๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mucize Ve Büyük Özellikleri => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 25 Aralık 2009, 23:02:52



Konu Başlığı: Enes Hadisi
Gönderen: Sümeyye üzerinde 25 Aralık 2009, 23:02:52
Enes Hadisi


Müslim´in Sabit el-Bünani´den rivayetine göre Enes demiştir ki: "Rasülüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Bana Burak getirildi. Burak; mer-kebden büyük, katırdan küçük, beyaz ve uzun bir dabbedir. Gözünün gördüğü yere Ön ayağını kor ve çok süratli gider. Ben ona bindim ve Beytü´l-Makdis´e geldim. Üzerinden inip oradaki halkaya bağladım ki, daha önceki peygamberler de bu halkaya binitlerini bağlarlar idi. Sonra Mescid´e girdim, iki rek´at namaz kılıp çıktım. Cebrail bana, birinin içinde içki, diğerinin içinde süt bulunan iki kadeh sundu. Ben de içinde süt olanı alıp içtim. Cebrail bana: "Fıtratı seçtin" dedi. Sonra yakın semaya çıkarıldım. Cebrail kapının açılmasını istedi. "Sen kimsin?" diye soruldu. O da: "Cebrail" diye cevapladı. "Yanında kim var?" diye soruldu. O da: "Muhammed" dedi. "Demek O´na peygamberlik geldi mi?" denildi. O da: "Evet" dedi ve bize kapı açıldı. Bir de ne göreyim, Adem´le karşı karşıyayım! Beni "merhaba" diyerek karşıladı ve bana hayır dualar etti. Sonra ikinci semaya çıkarıldık. Cebrail kapının açılmasını istedi, ona: "Kimsin?" denildi. O da: "Cebrail" dedi. "Yanında kim var?" denildi. O: "Muhammed" dedi. "Demek O, peygamber olarak gönderildi mi?" denildi. O da: "Evet" dedi. Bize kapı açıldı. Bir de ne göreyim iki teyze oğlu İsa bin Meryem ile Yahya bin Zekeriyya karşımızdalar. Beni. "merhaba" diyerek karşıladılar ve benim için hayır duada bulundular. Sonra üçüncü semaya çıkarıldık. Cebrail yine kapının açılmasını istedi, kendisine: "Sen kimsin?" diye soruldu. O: "Cebrail" dedi. "Yanında kim var?" denildi, O da: "Muhammed" dedi. "Demek O´na gerçekten peygamberlik geldi mi?" denildi. O da: "Evet" dedi. Kapı açıldığında ne göreyim, bütün güzelliğin yarısına sahip kılınmış bulunan Yusuf peygamber! Beni "merhaba" diyerek karşıladı ve benim için hayır duada bulundu. Sonra dördüncü kat semaya çıkarıldık. Cebrail kapının açılmasını istedi, "Kim o?" denildi. O: "Cebrail" dedi. "Yanında kim var?" denildi, O da: "Muhammed" dedi. "Gerçekten O´na peygamberlik gönderildi mi?" denildi. O da: "Evet" dedi. Kapı açıldığında karşımda îdris´i gördüm. O da beni "merhaba" diyerek karşıladı ve benim için hayır dua etti. Sonra beşinci semaya çıkarıldık. Cebrail kapının açılmasını istedi. "Kimsin?" denildi. O: "Cebrail" dedi. "Yanındaki kim?" denildi. O da: "Muhammed" dedi. "Demek O´na peygamberlik gönderildi mi?" denildi. O da: "Evet" dedi. Kapı açıldı. Bir de ne göreyim, Harun beni karşılamakta, bana "merhaba" demekte. O da benim için hayır dua etmekte. Sonra altıncı semaya çıkarıldık. Cebrail yine kapının açılmasını istedi, "kim o?" denildi. O: "Cebrail" dedi. "Yanındaki kim?" denildi. O da: "Muhammed" dedi. "Demek O´na peygamberlik gönderildi mi?" denildi. O da: "Evet" dedi. Kapı açıldı. Bir de ne göreyim, Musa karşımda. Beni "merhaba" diyerek karşıladı ve benim için hayır dua etti. Sonra yedinci kat semaya çıkarıldık. Cebrail kapının açılmasını istedi, ona "kimsin?" diye soruldu. O: "Cebrail" dedi. "Yanında kim var?" denildi, O da: "Muhammed" dedi. "Demek O´na peygamberlik gönderildi mi?" denildi. O da: "Evet O´na peygamberlik verildi" dedi. Kapı açıldı biz de içeri girdik. Bir de göreyim, İbrahim arkasını Beyt-i Mâmûr´a dayamış oturmakta ve bu Beyt´e günde yetmiş bin melek girmekte, çıkıp bir daha dönmemektedir.

Sonra ben Sidre-i Müntehâ´ya götürüldüm. Onun fil kulağı gibi yapraklan, testi gibi meyveleri vardı. Hiç bir kimse onun güzelliğini hakkıyla anlatmaya güç yetiremez. Allah bana dilediğini vahyetti. Üzerime elli vakit namazı farz kıldı, her gün bu namazlar kılınacaktı. Ben geri döndüm. Musa´ya geldiğim zaman, o bana: "Allah senin ve ümmetinin üzerine neyi farz kıldı?" diye sordu. Ben de: "Elli vakit namazı" dedim. O da bana dedi ki: "Rab´bine dön ve O´ndan hafifletme sini iste. Zira ümmetin buna güç yetiremez. Ben İsrail oğullarını çok tecrübe ettim, sana bu tecrübeme dayanarak tavsiyede bulunuyorum." Ben de onun tavsiyesine uyarak Rab´bime döndüm, O´ndan hafifletmesi ni istedim. Rab´bim dileğimi kabul ederek beşini bağışladı. Dönüşümde Musa yine sordu, ben de kendisine "beşini bağışladı" dedim. Musa: "Senin ümmetin buna güç yetiremez, dön de Rab´binden hafifletmesini iste" diye tavsiyede bulundu. Ben Rab´bim ile Musa arasında gidip geldim, hatta sonunda Rab´bim: "Ya Muhammed, bu farz kıldığım namazlar, günde beş vakit olmak üzere hafîfletümiştir. Bu beş namazdan her biri içinde on katı vardır. Sizden beş, benden ellidir.´ Ümmetinden her kim bir iyiliği yapmaya niyet ve himmet eder de yapmağa gücü yetmezse, ona yine bir hasene vardır. Eğer yaparsa (en azından) on hasene sevabı yazılır. Her kim bir kötülüğü yapmaya niyet ettiği halde yapmazsa, ona hiç bir şey yazılmaz [3]Eğer yapacak olursa ona bir kötülük yazılır11 buyurdu. Ben bunun üzerine döndüğüm de yine Musa´ya uğradım ve neticeyi kendisine duyurdum. O bana yine; "Ey Muhammed Rab´bine dön, O´ndan namazı daha da hafifletmesini iste!" tavsiyesinde bulundu. Ben de kendisine şu karşılığı verdim: "Kaç defa Rab´bime dönüp ricada bulundum. Rabbim de her defasında hafifletmede bulundu. Artık Rabbimden utanır oldum." [4]

Buharı ve îbn-i Cerir´in Şüreyk bin Abdullah tarikiyle Enes´ten naklettikleri haberde şöyle denilmiştir: "Peygamber (s.a.v.), Isrâ gecesi Kabe Mescidi1 nde bulunuyordu, orada uyumakta idi. Bir ara yanma üç kişi geldi. Bunlardan birincisi: "Hangisidir?" dedi, ikinci kişi: "En hayırlılarıdır" dedi. Üçüncü kişi de: "Haydi onların en hayırlısını tutu nuz" dedi. Bu sırada peygamberimizin gözleri uyuyor, kalbi uyumuyor du ve O, onları gözüyle görmüyordu. Zaten diğer peygamber- ler de hep. gözleriyle uyur, kalpleriyle uyumazlar idi. Bu gelen üç kişi bir şey demeksizin peygamberi yüklenip Zemzem Kuyusu´nun yanma götürüp koydular. Cebrail orada O´nu ameliyat etti. Göğsünü göbeğine kadar yarıp karnının içindekileri dışarı çıkardı, Zemzem suyu döktürerek kendi eliyle yıkadı, temizlik ve paklık işi sona erince, içi iman ve hikmetle dolu altından bir leğen getirilip göğsüne dökülerek içi bununla dolduruldu.

Sonra göğsünü kapattı ve bu sema yolculuğu, yerden başlamış oldu. [5]Birinci kat semaya çıkarıldığı zaman, Cebrail kapıyı çaldı, "kim o?" denildi. O: "Cebrail" dedi. "Yanında kim var?" denildi. O da: "Muhammed" dedi. "Demek Ona vahiy geldi mi?" denildi, o da: "Evet" dedi. Bunun üzerine kapı açılıp kendilerini "merhaba ehlen ve sehlen" diyerek karşıladılar. Birinci semada Adem´le karşılaştılar. Cebrail peygambere: "işte bu baban Adem´dir" dedi. O da Adem´e selam verdi. Adem´de O´nun selamına karşılık verdi ve: "Merhaba, ehlen! Oğlum, sen ne kadar iyi bir oğulsun!" diyerek taltifte bulundu. Derken bu yakın semada iki nehrin bir düze akıp gitmekte olduğunu gördü ve bunların ne olduğunu Cebrail´den sorduğunda: "Bunlar, Nil ve Fırat nehirlerinin aslı ve unsurudur" esvabını aldı. Derken biraz daha gittiklerinde bir başka nehir ile karşılaştı. Nehrin üzerinde inci ve zebercedden yapılmış bir köşk vardı. Eliyle buna dokunduğunda Misk-i Ezfer gibi hoş koku saçtığım gördü. "Ya Cebrail bu nedir?" diye sordu. Cebrail: "Rabbinin sana vadedip sakladığı Kevser* nehridir" dedi. Sonra ikinci semaya çıktılar. Cebrail kapıyı çaldığında "kimsin?" diye seslenildi. O: "Cebrail" dedi. "Yanındaki kim?" denildi, o da: "Muhammed" dedi. "Demek o peygamber olarak gönderildi mi?" denildi, o da: "Evet" dedi. îçeri girdiler. "Merhaba ehlen" diyerek karşıladılar. Sonra üçüncü semaya çıkarıldılar. Yine evvelki gibi karşılandılar. Sonra dördüncü semaya çıkarıldı, yine önceki gibi karşılandılar. Beşinci semaya çıktıklarında da böyle oldu. Altıncı ve yedinci semaya çıkarıldılar, yine böyle karşılandılar. Her semada bazı peygamberlerle karşılaşıp konuştular. Sonra peygamberimiz, ancak Allah´ın bileceği yüksekliklere çıkarıldı, nihayet Sidre-i Münteha´ya geldi. Sonra namaz farz kılındı.

Bu konuda, Nesaî´nin Yezid bin Mâlik tarikiyle yine Enes´ten bir rivayeti var. Bu rivayeti de Sadece fazlalık ve farklılık ifade eden taraftarıyla arz edelim: "Burak´a bindim, yanımda Cebrail de vardı. Bir müddet gittik, Cebrail bana: "Burada in, iki rekat namaz kıl" dedi, ben de inip kıldım. Cebrail: "Burası neresidir bilir misin?" diye sordu ve "Taybe´dir, hicret buraya olacaktır" dedi. Sonra yola devam ettik, Cebrail: "İn burada iki rekat namaz kıl" dedi. Ben de inip kıldım. Cebrail: "Nerede namaz kıldığını biliyor musun? Musa´nın miracını yapıp Allah´la konuştuğu Tur-i Sînada namaz kıldın" dedi. Sonra giderken yine bana: "în, iki rekat namaz kıl!" dedi. Ben de inip kıldım. Yine dedi ki: "Nerede namaz kıldığını biliyor musun? İsa´nın doğum yeri olan Beyt-i Lahm´da namaz kıldın." Sonra ilerleyip Beytü´l-Makdis´e geldim, içeri girdim. Peygamberler orada cemaat olmuştu. Cebrail bana imam olmamı işaret etti, ben de onlara namaz kıldırdım.

Sonra sema yolculuğu başladı, her bir semada bazı peygamberler le karşılaşıp konuştum. Sidre-i Münteha´ya geldiğimde beni bir heyecan kapladı, başım döndü ve ben yere kapandım. Bana (Allah tarafından) denildi ki: "Ey Muhammed, Ben yerleri ve gökleri yarattığım günde sana ve senin ümmetine günde elli vakit namazı farz kıldım. Sen ve senin ümmetin bu elli vakit namazı eda edeceksiniz." Ben bu emri alarak döndüğümde Musa´ya uğradım. Musa (a.s.) bana dedi ki: "Rabbin sana ve ümmetine neyi farz kıldı?" Ben: "Elli vakit namazı farz kıldı" dedim. Musa: "Sen ve senin ümmetin buna güç ye tirem ez siniz. Rabbine dön de hafifletmesini iste. Zira benim ümmetim olan israil oğullarına günde iki vakit namaz farz kılınmıştı da onlar, bunu eda etmemişlerdi" tavsiyesinde bulundu. Ben de Rabbime döndüm hafifletmesini istedim. Rabbim de onar onar hafifletti ve en sonunda: "Habibim! Elli vakte bedel beş vakit namaz" buyurdu. Allah´ın (c.c.) bu kelamından, beş vaktin kesin olduğunu anladığım için, bir daha hafifletmesi için müracat etmedim." [6]

îbn-i Ebu Hatim diğer bir tarik ile, Yezid bin Ebu Malik´den, o da Enes´ten rivayet eder. Enes´in bu rivayetinin de bazı farklılıkları var. Bu itibarla bu rivayeti de arz ediyoruz:

"...Burak´ın üzerinde Beytü´l-Makdis´e geldiklerinde Cebrail ora-diki bir taşı parmağı ile delerek Burak´ı bu taşa bağladı. Sonra her ikisi mescid sahasına çıktılar. Cebrail burada: "Ey Muhammed, sen, cennet hurilerini sana göstermesi için Allah´a duada bulundun mu?" dedi. Peygamber "evet" dedi. Hurilerin yanına giderek selam verdiler, (Rasulüllah´ı karşılamak üzere meleklerle semadan inmiş bulunan) bu huriler, kayanın sol tarafında idiler. Peygamberin selamına selam ile karşılık verdiler. Peygamber onlara; "sizler kimlersiniz?" diye sordu. Onlar da "bizler hayırlı kadınlarız, dünyada tertemiz yaşamış iyi insanların kadınıyız" dediler. Bunlarla konuştuktan sonra, Peygamber yerine döndü, orada pek çok cemaat toplanmıştı."

(Olayı kendi ifadesiyle anlatan Enes, bu noktadan sonra Peygamberin ifadesiyle anlatmaya başlıyor). "Ben, ezan okunup ikamet alındıktan sonra, bize kim imam olacak acaba derken, Cebrail elimden tutup öne geçirdi, ben de namazı kıldırdım. Döndüğümde Cebrail bana: "Ey Muhammed, arkanda kimler namaz kıldı, biliyor musun?" dedi. Ben: "Hayır" dedim. O dedi ki: "Arkanda Allah´ın gönderdiği bütün peygamberler namaz kıldı." Sonra elimden tutarak birlikte semaya çıktık. "Merhaba, hoş geldiniz!" diyerek her semada karşılanıp, bazı peygamberlerle konuştum. Yedinci kat semada ibrahim peygamberle karşılaşıp selamlaştım. Sonra yedinci semanın üzerine çıktım. Burada bir nehir gördüm. Üzerinde çeşitli mücevherlerle süslü çadırlar vardı. Çadırların üzerinde yeşil kuşlar uçuşuyordu, benim gördüğüm en güzel kuşlar bunlardı. Dedim ki: "Ey Cebrail, bu kuşlar ne kadar güzel ve hoş." Cebrail: "Bu kuşları yiyecek olanlar daha hoştur" dedi ve: "Bu nehir hangi nehirdir, biliyor musun?" dedi. Ben "hayır" diyerek cevapladım. O da: "Bu Allah´ın sana verdiği el- Kevser´ dir" dedi. Baktım sayılmayacak kadar çok ve çeşitli mücevherlerle süslü altın ve gümüş taşlarla bezenmiş, her tarafı. Suyu sütten daha beyazdı. Taslardan birini alıp Kevserin suyundan içtim, baldan daha tatlı ve miskten daha hoş kokulu idi.

Sonra Cebrail beni alıp Sidre-i Münteha´nm olduğu yere götürdü. Burada beni her renkten bulutlar kapladı. Cebrail de beni terk etti. Ben hemen Allah için secdeye kapandım. Allah bana buyurdu ki: "Ey Muhammed, Ben, yerleri ve gökleri yarattığım günde sana ve ümmetine elli vakit namazı farz kıldım! Sen ve ümmetin bu namazı eda ediniz!" Sonra üzerime çöken bulutlar dağıldı. Cebrail de yanıma gelerek elimden tuttu ve hemen dönüşe geçtik, ibrahim´e uğradık o bana bir şey demedi. Sonra Musa´ya uğradım, o bana: "Ne yaptın ya Muhammed?" dedi. Ben de: "Rabbim bana ve ümmetime elli vakit namazı farz kıldı" dedim. O bana: "Ey Muhammed, buna ne sen, ne de ümmetin güç yetirebilir" dedi ve Rabbime dönüp hafifletmesini istememi tavsiye etti. Ben de derhal Rabbime döndüm. Sidre-i Münteha´nm yanma geldim. Beni yine bulutlar kapladı. Ben derhal secdeye kapanıp: "Rabbim bizden hafiflet!" diyerek yalvardım. Rabbim de: "Onunu kaldırdım" buyurdu. Bunun üzerine döndüm, yine Musa´ya uğradığımda, "Rabbim onunu kaldırdı" dedim. O da bana: "Dön Rabbinden daha hafifletmesini iste" dedi."

(Enes bu noktada ilgili hadisi: "Bu namazlar, elliye bedel beştir" kısmına kadar anlatıyor ve şöyle devam ediyor: "Sonra dönüşe geçtiler. Bu sırada Peygamber dedi ki: "Ey Cebrail, her semada bizi karşılayan lar "merhaba ehlen" diyerek karşılıyor ve güler yüz gösteriyordu. Fakat bir tanesi selam vermekte ve "hoş geldiniz" demekte kusur etmediği halde hiç gülmüyordu, bunun sebebi nedir?" Cebrail şu karşılığı verdi: ´Ta Muhammed, o kişi, cehennem bekçisi olan Malik adındaki melektir. Yaratıldığı günden beri hiç gülmemiştir, eğer gülmüş olsaydı, sana karşı gülerdi."

Sonra Burak üzerinde dönüşe devam ettiler. Yolda bir kafileye rastladı, bu bir Kureyş kervanı idi. Kervanın içinde bir deve yiyecek taşıyordu, iki tarafına iki çuval yüklenmişti, çuvallardan biri beyaz biri siyahtı. Yanından peygamber geçerken müthiş ürkmüş, tepetaklak yuvarlanarak ayakları kırılmıştı. Peygamberimiz Mekke´ye gelip aynı günün sabahında Miracını anlatınca, müşrikler inkar ve itiraz seslerini yükselttiler. Derhal Ebu Bekir´e koşup: "Ey Ebu Bekir, senin arkadaşın Muhammed, geceleyin bir aylık mesafede bulunan Mescid-i Aksa´ya hem gitmiş, hem de gelmiş. Buna da inanacak mısın?" dediler. Ebu Bekir kendilerine dedi ki: "Eğer bunu O söylüyorsa, inanırız. Zira biz müslümanlar bundan daha garib ve daha ileri haberlerde dahi, O´na inanmaktayız! O bize semalardan haber (vahiy) getirmekte ve biz de bu hususta O´nu tasdik etmekteyiz!" Müşrikler oradan ayrılıp süratle peygambere geldiler ve bunun bir şahidi ve alameti olup olmadığını sordular. Peygamberimiz de kendilerine alamet olarak; kervan içindeki yiyecek yüklü olan ve ürkerek ayaklarım kıran deveyi anlattı. Müşrik ler kervanın gelmesini beklediler, geldiğinde bu olayın vukua gelip gelmediğini sordular. Kervancılarıda olayın, aynen Hz. Peygamberin kendilerine anlattığı şekilde vukua geldiğini anlattılar, işte bu günden itibaren de Ebu Bekr´e "El-Sıddık" denildi."

îbn-i Cerir ve îbn-i Merdüye tefsirlerinde ve Beyhakî Abdurrah-man bin Hişam tarikiyle Enes´ten rivayet ederler. Bu rivayetteki bazı farklılıkları da arz edelim. Enes demiş ki: "Cebrail Resulüllah´a Burak´ı getirdiği zaman, Burak kulaklarını dikmiş (ve üzerine binmesi için peygambere zorluk çıkarmış). Cebrail de: "Ey Burak, Allah´a yemin ederim ki, bugüne kadar sana Muhammed kadar hayırlı ve keremli birisi binmiş değildir! Bu aksilik deneden?" demiştir. Rasulüllah da Burak´a binip hızla yola çıkmıştır. Giderken yol üzerinde görülen bir yaşlı kadın dikkati çekmiş. Cebrail´e bunun ne olduğunu sormuşsa da o: "Yürü ya Muhammed" diyerek yola devam etmişler. Biraz gittiktten sonra yol kenarından bir ses: "Bu tarafa, bu tarafa ya Muhammed!" diye söyleniyormuş. Cebrail derhal: "Yürü ya Muhammed yürü. Bu seslere kulak verme" demiş. Epey ilerlemişler. Bu sırada büyük bir kalabalık: "Selam sana ey evvel, ey ahir, ey haşir!" diyerek kendisini selamlamış lar Cebrail bunların selamına karşılık vermesini söylemiş. O da selam ile karşılık vermiştir. Yolda bu durum üç defa tekerrür etmiş´. Sonra Beytü´l-Makdis´e varmışlar. Burada kendisine üç kadeh sunulmuş. Peygamber, süt kadehini alarak içmiş. Cebrail kendisine: "Tam-fıtrata isabet ettiniz! Eğer suyu içseydini*, ümmetiniz suya boğulurdu; eğer içkiyi içseydiniz ümmetiniz azardı" diye bir açıklama yapmıştır.

Sonra Adem´den beri bütün peygamberler cemaat olup, Peygam ber efendimiz de onlara imam olmuştur. Namazdan sonra Cebrail bir açıklama daha yaparak: "Yoldaki rastladığın yaşlı kadın dünyayı temsil ediyordu. (Dünyanın da, işte bu yaşlı kadının yaşadığı kadar bir ömrü kalmıştır!) [7] Yine yoldaki: "Bu tarafa, bu tarafa!" diye duyulan ve yoldan sapılmasını isteyen ses de, iblisin sesi idi. Kalabalık bir cemaat sesi gibi duyulan ve seni selamlayanlar ise, İbrahim, Mus,a ve Isa peygamberler idi."

Yine Enes hadisi olarak Ahmed ve Ebu Davud Abdurrahman bin Cübeyr´den rivayet ederler. Bu rivayette de denilmiştir ki: "Rasulüllah (s.a.v.) buyurdu: "Ben Miraca çıkarken bazı kavimler gördüm. Bunların tırnakları bakırdandı. Tırnaklarıyla yüzlerini ve göğüslerini tırmalıyor lardı. Bunların kimler olduğunu Cebrail´den sordum. Dedi ki: "Bunlar gıybet edip insanların etlerini yiyenler, (insanları gıyabında çekiştirip) onların şeref ve haysiyetine dokunacak söz sarfedenlerdir." [8]

Katade, Sümame ve Ali bin Zeyd tarikinden îbn-i Merdüye´nin bir takrici var. Onlar da Enes´ten rivayet ediyorlar. Şöyle ki; "Peygamber (s.a.v.) buyurdu: "îsra gecesinde ben bir kavme rastladım, bunlar ateşten makaslarla dudaklarını kesiyorlardı. Tekrar dudakları yerine geliyor, tekrar kesiyorlardı. Bunların kimler olduğunu sorduğumda, Cebrail´in bana cevabı şu oldu: "Bunlar, senin ümmetinin hatip ve vaizleridir. Kendilerinin yapmadığı şeyleri, başkalarına emredenlerdir." [9]

îbn-i Merdüye Katade tarikiyle Enes´ten rivayet eder. O şöyle der: Peygamber´e namaz; îsra gecesinde farz kılınmıştır." [10] îbn-i Mace ve Nevadiru´l-Usül adlı kitabında Hakim-i Tirmizi ve diğerleri Enes´ten şöyle rivayet ederler: Peygamber buyurdu: "Ben, îsra gecesinde cennetin kapısı üzerinde: "Sadakanın sevabı bire ondur, Allah için Ödünç vermenin sevabı ise bire onsekizdir" diye yazılmış olduğunu gördüm. Ödünç vermenin, niçin Sadaka vermekten daha faziletli olduğunu sordum, Cebrail: "Dilenci ihtiyacı olmadığı halde de dilenmiş olabilir, ödünç alan ise, mutlaka ihtiyacı sebebiyle ödünç alır" dedi.

Hafız Bezzar, Katade tarikiyle Enes´den nakleder: "Peygamberi miz, îsra gecesi, Rabbini görmüştür." [11]



[3] Bilakis İbn Abbas´tan nakledilen sahih hadiste: "Eğer o kötülüğü işlemezse, ona bir hasene yazılır, zira o, o kötülüğü Allah için terketmiştir" denilmektedir.

[4] İmam Ahmed de bunu, bu siyak ile sevk ve rivayet etmiştir.

[5] Bu gibi haberlere olduğu gibi inanmak vacibdir. Aklımız bu gibi sırf manevi olan haberlerin künh ve keyfiyetini bilemez. Bilemediği için de inkar veya itiraz etmemelidir. Yüce Allah, bu gibi bazı manevi işleri, maddi işler gibi tecelli ettirmek isterse ettirir. Nasıl tecelli ettirdiğini bilmemek, İnkar ve itiraz etmenin sebebi olamaz.

[6] Allah Teala´nın yerleri ve gökleri yarattığı günde elli vakit namazı farz kılmış olması, bil-fiil farz kılması manasında değildir. Çünkü o günde, henüz bu namaz ile mükellef olanlar yaratılmış değildi. Belki bu, bunu takdir edip Levh-i Mahfuz´a yazmış olması manasınadır. Bu manada o, yine elli namaz olarak yazılmaktadır. Yani kullar bu namazı "beş vakit namaz" olarak eda ederler, fakat elli vakit namaz eda etmişler gibi yazılır. Zira Kur´an´ın da açıkça bildirdiği gibi, her nevi hasene ve salih amel, en azın dan bire on olarak yazılmaktadır, işte, "beş vakit olundukça eda, elli vaktin ecrini eyler Hakk Atâ" sözünün manâsı da budur. Yani hem elli, hem de beştir.

[7] İbn Kesir, bu hadisin bazı lafızlarında münkerlik olduğunu söyler (ki, dünyanın ömrünün yaşlı kadının ömrü kadar kaldığı ifadesi de, bunlardandır.

[8] Ebu Davud bunu, diğer vecihlerden de rivayet eder.

[9] Bunu, Ahmed, Abd b. Humeyd, İbn Merduye, Yezid b. Harun da rivayet eder.

[10] Namazın Îsra gecesi beş vakit olarak farz kılındığı kesindir. Ancak daha önceleri sabah-akşam olmak üzere iki vakit kılınır idi.

[11] Hafız Imadü´d-Dİn İbn Kesir, kesin bir ifadeyle der ki: Ashabı Kiram´dan hiç biri, Rasulüllah´ın Mirac´da baş gözüyle Rabbini gördüğünü söylememiştir. İbn Abbas´tan "Rabbini kalbiyle gördü" diye rivayet edilmiştir. Her kim İbn Abbas´tan; "Rabbini gözüyle gördü" diye rivayet ederse; doğrusu çok garib bir iddiada bulunmuş olur. Zira Ashab´dan hiç birinin böyle bir şey söylediği sahih olarak sabit olmamıştır. Allah ashabın cümlesinden razı olsun. Bağavi´nin tefsirinde: "Bir topluluk, Peygamberin gözüyle Rabbini gördüğü kanaatine sahib olmuştur. Enes, Hasan ve Ikrime´nin sözü budur" demesi, münakaşa götürür bir husustur.

Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, Uysal Kitabevi: 1/273-280.


Konu Başlığı: Ynt: Enes Hadisi
Gönderen: ✿ Yağmur ✿ üzerinde 25 Nisan 2014, 17:19:36
SELAMUNALEYKUM;
Malik bin Enes (ra) çok seviyorum...
Buharı ve îbn-i Cerir´in Şüreyk bin Abdullah tarikiyle Enes´ten naklettikleri haberde şöyle denilmiştir: "Peygamber (s.a.v.), Isrâ gecesi Kabe Mescidi1 nde bulunuyordu, orada uyumakta idi. Bir ara yanma üç kişi geldi. Bunlardan birincisi: "Hangisidir?" dedi, ikinci kişi: "En hayırlılarıdır" dedi. Üçüncü kişi de: "Haydi onların en hayırlısını tutu nuz" dedi. Bu sırada peygamberimizin gözleri uyuyor, kalbi uyumuyor du ve O, onları gözüyle görmüyordu....