๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mucize Ve Büyük Özellikleri => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 26 Aralık 2009, 17:55:13



Konu Başlığı: Bedir savasi ile ilgili Mucize ve Alametler
Gönderen: Sümeyye üzerinde 26 Aralık 2009, 17:55:13
BEDİR SAVAŞI İLE İLGİLİ MUCİZE VE ALAMETLER


Şanı yüce Allah buyurur; "(Allah mü´minlere yardım eder). Nitekim Allah size Bedir´de de yardım etmişti." [1]

Yüce Allah buyurur: "Siz, Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da: Ben size, birbiri ardınca bin melek ile yardım edeceğim" diye duanızı kabul buyurmuştu." [2]

Yüce Allah buyurur: "Karşılaştığınız zaman onları sizin gözlerinize az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu ki yapılmış bir işi yerine getirsin, işler hep Allah´a döndürülecektir." [3]

Buhari ve Beyhakı İbni Mesud´dan rivayet eder. O şöyle demiştir: "Umre niyetiyle Mekke´ye giden Sa´d bin Muaz orada Ümeyye bin Halefin hanesine misafir olarak indi. Ümeyye Şam seferine çıktığı zaman Medine´ye uğradığında Sad´m hanesine inerdi. Ümeyye Sa´d´e şu tembihte bulundu: "Dikkat et, tam öğle üzeri olduğunda ve ortalık tenhalaştığında Kabe´ye gider ve tavafım yaparsın." Sa´d de öyle yaptı. Tavafını yaparken yanına Ebu Cehil geldi ve: "Bu Kabe´yi tavaf eden kimdir?" dedi. Sa´d bin Muaz da: "Ben Sa´d´im" diye cevapladı. "Sen Muhammed´e ve onun arkadaşlarına sığındığın halde, şimdi gelip emniyet içinde Kabe´yi tavaf mı ediyorsun?" dedi. Derken birbiri ile atışmaya ve sövüşmeye başladılar. Umeyye Sa´d´e dedi ki: "Sen Ebu´l-Hakem´e karşı sesini yükseltme sakın. Zira o bu vadinin en büyüğüdür." Sa´d ona şu karşılığı verdi: "Vallahi sen beni Kabe´yi tavaf etmekten men edersen, ben de senin Şam ticaretine engel olurum!" Ümeyye Sa´d´e: "Sesini yükseltme, sesini yükseltme" diye tekrarlıyor ve onu teskine çalışıyordu. Sa´d gadaba gelip: "Beni rahat bırak ya Ümeyye! Vallahi ben Peygamberimizin seni öldüreceğini, kendisinden işitmiş bulunuyorum!" dedi. Ümeyye hayretle: "Beni mi?" diye sordu. Sa´d de: "Evet" dedi. Ümeyye bunun üzerine: "Vallahi Muhammed konuştuğu zaman yalan söylemez" diyerek evine gitti ve hanımını durumdan haberdar etti. O da: "Vallahi Muhammed konuştuğu zaman yalan konuşmaz" demiş.

Bedir savaşı için hazırlıklar yapılması hakkında Kureyş tarafından ilan edildiği zaman, Ümeyye bin Halefe hanımı şu hatırlatmayı yaptı: "Hani umre için Medine´li dostun sana geldiği zaman ne söylemişti?" Ümeyye hanımına şu karşılığı verdi: "Bu takdirde ben de Bedir savaşına çıkmam!" Ebu Cehil gelip durumu öğrendiği zaman: "Ya Ümeyye, sen Kureyş´in eşrafındansm, bizimle hiç olmazsa bir iki gün olsun bulunuver" dedi. O da bunu kabul etti ve avaşa çıktı. Sonunda katledildi."

tbni îshak, Hakim ve Beyhakî´nin îkrime tarikiyle îbni Abbas´tan ve Urve bin Zübeyr´den, yine Beyhakî´nin îbni Şihab´dan bir rivayeti var. Onlar demişlerdir ki: "Ebu Süfyan´m Kureyş´in hazırlıklı olması için Damdam bin Amr el-Gıfari´yi göndermesinden üç gün öncesi idi. Abdülmuttalib kızı Atike, bir rüya gördü. Kardeşi Abbas´a bu hususta haber saldı ve dedi ki: "Kardeşim ben mühim bir rüya gördüm ve çok korktum. Kavminin üzerine büyük bir belanın gelmesinden çok endişe etmekteyim. Şöyleki adamın biri devesine binmiş geliyordu, Ebtah dediğimiz yerde durdu ve: "Ey vefasız zalimler, kellelerinizin düşeceği yere gitmeye hazır olunuz!" diye üç defa bağırdı. İnsanlar da taplanıp onu can kulağı ile dinlediler. Sonra devesi üzerinde Mescid´e girdi, insanlar da etrefında toplanmış idi. Sonra devesi onu Kabenin üzerine çıkardı. O oradan insanlara bağırıyordu: "Ey vefasız zalimler, başlarını zın düşeceği yere gitmek üzere hazırlanın bakalım" diye... Bunu üç defa tekrar etti ve devesi üzerinde Kubeys dağının başında göründü. Yine aynı şekilde ve üç defa oradan da bağırdı. Sonra bir taş alıp fırlattı ki, bu taş yuvarlanarak aşağıya düştüğü zaman, bütün evler sarsıldı ve bütün evlere taşın parçalarından girdi."

Abbas kardeşi Atike´nin bu rüyasını dinledikten sonra: "Vallahi bu korkunç bir rüyadır, sakın bunu kimselere açma" dedi. Atike de: "Sen de kimselere açma. Eğer Kureyş bunu duyacak olursa, bize işkence ederler" dedi. Abbas kardeşinin yanından ayrılıp çıktı. Giderken yolda Velid bin Utbe´ye rastladı. Utbe onun samimi bir dostu idi, Atike´nin rüyasını ona söyledi ve kimselere açmaması içinde ona tembihte bulundu. Velid de bunu babası Utbe´ye açtı. Derken bu Kureyş arasında yayılıp konuşulmaya başladı. Abbas bu hususta der ki: "Bir gün ben Kabe´ye gidiyordum. Ebu Cehille karşılaştım. Bana dedi ki: "Ey Abbas sizin aranızdan ne zaman kadın peygamber çıktı?" Ben kendisine: "Bu nedir?" dedim. O dedi ki: "Atike´nin gördüğü rüyayı söylüyorum! Yani siz içinizden bir erkek peygamber çıkmasına razı olmadınız da, bir de kadın peygamber mi çıkardınız? Atike´nin anlattığı o üç haykırış için, bekliyeceğiz ve kimilerin başlarının uçacağını da göreceğiz. Eğer o haklı çıkarsa bir diyeceğimiz olmaz. Eğer yalancı çıkarsa, o zaman da Arabm içinde en yalancı ailenin, sizin aileniz olduğunu ilan edeceğiz!"

Atike´nin rüyasından üç gün sonra idi, Ebu Süfyan´m hazırlıklı olmak üzere Kureyş´e Damdam bin Amr´i gönderdiği öğrenildi. Damdam devesi üzerinde Mekke´ye gelmiş ve Ebu Süfyan´m ticaret kafilesini vurmak üzere Muhammed´in ve adamlarının yola çıktığı haberini getirmiş ve derhal harbe hazırlamlmasmı söylemiştir. Onlar da derhal hazırlanıp Bedr´e çıktı ve orada savaştı. îşte orada Kureyş´in başına gelenler gelmiştir. Atike ise, bu olaydan sonra bir takım şiirler söyleyip duygularım dile getirmiştir."

(Ahmed), Beyhakî ve Ebu Nuaym İbni Ebu Talhadan, o da tbni Abbas´tan rivayet ediyor: "Mekke´lilerin ticaret kervanı Şam´dan dönüyordu, Medine´liler bundan haberdar oldular ve kervanı karşılamak üzere çıktılar, yanlarında Peygamber (s.a.v.) de vardı. Mekke´liler, durumdan haberdar olup, peygamber ve arkadaşları kervanı vurmadan ona yetişmek üzere derhal geceleyin yola çıktılar. Peygamber ve arkadaşları kervana yetişemediler. Zaten Cenabı Hak kendilerine iki taifeden birini vadetmişti. Onlar ise Kureyş´le karşılaşmaktan ziyade kervanla karşılaşmak istiyorlardı. Bunu daha iyi ve daha kolay buluyorlardı. Fakat kervan geçip gitmişti. Bunun üzerine peygamberimiz ve ordusu, Kureyşi karşılamak üzere yoluna devam etti. Kureyş oldukça kuvvetli ve kalabalık idi. Bunun için müslümanlar Kureyş´ie karşılaşmayı hoş görmüyorlardı. Peygamberi miz ve ordusu bir yerde konakladılar. Suyun bulunduğu yerle aralarında ayakların kaydığı kumluk bir kısım bulunuyordu ve bundan müslümanlara bir zayıflık arız olmuştu. Şeytan da durmayıp kalplere vesvese veriyordu. Diyordu ki: "Hani sizler Allah´ın evliyası (dostları) olduğunuzu iddia ediyorsunuz, Allah´ın rasülü de aranızdadır. Buna rağmen suyun başım tutmakta galebe çalan müşrikler oldu. Siz ise ne hallerle uğraşıyorsunuz!" [4]

Derken Allah kuvvetli ve bereketli bir yağmur verdi. Müslümanlar hem bol bol bundan içtiler, hem de bütün temizliklerini yaptılar ve böylece; şeytanın üzerlerindeki pisliğini de yüce Allah, onlardan gidermiş oldu. [5]

Yağmurun şiddetiyle kumluk arazi de sertleşip, seyr ve harekete elverişli bir hale gelmişti. Kalkıp Kureyş´in üzerine yürüdüler. Allah; elçisi Muhammed´e (s.a.v.) ve mü´min kullarına bu savaşta bin melek göndererek imdad eyledi. [6] Bir tarafta, emrindeki beşyüz melekle Cebrail, bir tarafta da emrindeki beşyüz melekle Mikail bulunuyordu. Şeytan dahi Süraka bin Malik suretinde bu savaşa katılıyor, emrindekileri de Müdlic oğulları suretinde harbe sokuyordu. Ayrıca şeytan müşriklerin yanma gelip: "Bu gün sizi yenebilecek bir kimse yoktur, ben sizin yardımcınızım. Zafer sizindir!" diyerek onları kışkırtıyordu. Nihayet iki kuvvet birbirine girdi. Bu sırada çok manalıdır ki Ebu Cehil´in de şöyle dua ettiği duyuldu: "Allah´ım, hangimiz hakka daha yakın ve layık isek, zaferi ona nasib eyle!"

Peygamber (s.a.v.); ellerini semaya kaldırıp şöyle dua etti: "Allah´ım, şu bir avuç muvahhid burada helak olursa, yeryüzünde sana kulluk edecek kimse bulunmaz!" Cebrail (a.s.) bu sırada Peygamberimi ze: "Yerden bir avuç toprak alıp başlarına saç!" dedi. Peygamberimiz de öyle yaptı oradaki müşriklerin hepsinin ağız, burun ve gözlerine bu topraktan girip onları perişan etti. Arkalarını dönerek savaş meydanını terkettiler."

Beyhakî, Musa bin Ukbe tarikiyle îbni Şihab´dan ve Urve bin Zübeyr tarikinden rivayet ettiğine göre, bu ikisi demişlerdir ki: "Kureyş Bedre yürüdüğü zaman, gün batımı sırasında Cühfe denilen yere indiler, içlerinde Abdul-Muttalib oğullarından Cüheym bin Salt adında bir adam vardı. Cüheym başını uykuya kor komaz uykuya dalar ve korkuyla uyanır. Arkadaşlarına der ki: "Benim tepemde dikilen atlıyı gördünüz mü?" Arkadaşları da: "Hayır, sen delirmişsin!" derler. Cü heym: "Ne delirmesi yahu! Atlı adam tepeme dinelmişti ve şöyle diyordu: "Ebu Cehil katledildi! Utbe, Şeybe, Zem´a, Ebul-Bahteri, Ümeyye de katledildi! Ve daha Kureyş eşrafından bir takım isimler saydı" der. Arkadaşları Cüheym´e: "Şeytan seninle oynamış" karşılığını verdiler. Fakat bu konuşmayı Ebu Cehil´e aktarırlar. Ebu Cehil öfkeyle şu karşılığı verir: "Haşim oğullan yalan söylediği gibi, Muttalib oğulları da yalan söylüyor! Yarın kimin öldürüleceğini gözleriyle görürler!"

îbni Sa´d ve Beyhakî, îbni Ömer´in: "Peygamber (s.a.v.), Bedir savaşına 315 savaşçı müslümanla katıldı" dediğini rivayet eder. Yine bu rivayete göre îbni Ömer demiştir ki: "Rasulüllah efendimiz, Bedre çıktığı zaman şöyle dua buyurmuştur: "Allah´ım onlar yayadırlar, onlara binit ihsan eyle! Allah´ım onlar çıplaktır^ onlara giyecek şeyler ver! Allah´ım onlar açtırlar, onları doyur!"

Böylece yüce Allah onlara Bedir günü büyük bir fetih ihsan eyledi; her biri bir takım yiyecek, giyecek ve binitlerle geri döndüler."

(Ebu Yala), Hakim ve Beyhakî Ali´den rivayet ederler: "Biz Bedre çıktığımızda Sadece iki atımız vardı: Biri Zübeyr´in diğeri de Mikdad bin el-Esved´in idi."

Beyhakl´nin tek başına Ali´den olan rivayeti de şöyledir: "Biz Bedr´e çıktığımızda yolda iki adam yakaladık, biri kaçtı, birini tutup sorguya çektik: "Kureyş´in askeri ne kadardır?" diye sorduk. Adam söylemedi. Kendisini dövdük ve sıkıştırdık, yine de söylemedi. Sadece: "Sayıları pek çok, kuvvetleri de öyle" diyerek maneviyat kırıcı sözler sarfediyordu. Adamı Peygamberimize getirdik. Peygamberimiz kendisi ne: "Kureyşin sayısı ne kadar?" diye sordu. Adam haber vermedi. Peygamberimiz bu seferde: "Günde kaç hayvan boğazlıyorlar?" dedi. Adam: "Her gün, on hayvan boğazlayıp yiyorlar" dedi. Peygamberimiz de: "Her yüz kişi için bir deve kesiyorlar. Sayıları bin kişidir" buyurdu.

(îbni İshak ve Beyhakî´nin diğer bir rivayetinde: Adam: "Bir gün on, bir gün dokuz hayvan boğazlıyorlar" demiş. Efendimiz de: "Demek ki sayıları, bin ile dokuz yüz arasındadır" buyurmuştur.)

îbni Sad, îbni Rahuye, İbni Meni ve Beyhakî, îbni Mesud´un şöyle dediğini rivayet ederler: "Bedir günü, düşman bize az gösterilmiştir. O kadar ki ben, yanıbaşimdaki arkadaşıma: "Ne dersin, sayıları yetmiş kadar var mı?" diye sormuştum. O da bana: "Yüz kadar var" diye cevap vemişti."

Beyhakî Musa bin Ukbe tarikiyle îbni Şihab´dan şöyle rivayet eder: "Peygamber (s.a.v.) Bedir gününde uzanıp yatmak istedi ve ashabına şu tenbihte bulundu: "Sakın benim iznim olmadan savaşa başlamayınız!"

Kendisine uyku galebe çalıp iyice daldı. Uyandığı zaman, Allah kendisine düşmanın sayısını çok az olarak gösterdiğini bildirdi. Gerçekten savaş olsun, her iki taraf birbirine girsin diye, Allah müslümanlarm sayısını da Kureyş´e gayet az olarak göstermiştir.

(Beyhakî´nin Îbni Abbas´tan olan rivayetinde de: İki taraf birbirine yaklaştığı zaman, Allah müslümanları müşriklerin gözünde, müşrikleri de müslümanlarm gözünde az olarak göstermiştir" denilmektedir.)

Yine Beyhakî Ali´den rivayet eder: "Vaktaki düşman bize iyice yaklaştı, biz de onların karşısında bir güzelce saf tuttuk. Onların içinde kırmızı tüylü bir deveye binmiş bir adam dolaşmakta idi. Peygamberimiz derhal o adamın kim olduğunu sordular ve şunları ilave ettiler: "Eğer bu topluluğun içinde iyiyi emreden birisi varsa, muhakkak o kişi; bu kırmızı tüylü deve üzerinde dolaşan kişidir!" Hamza biraz yaklaşıp Peygamberimize dedi ki: "O kişi, Utbe bin Rabiadır, ya Rasülallah!" O onlara savaşı bırakmayı ve geri dönmeyi telkin ediyordu ve diyordu ki: Ey kavmim! Bunun bütün mesuliyetini ve utancını geliniz Sadece benim başıma sarınız! Utbe, korktu da savaşı bıraktırdı deyiniz!" Fakat Ebu Cehil buna karşı çıkıp savaşmakta ısrar etmiştir."

(Beyhakî´nin diğer bir rivayetinde, bu sırada Peygamberimizin: "Eğer onlar Utbe´ye itaat etselerdi, şüphesiz çok yerinde hareket etmiş olacaklardı" buyurduğu kaydedilmektedir.)

Müslim, Ebu Davud ve Beyhakî Enes´ten rivayet ederler: O demiştir ki: Peygamber (s.a.v.) Bedir günü şöyle buyurdu: "işte burası, filanın yarın cansız düşeceği yerdir, inşaallah! Burası da, filanın yarın cansız düşeceği yerdir, inşaallah! îşte şurası da filanın yarın cansız düşeceği yerdir, inşaallah!"

O böyle buyuruyor ve her defasında da elini yere dokundurarak işaret ediyordu. Qnu hak elçi olarak gönderen Allah´a yemin ederim ki, hiç biri onun eliyle işaretlediği yerden başka yere düşmedi. O nereyi onun için işaretledi ise, o oraya cansı olarak düştü. Sonra cesetler toplanıp kuyuya atıldı. Sonra efendimiz gelip isim isim onlara hitab etti ve şöyle buyurdu:

- "Nasıl, Rabbinizin size vadettiğini, aynen buldunuz değil mi?

Ben, gerçekten rabbimin bana vadettiğini, aynen bulmuş bulunuyorum!"

Yanındakiler:

-"Ey Allah´ın rasülü, cansız cesetlere hitab mı ediyorsunuz?" dediler. Efendimiz de buyurdu ki:

- "Siz, söylediklerimi onlardan daha iyi duyuyor değilsiniz! Şu kadar var ki onlar cevap vermeye kadir değillerdir."

Beyhakl Musa bin Ukbe tarikiyle İbni Şihab´dan şöyle nakleder: "Peygamber efendimiz Bedre çıkılması hususunda istişarenin tamamlanmasından sonra buyurdu ki: "Haydi Allah´ın ismi üzerine çıkınız! Çünkü bana onların cesetlerinin cansız olarak düşeceği yerler gösterilmiştir." Ebu Nuaym´m îbni Mesud´dan olan rivayeti de yine bu mealdedir. [7]

Beyhakî îbni Mesud´dan ise şunu rivayet eder: "Ben hiç bir kimsenin isteğini Peygamberimizin Bedr günündeki isteği şiddetinde istemiş olduğunu görmüş değilim. Peygamberimizin o gün, Allah´a olan isteği ve münacatı o kadar kuvvetli ve şiddetli idi ki, o şöyle diyordu: "Ey Allah´ım! bana olan ahdini ve vadini mutlaka yerine getir! Allah´ım! Eğer sen şu bir avuç muvahhidin helak olmasına imkan verecek olursan, yeryüzünde sana senin istediğin gibi ibadet edecek kimse kalmaz!"

Sonra bize doğru döndüğünde, mübarek yüzünün sevinç ve sürurdan ayın ondördü gibi parladığını gördük. O etrafına nur ve huzur saçan bu yüzle şöyle diyordu: "Şimdi ben, sanki onların cesetlerinin akşam üzeri cansız düşeceği yerleri görür gibiyim!"

Müslim ve Beyhakl îbni Abbas´tan şöyle nakleder: "Bana Ömer İbnül Hattab (r.a.) söyledi. Şöyleki: "Bedr günü Rasulüllah müşriklere baktı, onların sayısı bin kadar idi. Ashabının sayısı ise üç yüz on yedi kadar idi. Bu durumda Allah´a yönelip içten ve çok ısrarlı bir dua etti: "Kıbleye dönüp ellerini yukarı kaldırarak niyazda bulundu. O derece ki, bu sırada cübbesi omuzundan yere düşmüştü. Ebu Bekir de gelip cübbesini yerden aldı ve Rasulüllah´ın omuzuna koydu. Sonra Rasulüllah´ı kucakladı ve dedi ki: "Ey Allah´ın Peygamberi, Rabbine olan niyazın yeterlidir. O sana olan vadini, şüphesiz yerine getirecektir."

îşte bunun üzerine aşağıdaki ayet nazil oldu:

"Siz, Rabbinize sığınıp ondan yardım istiyordunuz. O da: "Ben size birbiri ardınca bin melek ile yardım edeceğim" diye duanızı kabul buyurmuştu." [8] Gerçekten yüce Allah; onlara birbiri ardınca gönderdiği bin melek ile yardım eylemiştir.

(tbni Abbas, açıklamasına devam ederek diyor ki:) Bu savaşta mesela, önündeki müşriki takip eden bir müslüman, onun izince gider, derken bir darbe işitir, bu darbenin müşrikin tepesine indiğini görür, hatta atlı bir askerin atma hitaben: "Haydi aslanım" diye haykırışını işitir, fakat darbeyi vuranı, atını süreni göremezdi. Önüne baktığında ise müşriki cansız yere serilmiş olarak görürdü. Nitekim ensardan bir adam, bu husustaki gördüklerini Rasuîüllah´a anlattığı zaman, Rasulüllah şöyle buyurmuştur: "Evet, gördüklerin, duydukların haktır ve bunlar üçüncü kat meleklerinin size yardımıdır." Bedr günü müslümanlar düşman askerinden yetmişini öldürdüler, yetmişini de esir aldılar."

İbni tshak, îbni Cerir, Beyhakî ve Ebu Nuaym îbni Abbas´tan rivayet ederler; o da Gıfar oğullarından bir adamdan nakleder: "Ben ve bir amca oğlum Bedir gününde hazır bulunduk. Biz müşrik idik ve müşrikler safında bulunuyorduk. Fakat biz hangi taraf hezimete uğrarsa onların malını yağma etmek üzere bir tepede bekliyorduk. Derken bir bulut belirdi. îçinde at kişnemeleri, süvari sesleri vardı, bu gürültü ve haykırışları duyan arkadaşım, orada korkudan can verdi. Ben de helak olayazdım. bir müddet sonra aklım başıma gelmişti."

İbni tshak, İbni Rahuye (Müsned´inde), İbni Cerir, Beyhakî ve Ebu Nuaym; Ebu Useyd el-Sâidî´den naklederler: O gözleri âmâ olduktan sonra demiştir ki: "Şimdi ben, sizlerle Bedir´de olsam, sonra gözlerimde görür olsa? meleklerin çıktığı yeri size gösterebilirdim, göstereceğim yer hususunda hiç bir şek ve şüphemde olmazdı." [9]

Beyhakî îbni Abbas ve Hakim bin Hizam´dan nakleder; "Savaş başlamak üzere idi, Rasulüllah mübarek ellerini semaya kaldırarak Allah´a dua ve niyaz eyledi. Dedi ki: "Allah´ım eğer müşrikler, şu bir avuç muvahhide burada galebe çalacak olursa; şirk iyice yayılır ve senin dinin yok olur."

Bu sırada Ebu Bekir de şöyle diyordu: "Vallahi Allah sana yardım edecek, sana olan vadini yerine getirip senin yüzünü ak eyleyecektir." işte bu sırada Yüce Allah; müşriklerin tepesine birbiri ardınca bin melek indirmiştir. Rasulüllah da: "Müjde ya Ebu Bekir! işte ^ibril imdada geldi, başına sarı sarık sarınmış, atının yularını tutmuş bir vaziyette yerle gök arasında durmaktadır" buyurdu. Vaktaki Cibril yere indi, bir müddet görünmedi göründüğü zamanda toz duman içinde kalmıştı. Sonra gelip müjde verdi: "Ey Allah´ın rasülü, sen dua ettiğin zaman Allah´ın yardımı sana ulaştı" dedi."

Buhari´nin Îbni Abbas´tan olan rivayetinde Rasulüllah´m şöyle buyurduğu kaydedilmektedir: "Ey Ebu Bekir, işte Cebrail atının başından tutmuş, harb aletlerini de üzerine almış bir vaziyette geldi!"

Sahihtir kaydıyla Hakim, Beyhaki ve Ebu Nuaym Sehl bin Haniften rivayet ederler: "Biz Bedir´de müşriklerle savaşırken, bazı fevkaladelikler gördük: içimizden biri kılıcını bir müşrikin basına doğru sallar, müşrikinde derhal başı düşerdi. Halbuki salladığımız kılıç müşrikin başına ulaşmış olmazdı."

îbni îshak ve Beyhaki Ebu Vakıd el-Leysî´den şöyle nakletmiştir: Ben Bedir savaşında müşrikler den. birinin peşine düşer başını uçurmak için kılıcımı sallardım, kılıcım ona ulaşmadığı halde adamın kellesi uçardı. Bundan anladım ki onun kellesini uçuran ben değil, bir başkasıdır."

Ebu Nuaym Ebu Dâre´den nakleder: "Bana kendi kabilem olan Sa´d bin Bekr kabilesinden biri anlattı ve dedi ki: "Ben diğer müşrikler gibi hezimete uğrayıp kaçıyordum. Önümde iki müşrikin daha kaçmakta olduklarını gördüm. Şunlara yetişeyimde arkadaşlıklarından faydalanayım, diye düşünmüştüm. Ben onun arkasından yetişmeye çıhşırken, o bir çukura sarkıverdi. Ben de arkasından ona yetişiverdim. Fakat bir de ne göreyim, adamın kellesi gövdesinden uçurulmuş! Onun yanında ise hiç bir kimseyi görmedim."

Îbni Sa´d´in İkrime´den bir rivayeti var. Bunda da şöyle denilmektedir: "Bedir günü, bakardık adamın başı uçmuş, fakat uçuran görünmezdi. Yine adamın elleri kesilmiş, kimin kestiği görülmezdi."

Beyhaki´nin Rubeyyi bin Enes´ten rivayeti ise şöyledir: "Bedir gününde müslümanlar, kendilerinin öldürdükleri ile meleklerin öldürdüklerini fark ederlerdi. Meleklerin öldürdükleri boyunlarının üst tarafından vurulmuş olurdu ve parmakları üzerinden vurulmuş olurlardı. Vurulan yerlerde de, yanık eseri gibi bir iz bulunurdu."

îbni îshak, îbni Cerir, Beyhaki ve Ebu Nuaym Îbni Abbas´tan şöyle rivayet ederler: "Bedr günü inen melekler beyaz sarıklı, Huneyn savaşında inen melekler ise sarı sarıklı idiler. Fakat Bedr savaşından başka hiç bir savaşta, melekler bilfiil savaşmamışlardır. Diğer savaşlarda bulunmaları, sayıca fazla görünerek düşmana korku verme gibi bir hikmete dayalı idi. Yoksa bilfiil düşmana darbe indirmezlerdi."





[1] Al-ı İmran suresi, 123

[2] Enfal suresi, 9

[3] Enfal suresi, 44

[4] Bilakis suyun başını tutan müslümanlar olmuştu

[5] Bundan muradın, o gece ihtilam olanların gusül abdestlerini de almış olmalarıdır, denilmiştir

[6] At-i Imran süresindeki ayete göre, sonra üç bin melek ile, sonra beş bin melek iie imdad olunmuşlardır

[7] Islamî bir sünnet, yani yol olan istişarenin burada da uygulandığını görüyoruz. Zira onlar, savaş için değil ticaret kervanı için çıkmışlardı. Sonunda savaş kaçınılmaz olunca, efendimiz, ashabının re´yini almadan savaşa çıkmak istemedi, onların fikirlerini almak üzere: "Bana ne düşündüğünüzü söyleyiniz" buyurdu. O bununla ensarı kasdediyordu. Zira ensar Rasulullah´ı Medine dahilinde savunmak ve korumak üzere biat etmişti, hariçte savaş yapmak için biat etmemişti. Bu bakımdan istişare çok gerekli idi. Rasulüllah da gerekli olanı yaptı. Sonra savaşa girişti

[8] Enfal suresi, 9

[9] Tarihen sahih haberlerden bilinen odur ki: Müslümanlar melekleri bizzat görmediler, onların yaptığı işleri ve eserlerini gördüler. Müşrikler ise melekleri, alaca atlar üzerine binmiş, sarı renkte sarıklar sarınmış olarak görmüşlerdir ve bu suretle maneviyatları sarsılıp hezimete uğramışlardır.