๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mucize Ve Büyük Özellikleri => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 26 Aralık 2009, 20:36:30



Konu Başlığı: Racî´ Gazvesinde Görülen Bazı Fevkaladelikler
Gönderen: Sümeyye üzerinde 26 Aralık 2009, 20:36:30
Racî´ Gazvesinde Görülen Bazı Fevkaladelikler


Buharı Ebu Hureyre´den nakleder. O demiştir ki: "Rasulüllah Efendimiz küçük bir askeri topluluğu gözcü olarak vazifelendirdiği zaman, Asım bin Sabit´i onların üzerine emir olarak tayin etti ve gönderdi. Bunlar yollarına devam edip Usfan ile Mekke arasında bir yere vardılar. Huzeyl kabilesinden bazılarının bundan haberi oldu. iz sürerek onların yakınına kadar geldiler. Yüz kadar okçuları vardı. (Tamamı ikiyüz kadar idi). Yedi kişiden ibaret bulunana müslümanla-rın bulunduğu yere geldiler ve onlardan teslim olmalarını istediler. Asım arkadaşlarım alarak derhal küçük bir dağın tepesine tırmandılar. Huzeylliler etrafı çember içine aldılar ve teslim oldukları halde hiçbirini öldürmeyeceklerine dair and içtiler. Asım, "Ben şahsım adına bir kafirin sözüne güvenerek teslim olamam!" dedi ve kısa bir dua ile Allah´a iltica edip: "Ey Allah´ım, sevgili peygamberini, bizim durumumuzdan haberdar eyle!" diye yalvardı.

Bir avuç müslümanın teslim olmayacağım anlayan Huzeylliler, onları ok yağmuruna tutmaya başladılar. Asım´ı öldürdüler. Ayrıca üç arkadaşını daha Öldürdüler. Kalan üçü teslim olmak zorunda kaldı ve Huzeylliler bunlara hiç dokunmayacaklarına dair söz verdiler. Bunlar da dağdan inip teslim oldular. Teslim olur olmaz Huzeylliler tarafından bağlandılar. Üç müslümandan biri: "Bizi bağlamanız andlaşmayı çiğnemenizin ilk alametidir" diye bağırdı ve onlarla birlikte gitmeyi kabul etmedi. Onlar da onu oracıkta öldürdüler. Hubeyb ile Zeyd bin Desine´yi alarak oradan gittiler. Mekke´ye götürüp esir olarak sattılar. Hubeyb´i Haris bin Amir´in oğulları satın aldı. Bedir´de Hâris´i Hubeyb öldürmüştü. Hâris´in oğulları da Hubeyb´i satın alıp babalarının yerine öldürmek istiyorlardı. Bir müddet Hubeyb´i esir olarak tutukladılar. Halbuki Hubeyb bir harb esiri değildi. Sadece hıyanete uğramıştı, idam edileceği gün gelmişti. O gün Hubeyb gerekli bazı temizlikleri (boy abdestinden önce) yapması için, Hâris´in kızlarından birine usutura bıçağı istedi. O da getirip verdi. Bu sırada ortalıkta oynayan sabi bir çocuk vardı. Çocuk Hubeyb´in yanma kadar gitti. Hubeyb de yanına ka dar gelen bu çocuğu dizine oturtup sevmeye başladı. Durumu farkeden ve daha önce Hubeyb´in ricası üzerine ona ustura bıçağını vermiş bulunan çocuğun annesi, korkudan bayılayazdı. Onun geçirdiği bu sarsıntıyı farkeden Hubeyb ona: "Yoksa onu öldüreceğimi mi sandınız? Vallahi bir müslüman, böyle bir hıyanet yapmaz! inşallah ben dahi yapmayacağım! Ben Sadece yanıma kadar sokulan bu sevimli sabiyi sevmek istedim hepsi o kadar" diyerek kendisini teselli etti ve; kendisi kadr ve hıyanete uğramış olsa bile bir müslümanın, suçsuz bir kimseye karşı bir kötülük yapamayacağının çok güzel bir Örneğini verdi.

Bu hali, büyük korkular ve sarsıntılar geçirdikten sonra açıkça yaşamış bulunan Haris´in kızı ve o sabinin annesi; Hubeyb hakkında çok güzel şeyler söylemiş ve şöyle demiştir: "Vallahi ben, Hubeyb kadar hayırlı bir esir görmedim! O istese idi çocuğumuzu esir alabilir veya Öldürebilirdi. Ayrıca ben onu o günlerde Mekke´de hiç bir meyve bulunmadığı halde, elinde büyükçe bir üzüm salkımı tuttuğunu ve bu üzümden yemekte olduğunu da gördüm. Halbuki kendisi demir zincirlerle bağlı idi. Hiç şüphe etmiyorum ki, onun yediği üzüm ona, Allah tarafından gönderilmiş bir rızık idi."

Derken Hubeyb´i idam edileceği yere götürdüler. Güzelce temizlenip abdestini almış bulunan Hubeyb, iki rekat namaz kılması için kendisine müsade edilmesini istedi. Müsade ettiler, o da namazını kıldı. Sonra ellerini kaldırarak yüceler yücesi Allah´a şu niyazda bulundu: "Ey Allahım İşte Kureyş müşrikleri, beni haksız yere idam ediyor! Sen onların hepsinin teker teker hakkından gelip cezalarını ver! Hiç birini sağ koma, hepsini gebert!"

Daha önce Huzeylliler tarafından öldürülmüş bulunan Asım da duasında: "Allah´ım sevgili peygamberini durumumuzdan haberdar et!" diye yalvarmıştı. Allah onun bu duasını kabul buyurup peygamberini durumdan haberdar eyledi. Kureyş ise mutlaka Asım´m cesedini ele geçirmek istiyordu. Hiç değilse kellesini veya vücudundan herhangi bir parçayı... Bu maksatla bazı adamlar gönderdiler. Asım´ın şehid düştüğü yere kadar gittiler. Fakat bu sırada yüce Allah öylesine bal arısı sürüsü gönderdi ki, bir türlü Asım´a yaklaşamadılar. Cenab-ı Hak, onu böylece Kureyşin adamlarından korumuş oldu." [48]

Beyhakî ve Ebu Nuaym´ın Musa bin Ukbe tarikiyle îbni Şihab´dan olan rivayetinde de şöyle denilmektedir: "Hubeyb idam edileceği sırada: "Allah´ım benim Peygamberime haber gönderecek kimsem yok! Sen ona benim selamımı ulaştırıver!" diye de duada bulunmuştu. Cebrail (a.s.) da onun bu selamını getirip Peygamber efendimize tebliğ eyledi.

Derler ki, Hubeyb´in idam edildiği gün, Peygamber efendimiz ashabtan bazıları ile oturuyor. Bir ara: "Ve aleykesselam" yani Allah´ın selamı senin de üzerine olsun ey Hubeyb, dediği duyuldu. Peygamberi miz, bu sözün sonunda da: "Kureyş onu öldürdü" buyurdu.

Beyhakî´nin îbni îshak tarikiyle Asım bin Ömer bin Katade´den sevkettiği bir haber ise şu merkezdedir: "Huzeylîiler Asım bin Sabit´i öldürdükleri zaman, onun başını alıp Sülafe bint Sa´d´e götürüp satmak istediler. Sülafe daha önce Uhud´da öldürülen iki oğlunun intikamını almak üzere: "Eğer Asim´ın başını ele geçirecek olursam, vallahi onun kafatası içinde şarap içeceğim!" diye yeminler ve ahidler etmişti. Huzeylîiler de sırf ondan bol dünyalık elde etmek için mutlaka Asım´ın başını ona götürmek istiyorlardı. Bunun için çok çalıştılar fakat bal arılarının çokluğu buna engel oldu. Baktılar istedikleri olmuyor, "bari akşamı bekliydim" dediler. Akşam olunca arıların dağılacağını ve Asırn´m kellesini alabileceklerini ümid ederek, akşama kadar beklediler. Fakat akşam olunca vadiden sel akmaya başladı. Yine Asım´ın cesedine ulaşamadılar. Asım´ın cesedi kayıplara karıştı, bir türlü bulunamadı. Zaten Asım, daha önceleri hiç bir müşrikin cesedine dokunmaması ve hiç bir müşrikin de kendi cesedine dokunamaması hakkında yüce Allah´a yalvarıp çok niyazlarda bulunmuştu. Hayatında her şeye kadir olan Allah´tan böyle niyaz eden Asım; ölümünde de müşriklerin eline geçmesinden yüce Allah tarafından korunmuştur.

(Beyhakî ve Ebu Nuaym´m Büreyde bin Süfyan el-Eslemi´den sevkettiği bir haber daha vardır. O dahi bu mealdedir. Şu kadar var ki, bu rivayette: "Rasulüllah´ın: "Allah´ın selamı senin de üzerine olsun" dediği duyulduğu zaman, ashabı kiram sormuşlar: "Ey Allah´ın rasülü, kimin selamına karşılık veriyorsunuz?" diye... Peygamberimiz de: "Kardeşiniz Hubeyb´e. Çünkü şu anda müşrikler onu idam etmek üzeredir" buyurmuş" denilmektedir.)

Yine bu rivayette fazladan olarak şu bilgi de verilmektedir: Hubeyb idam edileceği sehpa üzerine çıkarıldığı zaman, bazı dualar etti. Sonra boynunu vurdular. Bu sırada müşriklerden biri vicdanı du rumu kaldırmadığı için, yere yatıp bu acı ve feci manzarayı seyretmek istemedi, işte orada bulunanların tamamı, bir sene geçmeden hepsi öldüler. Sadece Hubeyb dua ederken başının vurulmasını görmeyeyim diye yere kapanan şahıs, hayatta kaldı."

îbni îshak der kU Bana Abdullah bin Ebu Necih, Huceyr bin Ebu îhâb´ın azadlısı Muaviye´den nakletti. O demiştir ki: "Hubeyb Mekke´ye getirildiği zaman benim evimde hapsedildi. Bir gün ben kendisine baktığımda, elindeki üzüm salkımından yemekte olduğunu gördüm. Elindeki salkım, onun başından daha büyüktü ve o günlerde Mekke´de bir tek üzüm danesi bile bulunamazdı." (Bu haberi, Muaviye´den îbni Sad´da rivayet etmiştir.)

îbni Ebu Şeybe ve Beyhakî, Cafer bin Ömer tarikiyle onun babasından, o da dedesinden şöyle nakleder: "Hubeyb´in başı vurulmak

üzere bağlandığı ağaca çıkıp onun cesedini oradan kurtardım. Başkaları beni görecek diye çok korkuyordum, İpi çözünce Hubeyb´in cesedi yere düştü, fakat düştüğü yer uzak değildi. Sonra baktım Hubeyb´in cesedi ortalıkta yok. Ne kadar bakındım ise de onu göremedim, sanki onu yer yutmuştu. Bu güne kadar da Hubeyb´in cesedi nerededir veya kemikleri nerededir bilen olmamıştır." [49]

Ebu Yusuf Kitabul-Letaif adlı esefinde Dahhak´tan şu haberi nakletmiştir: Peygamber (s.a.v.), Mikdad ile Zübeyr´i, Hubeyb´in cesedim idam edildiği ağaçtan indirmek üzere vazifelendirip gönderdi. Bunlar da bu maksatla gittiklerinde Hubeyb´in cesedinin başında kırk kişinin nöbet tuttuklarını gördüler. Fakat bunların hepsi sarhoş olup kendilerinde değildi. Bunu fırsat bilerek Hubeyb´in cesedim indirdiler ve Zübeyr´in atına yükleyerek oradan uzaklaştılar. Durumdan haberdar olan müşrikler bunları takibe çıkıp peşlerinden yetiştiler. Durumu gören Zübeyr, Hubeyb´in cenazesini atından yere attı. işte bu sırada yer onun cesedini yuttu. Bu sebeple de ona: "Beliu´1-ard = Cesedi yer tarafından yutulan adam" adı verildi."

Vahidi der ki: Bana İbrahim bin Cafer babasından naklen şöyle anlattı: "Bir gün Kureyş toplu bir halde iken Ebu Süfyan: "Gidip te ansızın Muhammed´i öldürebilecek bir adam bulamıyorum! Muhammed ise serbestçe sokaklarda yürüyor" diye bağırdı. Adamın biri yanma yaklaşıp: "Eğer sen bana yardım edersen, ben bu işin üstesinden gelirim. Benim, karakuşun gagasından daha keskin hançerim var, gizlice gider onu öldürürüm. Yeter ki sen bana destek ol!" dedi. Ebu Süfyan ona: "Sen bizim gerçekten çok değerli bir arkadaşımızsın. Sana binit ve nafaka veriyorum. Haydi git bu işin üstesinden geliver!" dedi. Bu işi son derece gizli tutması için de çok tenbihte bulundu ve dedi ki: "Bunun Muhammed´in kulağına gitmesinden son derece korkarım!"

Bu şekilde adamı yola çıkardılar. Adam da ağzını çok sıkı tutacağına kafi söz vererek yola çıktı. Beş gün devesi üzerinde yol gitti. Altıncı gün öğle vaktinde Medine´ye vardı. Doğruca Hz. Peygamberin yanma gitti. Onun gelmekte olduğunu gören Peygamber efendimiz ashabına: "Bu adam kötü niyetle gelmektedir. Fakat Allah onun ile yapmak istediği iş arasında engel olucudur!" buyurdu. Adam gelir gelmez de derhal: "Bana doğruyu söyleyeceksin, buraya geliş sebebin nedir?" diyerek onu sorguya çekti. "Bak eğer bana doğruyu söylersen, bunun faydasını da görürsün, yok eğer yalan söylersen bunun sana hiç bir faydası olmayacaktır. Zira senin buraya niçin geldiğinden haberdar edilmiş bulunuyorum" buyurdu. Adamcağız: "Eğer doğru, söylersem emniyette miyim?" dedi. Peygamber efendimiz de kendisine: "Evet

emniyettesin" buyurdu. Adamcağız da durumu olduğu gibi anlattı. Ebu Süfyan´ın esefler ederek Kureyşe hitaben yaptığı konuşmayı, bunun üzerine kendisinin söylediklerini ve ne gibi bir maksatla yola çıkıp Medine´ye geldiğini, bir bir anlattı.

Bunun üzerine Peygamber efendimiz adama: "Şimdi sen emniyettesin, istediğin yere gidebilirsin! Fakat dilersen senin için bundan daha hayırlı bir şey vardır, onu yine kendi isteğinle kabul edersin!" buyurdu. Adamcağız: "Benim için daha hayırlı olan şey ne imiş?" diye sordu. Peygamberimiz de: "Allah´tan başka hiç bir ilah olmadığına, benim de onun elçisi bulunduğuma şahadet etmendir!" buyurdu. Adamcağız da derhal şahadet getirerek müslüman oldu. Sonra şunları söyledi: "Vallahi aslında ben, insanlardan hiç korkmazdım. Fakat sizin huzurunuza geldiğim zaman, aklım başımdan gitti ve nefsime büyük bir zayıflık hakim oldu. Sonra hiç bir kimsenin bilmediği bir şeye sizin muttali kılınmış bulunduğunuzu gördüm. Anladım ki siz Allah tarafından korunmaktasınız ve; Allah´ın size gösterdiği hak yol üzerinde bulunmaktasınız. Bu durumda sizin bana kılavuzluk ettiğiniz şahadeti getirerek müslüman olmakta hiç tereddüt etmedim!"

Bu olaydan sonra Peygamber (s.a.v.), Amr bin Ümeyye el-Damri ile Seleme bin Eşlem´i çağırarak buyurdu ki: "Haydi ikiniz birlikte gidiniz, eğer Ebu Süfyan denilen Allah´ın düşmanını ansızın öldürme imkanı bulursanız, hiç tereddüt etmeden öldürünüz!"

Amr bin Ümeyye diyor ki: Mekke´ye yaklaştığımızda arkadaşım bana dedi ki: "Önce Beytullah´a gidip yedi defa etrafında tavafta bulunup, iki rekatçıkta namaz kılmak istemez misin?" Ben de kendisine: "Orada herkes beni çok tanır" dedim ve onun teklifini kabul etmek istemedim. Fakat o ısrar etti ve beni dinlemedi. Bunun üzerine gidip tavafta bulunduk ve iki rekat namaz kıldık. Bu sırada oraya gelen Ebu Süfyan´ın oğlu Muaviye beni tanıdı ve derhal babasına haber verdi. O da Mekke halkına durumu bildirdi. Onlar da bizim hakkımızda iyi konuşmadılar ve: "Bunlar hayırlı bir iş için gelmiş olamazlar" dediler.

Bilhassa benim islamdan önceki durumumu da nazarı itibare alarak kuşkulandılar. Durum tehlikeli idi. Kureyş hepsi toplanmış bir karara varmak üzere idiler. Biz de bir yolunu bulup hizla kaçmaya başladık. Onlar da bizi yakalamak için peşimize adamlar salmışlar. Ben bir mağaraya girerek saklandım. Geceyi burada geçirdim. Fakat sabah olduğunda halâ bizi arıyorlardı. Allah Teala onların gözlerine bizim bulunduğumuz yeri göstermemiş olacak ki, bizi bir türlü bulamadılar. Bu sırada arkadaşıpı bana: "Şimdi gizlice sokulup Hubeyb´i idam edildiği yerden indirîjp cesedini onlardan kaçırıp defnetsek ne dersin?" dedi. Ben de derhâl bu işe yöneldim ve onu oradan indirdim. Arkadaşımın da yardımı ile onu, bir yere kadar götürüp oraya defnettim."[50]



[48] Bu husustaki rivayetlerin bazılarında denilir ki: Hubeyb, boynu vurulmak üzere takdim edildiği zaman, Kureyş´ten bazıları kendisine demiştir ki: "Ey Hubeyb, sen şimdi çoluk çocuğunun yanında olsaydın da, burada boynu vurulacak olan Muhammed olsaydı, buna sevinmez miydin? Bu senin için daha iyi değil miydi?" O da büyük bir iman ve cesaretle şu karşılığı vermiştir:

"Vallahi benim çoluk çocuğumun yanında bulunmama karşılık olarak, Muhammed´in ayağına bir diken batması bile, beni asla sevindiremez. Hem ben bir müstüman olarak ve de müslümanlık uğrunda ölüyorum. Ne mutlu bana... Bu böyle olduktan sonra, gerisinin ne önemi var! Bütün bunlar Allah uğrunda olduktan sonra; eğer Allah dilerse, parça parça edilmiş vücudumu dahi mübarek kılıp nur ve feyze kavuşturur..." (Mevahİb-i Ledünniye Şerhi Zerkanî, 2/71)

[49] İbnü´l-Kayyim´ın Zadü´l-Mead adlı kitabında verdiği bilgiye göre, Hubeyb´in cesedini bağlı olduğu ağaçla birlikte gecenin karanlığından faydalanarak götürüp gizlice defneden, Amr b. Ümeyye el-Damrî olmuştur.

[50] Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, Uysal Kitabevi: 1/383-387.