๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mükayeseli İbadetler İlmihali => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 28 Temmuz 2012, 09:17:24



Konu Başlığı: Mânâ Ve Önemi
Gönderen: Sümeyye üzerinde 28 Temmuz 2012, 09:17:24
13. Mânâ Ve Önemi:


Dinî ibadetler, kişiyi mesut ve bahtiyar, toplumu müreffeh kı­lacak hikmet ve manalarla doludur. İnsanlar bazan şehvet ve si­nirlerine hakim olamayıp iyilik ve hayra aykırı olarak, günah ve kötülük işleyebilir. Bundan uzak bulunmak, ancak Allah'ın koru­masıyla olur. İşte böyle durumlarda, kendini geçmişin günah ki­rinden temizlemek, sonraki kötülüğe ve günaha karşı korunmasını kuvvetlendirerek, düştüğüne ilaç bulunması, Allah'ın mü'minlere rahmetindendir. Mü'min bu koruyucu ve sancı ilaçlara karşı uya­nık olur, onların gösterdiğine uyarsa, Allah'a tertemiz, kendi O'ndan razı, Allah da ondan razı olarak yönelir; Allah Teâlâ da affe­dici ve kerîm, gafur ve rahîm isimleriyle kuluna yönelir. Bu gibi günahlara ve onlardan korunmaya ilaç, hal ve çarelere Keffaret (ç. Keffaret) adı verilir.
Keffaretlerin mânâ ve önemini, bizzat onların çeşitlerine ve ödeme türlerine bakarak daha iyi kavrayabiliriz:
a) Keffaretlerin meşru kılınmasının hikmeti, müslümanın, Rabbi'yleolan manevî-ruhî ilişkilerini, sarsıntısız  yürütmek,  gü­nah ve isyan halinde, Allah'tan ümidini kesip, O'ndan ve O'nun emirlerinden  uzaklaşmamasını sağlamaktır. Hiç şüphesiz, bir gü­nah işledikten sonra, insanın gönlü, huzur bulmak için, onu yokedecek bir şeyi feda etsin, ondan temizlenmek için, gönülle, se­vinçle, istekle temizlenmesi için mali fedakârlık yapsın ister. Bu­nun içindir ki ilâhî hikmet, -her nasılsa- mü'mine işlediği günahı örtmek, onun eserlerini yoketmek için, keffaretin meşru kılınma­sını gerektirmiştir. Böylelikle kul, Rabbine saf, kalbi huzurla dolu olarak dönmüş olur; günah, kulun boynunda, kul ile Rabb'i arasın­daki ilişkileri sarsıcı bir özellik olmaktan çıkar. Kulun hiçbir şey yapmamasıyla da günahın yokedilmesi, Yüce Allah'ın rahmet ve mağfiretinden olabilirdi; ancak, günahı yokederken, Allah yolunda harcama yaparak, kalbini ve nefsini saflaştırmak, onu iyilik, malî yardım ve tâate yöneltmek için bazı ödeme yollarını emretmiştir.
b) Ödeme türlerine genel bir bakışla, onların, toplumun çeşitli katlarını kucaklayan üç hal olduğu görülür:
(1) Köle azadı,
(2) Oruç,
(3) Fakirlere iyilik.
Bu gibi üç ödeme türünün her birinin iyilik, hayır ve yücelik gibi birçok sosyal faydalar sağladığında, insanlar arasında acıma ve yardımlaşmayı gerçekleştiren sosyal dayanışmayı sağladığında şüphe yoktur.
Köle azadı, hürriyete açılan kapıların en genişidir. Keffaret­lerin hemen bütününde ilk sırayı alan bu ödeme türü, topluma bir üye kazandırmak, kölelik ölüm, hürriyet hayat olduğuna göre, ölümden sonra onları diriltmek ve yaratılıştan hak sahibi olunan bu en değerli varlığı-diğer zekât, karşılıksız salma, iyi davran­maya teşvik gibi çeşitli sebepler yanında -keffaretlerle de onlara bağışlamak gayesini güder. Köle azadının -keffaret eğer hata yoluyla öldürme keffaretiyse- başka bir manası daha vardır: Ölenle bir üyesini kaybeden toplum, hürriyetine kavuşan bir köleyle, kay­bını telafi edecektir.
Oruç şeklindeki ödeme türünün nefsi nasıl terbiye ettiği, ah­lâkı nasıl sağlamlaştırdığı, sabra nasıl alıştırdığı, sıkıntı ve belâ­lara karşı iradeyi nasıl hakimiyete aldırdığı, acıların nasıl kuv­vetle karşılanmasını öğrettiği açıktır.
Fakirlere -yedirme ve giydirme şeklindeki- iyiliklere ge­lince, bunlar İslâm'ın istediklerinin en önemlilerindendir. Çeşitli sûrelerde, bu iyilikler teşvik edilmiş, hemen hiçbir sûre, fakirlere iyilik yapılmasını emreden âyetlerden uzak tutulmamıştır. Hz. Peygamber'in bizzat kendisi ve öğretimi, fakirleri doyurma ve giy­dirmeye teşvik örnekleriyle doludur. Bu özelliğinden dolayıdır ki, hayatında hiçbir zaman zekât ödememiş, vefatından sonra da mi­ras bırakmamıştır. Bir hurmayla da olsa iyilik yapılmasını emre­den Peygamberimizin, Ebu Musa'l-Eş'arî ile yaptığı bir konuşma bunun en açık örneklerinden biridir: “Eş'arîler savaşa girerler veya şehirde ailelerinin yiyecekleri azalırsa, yanlarında bulunan­ları bir araya toplar, sonra topladıklarını eşit bir şekilde bölüşürler. Onlar benden, ben de onlardanım.” Bu hadis, aynı zamanda saha­benin, Rasulullah'm emirlerini nasıl yerine getirdiklerinin unu­tulmaz örneğidir.