Konu Başlığı: Borç Matrahtan Düşülmez Gönderen: Sümeyye üzerinde 27 Ağustos 2012, 14:17:53 Borç Matrahtan Düşülmez: [328] Şafiî ve Zahirî Mezhepleri ile Ebu Süleyman'a göre, bir kimsenin borcu zekâta tâbi mallarından fazla bile olsa, mal nisabı dolduruyorsa, mükellefin zekâtını ödemesi gerekir. Çünkü zekâtın farz olması, nisab miktarı olan artıcı mal itibarıyladır, borçlu ise buna maliktir. Hür bir kimsenin borcu, zimmetine ait olup, hemen elindeki malına ait değildir. Bunun içindir ki, kendisinde borç bulunan kişi, malda tasarruf hakkına sahiptir. Borç ile zekât başka haklardır, birinin farz olması, öbürünün farz olmasına engel olmaz. Buraya kadar anlatılanlardan açıkça anlaşılacağına göre, “borçlu mükellef, zekâtla mükellef tutulmak bir yana, gerektiğinde zekâttan yararlanmakta bile hak sahibidir” sonucu kolaylıkla çıkarılabilir. Ayet ve hadislerin ruhu ile zekâtın yapısı da ancak buna izin verir. Mükellefin malıyla ilgili şartları da alâkalandırması dolayısıyla, burada, vergi hukukunda çokça geçen -vergide genellik prensibiyle yakından bağlantılı- “Muaflık” ve “İstisna” kavramlarını açıklığa kavuşturmak istiyoruz. Herkesin vergi ödemek zorunda olması prensibine rağmen, hiçbir ülkede, bunun tam olarak gerçekleştirilmesi imkânı yoktur, yünkü, herhangi bir kazanç veya serveti olmayan ve meselâ, başkanının yardımıyla geçinen bir kimseden vergi alınamaz. Bunun gibi hayır dernekleri, siyasî partiler ve kamu hizmeti gören kuruluşlar vb., bazı sebepler yüzünden, genellikle dolaysız vergilere tâbi olmazlar. Muafiyet, vergi kanunlarına göre, kendileri için vergi borcunu doğuran olay bulunmakla beraber, yine aynı veya diğer kanunlarla belirli kişiler veya kişi gruplarının açıkça vergi mükellefiyeti dışında bırakılması demektir. Buna karşılık, vergi kanununun hükümleri içinde esasen vergilendirilmesi gereken belirli bir kısım vergi mevzularının, aynı kanun hükümlerine göre vergi dışı bırakılmasına istisna denir. Şu halde, muafiyet terimi, belirli kişiler için; istisna terimi ise, belirli mevzular için kullanılmaktadır. Başka bir deyişle, muafiyette gerçek veya tüzel kişilerin sübjektif durumları, istisnada ise vergi mevzularının objektif durumları gözönüne alınmaktadır. Şu noktayı belirtmek gerekir ki, gerek muafiyet, gerekse istisnadan faydalananlar, kanunda gösterilen sınırlarla bağlıdırlar. Bağ ve bahçesi olup da, küçük çiftçi muaflığından faydalanan bir memur veya ücretli, bu muaflığa bakılmaksızın, aylık veya ücretlerinden gelir vergisi vermek zorundadır. Görülüyor ki, belirli bir faaliyetinden dolayı muaf olan bir kimse, diğer faaliyetleri dolayısıyla vergi mükellefi olabilir. Muafiyet ve istisnalar başlıca: a) Tam veya kısmi, b) Devamlı veya geçici, c) Şarta bağlı olan ve olmayan şeklinde çeşitlere ayrılır. Vergi kanunlarında muafiyet ve istisnaların bulunması, Çeşitli sebeplere dayanır. Bu sebepleri rasyonel bir ayırım altında göstermek zordur; ancak, genel olarak bunları, vergi ödeme gücünün bulunmaması; iktisadî, sosyal, siyasî vb. sebeplere bağlamak mümkündür. [329] Libya Zekât Kanunu (m. 16), kamu yararına çalışan hayır kuruluşlarının mallan ile şirketlerin her çeşit kuruluş sermayelerinin yine kamu yararına ayrılmış kısımlarının zekâttan istisna edildiğini hükme bağlamıştır. [328] Debusî, Esrar, c.'l, v.-107-b ve 120-b; İbn Rüşd, BM, c. I, s. 226; Kâsânî, BS, c.II, s. 6; Mergınânî, Hidaye, c. I, s. 97. [329] Erginay, Kamu Maliyesi, s. 36-38. |