> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Mükayeseli İbadetler İlmihali > Dar Çerçevede Düşünenler
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Dar Çerçevede Düşünenler  (Okunma Sayısı 505 defa)
27 Ağustos 2012, 14:07:52
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 27 Ağustos 2012, 14:07:52 »



1- Dar Çerçevede Düşünenler:

Zahirî Mezhebi ile Şevkâni ve Sıdık Hasen Han'a göre, zekât sadece hadislerde belirtilen hayvanlardan deve, sığır ve koyun; zi­raî ürünlerden arpa, buğday ve hurma; maden ve nakitlerden sa­dece altın ve gümüş olmak üzere yalnızca sekiz çeşit mala farzdır. Ticaret malları ve bu sayılanlar dışındakiler ise zekâta tâbi olmaz­lar. [369]

Bu görüştekiler, nasların zahiri ile malın hürmeti (dokunulmazlığı) ve tekliften beri olmasına dayanırlar.

 
2- Geniş Çerçevede Düşünenler:

 

a) Cumhur'a göre, zekâtın sebebi, “nema”dır. [370] Zekâtın sebebi, nema olunca, Hz. Peygamber ve sonraki devirlerde bu özelliği taşımayıp sonradan ve özellikle zamanımızda bu özelliği kazanan mallar kıyas yoluyla zekâta tâbi olurlar. [371]

b) Hanefî Mezhebine göre, zekâtın farz olma sebebi, “nisab-ı mal”dır. [372] Nisab, en kısa deyişle, bir malın zekâtı için gerekli olan enaz miktardır. Başka bir söyleyişle, sahibinin zenginliğini arttır­dığı sürece mal, zekâtın sebebidir. Bazı hukukçular buna “sahip olunan fazla mal” da demektedirler. Zaten, esasında malî ibadetle­rin vacip olma sebebi de, nisab miktarına sahip olmaktır. [373]

Aslında, gerek Cumhur'un, gerekse Hanefî Mezhebinin zekâ­tın farz olma sebebi olarak belirttiği, öz olarak değil, ifade olarak farklıdır.

Malları zekâta tâbi tutma konusunda, en dar görüş İbn Hazm ve ona uyan Şevkâni ve Sıddık Hasen Han'a aittir. En geniş görüş ise, nisab aramadan her çeşit ziraî ürünü, atı ve zînet eşyasını ze­kâta tâbi tutan Ebu Hanife'ye aittir, ancak o da çocuk ve deliyi, ha­raç toprağını zekâttan muaf ve istisna tutmakla önemli rakama ulaşabilecek malları zekât konusu olmaktan çıkarmıştır. [374]

Çağdaş hukukçu ve iktisatçılardan Muhammed Ebu Zehra, M. A. Mannan, Muhammed Hamidullah ve Mahmud Ahmed ile Yusuf Kardavî, zekâta tâbi malın sadece nasla belirtilen mallar olamaya­cağı, her çağın özelliğine göre ortaya çıkan maddî -iktisadî varlı­ğın artıcıhk vasfı taşıdığı takdirde, zekâta tâbi olması gerektiği görüşündedirler.  Çünkü zekâta tâbi mallar,  hangi çağda ve toplumda ortaya çıkarsa çıksın artıcı olunca, zekâta tâbi olmak gere­kir. Aslında bu görüş, yeni bir ictihad değildir. Sadece fıkıh usu­lünde bilinen “tahkiku'l-menat” işlemidir, yani kıyasın rükünle­rinden olan illetin benzer olaya uygulanmasıdır. Nasıîki, bugün ortaya çıkan alkollü maddeler, fıkhın ictihad çağında bulunan iç­kilerden farklı olmasına rağmen, mubah kabul edilmez. Bunların yasaklanması nasıl nassa aykırıdır diyemezsek, zekâta tâbi mal­lar için de aynı gerekçeyi ileri süremeyiz. [375]

İslâm hukukunun durağan olmadığım, arzulanan dengeli bir iktisadî ve sosyal hayatın gerçekleşmesini çabukl aştırdığını ve ze­kâtın özünü gerçek bir şekilde yansıttığından bu görüş, üzerinde dikkatle durulmaya değer niteliktedir.

Verginin kaynak açısından yapılan sınıflamasında belirtil­diği üzere, [376] vergiler başlıca sermaye, gelir, kişi ve tüketim üzerine konulmaktadır. Zekâta konu mal, servet veya sermaye olabileceği gibi, kendileriyle birlikte bunların geliri veya -gelir vergisindeki gibi-yalnızca gelir de olabilmektedir.

Servet unsurları -başka bir ifade ile sermaye- zekâta tâbidir. Hz. Peygamber devrinin başlıca sermaye unsurları (altın, gümüş, deve, koyun, sığır...) hadislerde sayılmıştır. Bunların, üretimde kullanılması veya kullanılmaması sonucu değiştirmemektedir. Al­tın ve gümüş iktisadî hayata dahil edilsin edilmesin, eğer bir yıl boyunca ferdin net aktifini teşkil etmiş ve belli bir miktarı aşmışsa, zekâtının ödenmesi icap etmektedir. Buradan çıkarılabile­cek sonuç, iddihar’ın (stokçuluğun) önlenmesi ve varlık unsurları­nın üretimde kullanılması, belli bir birikim seviyesinin üstüne çı­kınca da, zekâtının ödenmesi suretiyle servetin törpülenmesi ve yaygınlaşmasının   sağlanmasıdır.

Servet unsurunun bizatihi zekâta tâbi olmayıp, üretimin (gelirin) zekâta tâbi olması da mümkündür. -İktisadî bir gaye ile servet unsurları bir fabrikaya dönüştürülse, bu takdirde üretimden zekât ödemek icabetmektedir. Tıpkı tarladan değil, mahsulden ze­kât verilmesi gibi. Üretimden zekât verilebilmesi için üretimin de belli bir seviyeyi aşması gerekmektedir. Ayrıca, ücretim teksifi ise, yani dış girdiler kullanılarak yapılıyor ise, ödenen zekât oranı da düşmektedir. Buradan, kendi kendine üreyen bir hayvancılıkla, özel olarak yapılan bir besicilik, sütçülük veya tavukçuluğun veya fabrika üretiminin veya sulama ve gübreleme yolu ile yapılan entansif ziraatın teşvik edildiğini de çıkarmak pekâlâ mümkündür. Aynı zamanda izdiham, yığılma ve birikimi önleyip mümkün ol­duğu kadar faktör bileşimine gitmenin zaruretini de bu hadisler tespit etmemize imkân vermektedir.

Menkul veya değişir servet adını alan hayvanlar, ticaret mal­ları, nakit ve nakde benzer servetten olan altın ve gümüş, maden ve defineler, zînet eşyalarının zekâtı, hem servet veya sermayesi, hem de geliri üzerinden birlikte hesaplanarak ödenin Meselâ, 100.000 TL., tutarındaki bu tür mallarda, hem bu değer, hem de ondan elde edilen gelir birlikte zekâta tâbi olur.

Kendilerine sabit mallar da denen ziraat ve sanayi ürünleri, kiradaki mesken ve ticarî yerlerin servet veya sermayesi değil, geliri zekâta tâbidir. Sözgelişi, değeri 100.000 TL., geliri 20.000 TL., olan böyle bir malın zekâtı geliri de dikkate alınarak ödenir.

Zekâta tâbi malların tek tek ele alınmaları halinde hemen bü­tününde çeşitli ve ihtilaflı görüşler bulunmaktadır, İleride tek tek ele alınacağı gibi, altın ve gümüş dışındaki zînet eşyası, atlar, sa­nayi ürünleri ile mesken ve ticarî yerlerin zekâta tâbi mallardan olması hayli tartışmalıdır.

Bazan kişiler de -tıpkı kişi vergilerindeki gibi- zekâta mevzu olabilmektedir ki, bu zekât “fitre” adını alır. [377]

Vergi hukukunda, ayrıca gider, üzerinden alınan vergilerden sözedilir. Zekât hukuku açısından gider üzerinden alınan zekâttan söz edebilmek mümkün değildir. Zira zekât, zenginlerden alınan bir vergidir. Bu verginin gideri de, fakirler ile din ve ümmetin umumî yararlarına tahsis edilmiştir. Halbuki tüketici veya gider sahibi, zengin olabildiği gibi, fakir de olabilir, hatta çok defa fakir­ler gider vergisini daha fazla öderler. Oysa zekât mükellefiyeti açı­sından fakir, zekât ödemek bir yana, zekât almaya hakkı olan ki­şidir. Devlet gelirini artırmak amacıyla gider üzerinden vergi al­mak mümkünse de, gider üzerine zekât konulması, zekâtın ana prensiplerine ve ruhuna aykırı düşer. [378]

Zekâta konu olan unsurları, aşağıdaki gibi sistematize etmek mümkündür:

1) Servet veya Sermaye ile Bunların Geliri Üzerinden Alınan Zekat; Ticaret malları ve kazançları...

2) Gelir Üzerinden Alınan Zekât: Ziraî kazançlar, ücretler ve serbest meslek kazançları...

3) Kişi Üzerinden Alınan Zekât: Fitre.

Fitre ve zekât, sosyal güvenliğin finansmanında ve tehlikeye uğrayanların tehlikelerin zararlarından kurtarılmasında tatbiki mümkün ve mükemmel birer müessesedirler. [379] Modern vergileme prensiplerinin hemen hepsi en mükemmel şekilleriyle bu müesse­selerin bünyesi içinde mevcuttur. Bunlardan öte, zamana ve me­kâna göre, özü (Kur'ân'daki esaslar) mahfuz tutularak daima de­ğerlendirilmesi mümkündür.

Günümüzde ABD'de sosyal güvenlik alanında ortaya çıkan temayüller, menfi gelir vergisi adı altında zekât ve fitreden il­ham alınarak ortaya çıkmıştır. Menfi gelir vergisi, bir asgarî gelir seviyesi çizgisi çizmekte ve bu çizginin üstünde geliri olanların devlete, devletin de bu çizginin altında geliri olanlara gelir vergisi ödemesi esasına dayanmaktadır.

İlerde, bütün dünya sosyal güvenliği belki bu yolla sağlaya­caktır. O zaman, ülkemiz de bu yolu modern, Batılı ve çağdaş yol olarak benimsemeye çalışacaktır. Halbuki fitre ve zekât, bu çağdaş, modern yoldan daha makuldür. Çünkü yalnız geliri değil, varlığı ile birlikte değerlendirip, insana her halükârda asgarî bir hayat standardına kavuşmuş olarak yaşatmak imkânını vermektedir.

İslâm'ın ilk döneminde vergi mevzularının belirlenmesi ted­ricî bir şekilde gerçekleştirilmiştir.

Vergilerin kanun koyucular tarafından tespit edilmesi yetki­sine dayanarak Hz. Peygamber tarafından bazı değişik vergi mev­zuları, sadece muayyen bir bölgeye vazedildiği halde, diğer bir böl­geye aynı çeşit mevzular vazedilmemiştir. Meselâ, sadece Himyer meliklerine bazı ziraî mahsuller üzerinde vergi vazedilmiş, hay­van mahsullerine temas edilmemiştir. Bunun zıddı bazı misaller de eksik değildir. Verginin vazedilişinde acaba bu gibi zıtlıkları nasıl karşılar ve bunları vergi hukukunun tekâmülü yönünden ne şekilde manalandırabiliriz?

Az evvel işaret edilen Kur'ân âyetleri ve hadis musannafatında rastlanan toprak mahsullerine ait vergi mevzuları bakımın­dan umumî kaideye rağmen bu zıtlık çeşitli bakımlardan izah edi­lebilir: [380]

1) Vergi vazedilirken o bölgenin iktisadî ve iklimi durumu nazarı itibara alınmış olabilir. O bölgede hangi nevi mahsuller bol, mükellefler bakımından kolay istihsal edilir ve dolayısıyla kolay tediye olunabilirse evvelemirde bunlarda vergi vazedilmiştir.' Bazı bölgeler, meselâ hayvan yetiştirmesiyle maruf veya madencilik yönünden ileri veyahutta ziraati veya ticareti inkişaf etmiş ise, o mevzular ilk olarak vazediliyordu. Meselâ, Medine'de hadis yo­luyla bol miktarda ziraî mahsuller ve ticarî mevzular ele alınmış bulunmaktadır. Bu suretle, hem mükelleflere kolaylık temin edil­miş ve hem de çeşitli vergi tatbikatından örnekler verilmiş olmak­taydı.

2) Medine'de tesis edilen ilk İslâm devleti, bizatihi hüküm sürmek, sırf maddî yönden insan kütlelerini tebaa olarak nefsinde toplamak gibi gayeleri hedef edinmem...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Dar Çerçevede Düşünenler
« Posted on: 26 Nisan 2024, 17:12:46 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Dar Çerçevede Düşünenler rüya tabiri,Dar Çerçevede Düşünenler mekke canlı, Dar Çerçevede Düşünenler kabe canlı yayın, Dar Çerçevede Düşünenler Üç boyutlu kuran oku Dar Çerçevede Düşünenler kuran ı kerim, Dar Çerçevede Düşünenler peygamber kıssaları,Dar Çerçevede Düşünenler ilitam ders soruları, Dar Çerçevede Düşünenlerönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes