๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mükayeseli İbadetler İlmihali => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 20 Ekim 2012, 15:06:42



Konu Başlığı: Mezheplerin Doğuşu Ve Yayılma Sebepleri
Gönderen: Sümeyye üzerinde 20 Ekim 2012, 15:06:42
Mezheplerin Doğuşu Ve Yayılma Sebepleri

Mezheplerin doğuş sebepleri:

Sahabe devrinde daha ziyade anlayış farklarıyla, bir meseleye dair nassları bilmemekten ortaya çıkan ihtilaflar, ilk tâbi'ûn devrinde muhit ve üstad farkları da eklenerek devam etmiş, son tâbi'ûn ve müctehid imamlar zamanında ise ictihad usûl ve prensiplerine bağlı ihtilaflar orta­ya çıkmıştır. Fakat müctehid imamlar devri de dahil olmak üzere, henüz mezhepler teşekkül etmemişti. Gerçi müctehid imamların talebeleri onla­rın usûlünü tatbik ediyor, ictihadlarında onların re'ylerinden hareket ediyorlardı; fakat gerektiğinde usûl ve fürûda üstadlarına muhalefet et­mekten de çekinmiyorlardı. Ebu Yusuf, eş-Şeybanî ve el-Muzenî gibi ze­vatta bunun birçok örneği vardır.

Gerek Ebu Hanife ve Malik gibi üstad imamlar ve gerekse Ebu Yu­suf, eş-Şeybanî, eş-Şafiî, İbn Hanbel gibi sonrakilerin, her fırsatta bir­birleriyle temas ederek ilim ye re'y alış verişinde bulunmaları, bir yan­dan bugünkü mânâda mezheplerin teessüs ve taassubuna engel oluyor, diğer taraftan da metod ve bilgi farklarından meydana gelen ihtilafların azalmasını sağlıyordu: Bu devre, ictihad hürriyetinin hâkim olduğu devredir. İlmî kudreti olan her müslümanın önünde içtihadın kapıları ardına kadar açıktır. İlmî lçudreti içtihada yeterli olmayanlar için de istediği müctehidden faydalanma, sorma ve ona tâbi olma hürriyeti vardır.

Gerek kadı ve gerekse müftü muayyen bir kanun ve mezheple bağlı değildi. Dava ve sualleri ictihadlarına göre çözerlerdi.

Abbasîler devrine kadar her merkezde birçok âlim ve müctehid var­dı; soruları cevaplandırıyor, davaları hallediyorlardı. Fakat bunlara izafe edilen mezhepler yoktu.

Mezheplerin doğuşunu sağlayan başlıca sebepler şunlardır:

 
Siyasî Sebepler:

 

Hulefâ-i Raşidîn'den sonra hilâfet, ona lâyık olmayan cahil ve ehli­yetsiz kimselerin eline geçmiş, bunlar da eksiklerini kapatmak ve zevahi­ri kurtarmak için âlimlerden istimdat etmişlerdir. Başlangıçta Ebu Hanife, Malik, Ahmed b. Hanbel gibi zevat, kötüye âlet olmamak için bu hali­feler tarafından teklif edilen vazifeleri kabul etmemişler, kendilerine ya­pılan ısrarlar zaman zaman işkencelere vardığı halde bu tutumlarını değiştirmemişlerdir.

İdarecilerin ilim ve din adamlarına karşı doğan talepleri ilmin itiba­rını arttırmış, bunu gören sonraki nesil ilmi, bazı mevkilere erişebilmek için basamak yapmış, ulemâ matlub (aranan) iken tâlib (arayan) duru­muna düşmüştür.

Halife ve âmirler, çevrelerine topladıkları âlimleri münakaşalara sevketmiş, bu durum ardı arkası kesilmez cedellere yol açmış, hakkın ızhan yerine hasma galebe çalmak gaye haline gelmiştir. İşte bu hengâme­de bilhassa Ebu Hanife ile eş-Şafıî arasındaki ihtilaflar araştırılmış, bu mevzularda eserler yazılmış, münakaşalar icra edilmiştir.

 
İfta ve Kazanın İyi İşlememesi:

 

Fetva vermekten çekinen eski âlimlerin yerini her köşede bir müfti almış, bunlar bir başkasının fetvasını nakzetmeye başlamış, imamlardan birinin re'yine istinad ve bunu taklid etmedikçe münakaşanın sona erme­si imkansız hale gelmiştir. -ekseriyetle- hak ve adaletten sapmaları halkın itima­dını sarsmış, evvelce ifade edilmiş bir hükme dayanmayan kadılara itimad edilmemiştir.

Cahillerin hüküm ve fetva vermeye kalkışmaları, bunun vahim neti­celerinin önlenebilmesi için mutemed ve meşhur âlimlerin eser ve sözleri­ne istinadın terviç ve teşvik edilmesine yol açmıştır.

 
İlmî Branşlaşma:             

 

İlmin çeşitli branşlarında ihtisas ve derinleşme, elde edilen malze­menin tedvin ve tasnifi... farklılıkları dondurmuştur: Daha önceki müctehidler gittikçe müteferrik (dağınık) meseleler üzerinde ictihad ederken, Abbasîler devri müctehidlerinin fıkhın bütün konularına ictihadlarını teşmil etmeleri, bu ictihadların tedvin edilerek kitaplarda toplanması ve bu sayede bir müctehidin çeşitli konulardaki ictihadlarının kolayca öğre­nilmesi imkânının dogması, fıkıh mekteplerinin -re'y ve hadis mekteple­rinin- doğması ve bu mektep mensuplarının karşılıklı sözlü ve yazılı münakaşa ve münazaraları, bu münakaşa ve münazaraların müctehidlere mahsus usûl ve kaidelerin, yani fıkıh usûlünün doğmasına ve telif edilmesine sebep olması mezheplerin doğmasına yardım etmiştir.

 
Hüküm ve Usûl Farklılıkları:

 

Müctehidler arasında Kur'ân-ı Kerim'i anlayış farkından ve sünne­tin de bu şekildeki ihtilafa konu olmasından dolayı farklı usûller meyda­na gelmiştir: Kur'ân-ı Kerîm'i anlamayla ilgili ihtilaf iki veya daha fazla manâlı kelimelerin hangi mânâda kullanıldığı ve birbirleriyle tearuz eder (çelişir) gibi görünen iki nassın çeşitli izah ve telifleri şeklinde olmuştur. Sünnetle ilgili olan ihtilaf ise, bir müctehide sahih olarak nakledilmiş bu­lunan bir sünnetin, diğer müctehide ya hiç, yahut sahih bir senedle ulaş­mamış olması; Kur'ân-ı Kerîm'de olduğu gibi sünnette de anlayış farkı sebebiyle olmuştur.

Re'y yüzünden meydana gelen ihtilaf da önemlidir:

1) Ashab devrinde, kitap ve sünnette, bir hadise ve meselenin açık hükmü bulunmazsa, re'ye başvurulurdu. En uygunu bulmak demek olan re'yi bulma konusunda tabiî görüş ayrı­lıkları meydana gelmiştir.

2) Müctehidler devrinde re'y, kıyas, istihsan gibi bazı ictihad metodları ve usûl konularının kabul veya reddindeki ihtilaf doğmuştur.

Bunlar ve benzeri âmillerin tesiriyle Ebu Hanife, Malik, eş-Şafiî gi­bi zevat adına -bunlar istemediği ve hiçbir zaman kimseyi kendilerine taklide davet etmediği halde- mezhepler teşekkül etmiştir.

 
Mezheplerin Yayılma Sebepleri:

 

Mezheplerin İslâm dünyasında tutunması, yerleşmesi ve yayılması­nın siyasî, içtimaî, iktisadî ve medenî âmilleri vardır:

1)Mezhep imamlarının devlet büyükleriyle ilgisi: Meselâ Abbasilerden Harun Reşid zamanında Hanefî Ebu Yusufun Kadı'l-Kudat tayin edil­miş olması bu mezhebin yayılmasında etkili olmuştur.

Yahya b. Yahya, Endülüs'te el-Hakem'in itimadına mazhar olduğu için orada da Maliki Mezhebi yayılmıştır.

2)Hac yolu üzerinde bulunmaları: Kuzey Afrika kıyılarında oturan müslümanlar hac maksadıyla yolculuk yaptıklarında yolları Medine'ye uğramış, Malik ve tâbileriyle temasa gelerek bu mezhebi benimsemişler­dir.

3)Medeniyet ve kültür seviyesine uygunlukları: Mağrib ve Endülüs müslümanlarının medenî seviyeleri Irak'a nispetle daha sade ve iptidaî olduğu için Hicaz'lılann mezhebi bünyelerine uygun gelmiştir.

4)Güçlü ve itibarlı âlimler tarafından benimsenmesi ve başka âmiller bir takım etkenler daha vardır.