Konu Başlığı: Cahiliye Devri Gönderen: Sümeyye üzerinde 05 Ekim 2012, 15:07:42 Cahiliye Devri: Arap müşriklerinin itikadı şirk olduğu gibi, ibadeti de şirke benzerdi. Çoğunun evinde bir put bulunur ve girip çıkanlarca ta'zim olunurdu. İslâm öncesi Araplarınm belli bir namazları yoktur. Sadece Harem-i Şerife girerler, beytullah'ı ıslık çalarak ve el çırparak tavaf ettikten sonra putları meshederler, telbiye yaparken Allah'a dua ederlerdi.[122] Özetle cahiliye ibadeti putların çevresinde dönmek ve onları meshetmek ile, onlar adına kurban kesmekten ibarettir. Bu devrin ibadetini Ebû Reca al-Utâridî en güzel anlatır: "Biz taşlara tapınırdık, güzelce taşlar bulunca, öncekini atar, sonrakini alırdık, taş bulamazsak topraktan küçük bir yığın yapar, bir koyun getirip, bu yığının üstüne sağar, sonra da o tepenin etrafında döner dolaşırdık."[123] Araplar arasında, müşriklerin yanısıra, hanîfler, hıristiyan ve yahudîler, ateistler de vardı. Hz. Peygamber'in (asm) hayatı, iki belirleyici döneme ayrılır: 1) Peygamberlikten önceki hayatı, 2) Peygamberlikten sonraki hayatı. Rasulullah, hayatının birinci döneminde diğer insanlar gibiydi, onlardan farklı bir yanı yoktu, çağdaşlarından da onun söz ya da fiillerine uymaları istenmemişti. Rasulullah'ın hayatının ikinci dönemi ise, İslâmî hükümlerin dayanaklarından biridir. Usûlu'l-fıkh bilginleri, Hira mağarasında ibadet, dua ve tefekküre çekilen Hz. Peygamber'in, hayatının birinci döneminde, semavî bir şeriate göre ibadet edip etmediğinde ihtilaf etmiştir; konudaki görüşleri, dört ana noktada toplayabiliriz:[124] a) Bir gruba göre, Hz. Peygamber, bir semavî dine uyarak ibadet etmemiştir. İbnu'l-Humâm, bu görüşü, malikîlere ve kalâmcılara nisbet eder. Bu görüşün en ateşli savunucusu Mu'tezîle'dir. Mu'tezîle'ye göre, Hz. Peygamber, kötülüklerden kaçınmak ve aklın iyi dediklerini yapmakta, "akıl şeriati" üzereydi. Resulullah'ın başka birine uyması, onun mertebesini eksiltir; böyle bir şey imkânsızdır. b) Bâkıllânî'ye göre, Hz. Peygamber'in, bir semavî dine uyarak ibadet etmesi caizdir, ama fiilen böyle birşey gerçekleşmemiştir. c) Mu'tezile'den Ebu Hâşim'e göre, Hz. Peygamber bazı noktalarda, bir semavî dine uyarak ibadet etmiş olabilir. d) Bir gruba göre, Hz. Peygamber, bir semavî dine uyarak ibadet etmiştir. Karâfî, bu görüşü, İmam Malik'e nisbet eder. Bu görüşteki hukukçular, hangi şeriate uyduğu konusunda farklı görüşleri benimser: 1) Bir gruba göre, Hz. Nuh'un şeriatine göre ibadet ediyordu; m'tekil "Allah, Nuh'a buyurduğu şeyleri, size de din olarak buyurmuştur. "Ey Muhammed! Sana vahyettik; İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya da buyurduk ki: Dine bağlı kalın, onda ayrılığa düşmeyin"[125] buyurulur. Bu âyetteki, "din" kelimesi, furû (fıkıh) değil, usûl (iman esasları) ile ilgilidir. Nitekim âyetin sonunda, Nuh'a buyurulanın, "dine bağlanmak ve onda ayrılığa düşmemek" olduğu belirtilir. Ayrıca Hz. İbrahim'le ilgili âyetler de[126] bununla çelişir. 2) Bir gruba göre, Hz. İbrahim'in şeriati üzere ibadet ediyordu. Nitekim, Kur'ân'da "Doğrusu, İbrahim'e en yakın olanlar, ona uyanlar, bu peygamber Muhammed ve inananlardır,"[127] "Ey Muhammed! Sana 'Doğruya yönelen, puta tapanlardan olmayan İbrahim'in dinine (^milletine) uy' diye vahyettik,"[128] "Allah uğrunda gereği gibi cihad edin. O, sizi seçmiş, babanız İbrahim'in yolu olan dinde (=millet) sizin için bir zorluk kılmamıştır"[129] buyurulur. Hz. İbrahim'le ilgili bu âyetler hem yoruma açıktır, hem de tevhîd konusuyla ilgilidirler. İkinci âyette geçen din (=millet) terimi de furûu değil, tevhîd esaslarını içerir. Ayrıca, Hz. Nuh'la ilgili âyet de[130] bunlarla çelişir. 3) Bir gruba göre, Hz. Musa'nın şeriatine göre ibadet ediyordu. Hz. Musa'nın şeriatına göre ibadet etmesi caiz değildir. Çünkü, Hz. Musa'nın şeriati, Hz. İsa'nın şeriatiyle yürürlükten kaldırılmıştır. 4) Bir gruba göre de, kendinden önceki son peygamber olan Hz. İsa'nın şeriatine göre ibadet etmiştir; çünkü genellikle İnsanlar ve bu arada Hz. Peygamber de bununla mükellefti. Hz. İsa'nın bütün insanlara gönderildiği kesin değildir. Ayrıca, Hz. İsa'nın şeriati'nin izi kaybolduğundan, ona uyma mükellefiyeti düşmüştür Rasulullah'ın peygamberlikten önceki hayatıyla ilgili olarak nakledilen fiilleri arasında, hıristiyanların yaptıklarını uyguladığı, onlarla beraber yaşadığı ve onlara şeriatlerini sorduğu yer almaz. Görüldüğü gibi, Hz. Peygamber'in, peygamberlikten önceki ibadetleri konusunda, müşrikleri reddetmek ve peygamberlerin tevhide davetini vurgulamak amacıyla inen Âl-i İmrân: 3/68, Hac: 22/78 ve Şûra: 42/13 âyetlerine dayanmak yanlıştır. Mâzerî ve İmamu'l-Harameyn Cuveynî şöyle demektedirler: "Bu, usûlde ve furûda asla sonucu görülmeyen bir meseledir. Sadece tarihî bilgi niteliğindedir. Şeriatte herhangi bir hüküm buna dayanmaz." Siyer ve sünen yazarları Hz. Peygamber'in bi'setten (peygamberlikten) önceki pekçok fiilini ve durumunu naklederler. Bundan maksatları, bu anlatılanların şer'î hüküm çıkarmanın kaynağı olması değil, peygamberliğini ve doğruluğunu bilmeye yarayan durumları nakletmektir. İbn Teymiye, bu konuda şunları söylüyor:[131] "Hadis kitapları, özellikle peygamberlikten sonraki dönemi naklederler, peygamberlikten öncesine ait pekaz şeyi zikrederler. Ancak peygamberlikten önceki dönemle ilgili olanlar, hukukî konuda kaynak olamazlar. Bilakis müslümanlar, Allah'ın kullarına farz kıldığının, O'na iman ve peygamberlikten sonra getirdiklerine göre hareket etmekte olduğunu bilirler. Bu yüzden, cemaati terkederek cumasız ve cemaatsiz bir şekilde mağaralara ve dağlara çekilen ve peygamberlikten önce Hira dağında ibadet ve tefekkürde (=tahannus) bulunmuş olduğundan dolayı, Allah'ın, peygamberine emrettiği şer'î ibadetleri terketmekte Hz. Peygamber'euyduğunu öne süren, hata etmiş olur. Çünkü Rasulullah, Allah'ın kendisini peygamberlikle şereflendirmesinden sonra, daha önce yaptığı tefekkür vb.ni yapmamıştır." Bununla birlikte, Rasulullah'ın bu dönemine ait bazı âdetlere, güzel olur ve şeriate aykırı olmazsa, uyulabilir. Bu durumda onların kaynağı, peygamberlikten sonraki dönem olur. [122] Enfal:8/35. [123] Mevlevi, Müslümanlıkta İbadet Tarihi, s. 22-27; Hudarî, Tarîhu't-Teşni'l-İslâmî, s. 35-36. [124]Ebul-Huseyn el-Basrî, el-Mu'temed fi Usûü'l-Fıkh, yay. M. Hamidullah, Dımaşk, 1965, c. II, s. 899-907; İmamu'l-Harameyn el-Cuveynî, el~Burhan fi Usüli'l-Fıkh, yay. Abdulazîm ed-Dîb, Katar (?), 1399', c. I, s. 504-509; Muhammed Süleyman el-Aşkar, Efâlur-Rasûl ve Delâletuhâ ale'l-Ahkâmi'ş-Şer'iyye, Beyrut, 1988 (2.B), c. II, s. 138-140 Hz. Peygamber'in Hira Mağarasındaki ibadet, dua ve tefekkürü (=tahannus) konusunda bkz. Hamidullah, Resulullah Muhammed, s. 36-52; Hamidullah, İslâm Peygamberi, c. I, s. 73-84. [125] Şûra: 42/13. [126] Al-i İmrân: 3/68; En'am: 6/123; Hac; 22/78. [127] Al-i İmrân: 3/68. [128] Nahl: 16/123. [129] Hac: 22/78. [130] Şûra: 42/13. [131] Fetâvâ, 18/10. |