๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mükayeseli İbadetler İlmihali => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 28 Ağustos 2012, 14:18:38



Konu Başlığı: Caiz Olmasının Hal Ve Şartlara Göre Düzenlenmesi
Gönderen: Sümeyye üzerinde 28 Ağustos 2012, 14:18:38
Caiz Olmasının Hal Ve Şartlara Göre Düzenlenmesi:

 

(a) Sevrî, Şa'bi, Atâ ile Maverdî gibi bazı şafiî, Derdir gibi bazı maliki ve hanbelî hukukçulara göre, mükellef, günahkâr olsa da, zekâtın dağıtımını dürüstçe yapan devlet başkanına ödeme yapmak mecburidir. Ancak, harcamayı Allah'ın emrettiği şekilde yapmazsa, zekât ödenmesi haramdır, mükellefin böyle bir durumda zekâtını gizlemesi gerekir.

Bu konuda, Maverdî'nin açıklaması şöyledir:

“Bu gibi idare­ciler, zekâtı, mükelleflerden zorla veya gönüllü olarak tahsil ederse, bu, maldaki Allah'ın hakkı olan borç yerine geçmez. Mü­kelleflerin, zekâtlarını bizzat hak sahibine ödemesi gerekir.”

Derdîr de, aynı konuyla ilgili olarak, “Devlet başkanı, ze­kâtın harcanmasında adaletli, diğer konularda zalim olursa, yine de ona zekât ödenir” derken, Dusûkî, bunun mekruh olacağını be­lirtir. Zervak'ın açıklaması ise değişiktir:

“Adaletli devlet başkanına zekât, mükellefin seçimiyle ödenir. Zalim olana ise, is­teyince ve gizlemek mümkün olmayınca ödenir. Devlet başkanına ödemeksizin hak sahiplerine bizzat ödeme imkânı bulanın, devlete Ödedikleri, zekât yerine geçmez.” İbnu'l-Kasım ve İbnu'n-Nafi'den yemin ettirirse, Eşheb'ten zorlarsa (fakat iadesi müstehaptır) yapılan ödemenin zekât yerine geçeceği nakledilir.

İbn Rüşd, sarf işinde adaletli olmayana ödenen zekât konu­sunda şu açıklamayı yapar:

“Esbağ, İbn Vehb ve -bir kavlinde- İbnu'l-Kasım'a göre, zekât geçerlidir. Diğer kavlinde İbnu'l-Kasım'a göre geçerli olmaz. Mezhebin meşhur görüşüne göre, zor­lama ve zekât adı altında tahsil edilmesi halinde zekât yerine ge­çer.”

Hanbelî hukukçulara göre, haricî ve bagilerin mükellefler­den tahsil ettikleri, zekât yerine geçer. Zalim devlet başkanlarının tahsil ettikleri de böyledir. Zekât işinde adaletli veya zalim olması, zorla veya gönülle alması sonucu değiştirmez Nehaî, Seleme b. el-Ekva' ve İbn Ömer de bu görüştedir.

Ebu Ubeyd ve Re'y mektebi hukukçularına göre, haricîlerin bulunduğu yerden geçerken onlara yapılan ödeme, zekat yerine geçmez.

(b) Hanefi Mezhebine göre bagîler ve zalim devlet başkanlarının, açık malların zekâtını, gümrük vergisini veya ha­racı tahsil etmesi ve gerekli yere dağıtması halinde, yeniden ödeme yapmak gerekmez; aksi halde, haracın değil, zekâtın yeniden ödenmesi gerekir. Gizli malların zekâtının bu şekilde tahsil edilmesi ve harcanması ihtilaflıdır: Bazılarına göre geçerli değilken, Serahsi'nin esah diyerek belirttiğine göre, zalimlere tasadduk etmeye niyet edince, zekât yerine geçerlidir. Kâsânî, bu konularda şu görüşlere yer verir:

“Zekât, gümrük vergileri ve haracı tahsil edip, gerekli yere harcamayan zamanımız sultanları konusunda üç görüş bulunmaktadır:

(1) Ebu Ca'fer el-Hinduvânî'ye göre, tahsil yetkisi kendile­rine ait olduğu için tümünün ödenmesi geçerlidir, borç düşer, harcama vebali onlara aittir.

(2) Ebu Bekr b. Sa'îd'e göre düşmana karşı harcandığından haraç düşer; zekât ise düşmez, zira ehline ödenmemiştir.

(3) Ebu Bekr el-İskâfe göre, hepsi geçersiz olup, yeniden ödeme yapılır. Ödeme sırasında zekât niyeti bulunursa konu ih­tilaflıdır:

(1) Kimilerine göre caizdir, zira haksız yollarla aldıklarını sahiplerine iade etseler yoksul düşeceklerdir. Ebu Mutî' el-Belhî,  Horasan valisi Ali b.  Haman için böyle bir fetva vermiştir.

(2) Kimilerine göre, sultan haksız yere müsadere yo­luyla mala elkoyduğunda, mal sahibi zekâta niyet ederse, bu niyeti caizdir.”

Yusuf Kardavî, bu görüşleri belirttikten sonra, -Reşid Rıza'dan ilhamla- kendi görüşünü şöyle açıklar: “Zalimlerin zekât adıyla tahsil ettikleri, zekât yerine geçer, mükellef ikinci defa ödemeye zorlanmaz. İdareci, zekâtın harcanmasında adaletliyse, diğer işlerinde zalim de olsa, ona ödeme yapmak caizdir. Harca­mayı gerektiği şekilde yapmıyorsa, ona ödeme yapılmaz, mümkün olduğu kadar mükellefin ondan zekâtı kaçırması ve bizzat ödemeye çalışması gerekir. Şüphesiz sahabenin zekât ödenmesini uygun gördüğü devlet adamları, -bazı işlerinde doğru yoldan sapsalar da- İslâm'a inanan, ona sarılan, onun hükmüne razı olan, daha önemlisi onun yolunda savaşan ve fetihler yapanlardır.

Halbuki, çağımızda devlet adamları, çoğunlukla böyle olmadığı gibi, ona sırt çevirmiş, hatta savaş açmışlardır. Böylelerine zekât ödeyerek, küfür, ilhad ve bozgunculuklarını arttırmak için yardımcı olunmaz. İbnu's-Sebil ve el-Garimîn'e günah konusunda zekât ödeyerek yardımcı olunmadığına göre, [267] bunlara hiç yardımcı olunmaz.” [268]

 
2- Devletin Üstlenmemesi Halinde Zekât Ödeme Mükellefliği:

 

Aslında, kaide olarak zekât, devlet tarafından mükellefler­den tahsil edilir ve yine onun tarafından gerekli yerlere harcanır. Fakat devlet, zekât tahsil ve sarf işini üstlenmezse, zekâtın öden­mesi artık mükellefin bizzat kendisine farz olur. Bu gibi haller mükellef olmayı ortadan kaldıramayacağından, mükellefin zekât ödemekten kaçması onu asla sorumluluktan kurtaramaz.

Fakirlerin hukukuna riayette, onların hakkını şerlilerin pençesinden kuvvet kullanarak çekip almada ilk halife Ebu Bekr’in yolunu takip eden müslüman hükümet bulunmazsa, artık fakir, Allah'tan ümid eden ve korkan, yanındaki komşusu açken kendi­sinin tok olarak yatmasını imanı kabul etmeyen müslümanın vic­danî himayesinde kalmıştır.

Esasen İslâm, zekâtın ödenmesi için maddi ve manevi müey­yideler koyarak, mükellefçe ödenmesini mecburi hale getirmiştir. Kur'ân-ı Kerîm'de yirmiden fazla yerde, maddî ve manevî vazife­lerin birleştirildiği ve aynı seviyede tutulduğu ifade edilmektedir:

“Namaz kılınız, zekâtı veriniz.” Şu halde, denetleme ve teftiş ol­masa bile, bunları yerine getirmek vazifesi, müslümanın zihnine dinî-malî bir vazife olarak, en doğru soyleyişiyle bir ibadet olarak yerleştirilmiştir.