๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mucize Ve Büyük Özellikleri => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 28 Aralık 2009, 14:42:47



Konu Başlığı: Devs Kabilesi Heyetinin Gelişi Sırasında Görülen Mucizeler
Gönderen: Sümeyye üzerinde 28 Aralık 2009, 14:42:47
Devs Kabilesi Heyetinin Gelişi Sırasında Görülen Mucizeler


îbn-i Sa´d Vâkıdî´den, o Velîd bin Müslim´den, o da Münir bin U-beydullah´tan şöyle nakleder: Devs´li Ümmü Şerîk´in kocası Ebul-Akr, Devs´ten hicret edenlerle birlikte hicret edip Ebû Hüreyre ile birlikte Resûlüllah´m huzurunda müsülüman oldu... Hanımı Ümmü Şerîk ise, başından geçenleri şöyle anlatır: Kocam Ebû´l-Akr´m yakınları gelip bana sordular: "Sen de kocan gibi, Muhammed´in dînini kabul ettin mi?" Ben de kendilerine "Evet, ben.de onun dîni üzerinde bulunuyorum!" de dim... Onlar bunu öğrenince çok kızdılar ve: "Vallahi sana çok şiddetli bir şekilde azap ve işkence edeceğiz!" dediler. Sonra beni yürümesi kötü bir deveye bindirerek yola çıktılar... Yoldan bana yiyecek olarak sâdece ekmek ve bal veriyorlar, fakat bir damla su vermiyorlardı. Öğle vakti yaklaşırken bir yere indiler, çadırlarını kurup içinde istirahata çekildi ler. Beni ise, kızgın öğle güneşinin altında dışarıda bıraktılar... Nihayet ben Güneş´in ve susuzluğun te´siriyle kendimden geçmişim. Aklım ça lışmıyor, gözüm görmüyor, kulağım da söylenenleri işitmiyordu... Onlar, bu şekilde bana üç gün işkence ettiler... Üçüncü günü bana: "Üzerinde bulunduğun dîni, yâni müslümanlığı terk et!" diyerek baskı yapıyor lardı. Fakat ben oların bu söylediklerini ancak, kelime kelime duyabili yor, tam bir cümle halinde söylediklerini anlamıyordum. Bu derece perişan olmuştum. Fakat herşeye rağmen niçin işkence ettiklerinin şu urunda olduğumdan, sözle kendilerine cevap vermeye gücüm yetmese de, Şehâdet parmağımla semâya işarette bulunarak "Allah´ın Vahdâdiyetini" ifâde etmek istiyordum... Allah´a yemin ederim ki çok perişan bir halde idim ve bütün gücümü ve şuurumu kaybetmek üzere bulunuyordum. Tam bu sırada, göğsümün üzerinde bir su kovası belirdi. Alıp içtim. Sonra kova çekildi... Baktım, su kovası semâya doğru çekili­yor... Sonra ikinci ^efâ bana su kovası sarkıtıldı. Ben de alıp içtim. Sonra kova yine çekilmeye başladı... Ben suya henüz kanmadığımdan kovayı tutmak istedimse de, o yine semaya d rv. çekildi... Sonra üçüncü defa su kovası sarkıtıldı. Ben de alıp içtim, ^ ıue suya kandım, başıma, yüzüme ve elbisem üzerine bolca su döktüm ve iyice serinlemiş de ol dum... Onlar çadırlarından çıkıp benim bu hâlimi görünce şaşırdılar ve: "Bu nedir?" diye sormaktan kendilerini alamadılar... Ben de kendileri ne: "Bu, Allah´tandır, O´nun bana rızık olarak gönderdiği birşeydir!" karşılığını verdim. Onlar önce buna inanmadılar, koşarak gidip su kırba ve kablarını birer biren kontrol ettiler. Hepsinin olduğu gibi durduğunu, hiçbirinin ipinin çözülmemiş olduğunu gözleriyle gördüler... Sonra iyice düşünüp insafa geldiler ve dediler ki:

"Ey Ümmü Şerîk, gerçekten bu sana, kendisine inandığın Rab´binden gelmiş bir rızıktır. Senin RabTain, bizim de Rab´bimizdir.

Böylece hiçbir yaratılmışın gücünün yetmiyeceği bir şekilde sana imdâd eyleyen Allah, hiç şüphe etmiyoruz ki islâm´ı da bizler için seçip emreden Allah´tır! Senin inandığın gibi, bizler de inanarak müslümanlığı kabul ediyoruz!"

işte onlar orada, bu şekilde müslüman oldular ve müslüman ol duklarını bizzat Hz. Peygamberce izhâr edip O´nun huzurunda îlân et meleri için Resûlüllah (s.a.v.)´e hicret ettiler... Bana da bundan sonra çok itibâr ve hürmette bulundular. Allah´ın bana olan lütfunu da itiraf ettiler..."

Ümmü Şerîk, kendisini Hz. Peygamber´e hibe eden kadındır. Hiç bir mehir istemeden Hz. Peygamber ile nikahlanabileceğini bildirmiş ti... Hz. Aişe de bu olay üzerine şu sözleri sarfetmişti: "Bir kadın, hiçbir mehir istemeden kendisini hibe ettiğini söylediği zaman, bence o kadın da bir hayır yoktur!" işte bunun üzerine de Allah şu âyetini indirmişti: "...Kendisini mehirsiz olarak Peygamber´e hibe eden ve Peygamber´in de kendisini almak istediği inanmış bir kadım; diğer mü´minlere değil, sırf sana mahsûh olmak üzere helâl kıldık..." (Ahzâb, 50. âyetten) Bu âyet indiği zaman Hz. Ayşe, Peygamberimiz´e hitaben: "Allah, senin arzunu yerine getirmekte ne kadar çabuk davranıyor!" demişti...

(Fakat, İbn-i Abbâs ve Mücâhid gibi zâtların belirttikleri veçhile, Hz. Peygamber (s.a.v.); kendisini O´na hibe eden kadınlardan hiç biri ile, ne Ümmü Şerîk ne diğerleri ile, asla evlenmiş değildir...)

Yine îbn-i Sa´d Arim bin Fadl´dan, o Hammâd bin Zeyd´den, o da Yahya bin Saîd´den şöyle nakleder: Ümmü Şerîk, yurdundan hicret ede rek yola çıktığı zaman, yanında hanımı ile birlikte yolculuk eden bir yahûdî de vardı... Ümmü Şerik oruçlu idi. Kendisiyle birlikte yolculuk eden yahûdî, hanımına, Ümmü Şerîk´e iftar zamanında su vermemesi için sıkısıkı tenbihte bulundu... Bu şekilde akşamlayıp gece istirahatına çekildiler. Ümmü Şerîk, geceleyin göğsünün üzerine küçük bir su kovası konulmuş olduğunu gördü, alıp bundan içti... Oradaki yahûdî, hanımına seslenerek: "Hanım, ben bu kadının su içerken ses çıkardığını duydum! O suyu nereden bulmuştur?" dedi... Karısı da yahûdîye cevap verdi: "Vallahi ben ona su vermiş değilim!"

Ümmü Şerîk´in, yanında bir tulum vardı. Bâzıları bu tulumu ariyet olarak alır ve birtakım bereketlere nail olurdu... Bir gün adamın biri gelip, onu satın almak istedi. Ümmü Şerîk de onu, yine ariyet olarak (bir müddet kullandıktan sonra teslim edilmek üzere) verebileceğini söyle di... Sonra Ümmü Şerik, bu tulumu üfleyerek şişirdi ve güneş görecek bir yere astı... Bir müddet sonra tulumun yağ ile dolduğunu gördüler... Bu yüzden denilir ki: "Allah´ın âyet ve mucizelerinden biri de, Ümmü Şerîk´in tulumudur!" (Bu olayla ilgili bâzı rivayet yolları, ileride "Yiye ceklerin bereketlenip çoğalması" bölümünde gelecektir...)[9]


[9] Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, Uysal Kitabevi: 2/45-46