๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mucize Ve Büyük Özellikleri => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 25 Aralık 2009, 23:36:36



Konu Başlığı: Ebu Süfyan Hadisi
Gönderen: Sümeyye üzerinde 25 Aralık 2009, 23:36:36
Ebu Süfyan Hadisi


Ebu Nuaym, Muhammed bin Kab el-Kurazi´den rivayet eder. O şöyle der: "Peygamber (s.a.v.) Dıhyetü´l-Kelbî´yi Rum kralına elçi ve davetçi olarak göndermişti. Dıhye, Kayser denilen Rumların kralına bir mektup götürüyordu. O sırada Kayser, Humus´ta bulunuyordu. Orada mektubu Kayser´e verdi. Kayser tercümanını çağırıp mektubu okuttu. Mektupta: "Allah´ın rasülü Muhammed´den Rumların sahibi Kayser´e" diye yazılmış olmasına kızan Kayser´in kardeşi, şunları söyledi: "Evvela kendi adını yazan, sana ramların hükümdarı diyeceği yerde sahibi diyen, bir adamın mektubunu okumaya nasıl da değer görebiliyorsun?" Kayser kardeşine: "Vallahi sen, küçükken ahmak idin. Büyüdün mecnun oldun! Sen benim, bana gönderilen bir mektubu okumadan yırtmamı istiyorsun. Bu asla olmaz. Eğer bize mektup gönderen bu zat, kendisinin söylediği gibi hakikaten bir peygamber ise; mektubuna kendi adını zikrederek başlamaya da layık demektir. Sonra bana "Kumun meliki" değil de "sahibi" diye hitab etmiş olmasına gelince, bunda dahi şaşılacak ve kızılacak bir taraf yoktur. Ben hakikatte de; idaremde bulunan rumlann gerecek maliki değil, bir sahibi (arkadaşı) bulunmaktayım. Onları benim idarem altına veren hiç şüphesiz Allah´tır. Eğer Allah dileseydi, beni onların idaresi altına alabilirdi. Böyle bir insan, insanların maliki nasıl olabilir?" Kardeşinin sözlerini bu şekilde cevapladıktan sonra Kayser, mektubu okutmaya devam etti.

Mektup okunduktan sonra huzurundakilere hitab ederek: "Ey Rum topluluğu, mektuptan anladığıma göre bu adam Peygamberimiz İsa´nın bize müjdelediği son peygamber olsa gerektir. Şahsen ben böyle olduğunu zannetmekteyim. Kesin olarak böyle olduğunu bilsem, derhal onun yanma kadar gider, kendisine bizzat hizmet ederim, o abdestini alırken de ona havlu tutar, dökülen abdest sularını elimle tutar, yüzüme sürerek teberrük ederim" dedi. Etrafındaki devlet ve din adamları itiraz ettiler ve dediler ki: "Allah son peygamberini, böyle cahil araplardan mı gönderecek? Bizim gibi kitab ehli olanlar ne güne duruyor. Bu asla olmaz!" Kayser onlara şu karşılığı verdi: "Sizinle benim aramda hakemlik yapacak şey, benim yanımdadır! Kitabımız İncil´dir! O bu davayı halleder! Üzerindeki mühürleri açar, Onun ne dediğine bakarız. İncil´in haber verip müjdelediği peygamber, bu mudur, değil midir, anlarız. Sonra mühürleri yine yerine koruz."

(Not: O sırada incil´in üzerinde oniki mühür bulunuyordu. Her hükümdar onun üzerine altından bir mühür vurarak, açılıp okunmamasını tembihle bir sonraki hükümdara teslim etmiş; bu da bir mühür vurarak kendisinden sonrakine teslim etmiş böylece, Kaysere gelinceye kadar 12 mühür vurulmuştu. Yani İncil´in açılması ve okunması kesinlikle yasaktı. Kesinlikle haramdı. Eğer açıp okuyacak olurlarsa, dinlerinin elden gideceğine, devletlerinin de temelinden yıkılacağına inanıyorlardı.) Buna rağmen Kayser (Heraliyus) Inci´lin getirilmesini emretti, üzerindeki mühürlerin onbir tanesini açtırdı. Son mührün açılmasına sıra gelince papazlar ve patrikler müthiş bir feryat koparıp elbiselerini parçaladılar. Yüzlerini yumruklayıp saçlarını yoldular. Kayser: "Size ne oluyor?" diye bağırdı. Onlar da: "Şu anda senin hükümdarlığın milletinin de dini mahvoluyor!" dediler. Kayser: "Aramızda hakem İncil´dir, mahvolup mahv olmayacağın a bakacağız!" dedi. Onlar dediler ki: "Bunu yapmanızın doğru olup olmadığını iyi düşünmeniz ve bir yetkiliye sorup danışmanız lazımdır!" Kayser: "Kimdir yetkili, kime soracağız?" dedi. Onlar: "Bu hususta yetkili zatlar Şam´da pek çoktur. Şam´a elçiler gönder, onlar sizin namınıza gidip sorsunlar, aldıkları cevabı size getirip ulaştırsınlar" dediler. Kayser: "Peki şu misafirleri huzuruma getirin de kendilerine Muhammed hakkında soralım" dedi. Bunun üzerine Ebu Süfyan ve arkadaşları Kayser´in huzura getirildiler. Kral: "Ey Ebu Süfyan, içinizden peygamber olarak gönderilen bu adam hakkında bize bilgi ver. Bu basite alınacak bir iş değildir. Gücüm yettiği kadar bu hususta bilgi edinmek istiyorum" dedi. Ebu Süfyan şu cevabı verdi:

"Ey Melik, Muhatnmed hakkında sana bilgi verdiğimizde, O´nun önemine inanmayacaksınız. Biz ona sihirbaz deriz, şair deriz, kâhin deriz." Kayser:

"Vallahi, ondan önceki peygamberlere de hep böyle denilmiştir. Sen onun sizin aranızdaki mevkiinden haber ver!" dedi. Ebu Süfyan:

"iyilik ve hayırlılık bakımından, o bizim en hayırlımız dır" dedi. Kayser:

"Zaten yüce Allah, hep kavminin en hayırlı olan zatları onlara peygamber olarak göndermiştir" dedi, ashabının nasıl olduğunu sordu. Ebu Süfyan:

"Kavmimizin yaşları küçük olanları, bazı gençler ve hizmetçiler onun peşine düştüler. Büyüklerimizden, kabile reislerimizden hiç biri O´na tabi olmuş değildir" dedi. Kayser:

"Peygamberlerin ashabı, hep böyledir, zaten. Büyükler ve başkanlara gelince, onlar büyüklük ve reislik gururu ile, tabi olmaktan kaçınmışlardır! Sen şimdi bana, ashabının onu terk edip etmediğini haber ver" dedi. Ebu Süfyan:

"Hayır, onun ashabından bir teki bile onu terk etmiş, onun dinine girdikten sonra, dininden ayrılmış değildir" dedi. Kayser:

"O´nun dinine girenlerin sayısı gittikçe artıyor mu?" dedi. Ebu Süfyan:

"Evet artıyor" dedi. Kayser:

"O´nun hakkında verdiğiniz bilgiler, gerçekten beni onun hakkında iyi ve isabetli düşünmeye sevkediyor. Öyle zannediyorum ki O zat, az zaman sonra benim tahtıma ve ülkeme de hakim olsa gerektir. Ey Rum cemaatı! Geliniz, bilerek ve isteyerek O´na tabi olalım! Mektubuna müsbet cevap verelim. Ayrıca güzel Şam´ımızı işgal etmiyeceğine dair kendisinden söz alalım. Zira hiç bir peygamber kendisinden söz alman hususta, hilafına hareket etmemiştir. Yeter ki biz onun, bizleri Allah´a olan davetine icabet edelim, yeter ki kendisine itaat edelim. Haydi sizler bu hususta bana itaat ediniz!" dedi.

Etrafındaki din ve devlet adamları Kayser´e hep bir ağızdan: "Asla bu hususta sana itaat ve teslimiyet göstermeyiz!" diye bağırdılar.

Ebu Süfyan der ki: "Vallahi ben bu sırada, Muhammed hakkında bir söz söylemek istedim; eğer o sözü söylese idim Muhammed´i Kayser´in gözünde küçük düşüreceğime inanıyordum. Fakat benim bu yalanıma Kayser´in inanmayacağı ve beni yalancı sayacağı korkusu ile, söylemekten vazgeçtim. Sonra Muhammed´in Miracı hakkındaki sözlerim hatırlayarak, bunları Kayser´e aktarmak ve bu belki yolla Kayser´in O´nu küçük görmesini sağlamak sevdasına kapıldım ve dedim ki: "Ey Kayser, sana Muhammed´den bir haber ileteyim, onun nasıl bir

yalancı olduğunu belki bundan anlarsınız." Kayser: "Neymiş o haber?" dedi. Ben de dedim ki:

"O bir gecede Mescid-i Haram´dan kalkıp sizin şu Mescid-i Aksa´nıza geldiğini, sonra aynı gecede yine sabah olmadan Mekke´ye döndüğünü iddia eder. Sen bu hususta ona inanır mısın?"

Bu sırada Kayser´in yanında bulunanlardan Kudüs patriğinin söze karıştığı ve izin alarak şunları söylediği duyulur: "Ey hükümdar, ben Muhammed´in Mescidimizi ziyaret ettiği geceyi biliyorum. Zira ben her gece Mescidin bütün kapılarını kapattırdıktan sonra giderdim. O gece de yine Mescid´in bütün kapılarını teker teker kapattırdım. Fakat hizmetçiler kapılardan birini kapatmaya muvaffak olamadılar. Orada hazır bulunan ne kadar hizmetçi ve işçi varsa hepsini toparlayıp bu kapının kapatılmasını istedim. Yine de mümkün olmadı. Asla kapı yerinden kıpırdamıyordu. Sanki bizler bir dağı yerinden oynatmaya çalışıyormuşuz gibi. Marangozları çağırmaya mecbur kaldık. Onlarda geldiler: "Bu kapının ya üzeri çökmüş, ya da binada oturma olmuş. Ne olduğunu ancak yarın sabah anlar, gereken tedbiri alırız" dediler.

Mecburen bu kapıyı açık bırakıp gittik. Sabahleyin geldiğimizde kapının zaviyesinde bulunan bir taşın delindiğini, geceleyin bir binitin ona bağlanmış olduğunu anladım. Oradaki arkadaşlarıma dedim ki: "Kapının bir türlü kapanmamasının sırrı çözülmüştür! Bu gece muhakkak bir peygamberin olağanüstü bir olayı vukua gelmiştir ve bu peygamber bizim mescidimize bu kapıdan girerek içerde namaz kılmıştır."

Bunun üzerine Kayser: "Ey Rum cemaatı! Sizler bilmektesiniz ki, îsa (a.s.) kendisinden sonra ve kıyametten önce bir peygamberin geleceğini müjdelemiştir, işte Peygamberimiz isa´nın müjdelediği peygamber bu zattır. Geliniz bu zatın mektubuna müsbet cevap verelim! Bizleri davet ettiği yeni dini kabul edelim!" diyerek etrafında­kilere seslendi. Onların kesinlikle böyle bir şeye yanaşmadığını görünce: "Ey Cemaat! Hükümdarınız sizleri sırf imtihan için böyle bir şeye davet etti, ne derece dininize bağlı olduğunuzu ölçmek istedi. Sizler de alenen hükümdarınıza sövüp saydınız, asla dininizi değiştirmeyece ğinizi gösterdiniz" demek zorunda kaldı. Bunun üzerine oradaki din ve devlet büyükleri derhal Kayser´e secde ettiler. Bağlılık ve itaatlarım izhar edip ortaya koydular." [38]




[38] Bunu, Ebu Süfyan´dan, daha güzel bir senedle Buhari dahi rivayet etmiştir. Sadece Buhari´nin rivayetinde, "Kudüs patriğinin, açık kalan ve kapatılamayan kapı hikayesi" yoktur ve olayda geçen Kayser´in (ki, Rumlar umumiyetle krallarını bu kelime ile anarlar), kral

Herakiiyüs olduğu, ismen zikredilmektedir

Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, Uysal Kitabevi: 1/294-297.