๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mucize Ve Büyük Özellikleri => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 23 Aralık 2009, 16:36:44



Konu Başlığı: Ebu Talibin Peygamberimiz Hürmetine Yağmur Duasında Bulunması
Gönderen: Sümeyye üzerinde 23 Aralık 2009, 16:36:44
Ebu Talibin Peygamberimiz Hürmetine Yağmur Duasında Bulunması


ibn-i Asakir Tarih´inde Celheme´den şöyle nakletmektedir. O demiştir ki: "Ben Mekke´ye gitmiştim. Orada kıthk hüküm sürmekte idi. Kureyş ileri gelenleri Ebû Tâlib´e giderek: "Görüyorsunuz ki, vadiler kurudu, çoluk çocuk aç... Lütfedin de yağmur duasına çıkınız" dediler. Ebû Tâlib de duaya çıktı. Yanında öyle bir çocuk vardı ki, yüzü sanki karanlık buluttan sıyrılıp çıkan güneş gibiydi. Etrafında da bazı çocuklar bulunuyordu. Ebû Tâlib O´nun elinden tutarak Kabe´nin yanma gitti, arkasını Kabe´ye dayadı. Çocuğun şehâdet parmağını yukarı tutarak dua etti... Havada ise hiç bulut yoktu. Derken sağdan soldan bulutlar çıkmağa başladı. Yağmur yağmaya başladı, yağdı da yağdı... Vadide seller aktı. Köylü ve kentli herkes bol nimetlere kavuştu... îşte Ebû Tâlib´in aşağıdaki mısraları, bu sebeple söylenmişti:

"Güzel Muhammed! Sen, ne kadar mübareksin!...

Yağmur istenir, yüzün hürmetine senin..."

"Yetimlere ve dullara sen sığınaksın...

Haşim Oğullarına da bir dayanaksın..."

"Onların yanında O, ne kadar kutludur!

Nimete ermişler, bak hepsi de mutludur..."

Ebû Nuaym´in îbn-i Avn tarikiyle sevkettiği bir rivayete göre, Amr bin Saîd demiş ki: Yahudiler Ebû Tâlib´e gelerek ondan bir şey satın almak istedi. Henüz genç yaşta bulunan Peygamberimiz onların yanın da çıkageldi. Onlar O´nu görünce ahş-verişi bırakıp orayı terkettiler ve kaçmaya başladılar. Ebû Tâlib yanındaki adamına: "Koş onların felan yerde önlerine geç ve onlara karşı ellerini çırparak; "Şaşılacak şey, çok şaşılacak şey!" diye bağırmaya başla... Sonra onların sana ne diyecekleirini bekle" dedi. O adam da koşarak gitti ve öyle yaptı... Yahudiler kendisine: "Şaşılacak sen ne gördün? Asıl şaşılacak şeyi bizler gördük!" dediler. Adam onlara hitaben: "Sizler şaşılacak ne gördünüz?" diye sordu. Onlar da şu cevabı verdiler: "Bizler az önce, Muhammed´in yeryüzünde yürüdüğünü gördük, daha ne görelim?"

îbn-i Asakir´in Ebâ´z-Zinâd´dan naklettiğine göre, Ebû Tâlib ile Ebû Leheb güreş tutup yarışmışlar. Ebû Leheb, Ebû Talib´i yenmiş, yere indirip göğsü üzerine çökmüş... Peygamberimiz o zaman yaşı küçük olduğu halde, Ebû Leheb´in saçından tutarak Ebû Tâlib´in üzerinden defetmiş... Ebû Tâlib de ayağa kalkmış... Ebû Leheb demiş ki: "Ey Muhammed! Ben de senin amcanım, o da senin amcan... Niçin bana karşı ona yardım ettin?" Peygamberimiz de: "Ben onu senden daha çok seviyorum" demiş... îşte o günden beri Ebû Leheb de Peygamberimizi sevmezmiş...

îbn-i Sa´d, Sa´lebe bin el-Uzeri´nin oğlu Abdullah´tan şöyle nakleder: Ebû Tâlib, vefatı yaklaştığı zaman Abdü´l-Muttalib´in oğullarını çağırıp kendilerine şöyle nasihatta bulunmuştur: "Bakınız, eğer yeğenim Muhammed´e kulak verir ve O´nu dinlerseniz, dâima hayır ve iyilik üzere bulunursunuz. O halde O´na itaat ediniz, O´na yardım ediniz, işte bu taktirde doğru yolda bulunmuş olursunuz..."

îmanı-ı Müslim´in çıkardığı bir habere göre de, Abdü´l-Muttalib´in oğlu Abbas, bir gün Peygamberimiz´e: "Ey Allah´ın Resulü, sizin amcanız Ebû Tâlib´e bir faydanız veya şefaatiniz olacak mıdır?" diye sormuş. Peygamberimiz de: "Elbette! O cehennemin üst tabakasında ve topukla rına kadar ateşe girmiş olarak ceza görecek... Eğer ben olmasaydım, cehennemin tâ alt tabakasında yanardı" buyurmuştur. Ebû Tâlib´in Peygamberimiz´i çok sevdiği, sevip koruduğu, dâima O´nu düşmanlarına karşı koruyup kendisine destek olduğu târihen bilinen bir husustur...

Yine îbn-i Sa´d, Ajfân bin Müslim´den, Abdullah bin Hâris´e varan bir senedle şöyle bir haber sevkeder: Peygamber Efendimiz´e amcası Abbas: "Yâ Resûlallah, Ebû Tâlib için ümid besliyor musunuz?" diye sormuş. Peygamberimiz de: "Ben Rabbim´den her hayn ummaktayım" diye karşılık vermiş...

(Bunu, Ibn-i Asakir de rivayet etmiştir.) .

Yine îbn-i Asâkir Amr ibn-i Abbas´tan rivayet eder. Amr diyor ki: "Ben bir defasında Peygamber´in (s.a.v.) "Ebû Tâlib´in bende, ödenmesi gerekli bir akrabalık hakkı vardır, onu elbette ödüyeceğim!" buyurduğunu işitmişimdir [54]

îbn-i Asâkîr Hasan bin îmâre yoluyla şu haberi nakletmiştir: "Peygamber Efendimiz ve Ali bin Ebû Tâiib, kendisi hakkında dua edip istiğfarda bulunmak üzere Ebû Tâlib´in kabrine gittiler... Yüce Allah, bu vesile ile aşağıdaki âyetini indirerek ona istiğfarda bulunmaktan nehy etmiş tir... ilgili âyetler şöyledir:

"Peygamber´in ve mü´minlerin müşrikler için istiğfar - etmeleri lâyık değildir..." [55]

Ebû Tâlib´in küfür üzere ölmesi Peygamber Efendimize çok ağır geldi. Bununla ilgili olarak da şu âyet nazil olmuştur:

"Sen, sevdiğine hidâyet veremezsin, fakat Allah istediğini doğru yola iletir..." [56]

Cenâb-ı Hakk, bu âyetteki "Sen sevdiğine hidayet veremezsin" cümlesi ile Ebû Tâlib´i; "Fakat Allah dilediğine hidayet verir" cümlesi ile de amcası Abbas´ı kasdediyor... Her ikisi de Peygamberimiz´in amcalarından idi. Peygamberimizin amcaları arasında en çok sevdiği de Abbas idi." [57]

îbn-i Asâkîr´in Abdullah bir Cafer´den rivayeti ise şöyle: "Peygamberimiz´in amcası Ebû Tâlib vefat ettiği zaman Kureyş´in akılsızlarından biri, Peygamberimiz´in karşısına çıkarak başına toprak saçmıştır. Kızlarından biri koşarak gelmiş, Peygamberimizin başından ve yüzünden toprakları temizlemiş ve ağlamıştır... Peygamberimiz ise şöyle demeye başlamıştır: "Kızım ağlama, kızım ağlama. Muhakkak ki Allah babam koruyacaktır!" [58]



[54] İmam-ı Ahmed´e ve başkalarına göre hadisin aslı ve metni şöyledir: "insanlar falanca veya falanca aileye mensup olmakla benim evliyam (dostlarım) olamazlar1 Benim velilerim, ancak şirkten, küfürden ve günahtan sakınanlardır. Şüphesiz akrabalarımın bir akrabalık hakları bulunmaktadır. Ben de bu hakkı elbette ödeyeceğim!" Görüldüğü gibi, asıl hadis metninde "Ebû Tâlib" adi geçmektedir

[55] Tevbe suresi, 113

[56] Kasas suresi, 56

[57] Şüphesiz Efendimiz, amcası Hamza´yı hepsinden daha fazla severdi. O Hamza ki Allah´ın da Resûlüllah´ın da aslanı idi. Uhud´da şehid düştüğü zaman Peygamberimiz pek çok üzülmüştü. Peygamberimiz´in bir başkası için bu kadar üzüldüğünü söylemek herhalde mümkin değildir. Aynı zamanda Hamza (r.a.), sâbikin-İ evvelin´den idi.

[58] Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, Uysal Kitabevi: 1/152-154.