๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mükayeseli İbadetler İlmihali => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 23 Ağustos 2012, 15:13:51



Konu Başlığı: Nakit Ve Malî Kâğıtların Zekât Mevzuu Olması
Gönderen: Sümeyye üzerinde 23 Ağustos 2012, 15:13:51
68. Mevzu Ve Matrah

1- Nakit Ve Malî Kâğıtların Zekât Mevzuu Olması:

Kıymet yerine kullanılan, değişim ve iddihar aracı olan her madde, yapıldığı maddeye ve başlangıçtaki durumuna bakılmaksı­zın Nakit adını alır. Altın ve gümüşün yerini tutan paraların ge­çerliliği dolayısıyla zekât mevzuu olup olmamaları konusunda hu­kukçular başlangıçta ihtilaf etmişlerdir.

Selef âlimlerinin bu konuda herhangi bir görüşü bulunma­maktadır. Çağdaş bilginlerden kimisine göre, yalnızca altın ve gümüş paralar için zekât ödenir; bunlar dışındakiler için zekât ödemek sözkonusu değildir. Çünkü şer'î nakit, yalnızca altın ve gümüştür: [840]

a) Sultanın mührü bulunan ve dirhemle dinarın yerine geçen kâğıtların (kaimelerin) zekâtı konusunda fetva istendiğinde, Mısır’daki maliki müftü Uleyş, nakitlerin zekâta tâbi olmayacağına dair fetva vermiştir. [841]

b) Kendileriyle muamele sahih olmayan bir havale olduğun­dan bazı şafıî hukukçular da aynı yolda fetva vermişlerdir. Burada havalenin sahih olmaması, icap ve kabul sözlerinin bulunmama­sından dolayıdır.

c) Hanbelî Mezhebine göre de, bunlar zekâta tâbi olmamalıdır; ancak bankadan çıkarak fiilen altın ve gümüş yerine geçince ze­kâtları ödenmelidir.

Nakitlerin ve malî kâğıtların zekâta tâbi olmasını benimse­meyenler yanında, hukukçuların çoğunluğu bunların zekâta tâbi olacaklarını savunmaktadır:

a) Hanefî Mezhebine göre, malî kâğıtlar -banknotlar- kuvvetli alacak hükmündedir, ancak zekâtları her yıl için hemen ödenir.

b) Şafiî Mezhebine göre,  bunlar havale gibi kabul edilir ve -tahsili umulan sağlam alacaklar gibi- tahsil edilmese de her yıl zekâtı ödenir.

c) Maliki Mezhebine göre, altın ve gümüş olarak tedavül edi­lince zekâta tâbi olurlar.

Muhamnıed Haseneyn Mahluf ve Yusuf Kardavî, bunların bi­rer alacak olarak değerlendirilmesine karşı çıkmakta ve onlara altın gibi başlıbaşına birer mal olarak bakılması gerektiğini be­lirtmektedirler. [842]

Banknot denen banka kâğıtları, kâğıt ve madenî paralar, bankalara vadeli olarak yatırılmış paralar, çekler, hisse senetleri, istenildiği an paraya çevrilebilen ve devredilebilen tahviller birer malî kâğıt ve varlık olup, malî değer ifade ederler. Günümüz ikti­sadî ve ticarî şartlarının yaygın hale getirdiği tahviller, menkul kıymetler borsasında alınıp satılan malî değerler haline gelmiştir; gerçi tahviller faiz karşılığı alınmış borç senetleridir ve faiz haramdır. Ancak faizli tahvil ihracının haram olması bunların zekât­tan istisna edilmesini gerektirmez; erkeklerin altın ve gümüş zînet eşyası kullanmaları da haram olmakla beraber, bunlar nisabı dolduruyorsa zekâtı ödenecektir. Şu halde, sağlam alacak vesikası olan ve alınıp satılan tahviller, değerinin % 2.5'u oranında zekâta tâbi olacaktır.

Hisse senetleri, bir şirkete, kâr ve zararda ortaklık vesikala­rıdır; şirketin başarısına göre değerleri artar veya eksilir, böylece senet borsasında teşekkül eden fiyatlarla alınır ve satılırlar.

İşte, malî kâğıtlar, değer ifade ettiklerinden ve günümüzde insanların değişim aracı olduklarından, tıpkı altın, gümüş ve tica­ret malı gibi zekâta tâbidir. Zira bunlara sahip olanlar, zengin sa­yılır. Aynı zamanda bunlar sahibinin hazır malvarlığı ve servetini meydana getirirler. Zekât için gerekli olan artıcı olma özelliğini de taşımaktadırlar. [843] Tevbe: 9/34'te geçen, “Altın ve gümüşü yığıp biriktiren, Allah yolunda sarf etmeyenlere can yakıcı azabı müjdele.” ifadesinden, gerek nakit ve gerekse külçe olsun al­tın ve gümüşün ne gayeyle elde bulundurulursa bulundurulsun zekâta konu teşkil ettiğini öğreniyoruz. [844] Ayrıca, Hz. Peygamber devrinde, altın için dinar, gümüş için dirhem, hem para, hem de tartı birimiydi. Öyleyse, hiçbir tereddüde yer kalmadan para ve malî kâğıtlara da zekât farz olacaktır. [845] Bugün paralar, iktisadî hayatın canlı mübadele unsurları olmuş ve gücünü her yerde kabul ettirmiştir. Her milletin kendine ait bir para birimi olduğu gibi, , milletlerarası şöhret kazanmış, hatta ithalat ve ihracat için esas mübadele unsuru kabul edilmiş paralar vardır. Bunlar, artık alım gücü bakımından altının yerini almışlardır. Bu bakımdan, devle­tin millî gelir kaynaklarına göre basıp piyasaya arzettiği paraların zekâtı üzerinde tereddüde kapılmak yersiz ve dayanaksızdır.




[840] Ceziri Fame, c- l. s- 606; Kardavî, FZ, c. I, s. 271-276.

[841] Mahluf, Muhammed Haseneyn: et-Tibyân fi Zekati'l-Esmân, s. 33'tenKardavî, F2, c. I, s. 271.

[842] LZK, m. 5.

[843] ABT/SAT, m. 5.Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, s. 349; Ebu Zehra, İslâm'da Sosyal Dayanışma, s. 163; Kâsânî, BS, c. 2, s. 17; Mannan, İslâm Ekonomisi, s. 401.

[844] Ebu Zehra, age, s. 163-164; Hamidullah, İslâm'a Giriş, s. 113, 196; Tuğ, age, s. 61.

[845] Ebu Zehra, age, s. 162, 163; Şehhate, Fıkhu'l-İbâdât, s. 121-122.