılınmıştır. Onun için, zenginliğin asgari çizgisini belirlemek üzere, nisaba ulaşmak şartı aranır. [144]

2. Kişi ve Bakmakla Yükümlü Olduklarının Temel İhtiyaçlarının İstisna Edilmesi: Zekâtın temel ihtiyaç fazlası üzerine yüklendiği bilinen konulardandır. [145]

3. Borcun Matrahtan Düşülmesi: Borcu, nisabı kaplayan veya eksilten borçlu, zekâtla mükellef tutulmaz.    Nitekim, insanlarca talep hakkı olan borç için, -bu borcu zekât gibi Allah'a veya ödünç, alım bedeli, tazminat, mehir gibi kullara ait,  nakit veya başka cinsten, vadesi gelmiş veya gelmemiş olsa da-  zekât ödenmez. [146]

4. Safi Tutarın Matrah Olması: Servet veya gelir zekâta tâbi tutulurken, matrahı, gider ve vergiler ile her türlü yükümlülük düşüldükten sonra ortaya çıkan safi tutar meydana getirir. Nitekim, ziraî mahsullerde Atâ'ya ve Caferi Mezhebine göre ürün için yapılan her türlü harcamalar, İbn Ömer,  İbn Abbas ve İbn Hanbel'e göre borç olan harcamalar ve giderler matrahtan düşülür. Servet iratlarında, ziraî mahsullere kıyas edilerek, giderler matrahtan düşülür. Ticaretle ilgili giderler ise, fiilen matrahtan düşer; zira zekât, yıl sonunda elde bulunan asıl  mal ve kârdan ödenmektedir. Borç olmadıkça yapılan harcama ve giderler, kendiliğinden matrahtan düşer. [147]

5. Gelir Kaynağının Esas Alınması: Kaynağı tedavülde olmayan sabit sermaye -meselâ ziraî toprak- olan gelir -meselâ ziraî ürün-, % 10 veya % 5; kaynağı çalışma olan gelir -meselâ ücret ve serbest meslek kazançları-, % 2.5 oranında zekâta tâbi tutulmaktadır.



[145] Bkz. aşağıda 25.3.

[146] Bkz. aşağıda 17.5.1.

[147] Bkz. aşağıda 26-27.