๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mükayeseli İbadetler İlmihali => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 14 Ağustos 2012, 08:30:15



Konu Başlığı: Ganimetteki Paylarını Alamayınca Ödeme
Gönderen: Sümeyye üzerinde 14 Ağustos 2012, 08:30:15
Ganimetteki Paylarını Alamayınca Ödeme:

I. Caiz Olması:

1) Tahâvî'nin zikrettiğine göre, Ebu Hanife'den, ganimetteki zevi'l kurba payından mahrum edilince, ihtiyaçtan  kurtulmaları için onlara zekât ödenebileceği görüşü nakledilir. Malikî hukukçu Ebherî ile bazı şafiî hukukçular da bu görüştedir. Hanefî Mezhebi­nin görüşü de budur.

2) Bazı malikî hukukçulara -msl., Ebherî'ye göre, humustan mahrum kalınca, Haşimoğullarına zekât ödenebilir; hatta bu du­rumda onlara ödeme yapmak, başkalarına yapmaktan efdaldir. Bu görüşü benimseyenlerin bir kısmı, ödeme yapabilmek için, zaruret bulunmasını şart koşar; bazılarına göre ise, akrabalık zayıflamış­tır,  zimmî,  kâfir ve günah işleyene ödemektense, onlara ödeme yapmak daha uygundur.

Humustan mahrum kalınca, kendilerine zekât ödenebileceği görüşü Malikî Mezhebinin görüşü olarak da zikredilir. [325]

3) İbn Teymiyye ile hanbelî hukukçu Kadı Ya'kubi ve Caferî Mezhebine göre de, humustan mahrum kalınca,  Haşimoğullarına zekât ödemek caizdir.

Hatırlanacağı gibi Cumhur'a göre, humustan mahrum kalsa­lar da haşimîlere zekât ödenmez.

Şafiî Mezhebine göre, zekât memuru olarak çalıştıklarında, emeklerinin karşılığı zekâttan ödenebilir.

 
II. Vacip Olması:

 

Şafiî hukukçu Ebu Sa'id el-Istahrî'ye göre, humustan mahrum kaldıklarından, haşimîlere zekât ödemek vaciptir; Muhammed b.Yahya da bu şekilde fetva vermiştir.

Haşimoğulları yanında, onların azatlılarına da zekât öden­mez. Zekât alamayacak haşimoğulları, Hz. Peygamber'in amcaları Abbas ile Haris ve Hz. Ali ile kardeşleri Akîl ve Ca'fer'in soyun­dan gelenlerdir. Ebu Leheb'in soyu, Hz. Peygamber'in sağlığında müslüman olmadığı için, bunlar arasına girmemiştir.

Yusuf Kardavî, günümüzde, Hz. Peygamber'in yakınlarına humustan mahrum edildiklerinden, zekât ödenebileceği görüşünün tercih edilmesini savunur:

a) Zekâtın onlara haram kılınmasını, şereflerine bağlamak doğru değildir, bu kuvvetli bir delile dayanmaz.   Bunun, İslâm'ı müdafa ve zafere ulaştırmaya bağlanması uygundur. Öyleyse, hu­musun bulunmaması,   diktatörlerin hakimiyeti gibi herhangi bir sebeple zev'l-kurba payı düşünce,  zekâtın haram kılınmaması ge­rekir.  Çünkü böyle bir durumda onlara verilen meziyet, kendile­rine zararlı hale gelecektir.

Konuyu açıklığa kavuşturmak için, ganimetlerin beşte biri­nin (humus'un) harcama yeri olan zevi'l-kurba kavramını incele­mek uygun düşer: [326]

1) eş-Şafiî'ye göre, humus, âyette geçen bütün sınıflara da­ğıtılır.

2) Bir gruba göre, dört tane beşte bire ayrılır.

3) Bazılarına göre, Hz. Peygamber ve zevi'l-kurba payları, onların vefatıyla düşmüştür.

4) Malik ve hukukçuların çoğunluğuna göre, humus, fey' kabul edilir. [327]

Hz. Peygamber ve zevi'l-kurba vefat ettiğine göre, onların payı kime ödenecektir?

1) Humus'ta payı olan diğer sınıflara,

2) Ordunun kalanına,

3) Hz. Peygamber'in payı devlet başkanına, zevi'l-kurba payı onun yakınlarına,

4) Ordunun silah ve teçhizatına,

5) Hz. Peygamber'in yakınları payı, yine onlara ödenir, şeklinde beş görüş bulunmaktadır.

b) Hz. Peygamber'in yakınlarına zekâtı yasaklayan hadisle­rin, bu konudaki hükme delâletleri kesin değildir:

1) “Sadaka, Âl-i Muhammed'e yakışmaz” ifadesi, tenzihan mekruh olmayı ve bu sevimsiz işi yapmaktan uzak olmayı ge­rektirir. Bu hadise rağmen, DM hukukçularının çoğunluğu, Haşimoğullarının zekât memuru sıfatıyla emeklerinin karşılı­ğını alabileceğini belirtmiştir. [328] Bu açıklamaların ışığında, on­lara zekât ödenmesinin yasaklanışı, nesep şerefinden değil, töhmet ve iftirayı önlemek, örnek bir uygulama göstermek için­dir. Yasaklama nesep şerefi için olsaydı, azatlıları, bu yasağın içine girmezdi.

2) “Bize sadaka helal değildir” ifadesiyle Hz. Peygamber, bunun devlet başkanına yasak olduğunu belirtir.  Çünkü tahsil edilen mallar, şahsî değil, bütün müslümanların malıdır.

3) Hadislerde geçen “Alu Muhammed” tabirinin de açık­lığa kavuşması gerekir: Alu Muhammed kavramı, kapsamı iti­barıyla,  âyetlerde geçen Alu İbrahim, [329] Alu İmran [330] Alu Fir'avn [331] gibidir. Bu âyetlerdeki Alu İbrahim tabirinden İsmail, İshak, Ya'kup ve Esbat; Alu İmran tabirinden Meryem ve oğlu İsa anlaşılır; yoksa  bunlardan  kastedilen  kıyamete  kadar gelecek nesilleri  değildir.  Âlu Firavn tabirinden de kendisi,  ailesi ve ona  yakın insanlar anlaşılır.  Hadislerde geçen Alu Muhammed'in de eşleri, çocukları, torunları ve ona en yakın insanlar olduğunu ve bu hükmün Hz. Peygamber'in hayatı için sözkonusu olduğunu anlamak gerekir.

Buharı de, bu konuda senedi sahih bir hadis bulunmadı­ğından, başlığa zayıflık ve şüpheyi gösteren bir ifade koymuştur: “Babu Ma-Yuzkeru fı's-Sadakat li'n-Nebi ve Âlih” (Hz. Peygam­ber ve ailesine sadaka ödeme konusunda söylenenler bölümü).

c) En önemli bir fariza olan zekât konusunda ödemenin Hz. Peygamber'in yakınlarına yapılmayacağıyla ilgili olarak icma da bulunmamaktadır.

d) İslâmî hükümlerin hiçbirinde Hz. Peygamber'in diğer ya­kınları diğer insanlardan ayrı bir hükme tâbi tutulmamış, bütünü eşit kabul edilmiştir.

e) Yasaklamanın hikmeti-i teşriiyesi de, bunun, Hz. Peygam­ber ve yakınlarının sağlıkları için sözkonusu  olduğunu gösterir. Çünkü ödemelerde bir minnet ve zillet, töhmet ve şüphe, istismar sözkonusu olabilir. Yasaklamayla peşinen muhtemel bir ahlâksız­lık önlenmiş olur. Ama onların vefatından sonra, böyle bir yasağa gerek yoktur. Bir an için onlara zekât ödenmeyeceğini düşünürsek, fakirlik ve ihtiyaç hallerinde ne yapacaklardır? Fakirlik ve ihti­yaç dolayısıyla kendi başlarına bırakılmaları onlara verilen şerefi mi gösterir?




[325] Bilmen, HFK, c. rV, s. 118; Cezîrî, Fame, c. I, s. 622, 623.

[326] İbn Rüşd, BM, c. I, s. 315; Kardavî, FZ, c. II, s. 733.

[327] Enfal: 8/41; Haşr: 59/7.

[328] Bkz. yukarıda 117 2 1.

[329] Alu İmran: 3/33.

[330] Alu İmran: 3/33.

[331] Bakara: 2/50