๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mucize Ve Büyük Özellikleri => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 29 Aralık 2009, 23:25:57



Konu Başlığı: Hastalığı, Özürü Veya Sakatlığı Olanı İyileştirme Şeklindeki Mucizeler
Gönderen: Sümeyye üzerinde 29 Aralık 2009, 23:25:57
Hastalığı, Özürü Veya Sakatlığı Olanı İyileştirme Şeklindeki Mucizeler


Beyhakl Muhammed bin İbrahim´den şöyle rivayet eder: Peygam ber´e (s.a.v.), ayaklarında çıban olan ve tedavisinden bütün tabiblerin âciz kaldığı bir adam getirdiler. Peygamber Efendimiz de mübarek şehâdet parmağının ucunu tükrüğü ile ıslattı ve yere indirerek toprağa temas ettirdi. Sonra da şu şekilde duada bulundu:

"Ey Allah´ım, Senin adın ve izninle, bâzımızın tükrüğü arzımızın toprağına batırılmış olarak, içimizden hasta olana şifâ olur! Ey Rabbim, Senin izninle!"

(Beyhakî´nin rivayet ettiği bu haber mürsel´dir.) [17]

Yine Beyhakl, Semmâk bin Harb tarikiyle Muhammed bin Hâtıb´ın şöyle dediğini nakleder: "Kaynar haldeki tencere elimin üzerine düşüp yaktı. Beni yanına alan annem, derhal Peygamber´e (s.a.v.) götürdü. O da yanık üzerine mübarek tükrüğünü püskürtüyordu ve şöyle dua edi yordu:

"Ey insanların rabbi olan Allah´ım, şu be´si ve zararı gider!"

Tarih´inde Buharı der ki, bana Saîd bin Süleyman söyledi, ona Abdurrahmân bin Osman, ona ibrahim bin Muhammed, ona babası de desinden, ona Muhammed bin Hâtıb nakletmiş. O da anası Ümmü Cemil´den haber vermiş: Ümmü Cemil demiştir ki: "Ben, Habeş ülkesin den seninle birlikte döndüm. Medine´ye geldiğimiz zaman, bir gece ben yemek yapıyordum. Tencerenin altında yanacak birşey kalmadığı için ben, yakacak birşeyler toplamaya çıktım. Bu sırada sen tencereye do kunmuşsun. Tencere de ellerin ve kolların üzerine dökülüp buralarının yanmasına sebep olmuştu. Ben döndüğümde derhal seni alıp Hz. Pey-gamber´e götürdüm. O da senin ellerin ve kolların üzerine püskürüyor ve şöylece duada bulunuyordu:

"Ey bütün insanların rabbi olan Allah´ım, şu zararı gider, şifâ ver, şifâyı verecek olan Sensin, Senin vereceğin şifadan başka şifâ da yoktur! Rabbim, öyle bir şifâ ver ki, hastalıktan eser kalmasın!"

"Ben, seni O´nun yanından alıp ayrılmadan, senin elin-kolun iyi olmuştu."

(Bunu, Hâkim, Beyhakî, Ebû Nuaym de rivayet etmiştir.)

Tarih´inde Buharı, Taberanî, îbn-i Seken, îbn-i Münde, Beyhakî; Şürahbil el-Cu´fı´den şöyle rivayet ederler: Ben Peygamber´e (s.a.v.) gidip elimdeki urlardan şikayette bulundum ve dedim ki: "Ey Allah´ın Rasulü, bu elimdeki urlar, kılıcımın kabzasını, binitimin yularım tutmama engeî oluyor ve bana ezâ veriyor." Peygamberimiz de derhal elime püskürdü ve elini urların üzerine koyarak iyice oğuşturdu. Onları ezip kaybedin-ceye kadar oğuşturmaya devam etti. Mübarek elini çektiği zaman, ur lardan eser kalmamıştı." [18]

(Beyhakî Ebû Sebra´dan da bu mealde bir haber sevketmiştir.)

îbn-i Sa´d, Beyhakî ve Ebû Nuaym Ebyad bin Hammâl´dan şu ha beri rivayet ederler: "Benim yüzümde birtakım kabarcıklar çıkmıştı. Yüzüm rengârenk olmuştu. Durumdan oldukça rahatsızdım, gidip hâlimi Hz. Peygamber´e arz ettim. O da derhal dua buyurdu ve mübarek eliyle yüzümü mesnetti. Yüzüm iyileşti ve O´nun bereketiyle yüzümde bir güzellik kaldı."

(Yine Beyhakî Habîb bin Yesâftan da şu haberi nakletmiştir: Ben Peygamber (s.a.v.) ile birlikte kaldığım bir savaşta, omzumdan bir darbe yemiştim. Elimi darbe yerine koyarak derhal Hz. Peygamber´e gittim. Peygamber Efendimiz derhal yaramın üzerine püskürdü ve eliyle kopinak üzere bulunan kolumu birleştirdi. Yaram ve kolum iyi olup hiçbir şikâyetim kalmadı. Derhal savaş alanına dönüp, beni yaralamış olan a-damı katlettim.)

Yine Beyhakî, Esma bint-i Ebû Bekir´den nakleder. O demiştir ki: "Benim başım rahatsızlanıp şişmişti. Derken şişkinlik yüzüme de geçti. Hemen hâlimi Hz. Peygamber´e arz ettim. Peygamber Efendimiz de, ba~ şımdaki örtünün bir kısmı ile yüzümü de örterek ve mübarek elini örtü nün üzerinde gezdirerek başımı ve yüzümü meshetti ve şu şekilde duada bulundu: "Rabbim, bu hastanın hastalığını ve çirkinliğini, mübarek ve temiz Resülü´nün duası bereketiyle gider, ona şifalar ver!" Bu şekilde üç defa mesh ve dua etti. Benim rahatsızlığım da geçti." [19]

îbn-i Sa´d Ubeyd bin Umeyr´den şöyle nakleder; Esmâ´nm boy nunda verem (şişkinlik) vardı. Peygamberimiz eliyle örtü üzerinden bu şişkin kısmı meshetti ve: "Allah´ım ona, hem çirkinliğinden, hem de ezasından yana afiyet ihsan eyle!" diyerek de duada bulundu ve Esmâ´nm boynundaki veremden eser kalmadı." Dua aynen şöyle idi: "Allahümme âfihâ min fuhşihî ve ezâhu"

Ahmed, Dârimi, Taberani, Beyhaki ve Ebû Nuaym îbn-i Abbâs´ın şöyle dediğini rivayet ederler: "Bir kadın, yanındaki çocuğu ile birlikte Peygamber´e (s.a.v.) gelerek: "Yâ Resûlallah, benim bu yavrumda cinnet hastalığı var. Tam biz yemek sofrasına oturduğumuz zaman hastalığı onu yakalıyor ve ağzımızın tadını ifsâd ediyor." Peygamberimiz de der hal o çocuğun göğsünü eliyle meshetti ve onun için dua etti. Çocuk bu sırada çok şiddetli bir şekilde öksürüp içinden siyah birşey çıkardı. A-kabinde gözlerini açıp şifâya kavuştu."

Beyhakî, Muhammed bin Sîrîn´den şu haberi nakletmiştir: Kadının biri, çocuğu ile birlikte Peygamber´e (s.a.v.) gelerek: "Yâ Resûlallah, şu yavrumun şöyle şöyle rahatsızlığı var" diye çocuğun hâlini arz etti ve: "îşte o, gördüğün gibi! Bu haliyle yaşamasa daha iyi. Onun ölmesi için dua ediver!" teklifinde bulundu. Peygamber Efendimiz de: "Ben onun şifa bulması, kuvvetli ve sâlih (iyi) bir insan olması için dua edeceğim! O da Allah yolunda cihâd edecek, Allah yolunda şehîd düşüp cennete gidecek!" buyurdu. Bu şekilde dua etti. Yüce Allah da ona şifâ ihsan ey ledi. Çocuk büyüyüp gelişti, kuvvetli ve sâlih bir adam oldu. Allah yo lunda savaştı ve şehîd düştü."

Beyhakî: "Bu rivayet mürsel olmakla beraber ceyyiddir, iyidir" dedi. [20]

Beyhakl Yezîd bin Nûh bin Zekvân´dan şu haberi vermektedir: "Abdullah bir Revâha Resûlüllah´a gelip: "Yâ Resulallah, dişlerim şid detle ağrıyor, kulağım da ıztırab veriyor" dedi. Peygamber Efendimiz de hemen elini onun ağrıyan yüzüne koydu ve: "Allah´ım, bunun rahatsızlık ve ıztırabım gider, kendisine kıymetli ve mübarek Resulünün duası be-reketiyle şifa ihsan eyle!" diyerek yedi defa bunu tekrarladı. Yüce Allah da derhal ona şifâ ihsan eyledi."

Beyhakı, Ebû Nuaym Rifâa bin Rafı den şu haberi vermektedirler: Bir gün ben çiğ yağı alıp yutmuştum. Bir seneye yakın bunun rahatsız lığını çektim. Fakat rahatsızlığım geçiniyordu. Nihayet hâlimi Peygam-ber´e (s.a.v.) arz eyledim, O da mübarek eliyle karnımı meshetti. Midemden dışarı birşeyin çıktığını hissettim. Şu âna kadar da hiç mîde rahatsızlığı duymadım."

Taberâni Cerhed´ten şöyle nakleder: "Benim sağ elimde tutukluk olduğu için yemeğimi sol elimle yemek zorunda kalıyordum. Peygamber (s.a.v.) bu durumu görünce bana: "Yemeğini sağ elinle ye!" diye emretti. Ben de sağ elimin özürlü olduğunu haber verdim. Bunun üzerine Pey gamberimiz sağ elim üzerine püskürdü ve ben bundan sonra ölünceye kadar bu elimde bir rahatsızlık hissetmedim."

Yine Taberâni Abdullah bin Üneys´ten şöyle rivayet eder: Bir gün Müstenîr bin Rezzâm adındaki yahûdî beni döverek başımdan yaraladı. Ben, bu yaralı hâlimle Peygamber´e (s.a.v.) gittim. Peygamberimiz der hal yarama baktı ve üzerine püskürmek suretiyle tedâvî etti. Başım derhal iyj oldu ve bir daha bana rahatsızlık vermedi." [21]

Ebû Nuaym el-Vâzi´den şu haberi vermektedir: "Ben bir gün, mecnûn olan oğlumu yanıma alarak Peygamber´e (s.a.v.) gidip durumu arz ettim. Peygamberimiz derhal onun yüzünü ve başını eliyle meshetti ve onun iyileşmesi için dua etti. O da derhal iyileşti. Artık aramızda on dan daha akıllı birisi yoktu.

Vâkıdî ve Ebû Nuaym, Urve´nin şöyle dediğini nakleder: "Mülâıb el-Esinne bir adamım Peygamber´e (s.a.v.) göndererek, mübtelâ olduğu hastalığa (iç hastalığına), şifâ talebinde bulundu. Peygamberimiz de derhal yerden bir miktar toprak aldı ve ona püskürdü, sonra onu gelen elçiye vererek: "Bunu götür, su ile karıştır sonra hastaya içir" buyurdu. O da gidip emredildiği şekilde yaptı. Mülâıb da iyileşti."

Denilir ki: "Peygamber Efendimiz ona, bir miktar bal gönderdi. O da bu baldan azar azar yemeğe başladı ve sonra, hiçbir şeyi yokmuş gibi iyileşti."

lbn-i Sa´d Vâkıdî´den, o Sehl bin Sa´d el-Sâidî´nin torunu Übeyy bin Abbâs´tan nakleder. O da babasından nakleder. O demiştir ki: "Ben, aralarında Ebû Üseyd, Ebû Humeyd ve babam Sehl bin Sa´d da bulunan bâzı ashâbtan işittim. Bunlar derlerdi ki: Bir defasında Peygamber (s.a.v,), Büdâa Kuyusu´na giderek, bu kuyudan çekilen su ile, kova içinde abdestini aldı. Abdestini bitirdikten sonra, kovanın içindeki suya mübarek Üikrüğünden de ilave ederek kovanın içindeki suyu kuyuya döktü. Sonra bu kuyunun suyundan bir miktar da içti. İşte O´nun za manında, herhangi bir şahıs hasta olsa ona derlerdi ki: "Büdaa Kuyu-su´ndan su getirsinler de sen onunla yıkan, inşaallah iyi olursun!" Böyle denilir sonra bu kuyudan su getirilir, hasta bu su ile yıkanır, sonra hiç bir şeyi yokmuş gibi ayağa kalkardı."

Buharı ve Müslim Câbir´den şöyle rivayet ederler: "Ben, rahatsız lanmışım ve Seleme Oğulları yurdunda bulunuyordum. Peygamber (s.a.v.) yanında Ebû Bekir de olduğu halde beni ziyarete geldi. Beni çok ağır bir vaziyette buldu. Ben neredeyse kendimi bilmiyordum. Peygam ber Efendimiz bir miktar su istedi, onunla abdest aldı, sonra bu suyu ü-zerime serpti. Ben de kendime geldim. Derken iyice toparlandım ve: "Ey Allah´ın Resulü, malım hakkında nasıl hareket edeyim?" diye sordum. Bunun üzerine şu âyet-i celile nâzi] oldu:

"Allah size çocuklarınızın alacağı mîrâs hakkında, erkeğe kadının payının iki mislini tavsiye eder." [22]

lbn-i Seken ve Ebû Nuaym Muaviye bin Hakem´den şöyle rivayet eder: Biz, Peygamber (s.a.v.) ile birlikte gaza ediyorduk. Kardeşim Ali bin Hakem, atını sürerek bir hendekten geçmek istedi. Fakat atı, gereği kadar sıçramayıp -hendeğe düştü ve ayağını hendeğin duvarına vurup sıkıştırdı. Bu şekilde ayağı sakatlanmıştı. Biz derhal onu alıp Hz. Pey gamber´e getirdik. Peygamber Efendimiz de derhal onun ayağını mes-hetti, o da Üileşti."

Muâviye bin Hakem, kardeşinin bu şekilde derhal iyi olması kar şısında hayU duygulanıp, bunu irâd ettiği bir kasidesi ile dile getirmek istemiştir." [23]





[17] Yani sahabe adı geçmemektedir. Muhammed bin İbrahim ise tabiindendir. Ze-hebi´nin bildirdiğin© göre, Ahmed bin Hanbel onu itham edermiş ve dermiş ki: "Onun rivayeti illetlidir, o münker haberler rivayet eder." Zehebi ayrıca der ki: "Bazıları ise onu sika´dan saydılar. Buhari ve Müslim onunla ihticacda bulundular, o da böylece köprüyü geçmiş oldu." En doğru olanını, şüphesiz Allah bilir. Bu hadisi Nevevî, Riyazü´s-Salihîn adlı eserinde rivayet etmiş ve üzerinde ittifak edildiğini söylemiştir.

[18] Mecmeu´z-Zevaid´de bildirildiğine göre, Heytemî şöyle demiştir: Muhalled ve onun üst tarafındaki râvîler mâruf değildir. Diğer râvîleri ise sikadır.

[19] Sevgili ve şanlı Peygamberimizin mübarek ve temiz olduğunda hiç şüphe yoktur. Şu kadar var ki, O, bütün dualarında kendi sıfatlarını değil, Yüce Allah´ın sıfatlarını zikrederek teberrükte bulunurdu. Az yukarıda da geçtiği gibi... ihtimâl buradaki fazlalık, hadîse sonradan eklenmiştir. Nitekim bundan sonraki rivayette de, böyle bir fazlalık bulunmamaktadır.

[20] Bu rivayetin mürsel olması, İbn-i Sîrîn´in hangi sahâbîden rivayet ettiğini zikret-memesindendir. Ceyyİd ve iyi oluşuna gelince, tabîî bu, bunu rivayet edenlerin adaletli ve mazbut râvîler olmasına bağlıdır ki, inşaallah öyledir.

[21] Mecmeu´z-Zevâid´de: "Bu haberin ravıleri arasında Abdül-Azîz bin Imrân da var dır ve bu râvî zayıftır" denilmektedir.

[22] Bu âyetin nazil oluş sebebi olarak başka bir hadîs de rivayet edilmiştir. Ahmed, Ebû Dâvûd, Tirmİzî ve İbn-i Mâce, çeşitli tarîkler ile Abdullah bin Muhammed bin Akîl´den, o da Câbir´den şöyle nakleder: "Sa´d bin Rabî´in hanımı Resûlüllah´a gelerek: "Ey Allah´ın resulü, kocam Sa´d, seninle birlikte Uhud´a gitti ve savaşarak şehid oldu. Şu iki kızımızı geride bıraktı. Bunların amcası, onun bütün malının kendisine kalacağını iddia ederek bütün malı aldı ve bu iki kızımıza hiçbir şey vermedi. Bunlar, henüz evlenmemiş iki kız olarak ne yapa caklar?" diyerek mürâcâtta bulundu. Peygamberimiz de: "Yüce Allah, elbette bu hususta hükmünü bildirecektir!" buyurdu. Bunun üzerine de ilgili âyet nazil oldu ve mîrâsı belirledi. Bu mîrâs âyeti nazil olunca Peygamberimiz, derhal kızların amcasına haber gönderdi ve: "Sa´d´ın iki kızına mirastan üçte iki hisse, bu iki kızın analarına da sekizde bir hisse ayıracaksın! Maldan kalanı ise senindir" emrini töblîg eyledi."

[23] Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, Uysal Kitabevi: 2/120-124.