๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mucize Ve Büyük Özellikleri => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 25 Aralık 2009, 22:37:54



Konu Başlığı: Sorular Yönelterek Peygamberimizi İmtihan Etmeleri
Gönderen: Sümeyye üzerinde 25 Aralık 2009, 22:37:54
Sorular Yönelterek Peygamberimizi İmtihan Etmeleri


îbn-i îshak, Beyhakî ve Ebû Nuaym îbn-i Abbas´tan rivayet ederler: "Kureyş müşrikleri toplanıp aralarından Nadir bin Haris ile Ukbe bin Ebû Muayt´ı Medine´deki yahûdî âlimlerine bâzı sorular sorup cevaplar getirmeleri için elçi olarak gönderdiler ve bu ikisine hitaben dediler ki: "Yahûdî âlimlerine Muhammed´e âit sıfatları bir bir anlatıktan sonra, O´nun hakkında ne diyeceklerini sorunuz, çünkü onların peygamberler hakkında bilgileri vardır, onlar kitap ehlidir; bizim ise bu hususlarda bilgimiz yoktur" dediler. Onlar da Medine´ye gelip yahûdî âlimleri ile görüşüp sorularını bunlara yönelttiler. Yahûdî âlimleri de bunlara üç mes´ele öğretip Hz. Peygamber´e yolladılar. Bunlar Peygamberimiz´e gelip o üç meseleyi sordular. Sorular şunlardı:

1- Çok önceleri şehirlerini terk ederek bir mağaraya sığman ve şaşılacak durumları olan, o bir avuç genç grup kimlerdir; şaşılacak halleri nedir?

2- Yeryüzünün doğusunu da batısını da dolaşan gezgin adam kimdir ve kendisine ait haberler nedir?

3- Rûh menşei ve mâhiyeti itibariyle nedir? Ruha âit ne gibi bilgiler vardır? (Bunları cevapladığı taktirde kendilerince peygamberin doğruluğu anlaşılacaktır.)

Medine´deki yahûdî âlimlerinden öğrendikleri bu sorularla Mekke´ye dönen Nadir ve Ukbe, önce Kureyş topluluğunu görerek davayı hail ve fasl edecek olan şeyi öğrenip geldiklerini söylediler, sonra da Hz. Peygamber´e gidip sorularını yönelttiler. îşte onların bu sorularına cevab olmak üzere Cebrail (a.s.) Ashâbu´1-Kehf hakkındaki Kehf sûresini, gezgin adam olan Zü´1-Karneyn hakkındaki âyetleri ve ruh hakkındaki sorularına cevap teşkil eden;

"Sana ruhtan sorarlar. De ki: "Rûh Rabbimin emrindendir. Size ilimden az bir şey verilmiştir" âyetini indirmiştir." [65]

Yine îbn-i Abbas´tan Ahmed, Beyhakl, Nesaî ve Ebû Nuaym´iıı rivayeti de şöyledir: "Kureyş yahudîlere dedi ki: Peygamberliğini ilân eden şu adama karışı yöneltebileceğimiz bâzı şeyleri bize öğretiniz de gidip kendisine soralım!" Yahudiler Kureyş´e: "Gidip ona rûh hakkında sorunuz!" dediler. Kureyş de gidip Hz. Peygamber´e bunu sordu... İşte bunun üzerine rûh hakkındaki bu âyet nazil oldu." [66]

Ebû Nuaym Suddî es-Sağîr tarikiyle Kelbî´den, o Ebû Salih´ten, o da îbn-i Abbas´tan rivayet eder: "Kureyş Medine´ye bir heyet gönderdi. Bu heyet Resûlüllah hakkında yahûdîlerden bilgi alacaktı. Önce yahudîlere peygamber hakkındaki kendi bilgilerini anlattılar; Hz. Peygamber´in peygamberlik dâva ettiğini, adının Ahmed olduğunu, yetim ve fakir bulunduğunu, iki omuzu arasında bir mühür bulunduğu nu söylemişler. Yahudiler de kendilerine, bu sıfatları Tevrat´ta okuduk larını söyleyip: "Eğer sizin O´nun hakkında söyledikleriniz doğru ise; O peygamberdir, davası haktır" demişler. Fakat kendisine şu üç şeyi sormalarını, birinci ve ikinci soruya cevap verip üçüncü soruya cevap vermezse, hak peygamber olduğunun iyice anlaşılacağını söyle- misler. Birinci soru: Zü´1-Karneyn, ikinci soru: Ashâb-ı Kehf, üçüncü soru: Rûh imiş. Kureyş gelip bu soruları Peygamberimiz´e yöneltmiş. Peygamberi miz de Zü´1-Karneyn ile Ashab-ı Kehf hakkında bilgi verip rûh hakkında ise: "Rûh, Rabbimin emrindendir, onun hakikatini Rabbim bilir; bu hususta benim bilgim yoktur" buyurmuştur. Neticeden memnun olmayan Kureyş: "iki sihirbaz, Tevrat ve Kur´ân adiyle birbiriyle yardımlaştılar! Biz her ikisini de inkar ediyoruz" demişlerdir."

Taberânî ve Ebâ Nuaym Muhammed bin Hamza´dan, O da Abdullah bir Selâm´ın oğlu Yusuf´tan, bu dâhi babası Abdullah bin Selam´dan naklederler: O demiştir ki: "Ben bâzı yahûdî hahamlarına hitaben: "Hepimizin atası bulunan İbrahim´in mescidine giderek bir müddet kalacağım" dedim ve Medine´den ayrılarak Mekke´ye geldim. Bu sırada Resülüllah (s.a.v.) de Mekke´de idiler. Fakat ben Mekke´ye vardığım zaman Peygamber Mina´da imiş. Kendileri ile Mina´da buluştum. Etrafım insanlar sarmıştı. Ben de o insanlar arasında yerimi aldım, Peygamber´e bakıyordum... Peygamber (a.s.) da bana baktı ve: "Sen Abdullah bin Selâm´sm, değil mi?" buyurdu. Ben de "Evet" diyerek cevap verdim. Bana yaklaşmamı emretti, ben de kendisine yaklaştım... Dedi ki: "Ey Abdullah, Allah aşkına doğru söyle, benim peygamber olduğuma dâir Tevrat´ta bilgi bulmuyor musun?" Ben de kendisine dedim ki: "Bana, Allah´ın sıfatlarını söyler misin yâ Muhammed?" îşte bunun üzerine Cebrail (a.s.) geldi ve insanlara Allah´ı tanıtan Ihlâs Sûresini getirdi ve okudu:

Kur´ân ve ihlâs dîni olan müslümanlığm temeli ve özü bulunan bu sûre; dört âyetten ibarettir ve meali şöyledir: "De ki: Allah birdir. Allah Sameddir. (Her şey, varlığını ve bekasım O´na borçludur, O´na muhtaçtır. O hiçbir şeye muhtaç değildir. Her şeyin (ve özellikle inanan kişinin) başvuracağı, yardım dileyip sığınacağı tek varlık O´dur!) Asla doğurmamıştır ve doğurulmamıştır ve hiçbir şey O´nun dengi olmamıştır!"

Cebrail´in getirdiği bu âyetleri, Resülüllah Efendimiz bana tebliğ ettiler. Ben, bu gerçekten Tevhîd ve İhlâs âyetlerini dinleyince derhal müslümanlığı kabul ederek şehâdet getirdim:

"Bütün varlığımla şehâdet ederim ki Allah´tan başka hiç bir ilâh yoktur! Yine şehâdet ederim ki Sen Allah´ın Resulüsün!" dedim... Sonra Peygamber´den (s.a.v.) ayrılarak Medine´ye döndüm. Fakat müslümanlı ğı kabul ettiğimi gizledim. Hicreti sırasında Peygamberimiz Mekke´den ayrılıp Medine´ye yöneldiği zaman ben, olgunlaşan meyvelerini topla mak üzere hurma ağacının üzerinde idim. Peygamberimiz Medine´ye teşrif ettiler. Ben sevinç ve heyecanımın şiddetinden kendimi ağaçtan yere attım... Anacığım bana dedi ki: "Oğlum, Allah seni korusun! Sen ne yapıyorsun? Herhalde Peygamber Mûsâ gelse idi, yine kendini ağaçtan yere atmazdın!" Ben şu karşılığı verdim: "Anacığım, ben vallahi Resûlüllah´ın Medîneye gelişinden, daha fazla sevinmiş durumdayım! Eğer Peygamberimiz Mûsâ çıkıp gelmiş olsaydı, herhalde bu kadar sevinmezdim..."[67]




[65] İsra suresi, 84

[66] Meşhur olan bu âyetin Medine´de nazil oluşudur. Buhari, Müslim ve Ahmed´in tbn-i Mes´ud´dan rivayetleri: İlgili soruyu bizzat yahudilerin sordukları ve âyetin Medine´de nazil olduğu şeklindedir. İbn Kesir, bu ayetin Medine´de ikinci defa nazil olmuş olabileceğine veya daha önce nazil olan bu ayeti okuyarak Hz. Peygamber´in onlara cevap vermiş olabileceğine dikkati çeker

[67] Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, Uysal Kitabevi: 1/248-250.