Konu Başlığı: Genel Manada Fi Sebîlillah Gönderen: Sümeyye üzerinde 15 Ağustos 2012, 08:01:58 Genel Manada Fi Sebîlillah: Bütün Hayır İşleri: Enes b. Malik, el-Hasenu'1-Basrî, Kâsânî, İmamiye ve Zeydiye Mezhebleri, Sıddık Hasen Han, Cemaluddin Kasımı, Reşid Rıza,Mahmud Şeltut Muhammed Hamidullah, M. Haseneyn Mahluf ve Elmalılı'ya göre, Allah rızası için yapılan bütün hayır işleri, bu tabirin içine girer. [247] Bu tabir, uygulamada, dul kadınlara ve yetimlere yapılan bağışlar, hastane ve camilere verilen hediyeler, mektep ve mektebe gidenlere yapılan bağışlar, iyilik ve hayırlar, silahlandırma, memleket topraklarının savunulması için yapılan tesisler vb. din ve devletin yaşamasını sürdüren her türlü iyilik ve hayrat işlerini ve İslâm'ın müdafasını ihtiva etmiştir. Reşid Rıza ve Mahmud Şeltut'a göre, bahis konumuz olan Allah yolunda sınıfı için “yalnız şunlardır, şunlar değildir” şeklinde mütala yürütmek yüzde yüz isabet kaydeden bir görüş olmaktan uzaktır. Müctehid ve müfessirlerin bu sınıfa verdikleri hususî ve kayıtlı manalar da bu hükme girmekle beraber, bu sınıf yalnız bunlardan ibaret değildir. Allah yolunda sınıfının tayini hususunda Yüce Allah'ın beyanından ileri gitmeyerek, onu geniş manası ile ele almak, daha isabetli olacaktır. Allah yolunda sınıfına, Allah yolunda olan her şey girmelidir. Yalnız, zamanın şartlarını gözönünde tutarak, Allah yolunda yapılacak hizmetlerin derecelerine göre, bir değerlendirme yapmak daha uygundur. İslâm dininin yücelmesi için yapılacak bütün savaşlar, İslâm inancının zayıf olduğu devirlerde diğerlerine göre öncelik taşır. Gaziler, mücahitler, hacılar ve hac yolu, ilim tahsil edenler, ilmî araştırma yapanlar, ilmî araştırma müesseseleri hep bu sınıfa girer; fakat bu sınıf yalnızca bunlardan ibaret değildir. Harpler, cereyan ettikleri devirlere göre, değişme istidadı gösterirler. Bunun yanında, yapılan savaşlar, Allah rızasından başka hedeflere de yönelebilir veya uzun zaman meydan savaşları yapılmayabilir. İşte, fî sebîlillah tabiri, geniş manasıyla uygulamaya konmalı, msl., çağın fikir savaşından İslâm galip çıkarılmaya çalışılmalıdır, onun hukukî, iktisadî, içtimaî, ahlakî vb. bütün cemiyeti kucaklayan ilkelerini gün-yüzüne çıkarmak gerekir; bütün dillerde İslâm'ı tanıtıcı yayın yapmak da bu tür faaliyetlerdendir. [248] Mahmud Şeltut, cami yapımına zekât ödenmesi için, gerçekten yapıma ihtiyaç bulunması gerektiğini belirtir; bu olmazsa, başka yere ödemek evladır. [249] Mahmud Ahmed'in değerlendirmesine göre, fî sebîlillah, “paraya ihtiyaç duyulan kutsî sebepler” dir. Bu, anî ihtiyaçlarda yedek akçe manasına gelmeli ve normal zamanlarda İslâm'ın tebliği kabul edilmelidir. [250] Elmalılı M. Hamdi Yazır, konuyu şöyle açıklar: “Yukarıdan beri sayılan sınıflara yapılan ödemeler, Allah yolunda olacağından, fî sebîlillah tabirini de Allah yolunda yapılan bütün işler olarak anlarsak durum “fisebîlillah fî sebîlillah” olacaktır. Bu tabir, Allah için özel bir ibadette bulunanların vasfını anlatır. Sadaka kavramının üç unsurundan biri olan fakirlik ve ihtiyaç unsuruyla da bunların fakirleri, ödeme yeri olur. Fî sebîlillah tabirinden anlaşılan aslî ve kesin mana, i'lây-ı kelimetullah yolundaki mücahidlerdir, diğer hayır işleri ancak bir ihtimali manadır. Bununla birlikte, bu tabirden, önce cihad, sonra hac, üçüncü olarak da Allah için ilim tahsili de anlaşılabilir.” [251] Yusuf Kardavî ise, fî sebîlillah tabirinin diğer konularda, geniş bir mana ifade edeceğini ve fakat zekâtın ödeme yeri olarak, böyle bir manayı ifade etmeyip, Cumhur'un görüşünün günümüzdeki tefsirinin bütün şekil ve metodlarıyla cihad olduğu, msl., işgal altındaki müslüman toprakların hürriyete kavuşması, İslâm'ın yeniden bütün yönleriyle ve kurumlarıyla tanıtılması olduğu kanaatini taşır. [252] Zeydiye Mezhebine göre, -fakire diğer gelirlerden harcandığı gibi sekiz sınıfın artan gelirlerine benzer şekilde- bu sınıfın payından artan gelir kamu yararı için harcanır; ancak bu durumda muhtaç fakirlerin bulunmaması gerekir. Kimi zeydî hukukçular, bu hareket tarzının mecburi değil, müstehap olduğu görüşündedir. [253] Libya Bakanlar Kurulu, fî sebîlillah payının, kalpleri kazanılacak ve İbnu's-sebîl paylarıyla birlikte, toplam gelirin % 30'u olacağını ve harcamanın İslâm Davet Teşkilatı'nca yapılacağını, onun için zekât idaresinin her yıl bu payı ilgili kuruluşa göndereceğini, fî sebîlillah'ın da “bütün çeşitleriyle cihad ve müslümanlara umumî yarar sağlayan herşey” manasına geleceğini kararlaştırmıştır. [254] Gerek özel, gerekse genel anlamda fî sebîlillah kavramıyla ilgili bu açıklamalar ışığında, imkân ve önceliklere göre, hayatî öneme sahip bu hizmetlerin tamamının veya bazılarının zekât geliriyle karşılanması konusunda, şu faaliyet ve projeler gerçekleştirilebilir: [255] a) İslâm dünyasını savunma hazırlığı: Bu çerçevede olmak üzere, dünyanın çeşitli bölgelerindeki müslüman ülke ve toplulukların gayri müslim yönetimlerden kurtarılması düşünülebilir. b) İslâm dinini tanıtıcı ve yayıcı faaliyetler: Bu maksatla, davetçi ve tebliğci yetiştirilir, bunların yetiştiği eğitim, öğretim ve diğer faaliyetleri yürüten İslâmî merkezler kurulur. c) İletişim (medya) faaliyetleri; Gazete, dergi, kitap basım-yayımı ve televizyon-sinema-video faaliyetleri bu çerçevede ele alınabilir. Çeşitli kitaplar yabancı dillere, bazı yabancı dillerdeki yayımlar da müslüman ülkelerin dillerine çevirilebilir. d) İslâm'ın yüceliğini, prensiplerini ve medeniyetini tanıtıcı faaliyetler: İslâm karşıtı ideoloji ve fikirlerle mücadele ve İslâmî prensiplerin yaşatılmasını sağlayıcı faaliyetler bu çerçevede ele alınır. e) Müslümanların açlık, kuraklık, sel, bulaşıcı hastalıklar, savaş yıkıntıları ve geri kalmışlıktan kurtarılması. f) Sağlık hizmetleri: Hastane, ilaç fabrikaları, eczane vb. kuruluşlar ile koruyucu sağlık hizmetleri ve sağlık bilincinin yerleştirilmesi faaliyetleri bu çerçevede düşünülebilir. g) Kimsesiz çocuk ve yaşlıların barındığı konut ve kuruluşların yapılması ve işletilmesi. h) Mesken hizmetleri: Evsizlere mesken temini ve çeşitli etkenlerle ortaya çıkan göç hareketleri için beslenme ve sağlık faaliyetleri bu çerçevede düşünülebilir. i) Meslek ve sanat eğitim ve öğretimi yapan merkezler kurulması. Bunlardan son dördü, fakir ve miskin kalemleri, diğer bazıları ise İbnu's-sebîl, el-mu'ellefetu kulübünüm ve rikab kalemleriyle de ilgilidir. Böylece, zekâtın harcanmasıyla ilgili kalemler için gidilecek örgütlenmede, fakir ve miskinler dışında, dar gelirli, güçsüz ve korunmaya muhtaç kişiler daima ön plânda yer almış olur. Bütün bir millî toplumun müşterek ihtiyaçları da karşılanır. Bunun için, milletlerarası örgütlenmeye ve işbirliğine de gitmek zarureti vardır. Muhtelif İslâm ülkelerindeki zekât kuruluşları, bu işbirliğini gerçekleştirmek ve katılma şartlarım hazırlamak için çalışmalıdırlar. En kısa ve kesin söyleşiyle, Tevbe: 9/60 âyetindeki sınıfları belirten tabirler, zekâtın özünü, kuruluş ve işleyişini, hedef ve gayelerini içine alır: el-Amilune Aleyha tabiri, zekâtın bir kurum olarak ortaya çıkmasını ve faaliyet göstermesini; el-Muellefetu kulûbuhum tabiri, İslâm'ın ve zekât kurumunun her devre göre değişen metodlar kullanarak propaganda vb. ile ayakta durmasını ve korunmasını sağlamak; el-Fukara ve'1-Mesâkîn, el-Garimîn, er-Rikab İbnu's-Sebil ile fi sebîlillah tabirleri, zekâtın hedef ve gayelerini açıklar. Böylece zekât, tam manasıyla, cemiyet içinde yaşayan zengin ve varlıklı kimselerle, muhtaç ve yoksullar arasındaki gelir dağılımının korkunç farkını kapatmak veya en aza indirmek için sosyal adaleti sağlayan önemli bir din, hukuk, ahlk, maliye ve iktisat kurumu niteliği kazanmaktadır. [247] Elmalı, age, c. IV, s. 2580; Hamidullah, İslâm Peygamberi, c. II, s. 227; Hamidullah, İslâm'a Giriş, s. 116; Kardavî, FZ, c. II, s. 644-650; Kâsânî, BS, ç. II, s. 45, 46-47; Siddıki, age, s. 180; Şehhate, Fıkhu'l-İbâdât, s. 151; Yavuz, İZM, s. 392-393. [248] Kardavî, FZ, c. II, s. 648-649; Yavuz, İZM, s. 399. [249] Şeltut, age, s. 128-129 [250] Ahmed, İslâm İktisadı, s. 133. [251] Elmalılı, age, c. IV, s. 2578-2580. [252] Kardavî, FZ, c. II, s. 650-651, 655-669. Başka bazı uygulama tasarıları için bkz. Kardavî, Çağdaş Problemlere Fetvalar (İstanbul 1986), s. 317-326. [253] Kardavî, FZ; c. II, s. 647. [254] Arafe, age, s. 75, 80. |