Konu Başlığı: Mevzu Ve Matrah Gönderen: Sümeyye üzerinde 22 Ağustos 2012, 13:49:39 81. Mevzu Ve Matrah 1- Ziraî Ürünlerin Zekât Mevzuu Olması: Esasen mefhum olarak ilk belirtileri evvelce Mekke'de ortaya çıkmış olan ziraî mahsuller üzerindeki mükellefiyetler, [970] Medine'de daha belirli ve daha çok bir vergi esasına uygun şekilde Kur'ân'da ilk olarak Bakara: 2/267 âyetinde ele alınmış bulunmaktadır. Pek umumî bir tarzda ziraî mahsullere temas eden bu âyetin yanında, mekkî iki sureye yerleştirilmiş olan En'am: 6/141 ve Kalem: 68/17-34 medenî âyetleri de bu meselede hakikaten kâfi derecede açıklığa sahiptir. Mezkur Bakara: 2/267 âyetinde topraktan elde edilen her nevi mahsullere pek geniş ve umumî olarak temas edilirken, En'am: 6/141 âyetinde vergiye tâbi ziraî mahsullerin ne gibi şeyler olduğu sayılarak gösterilmiş bulunmaktadır: Hurma (nahl), her nevi toprak mahsulleri (zer'), zeytin, nar (rumman), bunlara benzeyenler ve benzemeyenler. Ziraî ürünler için ödenen zekâta onda bir manasına gelen Öşür, Uşr veya A’şar adı verilir. Öşre, zekâttan ayrı bir vergi gözüyle bakılamaz, ona mecazen zekât deneceği de yanlıştır. Ziraî ürünlerin zekâtı hemen bütün hukuk kaynaklarında öşür adıyla anılır. Yalnız, öşür kelimesine, âyetlerde rastlanmaz ve ziraî ürünlerin zekât oranı belirtilmez. Hz. Peygamber'in hadislerinde de kullanılan bu asıl mânası yanında öşür kelimesi, bazan gümrük vergisi ile devlete ait topraklardan alınan vergi için de kullanılabilir. Öşür için, “oranın zekât mevzuuna isim vermesi” denebilir. Öşür kelimesinin, zekât dışındaki mefhumlar için kullanılması ya arızîdir, yahut da meşhur olmuş galat nevindendir. Kısacası, sadece ziraî mahsullerden alınan vergilerde bir nispet olan öşür, zamanla zekât mefhumu içinde müstakil bir vergi imiş gibi mütalaa edilir olmuş ve neticede bu tâbir, hem vergi mevzuunu ve hem de nispetini ifade için kullanılmıştır. Ziraî ürünler de bir nevi maldır, hakiki artıcılık vasfı taşır. Bu sebeple de, zekâta tabidirler. [971] Gerekli şartlar taşındığında ziraat ürünlerinin zekâtına ad olan öşrün farz olduğu kitap, sünnet ve icma ile sabittir. Konuyu açıklığa kavuşturan hususî âyetlerden olan “Ey İman edenler! Kazandıklarınızın temizlerinden ve size yerden çıkardıklarımızdan sarfedin; iğrenmeden alamayacağınız pis şeyleri vermeye kalkmayın. Allah'ın müstağni ve övülmeye layık olduğunu bilin.” [972] âyeti, Muhammed Hamidullah'a göre sanayi, ticaret ve ziraî kazançların zekâta tâbi olacağının delilidir. [973] Bu âyetten daha geniş olan ve ürün adı veren, “Çardaklı ve çardaksız bağları inşa eden Allah'tır. Tadları çeşitli ekin ve hurmaları, zeytin ve nan, -birbirine benzer ve benzemez şekilde- yaratan O'dur. Ürün verdiği zaman ürününden yiyin, biçildiği gün de hakkını verin, israf etmeyin, çünkü Allah müsrifleri sevmez.” [974] Gibi âyetlerde geçen infak ve hak kelimeleri zekât olarak tefsir edilmiştir. [975] Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: “Göğün suladığında onda bir; kova ve dolabın suladığında yirmide bir hak vardır.” [976] İslâm hukukçuları, öşrün farz olduğu konusunda ittifak etmişlerdir. Müctehidlerin bütünü farziyetini kabul etmiş, mezheplerin hiçbiri -teferruatta ayrılsalar bile- bu konuda muafiyet tanımamışlardır. [977] Türk Gelir Vergisi Kanunu, “ziraî kazanç” mefhumuyla, “ziraî mahsuller zekâtı”nı aşan bir durumu belirtir: Kanunda, “ziraî faaliyetten doğan kazanç, ziraî kazançtır,” şeklinde bir tanım verildikten sonra, ticarî faaliyetin aksine, ziraî faaliyet geniş ölçüde açıklanmıştır. Madde metnine göre, “Ziraî faaliyet, arazide, deniz, göl ve nehirlerde, ekim, dikim, bakım, üretme, yetiştirme ve ıslah yollarıyla veyahut doğrudan doğruya tabiattan istifade etmek suretiyle nebat, orman, hayvan, balık ve bunların mahsullerinin istihsalini, avlanmasını, avcıları ve yetiştiricileri tarafından muhafazasını, taşınmasını, satılmasını veya bu mahsullerden sair bir şekilde faydalanılmasını ifade eder (m. 52/2). Aynı maddenin diğer fıkralarına göre de, çiftçiye ait her türlü makine ve âletlerin başka çiftçilerin ziraî istihsal işlerinde çalıştırılması, mahsullerin değerlendirilmesi maksadıyla ve ziraî istihsale müteferri olarak işlenmesi de ziraî faaliyet sayılmaktadır. Bundan başka, “Satışların dükkân ve mağazaya gelinceye kadar geçirdikleri safhalar, ziraî faaliyet sahasında kalır (52/6). Şu halde, dükkân veya mağaza açmak yoluyla ziraî ürünlerin satışı ziraî değil, ticarî faaliyet sayılmaktadır, ancak çiftçiler tarafından yazıhane açılarak doğrudan doğruya kendi ziraî faaliyetleri ile ilgili olarak yapılan alım satım işleri, bu çerçeve içinde kalmak şartıyla, ziraî faaliyet kapsamına girer. Bu maddede belirtilen diğer önemli bir nokta da ziraî işletme, çiftçi ve mahsul terimleridir: 1) Ziraî İşletme: Kanuna göre ziraî faaliyetlerin yapıldığı işletmelere Ziraî İşletme denir bu anlamda çiftlik, hara, mandra, dalyan ve genellikle ziraî ürünlerin işlendiği yerler ziraî işletmedir. Öte yandan kanun, “Bir çiftçiye veya ortaklığa ait olup aynı köy sınırları içinde veya birbirine bitişik arazi üzerinde bulunan yahut istihsal şartlarına göre birbirlerine bağlılık ve beraberlik arz eden işletmeleri” tek işletme saymıştır. Böylece işletmelerde birlik ilkesi kabul edilmiş bulunmaktadır. [978] 2) Çiftçi: Ziraî işletmeleri işleten gerçek kişilere çiftçi denir. Vergiye tâbi olmak veya olmamak, bu niteliği değiştirmez; ancak adi şirketlerin faaliyeti de bu anlamda çiftçilik sayılmıştır. Buna karşılık, tüzel kişilikleri olması dolayısıyla, kollektif şirketlerle adi veya eshamlı komandit şirketler, ziraî faaliyette bulunsalar dahi çiftçi sayılmazlar. Bunların faaliyetleri, ticarî faaliyet olarak kabul edildiği için, kollektif şirketlerin ortakları ile komandit şirketlerin komandite ortaklarının şirketten aldıkları kârlar ticarî kazanç sayılır. 3) Mahsul: Ziraî faaliyet sonucu elde edilen maddelere mahsul denir. Bunlar arasında hububat, çay, sebze gibi tarla ve bahçe mahsulleri; koyun, keçi, inek gibi hayvan mahsulleri, bunların işlenmesinden elde edilen yoğurt, yağ, peynir, un gibi maddeler; ormancılıktan elde edilen odun, kereste, kömür gibi maddeler; balık avcılığından alınan balıklar vb. örnek olarak gösterilebilir[979]. Öşür bazı özellikleriyle hayvan, nakit ve ticaret gibi diğer zekât mevzularında, farklı bir durum gösterir. Havelân-ı havle tâbi olmayıp hasatla birlikte zekât ödenmesi, yalnızca gelirin zekâta tâbi tutulması bu özelliklerindendir. [970] En'am: 6/136; Nahl: 16/56; Zariyat: 51/19; Me'aric: 70/24, 25. [971] LZK, m. 9. [972] Bakara: 2/267. [973] Hamidullah, İslâm Peygamberi, c. II, s. 216-217. [974] En'am: 6/141. [975] Cessas, Ahkâmu'-Kur'ân, c. I, s. 543; Kardavî, FZ, c. I, s. 444-448; Kâsânî, BS, c. II, s. 53-54. [976] Buharı: Zekât, 55; Müslim: Zekât, 8; Ebu Davud: Zekât, h. 1596. [977] Kardavî, FZ, c, I, s. 348; Kâsânî, BS, c. II, s. 54. [978] 52/ son fıkra. [979] Erginay, Vergi Hukuku, s. 167-168. |