๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mucize Ve Büyük Özellikleri => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 29 Aralık 2009, 22:45:44



Konu Başlığı: Yine Bazı Yiyecek Maddelerinin Bereketlenmesi İle İlgili Mucizeler
Gönderen: Sümeyye üzerinde 29 Aralık 2009, 22:45:44
Yine Bazı Yiyecek Maddelerinin Bereketlenmesi İle İlgili Mucizeler


Müslim Câbir´den şu haberi nakleder: Ümmü Mâlik, Peygamber´e (s.a.v.) tulumdaki yağdan hediye gönderir, oğulları da gelip Ümmü Mâlik´e katık isterler, o da başka bir katıkları olmadığından çaresiz ev deki yağ tulumuna yönelir, onda ihtiyâç duyduğu katığı bulup çocukla rına yedirirdi. Bu böyle uzun müddet devam etmiştir. Bir gün yine çocukları katık istemiş, o da yağ tulumuna yönelmiş, onu alıp bir güzel sıkmış... O da eski bereketini kaybetmiştir. Derhal Hz. Peygamber´e gitmiş, Peygamberimiz de kendisine: "Yoksa onu sıktın mı?" diye sor muştur. O da: "Evet" demiş. Bunun üzerine Peygamberimiz: "Eğer onu kendi haline bırakıp sıkmasaydın, daha uzun müddet ondan yağ ala caktın" buyurmuştur.

îbn-i Ebu Şeybe, Taberânî ve Ebû Nuaym, Yahya bin Ca´de´den, o da kendisine anlatan bir adamdan, o da Ansâr´dan olan Ümmü Mâlik´ten şu haberi naklederler: "Bir defasında ben, yağ tulumumu ala rak bunu hediye etmek üzere Peygamber´e (s.a.v.) gittim. Hz. Peygamber BilâTe, alıp yağını sıkması için emrettiler. O da öyle yaptı ve boşalan tulumu getirip bana verdi. Ben bunu alarak eve döndüm, yerine astım. Bir de ne göreyim tulum yağla dolu. Gidip durumu Hz. Peygamber´e haber verdim, o da bana: "Bu ilâhî bir berekettir, Allah bununla, vere ceği sevabı sana acele olarak vermiştir" buyurdu.

Taberânî ve Bey haki Ümmü Evs el-Bezhiye´den şöyle rivayet eder ler: Ben, bir miktar yağ yaptıktan sonra bunu tuluma koyarak Peygam ber´e (s.a.v.) hediye olarak gönderdim. O da benim hediyemi kabul buyurdu, fakat az bir miktarını bana iade etti. Bu sırada, tulumun di binde kalan bu az miktar yağın bereketlenmesi için de dua buyurdular. Ben tulumumu alarak eve döndüm ve onu yerine astım. Bir de baktım ki o yağla dopdolu. Peygamberimiz herhalde benim hediyemden hiç ka bul etmemiş zanniyle geri döndüm ve: "Ey Allah´ın Resulü, ben o yağı sizin için yapmış ve size hediye olarak getirmiştim, niçin ondan hiç kabul etmediniz?" diye konuştum. Peygamberimiz´den bana gelen cevap ise: "Biz senin hediyeni kabul ettik, az miktarını sana iade ederken bere ketlenmesi için duada bulunduk. Sen dahî onun bereketlenmesi için dua et ve ondan afîyetle ye!" şeklinde oldu.

İşte ben, bu yağdan Peygamberimiz´in hayatı müddetince yemeğe devam ettim. Sonra Ebû Bekir, Ömer ve Osman zamanlarında da yemeğe devam ettim. O bir türlü tükenmiyordu. Fakat ne var ki Ali ile Muâviye arasında olanlar oldu, ondaki bereket de kayıplara karıştı."[11]

Ebû Yâlâ, Taberânî, Ebu Nuaym ve İbn-i Asâkîr Enes´ten şöyle rivayet ederler: Anam Üm´mü Selim, sağmakta olduğu koyunumuzun yağını biriktirip Peygamber´e (s.a.v.) hediye etti. Peygamberimiz de bunu kabul ederek boşalttıktan sonra iade etti. Ben de bunu getirip di rekteki yerine astım. Anam Ümmü Selîm, bu yağ tulumunu dolu ve kendisinden yağ damlamakta olduğunu görünce Hz. Peygamber´e gidip durumu haber verdi. Hz. Peygamber de: "Sen böyle bir şey gördüğünden dolayı hayret mi ediyorsun? Sen nasıl Allah Resulüne ikramda bulundun ise, Allah da sana ikramda bulunmuştur. Ondan hem kendin ye, hem de başkalarına yedir!" buyurdu. Ümmü Selim der ki: Ben Resülüllah´ın ya nından döndükten sonra, ondaki yağdan bir kab içine döktüm, arta kalan yağ ile de birkaç ay evimizin katık ihtiyacını giderdim."

Taberânî, Ebu Nuaym ve Beyhâki Kesîr bin Yezîd [12] tarikiyle, Muhammed bin Amr´den, o da babası vâsıtasiyle dedesinden şöyle nak lederler: "Peygamber´in (s.a.v.) yiyeceği, ashab arasında nöbetleşe yapı lırdı. Bir gün sıra bende idi. Ben de Resûlüllah Efendimizin akşam yemeğini hazırlayıp takdim etmek üzere idim. Bu sırada yağ tulumu devrilip içindeki döküldü. Ben de hayli üzülüp kendi kendime: "Sıra bende iken Resûlüllah´ın yemeği dökülüyor, ne aksilik?" dedim. Pey gamberimiz bana hitaben: "Yemeği getir!" dedi. Ben de o şekilde (yağsız olarak) getiremiyeceğimi söyledim ve tulumun yanına döndüğümde, onun "lık lık" diyerek ağzından ses çıkardığım duydum ve içinde kalan da dökülüyor zanniyle tutup kaldırdım. Fakat gördüm ki, yarıdan biraz fazla dolu bulunmaktadır. Ağzını sıkıca bağladım ve Hz. Peygamber´e gidip- durumu haber verdim. O da bana buyurdu ki: "Eğer onu kendi hâline bıraksaydım, tam ağzına kadar dolardı."

îbn-i Sa´d, Sâid bin Süleyman´dan [13] o da Halid bin Abdullah´dan, o da Husayn´dan, o dahi Salim bin Ebû´l-Ca´d´dan şöyle rivayet eder: Peygamber (s.a.v.), iki kişiyi bir defasında sefere göndermek istedi. Bunlar dediler ki: "Ey Allah´ın resulü, hiç bir azığımız yoktur." Pey gamberimiz bunun üzerine bir su tulumu getirilmesini istedi ve getirdi ler. Bunu alıp o iki kişiye verdi ve doldurup kendisine vermelerini emretti. Onlar da öyle yaptılar. Peygamberimiz onun ağzını kendi eliyle bağladı ve onlara teslim etti. Ayrıca buyurdu ki: "Siz bunu alıp hemen yola çıkınız, filan yere vardığınız zaman, orada yemek molanızı veriniz ve biliniz ki Allah sizi orada rızıklandıracaktır!" Onlar da bunu alarak yola çıktılar ve Hz. Peygamberin dediği yere geldiklerinde tulumlarını açtılar. Bir de ne görsünler, tulumları süt ve koyun kaymağı ile doludur. Aiıyetle yiyip içtiler ve iyice karınlarım doyurdular."

Beyhaki, Sâid bin Sâid tarikiyle [14]Ebû Hüreyre´den şöyle nak leder: Ansardan adamın biri, bir gün ihtiyaç sahibi olması dolayısıyla evden ayrılmış. Evindekilerin yanında hiçbir şey yokmuş. O evden çık tıktan sonra hanımı kendi kendine demiş ki: "Kalkıp şu fınnı ateşlesem, arkasından da değirmeni döndürmeye başlasam da, komşular dumanı görüp, el değirmeninin de sesini işitip bizim aç kaldığımızı bilmeseler" demiş ve kalkıp öyle yapmıştır. El değirmeninin başında onu döndür mekle meşgul iken, az sonra kocası gelmiş, ona ne yaptığını sormuş. O da ne maksatla öyle hareket ettiğini kocasına anlatmış. Kocası değir mene bakmış, ondan un dökülmekte olduğunu görmüş ve derhal evdeki kablarını unla doldurmuşlar. Fırına baktıklarında, onun da ekmekle dolu olduğunu görmüşler. Adam derhal Resülüllah´a (s.a.v.) giderek du rumu haber vermiş. Peygamberimiz de kendisine: "Peki değirmeni ne yaptın?" diye sormuş. O da: "Kaldırıp yerine koydum yâ Resülallah" de miş. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz: "Eğer onu kendi haline bı-raksaydımz, yaşadığınız müddetçe ondan istifade ederdiniz!" buyurmuştur.

(Bu rivayetin senedi sahihtir.) [15]

Ahmed, İbn-i Sa´d, Ebû Yâlâ, Taberâni, Ebü Nuaym ve îbn-iAsa-kir, çeşitli dört tarikten Ebû Rafi´nin şöyle dediğini rivayet ederler: Bir gün ben, Resülüllah Efendimiz için bir koyun kesmiştim. Hazırlayıp hu zuruna getirdim. O bana: "Ön kolunu ver!" buyurdu. Ben de verdim. Bana tekrar: "Ön kolunu bana ver!" buyurdu, beT de verdim. Sonra yine: "Bana Ön kolunu ver!" buyurdu. Ben de dedim ki: Ey Allah´ın Resulü, bir koyunun kaç tane ön kolu var ki?" O da buyurdu ki: "Ey Ebû Râfî, eğer sukut etseydin, ben istedikçe bana ön kol vermeğe devam edecektin!"

(Ayrıca Ebû Nuaym´in bu mealde bir rivayeti daha bulunmaktadır ki, o bunu Ebû Hüreyre´den nakletmektedir. Keza diğerlerinin de bu hususta Şehr bin Havşeb´den bir rivayetleri bulunmakta olup, yine aynı mealdedir. Yine Ebû Hüreyre´den, iki tarikten daha bu mealde rivayet ler bulunmaktadır[16]




[11] Ümmü Evs, bu sözüyle şüphesiz Ali (r.a.) İle Muâviye (r.a.) arasındaki hilâfetle ilgili çekişmeyi kasdetmektedir. Bilindiği gibi bu çekişmede Ali (r.a.), haklı olan taraf idi. Muâviye (r.a.) de haksız olan ve İsyan eden taraf İdi. Fakat bununla beraber Muâvİye´nin de kendine göre içtihadı ve te´vili bulunmakta idi. Sahih bir hadîsde buyurulmuştur ki: "Yazık Ammar´a ki onu, halîfeye isyan eden taraf Öldürecektir!" Şüphesiz Ammâr1! Sıffîn Savaşında Muâviye öldürmüştür. Yine sahih bir hadîsde de: "Müslümanların fırkalara ayrıldığı bir za manda, bir grub halk, dinden çıkar! İkiye ayrılmış bulunan müslümanların haklı olan tarafı, bu Hâricîierle de savaşıp onları öldürecektir!" İşte bu hadîs´in haber verdiği hal dahî, Ali (r.a.) üzerinde tecelli etmiştir. (Hâricilerle o savaşmıştır.)

[12] Kesîr bin Zeyd el-Es!emi hakkında Zehebi´nİn el-Mîzan´ında verilen bilgi şöyledir: Onun hakkında Ebû Zür´a: "Biraz gevşeklik olmakla beraber sadûktur" Nesâî: "Zayıftır" İbnü´l-Dervakî Yahya´dan naklen: "Beis yoktur" İbnü´l-Medîni de: "iyidir, fakat kuvvetli değil dir" demişlerdir

[13] Buradaki Saİd bin Süleyman adındaki râvînin kim olduğunu bilemiyoruz... Eğer o, Vâsıtlı Kinâne oğlu ise, Zehebî´nin bildirdiğine göre, sağlamdır ve meşhurdur. Eğer o, Basralı el-Nüşeyti ise, onun hakkında Ebû Zür´a: "Kavî değildir" Ebû Hatim: "O meçhuldür" Ebû Dâvûd da: "Ben ondan hadis almam" demişlerdir. Yok eğer o, el-Dımeşkî ise, yine Ebû Hatim, bunun da mechûl olduğunu söylemiştir

[14] Saîd bin Ebû Saîd, Hişâm bin Urve´den bu da Bekıyye´den şeklinde rivayet edilir. Fakat bu tarîk, maruf bir tarîk değildir. Bu tarîkin rivayetleri, itibardan sakıttır. Zehebİ´nin bu hususta bize verdiği bilgi budur

[15] Müellif merhum, neye dayanarak "bu rivayetin senedi sahihtir" diyor, bu bizce belli değildir. Halbuki bu rivayetin ravîsı Saîd bin Ebû Saîd, itibardan sakıt bulunmaktadır.

[16] Daha önce de işaret ettiğimiz gibi müellif bu mealde pekçok rivayeti bu eserinde nakletmiştir. Fakat Resûlüllah Efendİmiz´in, bir koyunun iki on kolunu yedikten sonra, bir üçüncü ön kolunu istemiş olmasını kabul edemeyiz... Çünkü Peygamber Efendimiz: "Biz öyle bir topluluğuz ki, acıkmadıkça yemeyiz, yediğimiz zaman da iyice doymadan çekiliriz!" buyu rur ve hep böyle davranırdı. Hafız Ebû Nuaym, bu rivayetler hakkında: "Bunlar, Peygamber imiz istediği takdirde O´na hâs fazîletler ve âdet dışı tecellîler olarak O´na verilebileceğine delâlet eder" demişse de, biz bunların sahih ve sabit olmadığını söylemek istedik... Yoksa sahih ve sabit olan bir mucize veya fevkalâdeliğin kabulünde, aklen herhangi bir kısıntıya da mahal yoktur.

Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, Uysal Kitabevi: 2/103-106.