๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mucize Ve Büyük Özellikleri => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 29 Aralık 2009, 16:32:37



Konu Başlığı: Veda Haccı'nda Vukua Gelen Harikalar Ve Mucizeler
Gönderen: Sümeyye üzerinde 29 Aralık 2009, 16:32:37
Veda Haccı'nda Vukua Gelen Harikalar Ve Mucizeler


Ebû Yala ve (îbn-i Hacer´in El-Metâlibü´l-Aliye adlı kitabında "se nedi güzeldir" dediği bir senedle) Beyhâki, Usâme bin Zeyd´den şöyle rivayet ederler: Üsâme demiştir ki: "Biz Peygamber (s.a.v.)´in edâ bu yurdukları bu hacca, O´nunla birlikte çıktık... Ravhâ´ya geldiğimiz za man, bir kadın Peygamberimiz´e doğru gelmekte idi. Onu gören Peygamberimiz devesini durdurdu. Gelen kadın yaklaştı ve dedi ki: "Ey Allah´ın Resulü, şu benim oğlumdur ve dünyaya geldiği günden beri kendisine gelememiştir!" Peygamberimiz çocuğu o kadından aldı ve ön tarafına koydu. Sonra onun ağzına püskürdü ve dedi ki: "Ey Allah´ın düşmanı, dışarı çık, Ben Allah´ın Resulüyüm!" Sonra çocuğu anasına verdi. Verirken de: "Çocuğunu al, artık onun bir sıkıntısı yoktur" bu­yurdu.

Usame der ki: Resûlüllah (s.a.v.), haccmı edâ buyurduktan sonra dönüş sırasında Ravhâ vadisine geldiğimizde, o kadın kızarttığı bir ko yun ile bizi karşıladı... Peygamberimiz bana hitaben: "Haydi (ön ayağı nı) bana ver" buyurdu. Ben de verdim. Sonra: "Bana bir ön ayak daha ver" buyurdu. Ben de verdim. Sonra yine: "Bana bir ön ayak daha ver" buyurdu... Ben de dedim ki: "Ey Allah´ın Resulü, bunun iki ön ayağı bulunmaktadır, ben de her ikisini sana vermiş bulunuyorum." Bunun üzerine buyurdular ki: "Ey Üsâme, hiç bir ses çıkarmadan Ön ayak ver meye devam etse idin, ben sana bir ön ayak daha istemeğe devam etti- ğim müddetçe, sen de bana bir ön ayak daha vermeye devam edecektin!" Bundan sonra Resûlüllah yine bana: "Bak bakalım, ağaç ve taşlar göre bilecek misin?" dedi. Baktım, birkaç hurma ağacı ve bir taş yığıntısı gördüm. Ve bunları Hz. Peygamber´e bildirdim. O da buyurdu ki: "Git o ağaçlara deki: Allah´ın Resulü, haceti için sizleri çağırıyor! Keza, o gör düğün taşlara da aynısını söyle!" Gidip o ağaçlara ve taşlara, Hz. Pey-gamber´in kendilerini çağırmakta olduğunu tebliğ ettim... Onlar da geldiler. Peygamber Efendimiz de gidip hacetini gördü... Sonra geldi ve bana: "O ağaç ve taşlara, eski yerlerine dönmelerini söyle!" buyurdu. Ben de gidip aynen tebliğ ettim, onlar da eski yerlerine döndüler..." [57]

Ahmed, Beyhâkî, Yâlâ´dan şöyle rivayet eder: "Biz, Peygamber (s.a.v.) ile birlikte seferimize devam ederken, O´ndan mucize hâlinde te cellî eden üç şey gördüm: Giderken bir deveye rastladık, bu deve devamlı olarak üzerinde su taşınan bir deve imiş. Peygamberimizi görünce boy nunu yere indirerek inlemeye başladı... Peygamberimiz bu devenin sa hibini çağırdı ve ona: "Bak, deven çok çalıştınlmaktan şikayet, ediyor! Aynı zamanda yemini de az vermişsin... Ona iyi bak!" tenbihinde bu­lundu. Sonra yolumuza devam ederken bir yerde konaklamıştık. Pey gamberimiz uyuduğu zaman, ilerideki bir ağaç, yerinden ayrılarak Peygamberimizin yanma geldi ve O´nu kaplayıp bürüdükten sonra ye rine döndü... Ben bu gördüğümü, Peygamberimiz uyandığı zaman ken disine arz ettim. O da buyurdu ki: "O ağaç, gelip beni selamlaması için Allah´tan izin istedi, kendisine izin verilince gelip beni selamladı." Sonra üçüncü olarak da, kadının sabî çocuğunun hastalığından iyi olmasına şahit olmuştum." [58]

Ebu Nuaym ve îbn-i Asçikîr Gaylân bin Seleme´den şöyle rivayet eder: Biz bir sefere Peygamber (s.a.v.) ile birlikte çıkmıştık. Ve O´nda şaşılacak şeyler görmüştük... Taze hurma fidanları olan bir yere uğra dığımızda Hz. Peygamber bana: "Ey Gaylân, şu iki hurma ağacına git de birbirlerine yaklaşmalarını ve bana gelmelerini söyle!" buyurdu. Ben de gidip Resûlüllah adına O´nun emrini tebliğ eyledim. Onlardan biri diğerinin yanına gelerek birbirlerine yaklaştılar ve Resûlüllah´ın yanına geldiler. Resûlüllah da devesinden inerek onların arkasına geçti ve hacetini kaza etti... (Abdest bozdu). Sonra Abdest alıp devesine bindi... Ağaç fidanları da yerlerine döndüler. Sonra yolumuza devam ederek bir yere geldiğimiz de orada konakladık. Derken bir kadın geldi ve: "Ey Al lah´ın Resulü, benîm kabilemde bana şu oğlumdan daha sevimli olanı yok idi. Fakat kendisine cinnet hastalığı isabet etti. Ben bu oğlum için Allah´a dua edivermenizi istiyorum" dedi. Peygamber Efendimiz de ço cuğu kendisine yaklaştırdı ve sonra şöyle buyurdu: "Bismillah! Ben, Al lah´ın Resulüyüm. Ey Allah´ın düşmanı, dışarı çık ve bu çocuğu terket!" Bunu üç defa tekrar ettiler. Sonra çocuğun anasuıa hitabla: "Çocuğunu al, inşallah, bir daha kötülük görmez" buyurdu. Sonra yolumuza devam ederken bir yere geldik ve indik. Bir adam gelip: "Ey Allah´ın Resulü, benim bir bahçem vardı, benim ve ev halkımın yaşayışı bu bahçede o-lurdu... Bu bahçede benim iki de devem vardı. Şimdi bu develer heye cana kapılıp köpürdüler... Beni yanlarına yaklaştırmadıkları gibi, bahçeye de sokmuyorlar... Başka kimse de onlara sokulamıyor..." dedi. Adamın bu şikayetini dinleyen Peygamberimiz, ashabını da yanma ala rak o bahçeye gitti. Bahçenin kapısına vardıkları zaman, bahçe sahîbine: "Haydi kapıyı aç" buyurdu. Adam: "Mesele çok büyük, korkar açamam" dedi. Adam kapıyı açmaya çalışırken, develer âdeta rüzgar gibi geldi ler... Adam kapıyı açınca, develeri karşısında buldu, Fakat develer dik katle Hz. Peygamber´e baktılar ve yere çöktüler... Sonra boyunlarını yere koyup başlarını da uzatarak O´na secde ettiler... Peygamber Efen dimiz onları başlarından tutarak sahibine teslim etti ve ona dedi ki: "Al develerini, onlara iyi bak ve güzel kullan!" Bunun üzerine oradaki in sanlar dediler ki: "Ey Allah´ın elçisi, hayvanlar bile sana secde ediyor! Bizim sana secde etmemiz uygun olmaz mı?" Peygamberimiz ise şöyle buyurdular:

"Ezelî ve ebedî diri olup ölmekten münezzeh bulunan Allah´tan başkası için secde edilemez!"

Bu seferimizden dönüşümüzde, giderken çocuğunun hâlini Hz. Peygamber´e arz eden kadın bizi karşıladı ve Peygamberimiz´e hitaben: "Seni hak peygamber olarak gönderen Allah´a yemin ederim ki, oğlum kabilemizin sıhhatli gençleri gibi, son derece sıhhatlidir" diyerek memnuniyetini dile getirdi..." [59]

Ahmed, îbn-i Ebû Şeybe, Beyhâki^ Taberânî ve Ebû Nuaym, Sü leyman bin Amr bin el-Ehvas´tan, o da Ummü Cündüp´ten rivayet eder ler. O demiştir ki; "Ben, Resûlüllah (s.a.v.)i Akabe Cemres´inde taşlarını

atarken gördüm. O ve O´nu takiben insanlar taşlamada bulunuyorlar dı... Dönüşü sırasında bir kadın geldi ve yanında sar´ah bir çocuk vardı. Peygamberimizi hitaben dedi ki: "Ey Allah´ın Resulü, şu benim oğlum bir belâya müptelâ olmuştur, hiç konuşamamaktadır." Peygamberimiz o çocuğu kucağına aldı ve kadına, içinde su bulunan küçük bir kab ver mesini emretti. O da verdi... Peygamberimiz bu kabın içindeki suya püskürdü ve sonra duâ buyurdu. Sonra bu suyu kadına verdi ve: "Bu suyu çocuğuna içir, aynı zamanda bu su ile onu yıka!" buyurdu. Kadın o suyu ve çocuğunu alarak oradan ayrıldı. Ben de onun peşinden gide rek, o sudan biraz bana hediye etmesini istedim. O da: "Al!" dedi. O su dan bir avuç alarak oğlum Abdullah´a içirdim. Oğlum büyüdü ve bir evlattan beklenen kadar, hayırlı bir evlad oldu... Bir müddet sonra da o kadına ve oğluna rastladım. Diyebilirim ki, onun oğlu da çok hayırlı bir evlat olmuştu. Ondan daha hayırlı bir evladın olduğunu söylemek nere deyse mümkün değildi... Çok da akıllı idi..."

Beyhâki, îbn-i Asâkir, Muaykıb el-Yemenî´den şöyle rivayet eder: O demiştir ki: "Veda Haccı´nda ben de bulundum... Mekke´de bir eve girdiğim zaman, orada Peygamber (s.a.v.)´i buldum ve O´ndan şaşılacak bir şey gördüm: O´na, Yemâme´den bir adam gelmişti. O gün doğmuş olan çocuğu da yanında idi... Peygamber (s.a.v.), o yeni doğmuş çocuğa hitaben: "Söyle bakalım, Ben kimim?" dedi. Çocuk da: "Sen Allah´ın Resulüsün" diyerek konuştu... Peygamber Efendimiz de bunun üzerine: "Allah sende bereketler meydana getirsin. Seni mübarek kılsın)" diye onun hakkında hayır duada bulundu... Sonra bu çocuk, delikanlı olun caya kadar hiç konuşmadı... Biz ona "Mübârekü´l-Yemâme"adını ver miştik..." [60]

Beyhaki Urve´den şöyle nakleder: O demiştir ki: "Peygamber (s.a.v.), Veda Haccı´nda dedi ki: "Ey insanlar! Benim size söylediklerimi aynen yerine getiriniz! Zira ben bilemiyorum, belki bu seneden sonra bir daha sizinle burada karşüaşamam... Ey insanlar, iyi kulak veriniz, sözlerimi iyi anlayınız; zira ben sizlere iki büyük emânet bırakıyorum! Bunlara sımsıkı sarıldığınız takdirde yolunuzu asla şaşırmayacaksınız! Bu iki emanetten birincisi: Kitâbullah´tır, ikincisi ise: Sünnetimdir!"[61]

Müslim´in Câbir´den rivayet ettiği haber de aynen şöyledir: "Ben, Peygamber (s.a.v.)´i Akabe Cemresi´ne taşını atarken gördüm. O, bu sı rada devesi üzerinde bulunuyor ve şöyle buyuruyordu: "Hacda ilgili vazifelerinizi, benden aynen alınız! Zira ben, bilemiyorum, belki de bu haccımdan sonra bir hacc daha yapamıyacağım!"

İbn-i Sa´d, îbn-i Ömer´den şöyle rivayet etmektedir: Peygamberimiz (s.a.v.), Veda haccı´nda Arafat´taki vakfesinde, insarlara hutbe irâd e-derek buyurdu ki:

"Ey insanlar, bugün, hangi gündür?" (Bilinen hutbesini sonuna kadar irâd buyurduktan sonra, yine buyurdular ki:)

"Ey İnsanlar, tebliğ ettim mi?" İnsanlar da dediler ki: "Evet, Ey Allah´ın Resulü, tebliğ ettiniz!" ´ Bunun üzerine Peygamber Efendimiz:

"Ey Allah´ım, şahit ol!" buyurdu. Daha sonra insanlarla vedâlaştı... İşte bundan dolayıdır ki, insanlar bu hacca, "Veda Haccı" dediler..." [62]

Beyhâki ve Ebû Nuaym Enes´ten şöyle rivayet ederler: Ben, Mesci-dü´1-Hayf ta Peygamber (s.a.v.) ile birlikte oturuyorduk. [63] AnsâVdan ve Sakîf kabilesinden birer adam gelip Hz. Peygamber´in önünde dur dular. Peygamberimiz kendilerine: "İsterseniz, niçin gelmiş olduğunuzu, siz bana söylemeden önce ben siz söyleyeyim! İsterseniz ben susayım, siz bana niçin geldiğinizi söyleyip sorularınızı sorunuz" buyurdu. Bu iki adam da: Siz haber veriniz ey Allah´ın Resulü, bu suretle imâmmızdaki yakînimiz artmış olur" dediler. Peygamberimiz de, önce Sakîfli adama şunları söyledi:

"Sen bana geceleri kıldığın namazlardan, namazdaki rüku ve sec delerden aynı zamanda orucundan, gusul abdestinden sormak için gel din."

Sonra Ansâr´dan olan adama iltifatla:

"Sen de bana, Beytullah´ı haccetmekten, Arafat´ta vakfe yapmak tan, tıraş olmaktan, Kabe´yi tavaftan ve bunlardaki sevap ve mükafat lardan sormak için geldin." buyurdu..."

Sakif ten ve Ansâr´dan olan her iki adam da, Peygamber (s.a.v.)´e: "Evet, Ey Allah´ın Resulü, bunları sormak için gelmiştim" dedi...

(Bu mealde bir hadîs, tbn-i Ömer´den de rivayet edilmiştir ve bu hadis az ileride gelecektir...)

Taberânî, Ebû Nuaym, sahihtir kaydiyle Hâkim, Abdullah bin Kurad´ın şöyle dediğini rivayet ederler: "Bayramın ikinci gününde Pey gamber (s.a.v.)´e beş veya altı deve getirildi... Develer kendiliklerinden Peygamber Efendimize yaklaşarak (önce beni kurban et! derecesine) bi rinci sırayı almak istedi..."

Ahmed, Beyhâki, Asım bin Humayd´den şöyle rivayet eder; "Pey gamber (s.a.v.), Muâz bin Cebel´i´Yemen´e gönderdi... Onu Yemen´e u-ğurlarken onunla birlikte çıkıp kendisine vasiyette bulundu. Sözünü bitirdikten sonra buyurdu ki: "Ey Muâz, belki sen, bu seneden sonra bir daha benimle karşılaşamazsm! Öyle ümit edilir ki, artık bundan böyle mescidime ve kabrime uğramayacaksın!" Onun bu sözleri üzerine Meâz, kendisini tutamayıp ağladı..." [64]

Beyhâki´nin Zührî tarikiyle Ka´b bin Mâlik´in oğlundan rivayeti ise şöyledir: Peygamber (s.a.v.), Veda hacc´ını edâ ettikten sonra, Meâz´ı Yemen´e gönderdi... Muâz Yemenden geldiği zaman, Peygamber (s.a.v.) vefat etmiş, Ebû Bekir (r.a.) da müslümanların başına halîfe seçilmiş-

Ült ...

El-Hâtib, içinde birtakım mechûl râvîler bulunan bir rivayet silsi lesi ile Aişe´nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Peygamber (s.a.v.), biz lerle birlikte Veda Haccı´nı edâ buyurdu... Hâcun Akabesinde benim yanıma geldikleri zaman, çok hüzünlü idiler... Sonra yanımdan ayrılıp gitti ve bir müddet sonra geldiğinde, gayet sevinçli ve tebessümlü idi... Sebebini sorduğumda, bana şunu söyledi: "Ben, Anamın kabrine gittim, Allah´tan anamı diriltmesini istedim... Anam dirilip bana îmân etti, sonra eski hâline döndü..."[65]








[57] Müellifimiz imâm-ı Süyûtî merhumun yukarıda bildirdiğine göre, Ibn-i Hacer, bu haberi rivayet ilmi bakımından "güzel" saymıştır... Fakat bu eserin tenkîd ve tahkikini yapan Dr. Muhammed Halîl Herrâs´ın bunu dirayet bakımından "güzel" saymadığını görüyoruz... Onun bu haberi üzerine yazmış olduğu yirmi bir satırlık tenkîd ve tahkîk yazısını görmek için, bu eserin tahkiklî nüshasının ilgili kısmının dikkat ve insafla mütâlâa edilmesini tavsiye ede riz... (Bakınız; El-Hasâisu´l-Kübrâ, (Tahkiki! Nüshası, 2/204. Dâru´l-Kütübü´l-Hadîsiye Tab´ı, Matbaa-i Medenî. Konya Hayra Hizmet Vakfı Kitaplığı, No: 2277/2).

[58] Sabî çocuğun, Peygamber Efendimizin duası bereketiyie mübtelâ olduğu sar´a hastalığından iyi olması, haddi zâtında sahih ve sabittir. Hastalığı hem de ev halkının yemek sırasında geliyor, çok huzursuz bulunuyorlardı. Efendimizin duasından sonra ise, bir şeyi kalmadı. Fakat bunu Ravhâ´da olmuş gibi göstermek, dönüşte kızartılmış koyundan söz et mek, doğru değildir. Sahih rivayette bunlar yoktur.

[59] Sahih olan Deve Kıssası´ntn Medîne´de vukua gelmiş olmasıdır... Fakat bu olay, müteaddid de olabilir... Bu husustaki Imâm-ı Ahmed, Bezzâr ve Nesafnin Enesten rivayet ettikleri Hadîs´te olduğu gibi, Yâlâ bin Mürre Hadîsindeki olay da sahih ve vâkidir... Olay, ister birkaç defa vukua gelmiş olsun, ister bir defa "Medine´de vukua gelmiş olsun, her hâl u kârda, Peygamber Efendimizin mucizelerinden birini teşkil etmektedir.

[60] Bu rivayet, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz´den sahih bir şekilde rivayet edilen ve sabî iken konuşanların sayısını üçe hasreden hadîs´e uymamaktadır. Zira Peygamber Efendimiz, bu hadislerinde: "Beşikte sabî iken konuşanlar ancak üç kişidir: İsâ bin Meryem, kendisini ibâdete veren Cüreyc´İn arkadaşı ve Ashâb-ı Uhdûd kıssasında geçen ve anasına: "Anacığım, hiç korkma ve çekilme!" diye konuşan çocuk" buyurmuştur... Bu hadiste: "Yalnız bu üç kişi, beşikte iken konuşmuştur" buyurulmuş olması, bir diğerinin dahî sabî iken konuş masına engeldir... Eğer Veda Haccı sırasında böyle bir mucize vuku bulmuş olsaydı, her yerde bundan söz edilmiş olması gerekirdi... Sâdece Muaykıb tarafından rivayet edilmesi, olur şey değildir... Aynı zamanda Yemâme´lİ o çocuğun da İsmiyle cismiyle çok tanınmış ol ması gerekirdi... Hattâ kendisi böyle bir mucizeye konu olan bu çocuk, ismiyle parlamış birisi olurdu... Haddi zâtında böyle bir şey de yoktur... Biz, bunun aslında vukuunu uzak görerek inkâr ediyor değiliz. Zira Peygamberimiz için, bundan daha büyük mucizeler vukua gelmiştir. Kuru kütük, O´na olan hasretiyle inlemiş; O´nun avucunda taşların tesbîh ettiği duyulmuş, taşlar ve ağaçlar O´nu selamlamıştır... Binâen aleyh, bizim belirtmek istediğimiz; sâdece yukarıdaki rivayetin, ilgili sahih hadîse aykırı düştüğüdür..

[61] Peygamberimiz bunu Arafat hutbesinde söylemiştir.

[62] Bütün bunlar, sahih hadislerle sabit hakikatlerdir

[63] Bu, Minadaki mescittir

[64] Muâz (r.a.), Hazrec´ten otup künyesi Ebû Abdurrahmân´dır... Dört büyük kurra-dan biri idi... £n barr vasfı, İslam´ın helâl ve haramlarını çok iyi bilmesi idi. (El-Tac, 3/346 -Mısır, 2. Tab´ı)

[65] Şevkânî, El-Fevâid adlı kitabında der ki:

"Bunu, el-Hatıb Aişe´den mer"fûan rivayet eder. Ondan, İbn-i Şahin de rivayet etmiştir. Fakat İbn-i Nasr bu hususta der ki: "Bu haber, bir uydurmadır! Bu haberin rivayet edenleri arasında Muharnmed bin Zeyyâd el-Nakkâş da vardır ve bu râvî sika yâni sağlam değil dir. Diğer râvîler ki, Ahmed bin Yahya el-Hadramî ile Muhammed bin Yahya el-Zührfdir; kim oldukları tamamen meçhuldür..."

Müellifimiz fmam-ı Süyûtî, El-Leâli adlı kitabında sözü hayli uzatmış ve özet olarak da: "Doğru olanı; bu rivayetin zayıf olduğuna hükmetmek olup, uydurma olduğunu söyleme mektir" demiştir.

Bu hususta ben diyorum ki: Müellif merhum, daha önce de bâzı misallerini gördüğü­müz gibi, bâzı zayıf rivayetlere arka çıkıp onları desteklemek istiyor... Bu rivayet, hakîkaten haddi zâtında zayıf ve bâtıl ise; ona arka çıkıp desteklemek suretiyle, hiç hak olur mu? El bette olamaz, işte burada da merhum, bu rivayet için: "Bu, zayıftır, mevzu (yalan) değildir" diyor. Halbuki kendisi dahi bilmektedir ki, bu haberin senedi tamamen çürüktür... Nitekim burada kendisi dahî, bu haberi sevkederken: "İçinde birtakım mechûl râvîlerin bulunduğu bir senedle..." demiştir... Bu durumda, böyle bir rivayete arka çıkıp onu desteklemeye çatışmak, İlim itibariyle ne gibi bir kıymet ifâde edebilir? (Muhakkik Dr. Muhammed Halîl Herras).

3-Hatîb,lbn-i Şâhîn ve müellif Süyûtî gibi, Peygamberimizin duası ile anası ve ba­basının dirilip kendisine îmân ettiklerini kabul edenler arasında Süheylî, Kurtubî ve Muhib-bü´t-Taberî gibi âlimler de vardır. Fakat hadîs ve tefsir alimlerinden Ibn-i Kesîr; yukarıda ge-ıçen rivayet hakkında: ´´Bu rivayet, son derece münkerdir" demektedir. Fakat ne kendisi, ne de harhangi bir İslâm alimi, meseleyi sırf Allah´ın kudreti bakımından uzak görmek gibi ilim dışı bir tutuma sahib değillerdir. Herhangi bir mucizenin vukuuna inanmış bulunan bir âlim, diğer bir mucizeye, sırf kudret-t ilâhiye nokta-i nazarında şüpheli bakmış olamaz... Zâten böyle bir şey de yoktur... Sâdece, yukarıdaki rivayetin sahih senedlerie sabit olup olmadığı söz konusudur... Ibn-i Kesîr ve emsali âlimlere göre, rivayet ilmi bakımından böyle bir şey, sabit değildir... (Keşfü´l-Hafâ, 1/61 - Beyrut, 1351).-

Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, Uysal Kitabevi: 2/74-82.