Konu Başlığı: Altın Ve Gümüşün Zekât Mevzuu Olması Gönderen: Sümeyye üzerinde 23 Ağustos 2012, 15:33:14 61. Mevzu Ve Matrah 1- Altın Ve Gümüşün Zekât Mevzuu Olması: Nakit olarak kullanılan altın ve gümüşün zekâta tâbi olduğu kitap, sünnet ve icma ile sabittir. İslâm'ın geldiği devrede Arabistan'da aynî mübadele yanında nakit de biliniyor ve mübadele vasıtası olarak kullanılıyordu; ancak burada nakitten maksat, daha ziyade Bizans'tan gelen altın para (dinar) ile İran'dan gelen gümüş para (dirhem)'dır. Piyasada bulunan dirhemler birbirine eş'it olmadığı için, Araplar dirhemi sayı ile değil, tartı ile mübadele ederlerdi; ticaret merkezi olan Mekke'de kabul edilmiş rıtıl (12 okiyye), okiyye (kırk dirhem).., gibi ağırlık ölçüleri vardı; Hz. Peygamber, “Ağırlık ölçülerinde muteber olan, Mekke ölçüleridir” [801] buyurarak, bu ölçüleri dinî-hukukî miyar haline getirmiş oluyordu. Böylelikle altın ve gümüş, faiz ve sarf (para) konusunda olduğu gibi, ticarî ve gedeni hukuk, mehr'de olduğu gibi aile hukuku, hırsızın elinin Kesilmesi için gerekli nisapta ve diyetlerde olduğu gibi ceza hukuku, zekâtta olduğu gibi iktisadî-malî hukuk alanlarında birer ölçü olarak kullanıldı. [802] Altın ve gümüş, ne maksatla kullanılırsa kullanılsın veya hangi gaye ile elde bulundurulursa bulundurulsun zekâta tâbidir. Çünkü kenz [803] âyetinde geçen, “Altın ve gümüş yığıp biriktirenler ve Allah yolunda harcamayanları acıklı bir azapla müjdele.” ifadesinden, gerek nakit, gerekse külçe olsun altın ve gümüşün ne gayeyle elde bulundurulursa bulundurulsun zekâta mevzu teşkil ettiğini öğreniyoruz. Ayrıca, gümüş hakkında, Hz. Peygamber'in hadisleri ve uygulamaları bulunmaktadır. Ancak, altın hakkında böyle bir uygulamaya rastlanmamaktadır. Bununla birlikte, sahabe, 20 dinar altında 1/2 dinar zekât ödenmesi gerektiğini kabul etmişlerdir. O devirde dirhem gümüş, dinarsa altın para birimidir. Tarihî incelemeler, Hz. Peygamber devrinde, 200 dirhemle 20 dinarın eşdeğer olduğunu göstermektedir. [804] Bu iki madde veya ondan yapılmış olan her türlü kullanım ve süs eşyası (msl., bilezik, küpe, tabla, beşibirlik, tabak, bardak, yüzük, taç, kemer...) nisabı tamamlar ve diğer şartları da taşırsa zekâta tâbidir. [805] Nakitlerin müteharrik ve tedavülde olması gereken bir yapıda oldukları şüphesizdir. Onları tedavüle sokanlar bir takım yararlar da elde ederler. Ancak, nakitlerin iddiharı ve atıl bir şekilde hapsedilmeleri, iktisadî hayatta bir takım sıkıntı ve zorluklar yaratır. İşte bu sebeple, -sahibi, arttırmak için iktisadî hayata sokmuş olsun olmasın- gerekli şartları taşıyan nakdî servet, zekâta tâbi tutularak iddihar önlenmiş olmaktadır. Zira her yıl zekâtın ödenmesiyle, altında ve gümüşte kaynağın kuruması yolu gerçekleşebilir. Bu yüzden, ekonomistler konu üzerinde önemle durmuş, hatta kimisi onlara çıkış tarihi vermek suretiyle iddihara izin verilmemesi tezini ortaya atmıştır ki, böylelikle belirli bir süre sonra değer kaybederek iddihar kendiliğinden önlenmiş olacaktır. Altın, gümüş ve para, işletilmesi dahi bizzat nemalı sayılarak zekâta tâbi kılınmış ve böylece atıl sermaye problemine de çözüm getirilmiştir. [801] Davud: Büyu, 8; Nesaî: Zekât, 44. [802] Karaman, age, c. II, s. 75-76; Kardavî, FZ, c. I, s. 240. [803] Tevbe: 9/34 [804] Ebu Zehra, age, s. 162; İbn Rüşd, BM, c. 1, s. 234, 235; Kâsânî, BS, c. 2, s. 18; Tuğ, İslâm Vergi Hukuku, s. 61. [805] Bilmen, HFK, c. IV, s. 112; Mergınânî, age, c. I, s. 104; Şeybanî, el-Camiu'l-Kebîr, s. 25; Tahâvî, Muhtasar, s. 49. |