๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mucize Ve Büyük Özellikleri => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 31 Aralık 2009, 15:55:15



Konu Başlığı: Peygamberimizin; Kendilerinden Sonraki Halîfeleri, Hükümdarlarıni Haber vermesi
Gönderen: Sümeyye üzerinde 31 Aralık 2009, 15:55:15
Peygamberimizin; Kendilerinden Sonraki Halîfeleri, Hükümdarları, Dört Râşid Halîfeyi, Muâviye´yi, Ümeyye Oğullarını, Abbâs Oğullarını, Allah´ın Dînini İkâme Ettikleri Müddetçe İdarenin Kureyş´te Kalacağını, Türklerin İdareyi Araplardan Devralacağını Haber Vermesi


Müslim Ebu Hüreyre´den şöyle rivayet eder: "Peygamber (s.a.v.) buyurdu: "Vaktiyle Isrâîl oğullarını peygamberler sevk ü idare ederler di. Bir peygamber vefat edince, yerine bir peygamber gelirdi. Fakat bi liniz ki benden sonra peygamber gelmeyecektir! Benden sonra pekçok halîfeler gelecektir." Dediler ki: "Bize neyi emredersiniz?" Buyurdu ki: "Halîfenize olan biatinize vefakâr olunuz ve onların hakkım veriniz. Onların sizleri nasıl idare ettiklerini ise, muhakkak Allah onlardan so racaktır."

Yine Müslim Câbir bin Semura´dan şu hadîsi rivayet eder: Ben Peygamber´in (s.a.v.) şöyle buyurduğunu duydum: "Kureyşten on iki halîfe gelinceye kadar dîn dimdik ayakta duracaktır! Fakat sonra âhir zamanda yalancı deccâller çıkacaktır." [52]

Beyhakî Ebu Hüreyre´den şöyle bir haber nakletmiştir: "Resûlullah (s.a.v.) buyurdu: "Benden sonra bazı halîfeler gelecek, bunlar ilimleriyle amel edecekler, memur bulundukları şeyleri yapacaklardır. Fakat bun-

lardan sonra bazı halifeler de gelecek ki, bunlar bilmedikleri şeyleri ya pacaklar, me´mûr bulunmadıkları şeyleri de işliyeceklerdir."

Yine Beyhakî Câbir bin Abdullah´tan şu haberi vermektedir: Pey gamber (s.a.v.) Ka´b bin Ucra´ya hitaben: "Ey Ka´b, Allah seni sefih in sanların işbaşına geçmesinden korusun." Ka´b sordu; "Sefih insanların işbaşına geçmesi nedir?" Peygamberimiz de şu cevabı verdiler: "Benden sonra birtakım emirler gelecek, bunlar benim hidâyetimle hidâyetlen-meyecek ve benim sünnetimle amel etmiyeceklerdir."[53]

Buharl ve Müslim Abdullah´tan şu hadîsi rivayet ederler: "Benden sonra çok geçmez, idarede istibdâd ve kabul edemiyeceğiniz birtakım aykırılıklar olur!" Dediler ki: "içimizden o günleri görenler olursa, onlar için neyi tavsiye edersiniz?" O da: "Vazifelerinizi yapınız, haklarınızı da Allah´tan isteyiniz!" buyurdu.

îbn-i Mâce, Hâkim, Beyhakî, Irbâz bin Suriye´den rivayet ederler: O şöyle demiştir: Bir gün Peygamber (s.a.v.) bizlere çok belîg bir va´zda bulundu. Öyle ki, bu va´zm te´sîriyle kalbler ürperdi, gözler dolu dolu yaş döktü. Dediler ki: "Ey Allah´ın Resulü, bu va´zınız, bir nevi veda va´zı gibi oldu. Şayet ayrılık yakın ise, bizlere neyi tavsiye edersiniz?" Şöyle bu yurdular; "Sizlere Allah´a karşı takvalı olmanızı, başımzdaki Habeşli bir köle bile olsa, söz dinleyip itaat etmenizi vasiyet ederim! Yaşıyanlarınız görecek, ileride çok ihtilaflar zuhur edecektir! Ben sizlere, bid´at işlerden sakınmanızı vasiyet eylerim. Zira bunlar dalâlettir. İçinizden o zamana yetişenler, benim sünnetimle ve doğru yolda giden râşid halîfelerimin sünnetiyle amel etmeye baksınlar! Sizler, bunun üzerine sımsıkı sarılı nız!"

Ebu Yâlâ, Hâkim ve Ebu Nuaym Aişe´nin şöyle dediğini nakleder ler: "Mescid´in yapımı sırasında temele ilk taşı, Peygamber (s.a.v,) koy du. Sonra Ebu Bekir bir taş yüklenip getirdi ve temele koydu. Sonra Ömer bir taş getirip temele koydu, sonra Osman bir taş getirip koydu. Bunun üzerine Hz. Peygamber: "işte benden sonra halîfeler bunlardır!" buyurdu.

îbn-i Mâce ile Hâkimin Huzeyfe´den naklettikleri rivayette şöyle dir: Peygamber (s.a.v.) buyurdu: "Benden sonra, şu iki zâta: Ebu Bekr ile Ömer´e uyunuz!"

(Hâkim tek başına bunun benzeri bir rivayeti îbn-i Mes´ud´dan da rivayet etmiştir.)

Buharî ve Müslim Ebu Hüreyre´nin şöyle dediğini ittifakla rivayet ederler: Ben, kulağımla işittim, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Ben uykuda iken kendimi bir kuyunun başında gördüm. Kuyunun üzerinde kovası da vardı. Ben kuyudan bir miktar su çektim. Sonra kovayı Ebu Bekir aldı. Bir iki kova da o çekti. Onun su çekişinde bir za´f vardı. Şüphesiz ki Allah kendisini mağfiretine mazhar kılacaktır. Sonra ku yunun kovası çok büyük bir kova hâline geldi ve onu Ömer alarak su çekti. O kadar çekti ki, insanlardan hiç biri bu kadar kahraman olamaz! Nihayet o, çektiği su ile insanları suya kandırdı."

(Buharî ve Müslim, benzeri bir rivayeti tbn-i Ömer´den de rivayet etmişlerdir.)

Beyhakt Ebu Hüreyre´nin şöyle dediğini nakleder: Peygamber (s.a.v.) buyurdu: "Ben rüyamda siyah bir sürü koyunu suluyordum. Derken beyaz bir sürü koyun da bunlara katıldı. Tam bu sırada Ebu Bekir gelip koyunları sulamaya başladı. Fakat ancak bir veya iki kova su çekti. Onda bu hususta bir zayıflık vardı. Sonra Ömer geldi kovayı eline aldı. Kova Ömer´in elinde çok büyük bir kova haline geliverdi. Ömer bütün insanları suya kandırdı. Derken hayvanları da suladı. Ben, rüyamdaki siyah koyunları Arablara, sonradan katılan beyaz koyunları şu kardeşleriniz Acemlere yordum."

îmâm-ı Şâfİî der ki: "Peygamberlerin rüyası, ilâhî bir vahiydir. Yukarıdaki hadiste geçen Ebu Bekir´le ilgili zayıflık ise; O´nun halifeliğinin kısa sürmesine işarettir." [54]

îbn-i Sa´d Hasan-ı Basrî´den şöyle nakleder: "Ebu Bekir demiştir ki: "Ey Allah´ın Resulü, ben rüyamda bir müddet insanların dışkıları ü-zerinde yürümeye devam ettim. Acaba bunun yorumu nasıldır?" Pey gamberimiz de şöyle buyurmuştur: "insanları idare etme bakımından bir yol bulacağına yorulur." Bunun üzerine Ebu Bekir: "Bir de rüyamda yâ Rasûlallah, göğsümün üzerinde iki rakamı gibi bir şey vardı, acaba bunun yorumu nasıldır?" Peygamberimiz de: "Bunun yorumu da, iki se nedir" buyurdu.

îbn-i Sa´d îbn-i Şihâb´tan şu haberi nakleder: Peygamber (s.a.v.), bir rü´ya gördü ve bunu Ebu Bekr´e anlattı: "Ey Ebâ Bekr, ben rüyamda sanki seninle bir merdivende yarışıyordum. Ben seni iki basamak geç miştim. Ayrıca yarım basamak kadar daha bir fark da göze çarpıyordu." Ebu Bekr de dedi ki: "Ey Allah´ın Resulü, Allah Seni rahmet ve mağfiretine aldıktan sonra, ben iki buçuk sene kadar daha yaşıyacağım."

Buharî ve Müslim ittifakla Âişe´nin şöyle dediğini rivayet ederler: "Peygamber (s.a.v.) hastalığı sırasında buyurdu ki:

"Ey Âişe, bana babanı ve kardeşini çağır da ben, Ebu Bekr için bir mektûb yazayım! Zira ben, birinin çıkıp da bir şey söylemesinden, bir hak iddia etmesinden korkmaktayım. Halbuki Allah ve mü´minler, Ebu Bekir´den başkasını istememektedir." [55]

Beyhakî ve Ebu Nuaym îbn-i Ömer´den şöyle rivayet ederler: Ben Resûluüah´ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim: "Sizin içinizde on iki halîfe çıkar. Ebu Bekrin bana halifeliği, çok kısa sürer. Arab´ın işlerini büyük bir ehliyet ve liyâkatle görecek olan zât ise, Övülecek ve örnek almacak bir şekilde yaşar, şehîd olarak da vefat eder."

Tam bu sırada adamın biri: "Bu zât kimdir, ey Allah´ın Resulü?" diye sordu. Peygamberimiz de: "Hattâb´m Oğlu Ömer´dir" buyurdu. Sonra Osman bin Affân´a dönerek: "Sana gelince: İnsanlar senden Al lah´ın sana giydirdiği gömleği çıkarmanı istiyecekler. Varlığım elinde o-lana yemin ederim ki ey Osman, eğer sen o gömleği çıkaracak olursan, bil ki ebediyen cennete giremezsin!" [56]

îbn-i Asâkîr Enes´ten şu haberi nakleder: "Mustalik Oğullarını temsîlen gelmiş bulunan heyet, beni Resûlullah Efendimiz´e gönderip şu hususu sordurdular: "Ey Allah´ın Resulü, bizler önümüzdeki sene geldi ğimizde, seni bulamazsak zekâtımızı kime edâ edeceğiz?" Ben onlar nâmına bunu Resûlullah Efendimiz´e soruverdim. Efendimiz de cevab-larında buyurdular ki: "Onlara söyle, bu takdirde zekatlarını Ebu Bekr´e edâ ederler." Ben bunu kendilerine tebliğ ettim. Bu sefer onlar: "Şayet Ebu Bekr´i bulamazsak kime vereceğiz?" diye sordular. Ben onlar nâmına bunu soruverdiğimde, Resûlullah Efendimiz´in cevabı: "Bu tak dirde Ömer´e öderler" oldu. Bunu kendilerine ulaştırdım. Bu sefer de onlar: "Ömer´i bulamazlarsa ne olacağını" sordurdular. Verilen cevab da: "Osman´a verirler. Fakat Osman´ın öldürüldüğü gün, sizlere yazıklar olsun!" şeklinde idi." [57]

Taberânî, Ebu Nuaym, Câbir bin Semura´dan şu haberi vermekte dirler: "Resûlullah Efendimiz Ali´ye hitaben şöyle buyurdu: "Ey Ali, sen gerçekten müemmer ve müstahlefsin (emîr ve halîfe olacaksın) ve sen gerçekten şehîd düşeceksin! Başından akan kanlar ile şu sakalın da kanlara boyanacaktır." [58]

Hâkim de Sevr bin Miczât´tan şu haberi nakleder: "Ben, Cemel Vak´ası Gününde vefat etmek üzere bulunan Talha´ya uğradım. O bana: "Sen kimlerdensin?" diye sordu. Ben de: "Mü´minlerin Emîri Ali´nin ar-kadaşlarmdanım" cevabını verdim. Bunun üzerine Talha: "Elini uzat da sana bîat edeyim" dedi. Elimi uzattığımda bana bîat etti ve göz yaşları dökerek ağladı. Akabinde de ruhunu teslim eyledi. Ben, Ali´ye gidip du rumu haber verdim. Ali de bunu: Allahü Ekber, Allah yegâne büyüktür! O´nun Resulü Muhammed (s.a.v.) de gerçektir! Gerçek söylemiştir! De mek ki Yüce Allah, Talha´nın cennete girmesini, ancak bana olan bîati boynunda iken murâd etmiştir" diyerek karşıladı.

îbn-i Asâkîr Seki bin Ebu Hayseme tarikiyle Abdurrahmân bin Sehl el-Ansârî´den şu haberi nakleder ki, bu râvî Uhudgazilerinden bi ridir ve şöyle demiştir: "Peygamber (s.a.v.) buyurdu: "Hiç bir peygam berlik makamı yoktur ki, onu halifelik makamı tâkîb etmiş olmasın! Hiç bir halifelik makamı da yoktur ki ona da hükümdarlık makamı tâkîb etmiş olmasın! Hiç bir dînî vergi yoktur ki, onu da bir gümrükçülük tâkîb etmiş olmasın." [59]

Beyhakî, Ebu Nuaym, Ebu Ubeydetü´bnü´l-Cerrâh ile Muâz bin Cebelden şu hadîsi rivayet ederler: Peygamber (s.a.v.) buyurdu: "Mu hakkak bu iş, bir nübüvvet (peygamberlk) ve rahmet olarak başlamıştır! Sonradan halifelik ve rahmet olacaktır. Daha sonra ise, ısırgan bir hü kümdarlık hâline gelecektir. Daha da sonraları ise; azgınlık, taşkınlık, cebir ve zulümcülük ve ümmet içinde fitne ve fesadçılık olup çıkacaktır. Artık onlar; zinanın, içkinin ve ipekli giymenin helâl olduğunu iddia e-deceklerdir. Üstelik bu hususta kendilerine destek olanları da bulacak lar ve bu yüzden rızıklanacaklardır." [60]

Ebu Dâvûd, hasendir kaydiyle Tirmizt, Nesaî, Hâkim, Beyhakî ve Ebu Nuaym Süfeyne´den şu hadîsi rivayet etmişlerdir:

"Ümmetimdeki halifelik (peygambere halef ve vekil olma mânasında), otuz senedir! Sonra meliklik olur."

(işte bu hadîste buyurulan otuz sene, dört râşid halîfenin halîfelik müddetidir ve böyle olmuştur.) [61]

Beyhakî Ebu Bekre´den şu hadîsi rivayet eder: "Nübüvvet hilafeti (râşid halîfelik) otuz senedir. Sonra Allah Teâlâ dilediğine hükümdarlığı verir."

(Bu hadîs´in mısdakı sadedinde olmak üzere Muâviye demiştir ki: "işte biz, hükümdarlığa razı olduk.") [62]

Yine Beyhakî Huzeyfe´den şu hadîsi rivayet eder: "Sizler, Allah Teâlâ´nın sizler için dilediği müddet zarfında nübüvvetin gölgesi altında yaşıyacaksınız. Sonra Allah bunu dilediği zaman kaldıracaktır. Sonra nübüvvet ölçüsüne uyan halifelik olacak, bu da Allah´ın dilediği bir za manda kaldırılacaktır. Bundan sonra ise, ısırgan bir hükümdarhk gele cektir. Bundan sonra da cebriye (baskıcı ve ezici) bir idare gelecek. Tabiî Allah dilediği zaman bunu da kaldıracaktır. Sonra arada yine peygam berlik Ölçüsüne uygun bir halifelik gelecektir."

işte, bu hadîs-i şerîf, Ömer bin Abdü´1-Azîz iş başına geldiği zaman kendisine nakledildiğinde, ayrıca kendisine hitaben: "Bizler ümîd edi yoruz ki cebriye bir idareden sonra gelecek olan o nübüvvet hilâfeti, sizin idârenizdir" denildiğinde; buna çok sevinmiş, fazlasıyla mesrur olmuş tur. [63]

Hâkim ve Beyhakî de Ebu Hüreyre´den şu hadîsi rivayet ederler: "Halîfelik idaresi Medine´de, meliklik idaresi ise Şam´dadır!"

Yine Hâkim sahihtir kaydiyle ve Beyhakî Abdullah bin Havâle´den şu haberi naklederler: Peygamber (s.a.v.) buyurdu: "Eğer sen, hilâfetin arz-ı mukaddese´ye nakledildiğini görürsen, bil ki depremlerin ve büyük kederlerin gelmesi yakındır. Aynı zamanda çok büyük işler ve hattâ kı yametin kopması da yakındır!"

(Beyhakî der ki: Buradaki kıyametten murâd, o neslin yok olup gitmesidir.) [64]

Ebu Nuaym Ebu´d-Derdâ´nın şöyle dediğini rivayet eder: "Os man´ın ölümünden sonra Medîne, Muâviye´nin ölümünden sonra da rahat diye bir şey yoktur!"[65]

îbnü Ebî Şeybe de Müsnedinde Abdul-Melik bin Umeyr tarikiyle Muâviye´nin şöyle dediğini nakleder: "Peygamber´in (s.a.v.) bana hitaben: "Yâ Muâviye, eğer hükümdar olursan, iyilikten ayrılma!" dediği andan itibaren hep hükümdar olmayı ümîd edip durmuşumdur." [66]

Bey haki Abdullah bin Umeyr´den şu haberi nakleder: Muâuiye dedi ki: "Vallahi beni halifelik üzerine teşvik eden şey; Peygamberin (s.a.v.) şu sözünden başka bir şey olmamıştır: "Ey Muâviye; eğer sorumluluğu olan bir iş basma geçecek olursan, Allah´tan kork ve adaletle muamele et!" İşte, Peygamberimizin bu sözünden sonra, sorumluluğu olan bir işle başbaşa kalacağımı hep düşünmüşümdür."

Taberânî Aişe´nin şöyle dediğini haber verir: "Peygamber (s.a.v.) Muâviye´ye hitaben dedi ki: "Ey Muâviye, eğer Allah sana hilâfet göm leğini gevdirecek olarsa, senin hâlin nice olur?" Bunun üzerine Ümmü Habîbe dedi ki: "Ey Allah´ın Resulü, demek Allah benim kardeşime hilâfet gömleği mi giydirecek?" Peygamberimiz de: "Evet, fakat onda hatâlar ve hatâlar olacaktır!"[67]

Ahmed Ebu Hüreyre´den şu hadîsi rivayet eder: Peygamber (s.a.v.) buyurdu: "Ey Muâviye, eğer iş başına geçecek olursan, Allah´tan kork ve adaletten ayrılma!" Muâviye kendisi de demiştir ki: "İşte bu hadîs sebe biyle ben, böyle sorumlu bir iş başına geçmek zorunda kalacağımı hep düşünmüşümdür."

Ebu Yala, Hâkim ve Beyhakî Ebu Hüreyre´den şu haberi naklet-mişlerdir: "Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Ben rüyamda Hakem O-ğullarını gördüm. Maymunların tırmandığı gibi, şu minberime tırmanıyorlardı." îşte Peygamberimiz´in bu rüyayı görmesinden sonra, tam mânâsı ile bir tebessüm ettiği görülmemiştir."

Beyhakî´nin Saîd bin Müseyyeb´ten olan rivayeti ise şöyledir: "Pey gamberimiz Ümeyye Oğullarının minberine tırmandıklarını (rüyasında) gördü. Bundan huzuru kaçtı. Cenabı Hakk da kendisine: "Bunun bir dünyâ işi olduğunu, dilediğine vereceğini" vahy etti. işte bunun üzerine Peygamberimizin de huzursuzluğu zail oldu."

Ebu Yâlâ, Hakim ve Beyhaki, Amr bin Mürre el-Cühenî´den şöyle rivayet eder: "Ebu´l-As´ın oğlu Hakem´, Peygamber ´e (s.a.v.) gelip izin istedi. Peygamberimiz: "Ona izin veriniz" buyurdu ve şu sözleri sarfetti: "O bir yılandır, veya bir yılanın oğludur, ona ve onun neslinden gelecek olanlara Allah lanet etsin! Ancak samimi olarak iman etmiş olan evlad-larmı bu lanetimizden ayrı tutarız, onlara lanet yoktur! Onlar ise, ne kadar azdırlar. Hakem´in oğullan, dünya bakımından şerefli, ahiret ba kımından ise aşağıdırlar. Hileci ve sahtekârdırlar. Dünyalıkları mü kemmel de olsa, ahirette onlara nasîb yoktur."

El-Fâkihî´nin Zührl ve Atâ el-Horasâni´den naklettiği bir haber de şöyledir: "Peygamber (s.a.v.) bir hadislerinde: "Ben, Hakem´in evladla-rının şu minberime inip çıktıklarım (rüyamda) gördüm" buyurmuştur. Keza onun Muâviye´den naklettiği bir haber de şu merkezdedir: "Pey gamber (s.a.v.) Hakem için şöyle buyurdu: "Bunun çocuklarının sayısı otuza veya kırka ulaştığı zaman, ümmetimin idaresini ele alırlar."

(İbn-i Tecîb´in Cübeyr bin Mut´ım´den olan rivayeti de bu mealdedir).

Ahmed, Hâkim, Bey haki veEbu Nuaym, Abbas´tan şu haberi nak-letmiştir: Ben, Peygamber´in (s.a.v.) yanında idim. Vakit geceydi. Bu yurdu ki: "Semâya bak bakalım, bir yıldız görebilecek misin?" Ben, semâya baktım ve Süreyya yıldızım gördüğümü söyledim. O, şöyle bu yurdu: "ikisi fitne zamanında olmak üzere, senin sulbünden bu yıldız daki yıldızların sayısı kadar halîfe gelecektir!" [68]

Beyhakî Sevbân´dan şu haberi nakletmiştir:Peygamber (s.a.u.) bu yurdu: "Sizin şu hazînenizin yambaşmda üç kişi savaşır. Bunların her üçü de halîfe çocuğudur. Fakat hilâfet bunlara nasîb olmaz. Derken Horasan taraflarından siyah sancaklar yola çıkarılır. Sizinle misli gö rülmemiş bir şekilde savaş yaparlar."

(Yine Beyhakî´nin ve Ebu Nuaym´in Ebu Hüreyre´den naklettiği bir haber de şu mealdedir: Peygamberimiz buyurdu ki: "Siyah renkteki sancaklar Horasan diyarından yola çıkarılır. Hiç bir kuvvet onların i-lerlemelerine engel olamaz. Hattâ onlar sancaklarını tâ Kudüs´e getirip dikerler.") [69]

Buharı ise Muaviye´den şu hadisi nakletmiştir: "Bu iş Kureyş´tedir. Kureyş Allah´ın dinini dimdik ayakta tuttuğu müddetçe hiç bir kimse bunu onlardan almaya kalkışamaz, aksi halde Allah o almaya kalkı şanları yüzüstü yerlerde sürükler."

Ebu Nuaym Ebu Bekre´den şöyle rivayet eder. O demiştir ki: Pey gamber (s.a.v.) buyurdu: "Basra veya el-Basîra denilen yere, oradaki Dicle nehri yakınına müslümanl ardan bir grup inerler ve burada çoğa lırlar. Dicle üzerine bir köprü kurarlar. Ahir zamanda ise, enli yüzlü, küçük gözlü Kantûra Oğulları gelirler Dicle kenarlarını işgal ederler, işte insanlar bu sırada üçe ayrılırlar. Bir kısmı eski hâline döner ve he lak olur. Bir kısmı nefislerine uyup küfre dönerler. Bir kimi ise, bu ge lenlerle savaşırlar ve çok şiddetli savaşlar olur. Allah Teâlâ da bunlann kalanlarına fethi müyesser kılar." [70]

Ahmed, Bezzâr, sahih bir senedle Hâkim Büreyde´den şöyle rivayet ederler: Ben, Peygamber´in (s.a.v.) şöyle dediğini duydum: "Geniş yüzlü, küçük gözlü bazı insanlar (bir kavim) gelir, benim ümmetimi sürüp Cezîratü´l-Arab´a iade eder. Aralarında üç defa savaş geçer. îlk savaşta kaçanlar kurtulur, ikincisinde ancak bir kısmı kurtulur. Üçüncüsünde ise kalanları mahvolur" dediler ki: "Bunlar kimdir, yâ Resûlellah?" Bu­yurdu ki: "Bunlar Türktür. Allah´a yemin ederim ki, bunlar islâm ülke lerini işgal edip atlarını müslümanlarm mescidlerine bağlıyacaklardır."

(Beyhakl ile Ebu Nuaym´in Muaviye´den naklettikleri bir haber de şu mealdedir: "Türkler Araplar´a tamamen galebe çalacaklardır. Hattâ Arapları, Arap yarımadasına süreceklerdir.)

Taberânî ile Hâkim´in îbn-i Mes´ûd´dan naklettikleri haber de şöyledir: "Ben, Türklerin beygirlerine binmiş olarak geldiklerini ve bunları Fırat kenarına bağladıklarını görür gibi oluyorum." [71]




[52] Sevbân Hadîsinde: "Benden sonra otuz yalancı gelir, hepsinin İddiası, pey­gamberlik iddiasıdır. Halbuki benden sonra peygamber yoktur. Ben, peygamberlerin en so-nuncusuyum1" buyurulmuştur.

[53] Diğer bir hadiste: "Bu ümmetin helaki, Kureyşten bazı gençlerin elinde olacak tır" buyurulmuştur. Bu yüzden Ebu Hüreyre (r.a.), ellinci yılı görmekten Allah´a sığınırdı. Bu ise, Yezîd bin Muâviye´nin iş başına geçtiği yıldır. Aynı zamanda Ebu Hüreyre, gençlerin iş başına geçmesinden de Allah´a sığınırdı ve bu maksatla derdi ki: "Ben, Peygamberden (s.a.v.) iki çeşit ilim öğrendim. Bunlardan birini herkese yaydım. Diğerini ise mecburen gizli tutuyorum. Şayet bunu da açıklamış olsam, (Kureyş´ten bazı gençler, durumları anlaşılacak diye) muhakkak başımı keserlerdi!"

[54] Imâm-ı Şafiî (r.a.), bu sözünde bir gerçeği dile getirmiştir. Zira Ebu Bekr (r.a.), kısa süren halifeliği müddetinde öylesine büyük işler başarmıştır ki, bunlar onun şahsen ne kadar büyük bir kahraman olduğuna, ne büyük ve mükemmel bir sıddîkıyete sahib bulun duğuna birer tanıktır. Üsâme Ordusunu hedefine yollaması, dinden irtidâd edenlerle savaş ması, zekât vermek İstemiyenleri dize getirmesi, Fâris´in fethini tamamlamak üzere islâm ordusunu techîz edip hedefine yollaması gibi icrââtı, hep buna delâlet eden tarihî belgeler dir

[55] Bu hadîs, Ebu Bekr´in hilâfetine bir diğer işaret olmakla beraber, O´nu, Ömer´i ve Ebu Ubeyde´yi İtham eden Şîîlere de açık bir red ve cevabtır.

[56] Bunun içindir ki Osman (r.a.), hasımları istifasını istedikleri zaman istifa etmeyi reddetmiş, muhasara altında kalmanın sıkıntılarına sabr etmiştir. Sonunda Kur´ân okumakta iken evinde şehîd düşmüştür

[57] Ömer´in veya Osman´ın halifeliğini açıkça ifâde eden rivayetlerden herhangi birinin sahihliği üzerinde, gerçekten ciddi bir şüphemiz vardır. Nitekim bir rivayette, sâdece Ebu Bekr´e işaret edilmiştir: "Bir haceti için Peygamberimiz´e gelen bir kadına Efendimiz; "Bir hacetin olduğunda hiç çekinmeden bana gel" buyurdu. Kadın: "Geldiğimde Seni bulamaz-sam?" dedi. Peygamberimiz de: "Bu takdirde Ebu Bekr´e mürâcât et!" buyurdu. Kanâatimizce sahih olan bu hususta sahih olan; bu ve bu mealdeki hadislerdir.

[58] Bazı rivayetlerde şöyle gelmiştir: "Peygamberimiz Ali´ye dedi: Kılıçla başına vurulduğu zaman, senin halin nicedir? Başından akan kanlar, şuraya (sakalına) kadar aka caktır." Bu sebeble Ali (r.a.), askerinin kendine karşı isyanını gördüğü her defasında: "Keşke beni öldürecek olan en şakî adam, içlerinden çıksa da bu iş bitse!" derdi.

[59] Hadiste geçen "Meks" devlet yardımcılarının, bir malın satımı veya şehre idhâli sırasında muayyen eşyadan aldıkları muayyen vergilerdir.

[60] Bu hadîsin haber verdiği şeyler, Emevî halîfelerinin zamanında aynen zuhur etmiştir. Meselâ Velîd bin Yezîd, tamamen ayyaş ve sefihin biri idi. Gece-gündüz İçer, vaktini oyun ve eğlencelerle geçirirdi. Bunun babası Yezîd bin Abdü´l-Melİk de böyleydi. Işi-gücü, oyun ve eğlence idi. Abbasi halîfelerinin pek çoğunda, Özellikle son Abbasi halîfelerinde de hal bu merkezde idi.

[61] Malûm Ali (r.a.), Peygamberimiz´den otuz sene sonra vefat etti.

[62] Böylece o, halîfelik mertebesinden sonraki mertebeye rızasını gösterdi.

[63] Zira o, hu!efâ-i râşidînin beşincisidir ve adaletli ikinci Ömer´dir.

[64] Beyhakfnin bu te´vîli, hadîsin lafzına uygun olmasa gerek. Zira kıyamet deni lince ilk akla gelen bir nesil değil, kıyamet günüdür. İhtimaldir ki bu; kıyamet gününün yak­laştığı zamanlarda Arz-ı Mukaddese´de (Filistin´de) kurulacak olan hilâfete ve ondan sonraki görülecek olan depremlere ve dertlere İşarettir ki o günlerde Deccâl de zuhur etmiş olacak ve müslümanlar, Hz. Isâ ile birleşerek en büyük şerrin kaynağı Deccâl´i öldüreceklerdir

[65] Zira Osman´ın şehîd edilmesinden sonra Ali´ye bîat edildi, o da Ceme! Vak´ası ve Haricîler fitnesi ile uğraşıp bir daha medîne´ye dönemedi. Hilâfet merkezi olarak Kûfe´yi seçmek zorunda kaldı.

[66] Muâviye´nin Ali´ye karşı çıkmasına cesaret veren bu olmamıştır. Şam valiliği ona yeterdi. Fakat Ali J^endisini bu valilikten azledince onunla mücâdele ve muhâsamaya gi rişmiştir. Sonunda da hükümdar olmuştur.

[67] Peygamberimizin bu hadislerinde; "...Fakat onda hatâlar bulunur" sözünü üç defa tekrarlaması; ondaki hatâların çokluğu sebebiyledir. Denilebilir ki: Muâviye´nin en şid detli hataları; minberlerde Ali´ye lanet ettirmesi ile, oğlu Yezîd´İ velîahd tâyin etmesidir

[68] Süreyya yıldızların sayısı kesin olarak belli değil ki, Abbasî halîfelerinin saytsı bununla bilinmiş olsun! "İkisi fitne zamanında" denilmiş olmasına gelince: Bununla murâd; Me´mûn ile Mûtasım olabilir. Zira "Kur´ân mahlûktur!" iddiasını kendisine şiar edinen büyük fitne, bunların zamanında alevlenip şiddet kazanmıştır. Bu yüzden ehl-İ sünnetin pek çok âlimine İşkenceler edilmiş, Ahmed bin Nasr ve Muhammed bin Nûh gibi âlimler katledilmiştir. İmam Ahmed bin Hanbel´İn büyük mihneti, şiddetli bir şekilde dövülmesi de bu zamana rastlamaktadır.

[69] Bu rivayette geçen hazîneden maksadın Kabe olduğu söylenmiştir. Burada savaşa tutuşanlardan maksat da; Abdullah bin Zübeyr ile Yezîd´in askeri, sonra Abdü´l-Melik´in askerinin Abdullah bin Zübeyr ile olan savaşı olabileceği gibi; Ümeyye Oğullarından Mervân el-Hımâr ile Horasanlılar arasında çıkan savaşlar da olabilir ki, bize göre bu daha uygundur

[70] Eğer bu hadîs sahih ise; Türklerden sayılan Tatar´ların zuhuruna işarettir. Malum ya bunlar, 656 hicret yılında çıkıp islâm ülkelerini çiğneyip geçmiş, tâ Bağdad´ı işgal etmişler. Halîfe Mutasım´ı, ulemâ ve vüzerâsını kılıçtan geçirmişlerdir. Sonra Ayn-i Câlût´ta Allah´ın İzniyle Mısırlı müslüman askerlerin karşısında hezimete uğramışlardır.

[71] Bu haber, aynen Tatar Türklerine uygun düşmekte, onların Irak´ı ve Bağdad´ı işgallerini haber vermektedir.

Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, Uysal Kitabevi: 2/218-226.