๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mükayeseli İbadetler İlmihali => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 26 Ağustos 2012, 15:33:34



Konu Başlığı: Havelân-ı Havle Tâbi Olması Açısından Mallar
Gönderen: Sümeyye üzerinde 26 Ağustos 2012, 15:33:34
Havelân-ı Havle Tâbi Olması Açısından Mallar:
 
Havelân-ı Havle Tâbi Mallar:

 

Bir mükellefe zekâtın farz olması için, nisap miktarı mala sahip olduktan sonra, malın üzerinden bir kameri takvim yılının geçmesi gerekir. [450] Hukuk dilinde bu duruma, Havelân-i Havi ya da Zekât Yılı adı verilir. Ayrıca bir sene kulla­nılmadan duran yığılmış servetle, senelik masraftan artan, ticaret ve sanayiye yatırılmayıp sahibinin elinde bir sene atıl kalan sene­lik kazanç fazlası da zekâta tâbi olur.

Bu şartla, malların yılda iki kez, yani çifte zekâta, tâbi tutula­rak, mal sahiplerinin zarara uğraması önlenmiş olur. Bu şart, dört halifeden tespit edilen ve sahabe çoğunluğu arasında yaygın olan duruma göre benimsenmiştir, hadisten kesin ve sağlam bir daya­nağı yoktur. Sahabe arasındaki bu yaygınlık, onların bu konuda bir bilgisi olduğu şeklinde yorumlanır.

Bütün müctehitler, bir maldan, yılda ancak bir defa zekât alı­nabileceğinde ittifak halindedirler. Yine malda zekât, ikinci yılın girmesinden sonra farz olur. [451]

Vergi hukukunda da gelirin vergiye tâbi tutulması için, bir takvim yılı içinde elde edilmiş olması lâzımdır. Bundan maksat, yalnız bir takvim yılı içinde elde edilen, çeşitli gelirler safi tutarı­nın vergiye tâbi olmasıdır. Diğer bir deyişle, takvim yılı (veya he­sap dönemi), bir vergilendirme döneminin birimi olarak tespit edilmiştir. Şu halde, birkaç takvim yılında elde edilen gelirler bir araya getirilerek vergiye tâbi tutulmaz. Her takvim yılı, yeni ve ayrı bir vergileme birimi sayılır. Kuşkusnz, bir takvim yılının birkaç ayında gelir elde edilmesi, diğer aylarında gelir elde edil­memesi, sonucu etkilemez. Öte yandan, aynı takvim yılının birkaç ayında kâr sağlanmış olması ve diğer aylarında zarar edilmesi de, zaman bakımından bir değişiklik yaratmaz; böyle bir durumda zararlar kârlara mahsup edilerek bulunacak safi kazanç miktarı, ge­lir vergisinin matrahını oluşturur. Zararlar kârdan fazla olursa, vergilendirilecek gelir yoktur; üstelik bir takvim yılının zararı, bazı koşullar altında bu yılı takip eden bir veya birkaç takvim yılı kârlarından indirilebilir. Takvim yılı olarak esas alınan dönem, tam ve dar mükelleflik bakmından önemli bir ölçü olacaktır. Gelir vergisinde vergilendirme dönemi, geçmiş takvim yılıdır. Bir tak­vim yılında, takvim yılı sonu itibarıyla meydana gelen gelirlerin vergisi ertesi takvim yılı içinde tarh edilir. [452]

Buraya kadar yapılan açıklamaya göre, malın zekât mevzuu olabilmesi için aranan havelân-ı havi şartı, ilk zamanlar için -yaklaşık- icma ile sabittir; ancak ibn Mes'ud, İbn Abbas ve Muaviye'nin bu şartı aramadığı rivayet edilir, onlara ve mal-i müstefadda onların görüşüne katılan tabiîn ve diğer bazı hukukçulara göre, mal nisabı bulunca, müstakillen veya yanındakiyle birlikte zekâtı hemen ödenir.

Genel kural olarak, hayvan, nakit, ticaret malı gibi “sermaye zekâtı” kavramına girebilecek mallar takvim yılı şartına tâbi olurken, ziraî ürünler, bal, maden ve define gibi “gelir zekâtı” kav­ramına girebilecek mallar bu şartın dışında kalır.




[450] LZK, m. 14.

[451] İbn Rüşd, BM, c. I, s. 246; İbnu'l-Munzir, age, s. 32; Kardavî, FZ, c. I, s. 161; Malik: Zekât, 4.

[452] Erginay, Vergi Hukuku, s. 142, 200.