Konu Başlığı: Peygamberimizin Bîr Özelliği De, Ashabının Adlarının Geçmesi Gönderen: Sümeyye üzerinde 22 Aralık 2009, 15:22:24 Peygamberimizin Bîr Özelliği De, Önceki Kitaplarda Ashabının Adlarının Geçmesi Ve Onlara Arza Varis Olacakları Müjdesinin Verilmesidir Yüce Allah buyurur: "Andolsun Tevrat´tan sonra Zebur´da da: "Arza mutlaka iyi kullarım vâris olacaktır" diye yazmıştık." [41] Kur´an´ın tefsirine dâir yazdığı eserinde İbn-i Ebu Hatim, Ibn-î Abbâs´tan rivayet eder. O demiş ki: "Allah Teâlâ, Tevrat´ta, Zebur´da ve yerle göklerin yaratılmasından Önce ilm-i ezelîsinde "Arza mutlaka Ummet-i Muhammed vâris olacaktır!" diye haber vermiştir." Yine îbn-i Ebu Hâtim Ebû´d-Derdâ´dan rivayet eder. O demiştir ki: "Yüce Allah âyetinde: "Arza mutlaka iyi kullarımı vâris kılacağım" İşte o iyi kullar biziz!" Ben, yüz elli kadar, sûreden oluşan bir Zebur nüshasını görmüştüm. Onun dördüncü suresinde: "Ey Dâvûd! Sana olan kelamımı iyi dinle, Süleyman´a da emret ki, kendisinden sonraki insanlara ulaşması için duyuru yapsın; gerçekten yeryüzü benimdir! Ben onu Muhammed´e, ümmetine vâris kılacağım!" diye yazılı olduğunu görmüştüm..." îbn-i Asâkîr îbn-i Mesûd´dan rivayet eder. O demiştir ki: "Bir gün Ebû Bekir bize şöyle anlattı: "Ben, Peygamberimiz gönderilmeden önce - Yemen´e gitmiştim. Üçyüz elli yaşlarında olduğu söylenen bir şeyhin yanında idim. Bu şeyh çok okumuştu. Ezd kabilesinden olan bu bilgin şeyh, bana dedi ki: "Öyle sanıyorum ki sen, Harem-i Şeriftensin." Ben de "Evet" dedim. Şeyh: "Sanıyorum ki Kureyş´tensin" dedi. Ben de "Evet" dedim. Şeyh: "Aynı zamanda Teym´densin" dedi. Ben de: "Evet" dedim. Dedi ki: "Şimdi senden öğrenmek istediğim bir şey kaldı." Ben "Nedir?" diye sordum. O da dedi ki: "Karnım açıp bana göstermelisin!" Ben "Niçin?" dedim. O da: "Bana ulaşan gerçek ilme göre; Mekke´den bir peygamber çıkacak, ona bir genç, bir de yaşlı birisi çok yardımda bulunacak... Genç çok büyük sıkıntılara girecek, çok müşkil meseleleri halledecek... Yaşlı adam ise, beyaz tenli ve zayıf bünyeli olacak... Karnı üzerinde siyah bir leke, sol uyluğunda da bir ben bulunacak... Bu alâmeti de bana göstersen olmaz mı?" dedi. Ben de karnımı açarak göbeğimin üst kısmındaki siyah tekeyi ona gösterdim. Bunun üzerine o dedi ki: "Kâ´be´nin Rabbi´ne yemin ederim ki, sen osun!" [42] îbn-i Asâkîr, Rabi´ bin Enes´ten rivayet eder. O demiştir ki: "ilk kitapta: "Ebû Bekjr es-Sıddık yağmur gibidir, nereye düşse oraya faydalı olur" diye yazılıdır." Yine îbn-i Asâkîr Ebû Bekir´in şöyle dediğini rivayet eder: "Ben bir gün Ömer (r.a.)´m yanına gitmiştim. Yanında yemek yiyen bâzı kimseler vardı, içlerinden birine gözünün kenarıyla bakan Ömer, o adama hitaben dedi ki: "Bundan önce okuduğum kitaplarda ne gibi haberler vardı, söyler misin?" O adam da dedi ki: "Peygamberin halîfesi, en yakın arkadaşı es-Sıddîktır diye okurdum." îbn-i Asâkîr ve "El-Mücâlese" adlı eserinde Dineverî, Zeyd bin Eslem´den rivayet ediyor. Zeyd demiş ki: "Bize Ömer bin el-Hattâb haber verdi ve dedi ki: "Câhiliye zamanında bir ticâret kervanı ile birlikte Şam´a gitmiştim. Mekke´ye dönüş için Şam´dan yola çıktığımız zaman mühim bir işimi unuttuğumu farkettim. Arkadaşlarıma dedim ki: "Siz gidedurun ben size yetişirim!" Hemen geri döndüm. Şam´ın bir çarşısında giderken ansızın bir papazla karşılaştım. Papaz bana yaklaşıp yakamdan tuttu ve beni götürmeye başladı. Ben direndim ise de kâr etmedi. Beni kendi kilisesine götürdü, içeride büyük bir toprak yığını vardı. Bana bir kürek, kazma ve zenbil verip "İşte bu toprağı dışarı taşıyacaksın!" diye emretti... Oturup ne yapacağımı düşünmeye başladım. Papaz, öğle üzeri geldi ve hiçbir iş yapmadığımı görüp: "Toprağı dışarı taşımamışsın!" diye bağırdı ve elini yumruk yaparak beynimin üzerine şiddetle vurdu... Ben de elimdeki küreği onun başına vurdum. Baktım beyni dağılmıştı... Nereye gittiğimi bilmeksizin, derhal oradan uzaklaştım,. Günün kalan kısmını ve bütün geceyi yürüyerek geçirdim. Derken bir kilise yanında durdum ve gölgesine oturdum... İçeriden bir adam çıktı ve: "Ey Allah´ın kulu, burada oturmanın sebebi nedir?" diye sordu. Dedim ki: "Yol arkadaşlarımı kaybettim." O adams bana yiyecek ve içecek getirdi. Ben yemeğe başladım. O beni tepeden tırnağa süzmeye başladı. Sonra dedi ki: "Ey yolcu, ehl-i kitap beni, yeryüzünün en bilgili adamı olarak tanırlar. Ben ise, seni ve senin sıfatını tanımış bulunuyorum... Sen bu kiliseyi elimizden alacak ve bu ülkeyi feth edeceksin..." Ben dedim ki: "Ey efendi, sen cidden yanılıyorsun!" O dedi ki: "Senin adın nedir?" Ben: "Ömer bin el-Hattâb´tır" dedim. O da dedi ki: "Vallahi dediğim adam sensin! Bunda hiç şüphem yok! Bana ve kiliseme dokunmayacağına dair bir emân yazıp imzala!" Ben de dedim ki: "Efendi, bana şuracıkta bir iyilik yaptın, yaptığın iyiliği lekeleme!" O dedi ki: "Bir sened yazıp imzalamaktan niye çekmiyorsun. Bunun sana ne zararı olabilir?" Ben de: "Peki" dedim, bir sened yazıp imzaladım ve kendisine verdim." Ömer (r.a.)´m halifeliği zamanında müslümanlar Şam´ı da feth ettiler. Ömer Şam´a geldiği zaman bahsi geçen papaz gelip vaktiyle Ömer´in imzaladığı senedi kendisine verdi ve Kudüs´deki kilisesi için ayrıcalık istedi. "Ben vaktiyle şart koştum, şartıma rivayet etmeniz gerekir!" dedi. Ömer, bu adamı görünce vaktiyle kendisiyle onun arasındaki geçenleri anlattı... Ve ona cevaben de dedi ki: "Bu imzalı kağıtta, ne Ömer´i, ne de Ömer´in oğlunu bağlayıcı birşey yok..." îbn-i Sa´d îbn-i Mes´ûd´dan rivayet eder. O demiştir ki: "Bir gün Ömer, atına bindiği sırada elbisesi açılarak uyluğu görülmüş... Bunu gören Necrân Nasrânîlerinden bâzıları, onun uyluğunda siyah bir lekenin olduğunu farkederler ve derler ki: "Biz okuduğumuz kitabımızda, bu adamın bizi buradan çıkaracağını gördük." İmâm-ı Ahmed´in Kitâbü´z-Zilhd´üne ilaveler yapan ve Zevâidü´z-Zühd adını veren oğlu Abdullah, Ebu îshâk´dan, o da Ebû Ubeyde´den nakleder, O demiştir ki: "Peygamber Efendimiz´in zamanı idi. Bir gün Ömer, atına sıçramış ki o, eğere dokunmadan ata binerdi. Bu sırada elbisesi açılıp uyluğunda bir siyah leke olduğu görülmüş. Bunu farkeden Necrânlı bir adam: "işte, okuduğumuz kitapta bizi buradan çıkacağını gördüğümüz adam, bu adamdır!" demiştir." Ebû Nuaym Şehr bin Havşeb´deıı, o da Ka´b´dan rivayet eder. Ben, Şam´da iken Ömer´e demiştim ki: "Bunların okuduğu kitaplarda, iyilerden bir adam bu ülkeleri fethedecek diye yazar. Ve o fâtihin; mü´minlere çok merhametli, kâfirlere karşı çok kuvvetli, içi dışı gibi, sözü işine uygun, yakın olanla uzak olan onun yanında müsâvî, adamları geceleri rahipler gibi ibâdete dalar, gündüzleri ise, arslanlar gibi cihâda koşarlar; yek diğerine acırlar, iyilik ve yakınlık gösterirler, diye de vasıfları yazılıdır." Ömer de dedi ki: "Senin bu söylediklerin, hak mıdır?" Ka"b: "Yemin ederim ki, haktır!" dedi. Bunun üzerine Ömer, "Muhammed (s.a.v.)´i bize göndermek suretiyle bizleri azız, kerîm ve şerif kılan Allah´a hamdolsun!" diyerek hamd ü senalar etti." îbn-i Asâkîr Ubeyd bin Adem´den, o Ebû Meryem´den, o da Ebû Şuayb bin Ömer´den rivayet eder. Şöyle ki: "Ömer bin el-Hattâb Câbiye´de iken Hâlid bin Velîd Kudüs´e gitmişti... Ona dediler ki: "Senin adın nedir?" O da: "Hâlid bin Velîd" dedi. Onlar tekrar: "Hâlifenizin adı nedir?" diye sordular. O da: "Ömer bin el-Hattâb" dedi. Onlar: "Onu bize tanıt!" dediler. O da O´nu onlara tanıttı... Bunun üzerine dediler İd: "Buranın fâtihi sen değil, Ömer´dir! Biz okuduğumuz kitaplarda hangi şehrin hangisinden evvel fethedileceğini ve kimin tarafından fethedileceğini okumuş bulunuyoruz. Yine kitapda, Iran Kayseri´nin şehrinin (Medâin´in) Kudüs´ten evvel f eth edileceğini de okumuşuz,.. Sizler gidip Önce onu fethediniz. Sonra sahibinizle (hâlifenizle) birlikte gelir, burayı da fethedersiniz... Taberâni ve Ebû Nuaym Hılye´sinde Muğyes el-Evzai´den rivayet ederler. Ömer bin el-Hattâb, Ka´b´a demiş ki: "Tevrat´ta benim sıfatımı nasıl buldun?" Ka´b da demiş ki: "Öyle bir halife ki, demirden bir boynuz, şiddetli kumandan, Allah yolunda kınanmasından hiç korkmaz. Bundan sonra bir halife daha gelecek, haksız yere ümmet onu öldürecek. Sonra belâ ve fitneler başlayacak..." İbn-i Asakir´in Ömer´in müezzini olan Akra´dan rivayetine göre, bir gün Ömer; Metropolit yardımcısı olan papaza sormuş: "Kitaplarınızda bizim hakkımızda birşey buluyor musunuz?" diye. Papaz: "Size ait sıfat ve işlerin beyanım buluyoruz, fakat sizlerin, teker teker isimlerini değil" demiş. Ömer: "Peki, benim hakkımda ne buluyorsunuz?" diye sormuş. Papaz: "Demirden boynuz diye bir sıfat" demiş. Ömer: "Demirden boynuzun tevili nedir?" demiş. Papaz da: "Şiddetli bir başkan" demiş. Bunun üzerine Ömer: "Alîahü ekber!" demiştir. Sonra: "Benden sonraki başkan hakkında ne dersin?" demiş. Papaz: "Sonra iyi bir halife gelecek, akrabasını tercih edecek" demiştir. Ömer: "Allah, Osman bin Affân´a rahmet eylesin!" dedikten sonra, "Bundan sonraki için ne dersin?" demiş.. Papaz: "Onun zamanında demir sesleri işitilecek!" demiş. Bunun üzerine Ömer: "Vâh ümmetin basma gelen belâlara!" diye feryat etmeye başlamıştır. Papaz da: ´Tavas ya Ömer, aslında o kendisi iyi adamdır, fakat onun halifeliği kılıçların kınından çıkarıldığı ve kanların döküldüğü bir zamanda olacaktır" demiştir..." Yine îbn-i Asakir´in îbn-i Sirin´den nakline göre, Ka´bü´l-Ahbâr Ömer´e demiştir ki: "Yâ Ömer, uykunda bazı şeyler sana malûm oluyor mu?" Ömer onu azarlamış. Bunun üzerine Ka´b: "Ben, rü´yasında ümmetin işleri kendisine malûm olan adamın kim olduğunu biliyorum!" demiştir...´* Müsned´inde güzel bir sened ile îbn-i Râhüye nakleder. Ebû Eyyiib el-Ensâri´nin azadlısı Eflah demiş ki: "Ortalığı karıştıran Mısırlı hey´etlerin Medine´ye gelmesinden önce, Abdullah bin Selâm Kureyş büyüklerinin yanına girer ve onlara: "Sakın Osman bin Affan´ı öldürmeyiniz!" derdi. Kureyş kendisine: "Vallahi bizim Osman´ı öldürmek kasdımız yoktur!" derlerdi. Abdullah ise: "Vallahi onu öldürecekler!" diyerek çıkıp giderdi. Sonra yine Kureyşe hitaben öyle söyler ve: "Artık Osman´ın kırk günü kaldı" derdi. Aradan bir müddet geçmişti ki o yine Kureyş´in yanına gelip: "Sakın Osman´ı öldürmeyiniz! Yemin ederim ki onun ancak beş günü kalmıştır" demişti..." îbn-i Sa´d ve îbn-i Asakir´in Tavas´tan nakline göre ise, şöyle denilmiştir: "Osman katledildiği zaman Abdullah bin Selâm´a dediler ki: "Okuduğunuz kitaplarınızda Osman hakkında ne gibi haberler vardı?" O da şu karşılığı vermiştir: "Biz onun hakkında onun; kıyamet gününde hem katil üzerinde, hem de yardımını kesen üzerinde amirlik yapacağını okumuşuzdur!" îbn-i Asâkir Muhammed bin Yusuf tan, o da dedesi Abdullah bin Selâm´dan nakleder. O, bir gün Osman´ın yanına gitmişti. Osman ona dedi ki: "Çarpışmak veya çarpışmaktan sakınmak konusunda ne dersin?" O da dedi ki: "Sakınmak daha iyidir. Biz kitaplarımızdaokuduk kif kıyamet gününde sen, hem katile karşı, hem de katli emredene karşı emir olacaksın..." Yine bu tarikten gelen bir rivayete göre, Abdullah bin Selâm Mısır´dan gelen hey´etlere demiştir ki: "Ey, Mısırlılar! Sakın halife Osman´ı öldürmeyiniz! "İnsan eceli gelmeden ölmez de, öldürülmez de!" diyerek kendinizi aldatmayınız! Eceli gelmiş bile olsa, haklı olan yine haklıdır ve hakkının davacısıdır..." Ebu´l-Kâsım el-Beğavi, Saîd bin Abdü´l-Aziz´den rivayet eder. O demiştir ki: Resülüllah (s.a.v.) vefat ettiği zaman, bazı kimseler yahudilerin en âlimlerinden olan Hımyerli Zû Karabât´a dediler ki: "Ey Zû Karabât, Resülüllahtan sonra başa geçecek olan kimdir?" O da: "el-Emin" diye cevapladı. Bununla Ebû Bekir´i kastediyordu. "Ondan sonra kim?" diye sordular. O da: "Demir boynuz" dedi, bununla da Ömer´i kastediyordu. "Bundan sonra kim?" dediler. O da Osman´ı kastederek: "El-Ezher" dedi. "Peki bundan sonra kim?" dediler. O da: "el-Vaddâhü´1-Mansur = Ortaya çıkıp yardım gören!" diyerek karşılık verdi ve bununla o, Muâviye´yi kasdediyordu..." îbn-i Râhûye ve Taberânî Abdullah bin Muğaffil´den rivayet eder. O şöyle demiştir: "Ali katledildiği zaman Abdullah bin Selâm bana demişti ki: "Bu, kırkıncı hicret yılının başıdır. Bu yıl zarfında bir sulh yapılsa gerekir." îbn-i Sa´d ise Ebû Salih´ten şöyle rivayet eder: "Şarkılar söyleyerek devesini süren diyordu ki: "Osman´ı katlettiler, ondan sonra emîr Ali´dir dediler. Zübeyr hakkında ise: "Ali´den sonra .odur" diye bir söylenti var." Bunu işiten Ka´b dedi ki: "Hayır, ondan sonra emîr, Muâviye´dir!" dedi. Bunu Muâviye´ye ulaştırdılar. Muâviye de Ka´b´a hitaben dedi ki: "Ey Ebû Ishâk, Ali ve Zübeyr gibi Resûlüllâh´ın ashabı varken, ben nasıl emîr olabilirim?" Ka´b: "Sen emir olacaksın!" dedi. Dârimî ve îbn-i Râhûye güzel bir sened ile rivayet eder, Ebû Hureyz´den, o da Abdullah bin Selâm´dan. O Resûlüllâh´a hitaben demiştir ki: "Ey Allah´ın Resulü, biz kitap ehli olarak sizin; kıyamet gününde Rabbiniz´in, huzuruna vardığınız zaman, ümmetinizin sizden sonra ihdas ve icâd ettikleri şeyler sebebiyle utanıp, mübarek yüzünüzün kızaracağım okuyoruz..." [43] Taberânî ve Beyhakî Muhammed bin Yezîd es-Sakafi´den rivayet eder. O demiş ki: "Kays bin Harişşe, Ka´bu´l-Ahbâr ile yola çıkar. Giderlerken Sıffin´e varırlar. Burada duraklayan Ka´b, sağa sola iyice baktıktan sonra: "Burada pek çok sayıda müslümanın kanı akıtılsa gerektir." der. Kays da der ki: "Bunu nasıl söylersin? Gaybı Allah´tan başkası bilemez!" Ka´b da şu karşılığı verir: "Biz bunu Allah´ın Musa´ya indirdiği Tevrat´a dayanarak söylüyoruz. Tevrat´ta kıyamete kadar gelecek olaylar bildirilmiştir. [44] Hâkim el-Müstedrek´inde Abdullah bin Zübeyr´den rivayet eder. Şöyle ki: Muhtar es-Sakafî´nin kellesini getirdikleri zaman Abdullah demiş ki: "Ka´b bana ne söyledi ise, hepsinin çıktığını görmüşümdür. Ancak o bana şunu da söylemişti ki: "Sakîf ten bir adam çıkacak, senin katilin o olacak!" Halbuki Sakîfli´nin kellesi bize getiriliyor." Bu hususta El-Ameş demiştir ki: "Abdullah böyle söylerken, tabiî Haccâc-ı Sakafî´nin sonunda kendisini katledeceğini bilmemekte idi." Yine Hakim el-Müstedrek´inde Abdullah bin Amr´in şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Ben, kitapta şöyle yazılı olduğunu görmekteyim: Muâviye şeceresinden (neslinden) bir adam gelecek, çok kan dökecek... Çok mal alacak ve şu Beyt´İ, taşlarını birer birer sökerek yıkacak! Eğer bu olay ben sağ iken olursa, onu gözlerimle görmüş olacağım... Eğer ben öldükten sonra olursa, "Abdullah bunu haber vermişti" diyerek beni hatırlarsınız..." Mugîra Oğullarına mensup bir kadının evi, Kubeys dağı üzerinde idi. Abdullah bin Zübeyr zamanında Haccâc gelip Kabe´yi kuşattığı sırada, Kabe´nin yıkılışını evinden görür ve şöyle der: "Allah, Abdullah bin Amr´a rahmet eylesin! O, aynen bunu söylemişti!" Ahmed bin Hanbel´in oğlu Abdullah "Zevâidü´z-Zühd" adlı eserinde Hişâm bin Halid er-RibVden rivayet eder, O şöyle demiştir: "Ben Tevrâtta: "Ömer bin Abdül-Azîz öldüğü zaman, yer ve gök onun ölümüne tam kırk sene ağlıyacaktır!" diye yazılı olduğunu gördüm." Muhammed bin Fadâle de der ki: "Râhiblerden biri diyordu ki: Ömer bin Abdül-Azîz´in adaletli imamlar arasındaki yeri, mübarek aylar arasındaki Recep ayının yeri gibidir." Velîd bin Hişâm´dan sevkedilen bir rivayete göre, o demiştir ki: "Biz bir yolculuk sırasında bîr yere inmiştik. İçimizden biri dedi ki: "Baksana şu râhib neler söylüyor? Mü´minlerin Emîri Süleyman bin Abdül-Melik´in vefat ettiğini söylüyor!" Ben: "Peki yerine kim geçti?" dedim. Râhib: "El-Eşec, Ömer bin Abdül-Azîz" dedi. Şam´a geldiğim zaman durumun aynen öyle olduğunu gördüm. Bu seyahatimizin dördüncü senesi idi. Biz yine aynı yere indik. Aynı adam, rahibe gidip: "Ey râhib, bize söylediğin aynen olmuş... Şam´a döndüğümüz zaman, durum senin söylediğin gibi idi." diye konuştu. Bu sefer râhib de dedi ki: "Yemin ederim ki, şimdi de zehir içirilmek suretiyle Ömer bin Abdül-Azîz vefat etmiş bulunuyor!" Yolculuğumuz sona erip Şam´a döndüğümüzde, yine durumun öyle olduğunu gördük..." Ibn-i Asâkır Muğîra bin Nûmân´dan nakleder. O şöyle der: "Basra halkından biri bana dedi ki: Ben, Kudüs´e gitmek niyetiyle yola çıkmıştım. Şiddetli bir yağmura tutuldum. Bir manastıra sığındım. Oranın rahibi bana dedi ki: "Biz, okuduğumuz kitapta sizin dîninizden bâzı kimselerin şu Azi*â denilen yerde öldürüleceklerini okuduk! Onlar üzerine hisâb ve azâb olmayacakmış! Yâni onlar şehid olacaklar!" Aradan fazla zaman geçmedi, Hucür bin Adiyy ve arkadaşları oraya getirilip katledildiler." Beyhakl´nin rivayetine göre, Ka´b bir defasında şöyle demiştir: "Abbâs oğulları için siyah bayraklar yükselir, onlar Şam´a inerler, nice zâlim ve cebbarları katlederler!..." El-Künâ adlı kitabında ed-Devalibî naklediyor: Hammâd bin Seleme´den, o Yala bin Atâ´dan, o Ebû Ubeyd Büceyr´den, o da Şerh el-BermekVden, o kendisi, ehl-i kitaptan idi. O demişti ki: "Ben, kitapta: "Şu ümmetten on iki başkan gelir." diye okudum. Başkanların birincisi peygamberleridir. Başkanların sayısı on ikiye tamam olduğu zaman, ümmet azıp isyan eder. Kuvvetlerini, kendilerine karşı kullanır olurlar." [45] [41] Enbiyâ Sûresi, 105. [42] Ebû Bekr (r.a.)´in, Yemen seyahati İle ilgili, farklı ve fazlalıktı rivayetler de vardır. Bâzılarında makbul olmayan ifâdeler bulunmaktadır. "Yemen´e gitmeden önce müslüman olmuştu" denilmesi gibi ki, bu doğru değildir. (Ez-Zerkanı, 1/240). [43] Resûlüllâh Efendımiz´in de Buharî-i Şerifteki bir hadîsleri şu mealdedir: "Ey ümmetim! Uyanık olunuz, Mahşer gününde ümmetimden bâzı adamlar bana getirilirler ve yakalanıp sol tarafa götürülürler. Ben: "Ey Rabbim, bunlar benim ashabım" derim. Bana denilir ki: "Sen onların senden sonra neler icad ettiklerini bilmiyorsun!" (Bakınız, Buharî, cüd 2, cüz 3, s: 88 - Meymene, 1306). Yine Buharî-i Şerifte, Alâ bin Müseyyıb´in babasından şöyle naklettiğini görüyoruz: O demiştir ki: "Ben, birgün Berâ bin Azib´le karşılaştım ve ona dedim ki: "Ey Berâ, ne büyük mutluluk senin için´ Zira sen, Peygamber´in (s.a.v.) ashabından olmanın şerefini taşıyorsun! Ve O´na şecere-İ rıdvan altında bîat etmiş bulunuyorsun." Bunun üzerine Berâ bana dedi ki "Ey kardeşimin oğlu! Sen, bizim Peygamberimizden sonra neler icâd ettiğimizi bilmiyorsun..." (Buhârî, cild 2, cuz 3, s: 31 - Meymene, 1306). Yukarıda Dârimî ve İbn-i Râhûye´nin, Abdullah bin Selâm´dan rivayet ettikleri hususun, işte bu derin gerçekler ile ilgisi olsa gerek... [44] Ka´b, bu sözüyle oldukça aşırı gitmiştir. Her nevi aşırılığın tedavisini de hedef tutan Kur´ân´a göre ise; Tevrat da, incîl de tahrife uğramış kitaplardır. Burada onun, yani Ka´b´ın, Tevrat´ı her şeyin kendisinde yazılı olduğu "Levh-i Mahfuz" yerine koyarcasına takdîm etmeğe kalkışması, kabul edilebilir şeylerden değildir. Bugün (ve o gün), mahfuz bulunan yegane ilahî kitap, Kur´ân-ı Kerîm´den ibarettir. (M.) [45] Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, Uysal Kitabevi: 1/64-70. |