๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mükayeseli İbadetler İlmihali => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 15 Ağustos 2012, 07:56:06



Konu Başlığı: Ehil Olup Olmadığindaki İttifak
Gönderen: Sümeyye üzerinde 15 Ağustos 2012, 07:56:06
Ehil Olup Olmadığindaki İttifak Ve İhtilafa Göre Hükmün Değişmesi:

Zeydiye Mezhebine göre, -haramlığını bilsin bilmesin, ehil ol­duğunu zannetsin veya zannetmesin- icma ile veya kendi mezhe­binde ehil olmayan kimseye yapılan ödeme sahih olmaz, yeniden zekât ödenir. İcma ile zekât ödenmeyecek olanlar kâfir, usul ve furu, icma edilen derecedeki zengindir. Ehil olup olmadığı genel plânda bütün hukukçular arasında ihtilaflı, özel plânda mezhebince kendisine ödeme yapılması caiz değilse ve ehil olmadığını da bi­lirse, yeniden ödeme yapmak gerekir. Fakat bu kimseye ödeme yapmanın haram olduğunu veya mezhebinin görüşünü bilmediği ya da ehil olduğunu zannettiği takdirde, yeniden zekât ödenmez.

Yusuf Kardavî, bütün bu görüşleri açıkladıktan sonra, tercih ettiği uygulama şeklini şöylece açıklar:

“Mükellef, ehil olup olmadığmı araştırır, buna rağmen hata yaparsa, mazeretli sayılır, ye­niden ödeme yapmaz. Fakat araştırma yapmaz, ödeme yaptığı kimsenin durumuna aldırış etmez ve daha sonra hatası ortaya çı­karsa, yeniden zekât ödenmesi gerekir. Her iki durumda da ödeme, yapılan ve kesin olarak ehil olmayan kimsenin, zekâtı aynen veya bedelen geri vermesi gerekir. Çünkü onun tükettiği bir hak veya emek karşılığı değildir. Ödemeyi devlet yapınca, zekât geri alınır, bu durumda, devlet başkanının tazminat ödemesi gerekmez.”

İslâmî talimatın güzelce sunulmamasmdan ve bu talimatın kötü tatbik edilmesinden dolayı, birçok insan zekâta hak sahibi olanları, fakir ve miskinleri tembeller, dilenciliği meslek edinen­ler, fakr u zaruret gösterenler, kalabalık yerlerde, cami kapıla­rında ve diğer yerlerde gelene geçene el avuç açanlar olduklarını zannetmişlerdir. Herhalde miskinin bu tipi, eski zamanlardan beri, hatta Peygamberimiz zamanında bile bazılarının zihinlerinde böylece modelleşmiş olmalı ki, Hz. Peygamber haklı olarak, cemi­yetin yardımına hak kazanmış olan ve birçoklarının tanımadık­ları hakikî ihtiyaç sahiplerine karşı insanları uyarmış ve

“Bir-iki hurma, bir-iki lokmanın savdığı miskin değildir. Asıl miskin, if­fet sahibi ve alicenap olan kimsedir. Siz isterseniz

“Onlar insan­lardan yüzsüzlük edip de bir şey istemezler” [259] âyetini okuyu­nuz. Miskin kendisini kurtaracak bir zengin bulamayan, bilin­mediği için sadaka verilmeyen ve kalkıp da dilenmeyen kimsedir” buyurmuş ve dikkatleri böyleleri üzerine çekmiştir. Bu tip insanlar, zamanın musibetine duçar olan, acizliğin kendilerini altettiği, malı az olup da ailesi çok olan veya işlerinin geliri makul ihtiyaç­larını karşılamayan nice iffetli ev ve aile sahipleridir. İşte bunlar ve benzerleri, yardım yapılmaya en lâyık olan insanlardır.




[259] Bakara: 2/273.