๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mucize Ve Büyük Özellikleri => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 23 Aralık 2009, 16:38:42



Konu Başlığı: Allah´ın, Peygamberimizi Cahiliye Adetlerinden Koruması
Gönderen: Sümeyye üzerinde 23 Aralık 2009, 16:38:42
Allah´ın, Peygamberimizi Cahiliye Adetlerinden Koruması

Buhari ve Müslim, Câbir bin Abdullah´tan rivayet ediyor. O demiştir ki: "Kabe´nin yeniden yapımı sırasındaydı... Efendimiz de sırtında taş taşıyordu. Üzerinde belden aşağı doladıkları izâr denilen giysi vardı. Amcası Abbas O´na dedi ki: "Ey kardeşimin oğlu, izarını çözsen de çalışsan, daha rahat çalışırsın. Izarmı omuzuna alıver! Taşlar omzunu harap etmesin..." Peygamberimiz de bunun üzerine izarını çözüp omzuna koydu ve derhal baygın yere düştü. Bundan sonra bir daha böyle yaptığı hiç görülmedi."

Yine Buharı ve Müslim Câbir´den nakleder. O demiştir ki: "Kabe yeniden yapıldığı zaman Peygamberimiz ve Abbas taş taşımaya-başladılar. Abbas Efendimiz´e dedi ki: "İzarını çözüp omzuna koy, bu suretle omzunu taşların zarar vermesinden koru!" Peygamberimiz de böyle yaptı ve derhal baygın yere düştü. Sonra ayılıp ayağa kalktı ve: "îzarım, izarım!..." diye bağırmaya başladı... Oradakiler de derhal izarını üzerine bağladılar."

Beyhakî ve Ebû Nuaym Abbas´tan şöyle rivayet eder: "Biz kardeşimin oğlu ile birlikte Kabe´nin yapımı sırasında omuzlarımızda taş taşıyorduk. İzarlarımız ise omuzlarımızda idi. İnsanların arasına çıkacağımız zaman ise, izarlarımızı belden aşağı kuşanıyorduk... Omuzumuzda taş giderken, Peygamberimiz´in de önümüzde gitmekte olduğunu gördüm. Fakat O ansızın bayılıp yere düştü. Hemen O´nun yanma koştum. Baktım ki, O semaya bakmakta... Kendisine: "Sana ne oldu?" diye sordum. O, ayağa kalktı izarını alıp kuşandı ve: "Ben, çıplak olarak yürümekten nehyolundum" dedi. Ben bunu kimselere söylemedim. Çünkü insanların onun hakkında alay etmesinden: "O´nu bundan yasaklayan da kimmiş?" demelerinden ve O´na deli diye laf atmalarından korkuyordum."

Yine Beyhaki, Ebû Nuaym ve sahihtir kaydiyle Hâkim Ebu´t-Tufayl´den şöyle rivayet ederler: "Kabe´nin yeniden yapılması sırasında Kureyş omuzlarında taş taşımıştır. Bu sırada Peygamberimiz de omzunda taş taşırken, ansızın avret yeri açıldı... Bir ses kendisine: "Ey Muhammed avret yerini ört!" diye nida etti. Peygamberimiz´e semadan gelen ilk nida budur... Bu olaydan önce veya sonra, O´nun avret yerinin açıldığı asla görülmedi."

Bazı kaynakların îbn-i Abbas´tan verdikleri haberde de şöyle denilmiştir: "Ebû Tâlib Zemzem kuyusunu yapmağa çalışıyordu. Peygamberimiz de kendisine taş getiriyordu, izarım alıp omzuna koydu, bu suretle taşların zarar vermesinden sakınmak istemişti. Derhal bayılıp yere düştü. Ayılıp da ayağa kalktığı zaman Ebû Tâlib kendisinene olduğunu sordu. O da cevabında: "Beyaz elbiseli biri gelip "Yâ Muhammed örtün!" diye haykırdı. Bu sesin te´siriyle bayılıp düştüm" demiştir, işte bir peygamberlik alâmeti olarak Peygamberimiz´in gördüğü ilk semavî varlık da bu olmuştur. Bu günden sonra, bir daha asla Peygamberimiz´in avret yeri görülmemiştir."

Keza îbn-i Sa´d´ın Aişe validemizden sevkettiği rivayete göre, o şöyle demiştir: "Ben, Peygamber Efendimiz´in avret yerini niç görmedim." [59]

îbn-i Râhuye´nin Müsned´inde ve diğer bazı kaynaklarda Ali (r.a.) den şöyle rivayet edilmektedir: "Ben Resûlüllah´m (s.a.v.) şöyle dediğini işittim: "Câhiliye devrinde kadınların da katıldığı eğlence ve müsâmere-lere ancak iki defa katılmayı düşünmüşümdür. Her iki gecede de bu eğlencelere katılmaktan Allah beni korumuştur. Bunlardan birincisinde ben; birlikte koyunlarımızı otlatmakta olduğumuz arkadaşlardan birine, benim koyunlara da bakıvermesini rica edip eğlence yerinin yolunu tuttum, Mekke´ye girdiğimde bir evin kenarından geçerken bir düğün eğlencesine rastladım. Defler çalınıp, düdükler öttürülmekte idi. Birine sordum: "Burada ne oluyor?" diye... O da: "Falancanın oğlunu1 falanın kızıyla everiyorlar. Onların evlenme oyunu var..." diye cevap verdi. Derken oracıkta bana öylesine bir ağırlık bastırdı ki, hemen uyuya kalmışım. Allah´a yemin ederim ki, beni ancak ufukta yükselen güneşin yakıcı sıcağından başka birşey uyarmış değildir... Sonra arkadaşıma döndüğüm zaman bana "ne yaptığımı" sordu. Ben de: "Hiç bir şey" yapmadım, yolda giderken bir düğün evinin kenarında uyuyakalmışım" dedim. Başka bir günün gecesinde arkadaşıma aynı ricada bulundum. O da ricamı kabul etti... Koyunları ona emanet ederek Mekke´deki müsamereye katılmak üzere yine yola koyuldum. Yine yolumun üzerinde bir düğün vardı. Onu seyredeyim derken, yine uyuyakalmışım... Allah´a yemin olsun ki, yine beni uyaran sadece güneşin yükselerek sıcağıyla beni uyandırması olmuştur. Arkadaşıma döndüğümde, o yine bana, ne yaptığımı sordu. Ben de cevabımda, "hiç bir şey" yapmadığımı söyledim ve durumu olduğu gibi anlattım... İşte benim bu iki teşebbüsümden her ikisi de böyle geçmiştir... Bundan sonra da, ne böyle hir teşebbüsde bulundum, ne de böyle bir şey aklımdan geçti... Sizi, Yüce Allah´a yemin ederek te´min ederim ki aynen böyle olmuştur ve ben bu hâl üzere, tâ bana peygamberlik verilinceye kadar devam ve sebat ettim."

(İbn-i Hacer, bu rivayetin râvilerini sağlam, senedinin hasen ve muttasıl olduğunu, bildirmiştir.)

Taberanî, Ebû Nuaym ve îbn-i Asakır Ammâr bin Yâsir´den şöyle rivayet ediyor: Ammar demiştir ki: "Bazı kimseler Peygamber Efendimiz´e: "Ey Allah´ın Resulü, siz hiç câhiliye devrinde kadınlara gittiniz mi?" diye sordular. Peygamberiniz de şu cevabı verdiler: "Hayır! Benim bu hususta iki randevum vardı. Birinde bir düğün evinin kenarında uyuyakâldım, diğerindeyse daha kalabalık bir eğlence yerine rastadığımda yine orada Allah üzerime bir ağırlık verdi. Güneş´in ortalığı iyice kızdırdığı zamana kadar oracıkta uyuyakalmışım... işte hepsi bu kadar."[60]

Buharı ve Müslim îbn-i Abbas´dan şöyle rivayet ederler: Cenab-ı Hakk, Şüarâ Süresindeki: "Habîbim, yakın akrabanı inzâr et!" mealindeki âyetini indirdiği zaman Peygamberimiz, Kureyş´in bütün kabilelerini çağırıp topladı ve onlara şöyle hitap etti: "Söyleyiniz bakalım! Şimdi ben sizlere, "şu dağın arkasında düşman var, sabahın erken vaktinde hücum edip hepinizi helak edecek!" desem, bana inanmaz mısınız?" Onlar cevabında dediler ki: "Elbette inanırız! Çünkü bizler, bugüne kadar senin hiçbir yalanını yakalamadık!" Bunun üzerine Peygamberimiz: "tmdf beni iyi dinleyiniz! Ben, sizleri uyarmak üzere gönderilmiş bir peygamberim. Eğer dinleyip uymazsanız, muhakkak şiddetli bir azaba duçar olacaksınız" buyurdular. Orada bulunanlardan Ebû Leheb, hemen ortaya atılıp: "Yâ Muhammed! Sana yazıklar olsun! Sen bizi buraya bunun için mi çağırdın!" diye haykırdı. Yüce Allah da bunun üzerine: "Ebû Leheb´in iki eli kurusun! Kurudu da!" mealindeki âyetini inzal buyurdu."

Ebû Nuaym´in Aişe validemizden rivayeti: "Peygamberimiz buyurdular ki: Ben, Zeyd bin Amr bin Nüfeyl´i putlar adına kurban kesmeyi açıkça ayıplarken işittim. O, Allah´tan başkası adına kesilenlerin yenilemiyeceğini söylüyordu. Ben de, Allah´ı beni peygamberlikle keremlendirdiği güne kadar, putlar adına kesilen-hayvanların etinden hiç yemedim."[61]

Ebû Nuaym ve îbn-i Asâkîr Ali´den şunu naklederler: Bir gün Peygamber Efendimiz´e:

- "Ey Allah´ın Resulü, sen hiç puta tapdın mı?" diye soruldu. Peygamberimiz de şu karşılığı verdi:

- "Hayır!" Tekrar denildi ki:

- "Hiç içki içtin mi?" O da cevabında:

- "Hayır, içmedim" dedi ve şunları ilave etti: "Ben, Allah´ın bana verdiği temiz fıtratla, bütün bunların kötü olduğunu biliyor ve bütün bunlardan uzak kalıyordum! Kureyş´in atalarını takliden üzerinde bulunduğu yolun, şirk ve küfür yolu olduğunu da biliyordum... Ancak bana peygamberlik verilmezden önce, Kitâb´m aslı nedir, imanın aslı nedir, bilmezdim..." [62]

Bazı kaynaklar (Ebû Nuaym, îbn-i Sa´d ve îbn-i Asâkir) îbn-i Abbas´tan şu haberi çıkarmıştır: "Ümmü Eymen bana bir defasında dedi ki: "Büvâne denilen yerde bir put vardı. Kureyş senenin bir gününde bu putu ziyaret eder, ona tazimler sunardı. Ebû Tâlib de kavmiyle beraber orada bulunurdu... Bu günü bayram sayardı. Ebû Tâlib, bu güne götürmek üzere Peygamberimiz´e de İsrar ederdi. Peygamberimiz ise red ederdi. Bir defasında bu yüzden Ebû Tâlib Peygamberimiz´e iyice kızmıştı... Halaları bile O´na kızmışlar, şiddetli bir Öfkeyle: "İlahlarımı za (tanrılarımıza) saygı göstermekten kaçınmakla başına bir hal gelmesinden korkuyoruz Ey Muhammedi Kavminin bayramına katılmamakla ne kasd ediyorsun bilmiyoruz..." diye söylenmişler, hattâ O´nu götürmeye ikna etmişlerdi.

Onlarla beraber yola çıkan Peygamberimiz, biraz sonra kayıplara karışmıştır... Dönüp geldiği zaman yine halaları kendisine: "Sana ne oldu, seni kim korkuttu?" diye sormuşlardı. Peygamberimiz: "Bana bir hâl olmasından korkuyorum" demişti. Halaları da: "Ey Muhammed, hiç korkma! Şeytanın sana zarar vermesine Allah müsâade etmez. Çünkü sen, çok iyi ve hayırlı bir zâtsın... Şimdi hiç korkmadan, ne gördüğünü bize anlatır mısın?" demişlerdi. Peygamberimiz de yine cevabında: "Ben her ne zaman putlardan birine biraz yakın olsam, beyaz elbiseli biri gelip haykırıyor: "Geriye ey Muhammed, geriye! Sakın yaklaşma ve asla hiç bir puta el sürme!..."

Bu olayı anlatan Ümmü Eymen der ki: "Bu seneden başka bir daha onların bayramına, Peygamberimiz asla katılmamıştır..."

Yine Ebû Nuaym´in îbn-i Asâkır´le birlikte Ata tarîkinden ve îbn-i Abbas´tan da şöyle bir rivayetleri bulunmaktadır: "Bir gün Peygamberi miz amcasının oğulları ile birlikte îsâf denilen putun yanında durdular. Peygamberimiz gözünü Kabe´ye dikerek bir müddet öylece kaldılar. Sonra dönüp geldiği zaman, amca oğulları kendisine neden öyle yaptığını sordular. Efendimiz de verdiği cevapta: "Putların yanında dikilmekten men´olundum!" buyurdular." [63]

Beyhaki, Ebû Nuaym ve sahihtir kaydiyle Hâkim, Zeyd bin Hârise´den şöyle nakleder: "Isâf denilen bakırdan bir put vardı. Buna, Naile de derlerdi. Müşrikler, Kabe´yi tavaf ederken bu puta el sürerek teberrük ve tazimde bulunurlardı. Bir defasında Peygamberimiz tavaf ederken, ben de onun yanında tavaf ediyordum. Isâf veya Naile denilen putun yanma vardığım zaman ona el sürdüm. Derhal Peygamberimiz: "Yâ Zeyd, sakın ona el sürme!" diyerek beni ikâz etti. Tabiî, henüz kendisine peygamberlik gelmiş değildi. Bu sırada ben, kendi kendime dedim ki: "Yine el süreyim de bakayım, ne olacak?" Ona yaklaştığım zaman yine el sürdüm... Peygamberimiz tekrar: "Sana, ona el sürme demedim mi?" diye uyarıda bulundular. Ben de Allah´a yemin ederim ki, bir daha bir puta el sürmedim... Ve de el sürmeden islâm devrine girdim..."

îmam-ı Ahmed, Urve bin Zübeyr´den rivayet ediyor. O demiştir ki: Bana Hadlce validemizin bir komşusunun anlattığına göre, bir defasında Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Ey Hadîce, Allah´a yemin ederim ki ben, asla Lâfa ibadet etmem! Ebediyen Uzzâ´ya ibâdet etmem!"

îbn-i tshak, Beyhakl ve Ebû Nuaym´in Cilbeyr bin Mut´im´den rivayetleri aynen şöyle: "Ben, bir hac mevsiminde Peygamber´in devesi üzerinde Arafat´ta vakfe yapmasına şahit olmuş idim. O, kendilerine Humus deyip Arafat´a çıkmayan, vakfelerini Müzdelife´de yapan Kureyş eşrafının (!) âdetlerini böylece terketmiş, halkla birlikte Arafat´a çıkmıştır... Şüphesiz bu O´na, Allah´ın bir yardımı idi. islâm´a uygun olanın, câhiliye zamanında bile yaşanması idi."

(Buharı ve Müslim´in Aışe´den rivayetlerinde de: Kureyş´in kendilerini "biz eşraftanız ve harem ehliyiz" diyerek halktan ayırdıkları ve vakfe için Arafat´a çıkmadıkları hakkında açık beyan bulunmaktadır.)

Hasen bin Süfyân Müsned adlı eserinde, El-Beğavî Mu´cem´inde, el-Bârûdî el-Sahâbe adlı kitabında Rubey´a el-Cüraşi´den şöyle naklederler: "Cahiliyye zamanında idi. Peygamberimiz de kavmi ile beraber hac için çıkmıştı. Vakfesi için halk ile beraber Arafat´a gidip devesi üzerinde durmuş idi. Ben kendi kendime dedim ve bildim ki, hiç şüphesiz Allah O´nu buna muvaffak kılmıştı." [64]






[59] Hadisin asıl metni itibariyle mes´ele şöyledir: "Ne ben peygamberin avret yerini gördüm, ne de peygamber benimkini görmüştür.

[60] Hadisin râvisi bulunan Ammar bin Yâsir, aslen Yemen´li olan Y.âsir´in oğludur. Babası Yâsir ve anası Sümeyye ile birlikte ailecek müslüman olmuşlar ve islâm uğrunda ağır işkencelere tabi tutulmuşlardır. Onların Allah yolundaki bu hallerini gören Allah Resulü: "Sabrediniz, ey Yâsir ailesi, sabrediniz!" diyerek kendilerini sabır ve metanete davet ederdi. Gerek Yâsir, gerek Sümeyye Allah yolunda şehid olmuşlar ve Sümeyye ilk islâm kadın Şehidi vasfını kazanmıştır. Ammâr ise, gerçekten Ashâb´ın en hayırlılarından İdi. Peygamber Efendimiz´e son derece bağlı idi. Ammâr, Sıffîn´de Ali ile beraber karşı tarafla savaşırken Şehid olmuştur. Namazı orada kılınıp, oraya defn edilmiştir. Efendimiz´in onun hakkındaki bir hadisleri şu mealdedir: "Şu Ammâr´a acıyorum! Onu, bağı (isyan halinde bulunan) bir grup kat [edecektir."

[61] Anlaşılıyor ki, temiz yaratılışı sebebiyle, Allah O´nu bunlardan korumuştur.

[62] Burada da, O´nun temiz fıtratının verdiği ilhama işaret vardır

[63] Efsâneciler, bu isaf ve Naile adındaki iki puttan birinin erkek diğerinin kadın olduğunu, günahları sebebiyle taş kesildiklerini söylerler

[64] Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, Uysal Kitabevi: 1/155-159.