๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mükayeseli İbadetler İlmihali => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 27 Ağustos 2012, 13:49:22



Konu Başlığı: Kuvvetli Alacaklar Veya Ticarî Alacaklar
Gönderen: Sümeyye üzerinde 27 Ağustos 2012, 13:49:22
1. Kuvvetli Alacaklar Veya Ticarî Alacaklar (Deyn-i Kavi):

Başkalarına verilen ödünç paralar, ticarî yerlerin kiraları, ticaret mallarının bedelleri olarak başkasının zimmetinde bulunan alacaklar Kuvvetli veya Ticarî Alacaklar, hukuk dilindeki söylenişiyle Deyn-i Kavi adını  alır.

Bunlar, sahibinin elinde kalacak olsaydı, yıl sonunda zekâta tâbi olacaklarından, kuvvetli alacak sayılır ve bundan ötürü zekâta tâbi olur. Kuvvetli alacaklar, gümüş nisabında olunca ve üzerinden bir yıl geçince zekâta tâbi olma hükmü taşır; ancak zekât, alacak ele geçince ödenir. Bu çeşit alacakların ele geçen kısmı, nisabın beşte biri (kırk dirhem) olunca da, zekâtın ödenmesi gerekir. Beşte birden az olarak ele geçince, başka bir zekât mevzuu ile birlikte nisab hesabına girer.

Kuvvetli alacakların zekâta tâbi olması için, kanaatimizce nisab, para nisabına göre düzenlenmelidir. Zira, gümüş nisabı, gü­nümüzde oldukça olumsuz sonuçlar doğurmaktadır.

Kuvvetli alacaklarda takvim yılı, alacağın bütünü ele geçtiği zaman değil, nisaba ulaştığı zamandan itibaren başlar. Fakat sa­hibinin elinde tam mülkiyetle bulunmadığı için, zekâtını hemen ödemek gerekmez. Borçlu tarafından ikrar edilmekte olan kuvvetli alacak ele geçtiği zaman, geçen bütün senedlerin zekât borcu toptan ödenir.

Kuvvetli alacak inkâr edilmekte olan bir alacaksa, Muhammed'e göre ele geçince, geçmiş senelerin zekâtını ödemek gerek­mez; Hanefî Mezhebi içinde sahih görülen görüş de budur.

Büyük şirketlerin çıkardığı istikraz tahvillerinden satın alanlar, bu tahviller ticarî nitelikte olduğundan, ticarî alacaklı du­rumundadırlar. Bu yönüyle, bu istikrazdan doğan alacaklar, ticarî alacak hükmiindedirler ve kuvvetli alacak olarak zekâta tâbi olur­lar.

 
2. Orta Alacaklar Veya Adi Alacak (Deyn-i Vasat):

 

Deyn-i Vasat, ticaret alacağı olmayan ve Adi Alacak da denen orta alacaklardır. Ticarî işyeri olmayan ev, tarla vb. emlâ­kin kira alacakları, nafaka bedeli, zekâtı gerekmeyen bir malın -msl., kendi elbisesinin- ihtiyaç dolayısıyla satılmasından doğan alacaklar birer orta alacaktır.

Nisab miktarından az olarak ele geçen böyle bir alacağın ze­kâtını hemen ödemek gerekmez. Ancak mükellefin zekâta tâbi başka bir malı varsa, ona ilave edilir. Bunlarda da takvim yıh, alacak nisaba ulaştıktan sonra başlar ve zekât tahsilden önce farz olur. Ancak, gümüş nisabında elde edilen kısım için, -geçmiş yıl­lar da dahil- zekât ödenir.

Kuvvetli alacaklar ile orta alacaklar arasında şu ana fark bulunmaktadır: Birincide, tahsil edilen, gümüş nisabının beştebiri kadar olunca, zekâtını hemen ödemek gerekir. İkincide ise, nisab miktarı para veya mal ele geçince zekâtın hemen ödenmesi farz olur. Her ikisi de, açıklanan miktarda ele geçince, geçen yılların zekât borcunun ödenmesi noktasında birleşirler.

Ebu Hanife'den nakledilen daha sahih görüşüne göre, bu tür alacakların geçmiş yıllara ait zekâtları ödenmez. Ele geçtikten sonra üzerinden bir yıl geçmedikçe, bu alacaklar, zekâta tâbi ol­mazlar; ancak sahibinin başka bir malı varsa ona ilâve edilebilir­ler.

 
3. Zayıf Alacaklar (Deyn-i Da'îf):

 

Hiçbir mal veya paraya bedel olmadan, miras, vasiyet, mehir, diyet, muhale'a ve kitabet bedeli vb. yollarla kişinin mülkiyetine başkasından geçecek olan alacaklar Zayıf Alacak adını alır.

Bu çeşit alacaklar, tahsil edilip mülkiyete girince ve nisaba ulaşıp üzerinden bir yıl geçince, zekâta tâbi olur. Geçmiş yıllar için zekât ödenmez, ancak bunlar başka bir zekât mevzuu mala ilâve edilebilir.

Örnek olarak, mirası ele alalım: Miras yoluyla elde edilen elli bin lira tutarındaki bir alacak, miras davasının açılmasından iki yıl sonra mülkiyete geçince, zekâtı, o andan itibaren üstünden bir yıl geçmesiyle ve nisabı bulmasıyla hesaplanarak ödenir. Ara­dan geçen iki yılın zekâtını ödemek gerekmez. Çünkü tartı mülki­yet, ancak dava sonunda gerçekleşebilmiştir. Zekâtını ödemek için gereken bir başka şart olan üstünden bir yıl geçmesi ise, henüz gerçekleşmediğınden, zekâta tâbi olmaz. Ancak, başka bir zekât mev­zuu mala eklenebilir.

Açılan maddî tazminat davalarının sonucunda elde edilen parayı da, zayıf alacaklar kategorisinde incelemek uygundur. Çünkü birinci için geçerli şartlar, bu ikinci örnekte de aynen bu­lunmaktadır.

Görüldüğü gibi, zayıf alacakların ilk iki tür alacaktan farklı olan yanı, geçen yıllara ait zekâtın ödenmemesi ve ele geçtikten sonra üstünden bir yıl geçince zekâtının ödenmesi gibi, iki önemli noktadır.

Kime verildiği bilinmeyen mallardan doğan alacaklar, zekâta tâbi değildir. Borçlu, alacağı kabul eden ve onu ödeyebilecek biriyse, alacak zekâta tâbi olur. Devletin zorla aldığı mallar ile borçlu tarafından birkaç yıl geçtikten sonra açıkça inkâr edilen ve borçlu aleyhine delil bulunmayan alacaklar, daha sonra bir toplu­luk huzurunda ikrar edilse, geçen yıllara ait zekâtının ödenmesi gerekmez; bazı hukukçulara göre ödenir. Bu borçluya karşı alacak­lının delili varsa, bazı hukukçulara göre zekât ödenirken, kimile­rine göre -hakimin bilgisi yoksa ödenmez. Gizli yerde ikrar edilip açıkça inkâr edilen alacak için zekât ödenmez.

Borcunu kabul eden borçlu müflis olunca, eğer bu mahkome kararıyla sabit olmamışsa, hanefî hukukçuların çoğuna göre, alacak zekâta tâbidir; zira, bu borçlu, kazanma imkânına sahiptir. El- Hasan b. Ziyad'a göre, zekâta tâbi olmaz; zira, o ödeyebilecek du­rumda değildir. Fakat iflas, mahkeme kararıyla sabit olunca, Ebu Hanife ve Ebu Yusuf’a göre, -iflas durumu ödeyebileceği zamana er­teleyebilir- zekâta tâbi olurken, Muhammed'e göre tâbi değildir, o bir telef maldır. [409] Bu son durumda da gerekçe aynıdır.



[409] Kâsânî, BS, c. II, s. 9; Sıddıki, age, s. 44; Krş, Yavuz, İZM, s. 448