๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mucemüs Sağir => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 09 Ocak 2011, 17:55:39



Konu Başlığı: Vâil Bin Hücr ün r.a. fazileti
Gönderen: Sümeyye üzerinde 09 Ocak 2011, 17:55:39
 
Vâil Bin Hücr'ün (r.a.) Fazileti

 

805. Vâil bin Hücr (r.a.) rivayet ediyor:

Resûlullahın (s.a.v.) zuhuru bize ulaşınca kavmimin elçisi olarak ona gelmek üzere yola çıktım. Medine'ye geldi­ğimde Resûlullah ile buluşmadan önce Ashabı ile karşılaş­tım. Onlar bana, "Sen yanımıza gelmeden üç gün önce, Re­sûlullah (s.a.v.) seni bize müjdeledi. 'Vâil bin Hücr size ge­liyor' buyurdu" dediler. Sonra Resûlullah ile karşılaştım. Bana,

"Hoş geldin" dedi.

Beni kendine yakın oturttu, abasını oturmam için yere serdi. Sonra insanların toplan­masını emretti. Halk toplandığında minbere çıktı, ben biraz aşağısında bulunuyordum. Sonra Allah'a hamd etti ve şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Bu, Vâil bin Hücr'dür. Uzak beldelerden, Hadramevt'ten size geldi. Kendisini bir zorlayan olmadan, itaat ederek geldi. Kendisi kral oğullarının kalanlarındandı.

"Ey İbni Hücr! Allah seni ve oğullarını mübarek kılsın."

Sonra minberden indi, beni de indirdi. Medine'nin uzak­ça bir yerinde misafir edilmemi Muâviye bin Ebî Süfyan'a emretti.

Ben çıktım, o da benimle beraber çıktı. Biz beraberce yolda giderken Muâviye bana, "Ey Vâil, kızgın yol üzerinde yalın ayak yürümek ayağımı yakıp kavurdu. Ayakkabını ba­na ver. Güneşin sıcağından onunla korunayım" dedi.

Ben "Sen kralların giydiklerini giyebilecek kişilerden de­ğilsin! Onu sana emaneten de olsa vermekten hoşlanmam" dedim.

Muâviye, "Ey Vâil, kızgın yol üzerinde yalın ayak yürü­mek ayağımı yakıp kavurdu. Beni terkine alsan iyi olur" dedi.

Vâil, "Deveme acıdığımdan seni terkime almak istemiyor değilim. Fakat sen hükümdarların soyundan olmadığın için seni terkime almayı kendime yakıştıramam" dedi.

Muâviye, "Öyle ise ayakkabım bana ver, güneşin sıca­ğından onunla korunayım" dedi

Vâil, "Sen kralların giydiklerini giyebilecek kişilerden değilsin! Onu sana emaneten de olsa vermekten hoşlan­mam."

Kavmimin yanına dönmek istediğimde Resûlullah (s.a.v.) benim için üç mektup yazılmasını emretti. Bunlardan biri bana özeldi. Birini benim ve ailem için, diğerini de benim ve kavmim için yazdı.

Benim için olana şunlar yazılıydı:

"Bismillâhirrahmânirrahim. Allah'ın Resulü Muhammed'den, Muhacir bin Ebî Ümeyye'ye.

"Vâil Hadramevt'in neresinde olursa olsun, bütün krallar üzerine âmir ve reis olacaktır."

Benim ve ailem hakkında yazdığı mektubta da şu vardı:

"Bismillâhirrahmânirrahim. Allah'ın Resulü Muhammed'den, Vâil bin Hücr ve Hadramevt'teki bütün krallara.

Onlar namazı kılacaklar ve zekâtı vereceklerdir.

Değiş tokuş yoluyla, mehirsiz olarak evlendirme yoktur.

Onlar Müslümanların askerî birliklerine yardım etmek ve her on kişi için bir dağarcık hurma vermekle mükelleftirler.

Ekini yetişmeden satan kişi faiz yemiş olur.

"Her sarhoş edici şey haramdır."

Muâviye İslâm devletinin halifesi olduğunda Kureyş'ten Büsr bin Ebî Ertat isimli birini komutan tayin ederek, ona şu emri verdi:

"Şam sınırını geçtikten sonra Medine'ye varıncaya kadar bana bîat etmeyen kime rastlarsan öldür. Medine'ye varınca da bana bîat etmeyenleri sağ bırakma. Sonra Hadramevt'e yönel. Bana bîat etmeyeni öldür. Eğer orada Vâil bin Hücr'ü sağ olarak yakalarsan, onu bana getir."

[Komutan kendisine emredileni yaptı] Vâil bin Hücr'ü de Muâviye'ye götürdü.

Muâviye adamlarını beni karşılamaya çıkardı. Yanına girdiğimde beni kendi tahtı üzerine oturtarak, "Benim bu tahtım mı daha üstündür, yoksa senin devenin sırtı mı?" dedi.

Ben ona şöyle dedim:

"Ey Mü'minlerin emiri! Ben o zaman daha yeni Müslü­man olmuştum.Câhiliyet ve küfürden daha yeni kurtulmuş­tum. Benim yaptığım hareket, bir câhiliyye hareketi idi. Se­nin yaptığın ise İslama uygun harekettir."

Muâviye:

"Peki. Bu tamam. Osman (r.a.) seni sırdaş edindiği ve senin yakının olan bir kadınla evlendiği halde sen bize niçin yardım etmiyorsun?"

"Çünkü sen, Osman'a senden daha yakın olan biri ile savaştın" dedim.

O, "Senin dediğin Osman'a nasıl benden daha yakın olur. Ben neseben Osman'a ondan daha yakınım" dedi.

Ben, "Hz. Peygamber (s.a.v.) Ali ile Osman arasında kardeşlik kurmuştu. Kardeş amca oğlundan daha yakındır. Kaldı ki, din uğruna vatanını bırakıp hicret eden biri ile sa­vaşmam" dedim.

O, "Biz de hicret etmedik mi?" dedi.

Ben, "Biz de her ikinize karşı tarafsız kalmadık mı? Ay­rıca benim tarafsız kalmamın bir sebebi daha var. Bir gün Peygamber Efendimizin huzurunda bulunuyorduk. Cemaat alabildiğine çoktu. Hz. Peygamber (s.a.v.) başını doğu tara­fına çevirdikten sonra, önüne eğdi ve şöyle buyurdu:

"Size karanlık gecelerin parçaları gibi bir takım karışık­lıklar gelmektedir."

Resûlullah (s.a.v.) bu fitnelerin hemen geleceğinden, şiddetinden ve çirkinliğinden bahsetti.

Ben, "Yâ Resûlallah, o fitneler nedir?" diye sordum.

Resûlullah,

"Ey Vâil, İslâmiyette iki kılıç karşılaştığında sen ikisinden de uzak dur" buyurdu.

Muâviye, "Sen Şiîleşmişsin"[1080] dedi.

Ben,

"Aksine. Ben Şiîleşmedim. Fakat Müslümanlar ve Müslümanlık için iyilik isteyen biriyim" dedim.

Muâviye, "Eğer ben bunu daha önce işitmiş olsaydım seni getirtmezdim" dedi.

"Osman şehid edildiğinde Muhammed bin Mesleme'nin Kılıcını taşa vurup kırdığını işitmedin mi?" dedim.

Muâviye, "Onlar bize karşı gelenlerdi" dedi. Peki Resûlullahın şu sözüne ne dersin:

"Kim Ensarı severse beni sevdiği için onları sevmiştir ve kim Ensara düşmanlık ederse, bana düşmanlık ettiği için düşmanlık etmiştir."

Muâviye, "Oturmak için kendine bir yer seç. Sen artık Hadramevt'e dönemezsin" dedi.

"Benim kabilem Şam'da, ailem de Kûfe'dedir" dedim.

Muâviye, "Ailenden bir adam, kabilenden on ferde be­deldir" dedi.

"Ben Hadremevt'i sevdiğim için dönmedim. Aslında bir kimse bir yerden hicret ettikten sonra, oraya tekrar dönmesi için bir sebep bulunmazsa, bir daha oraya dönmez" dedim.

Muâviye, "Bir daha oraya dönmen için sebep nedir?" dedi.

"Hz. Peygamberin (s.a.v.) fitneler hakkındaki sözüdür. Çünkü siz ihtilaf halinde iken sizden ayrı duracağız. Bir­leştiğiniz zaman sizinle beraber oluruz. İşte sebep budur" dedim.

Muâviye, "Söni Küfe valiliğine atadım. Hemen oraya git" dedi.

"Ben Allah'ın Peygamberinden sonra hiç kimseden vazi­fe almam. Sen bilmiyor musun ki, Ebû Bekir de bana vazife teklif etti, kabul etmedim. Ömer teklif etti, kabul etmedim.

Osman teklif etti, kabul etmedim. Bununla beraber, ben hepsine bîat ettim. Bizim taraftaki halk dinden döndükleri zaman, Ebû Bekir'den bana mektup geldi, üzerimde resmî bir vazife bulunmadığı halde, Cenâb-ı Allah onları tekrar İslâmiyete döndürünceye kadar çalıştım" dedim.

Muâviye, Abdurrahman bin Hakem'i çağırdı ve ona, "Seni Küfe valiliğine atadım. Hemen vazifenin başına git. Vâil'i de beraberinde götür. Orada lazım gelen yardım ve himmeti ondan esirgeme" dedi.

Abdurrahman, "Ey Mü'minlerin emiri, sen benim hak­kımda kötü zanda bulundun. Bana Resûlullahın, Ebû Be­kir'in, Ömer'in, Osman'ın ve senin kendisine hürmet ettiği­nizi gördüğüm bir kimseye yardım ve hizmet etmemi emret­menize gerek var mı?" dedi.

Muâviye onun bu sözünden hoşlandı. Bundan sonra Abdurrahman ile Kûfe'ye gittim ve çok geçmeden Abdur­rahman, Kûfe'de vefat etti.[1081]

 

İzah

 

Vâil bin Hucr'un (r.a.) babası Yemen krallarındandı. Müslü­man olmadan önce taptığı, secde ettiği bir putu vardı. Bir gün onun yanında yatıp uyurken nereden geldiğini bilmediği korkunç bir ses işitti. Bu ses ona insana hiçbir zararı veya yararı dokun­mayan bir taş parçasına tapınmayı bırakmasını, hemen Medine'ye giderek, oruç tutanların, namaz kılanların dinine, peygamberlerin hayırlısı olan Hz. Muhammed'in (s.a.v.) dinine girmesini ikaz etti.

Vâil kalkıp puta secde etti. Put yüzü üzerine düştü. Vâil de onu kırdı. Sonra da Medine'nin yolunu tuttu.[1082] Hadisenin sonrası yukarıdaki hadiste anlatılmaktadır.

Peygamberimizin Hz. Vâil için yazdığı mektupta değiş tokuş yoluyla mehirsiz olarak evlendirmenin (sigar nikahı) olmadığı bil­dirilmektedir. Bu evlilikle ilgili açıklamayı 306 numaralı hadiste yaptığımızdan oraya havale ediyoruz.

Yine aynı mektupta "Ekini yetişmeden satan kişi faiz yemiş olur" şeklinde bir hüküm geçmektedir. Çünkü satılan ekin yetiş­meden hasattan önce bir âfete maruz kalabilir. Bu durumda alınan para helal olmaz. Bununla ilgili bir hadis de şöyledir:

Resülullah (s.a.v.) ağaç üzerindeki meyveyi kemal buluncaya kadar satmayı yasaklamıştı. Orada bulunanlar, "Kemâl bulmak nedir, yâ Resülullah?" diye sordular. Peygamberimiz şöyle bu­yurdu:

"Kızarması ve sararmasıdır. Allah meyveyi vermezse din kar­deşinin parasını kendine ne ile helâl kılacaksın?"[1083]

Hadiste üç mektuptan söz ediliyor, fakat bunlardan ikisi yer alıyor. Üçüncü mektup Vâil'in (r.a.) "Yâ Resûlallah! Müslüman olmadan önce sahip bulunduğum Hımyer ve Hadremevt kralları­nın da şahit olduğu arazim hakkında da benim için bir yazı yaz!" isteği üzerine yazılmıştır ve şöyledir:

"Bu, Muhammed Peygamberin Hadramevt kralı Vâil'e yazısı­dır. İşte sen Müslüman oldun. Sahip bulunduğun araziyi ve hi­sarları yine senin mülküne verdim. Senden mahsûlün onda biri vergi olarak alınacaktır. Bu işe adaletli bir iki kişi bakacaktır. Din durdukça bu hususta haksızlık yapılmayacağını sana temin ede­rim. Peygamber ve mü'minler bu işte yardımcıdırlar."[1084]

Muâviye Vâil bin Hücr'ü kendi tahtı üzerine oturtarak, "Be­nim bu tahtım mı daha üstündür, yoksa senin devenin sırtı mı?" sözü ile seneler önce aralarında geçen hadiseyi hatırlatmak iste­miştir.

Muhammed bin Mesleme'nin (r.a.) kılıcını taşa vurup kırması ile ilgili olarak 280; Hz. Ebû Bekir döneminde bâzılarının dinden dönmesi ile ilgili olarak da 721 numaralı hadislere bakınız.[1085]

 

Cennet Hazinelerinden Bir Hazine
 

806. Ebu Mûsâ el-Eş'arî (r.a.) rivayet ediyor:

Resülullah (s.a.v.) bana,

"Ey Ebû Mûsâ, sana Cennet hazinelerinden bir hazine söyleyeyim mi?" buyurdu.

Ben, "Söyle yâ Resûlallah" dedim.

"Şöyle de:  "Lâ havle velâ kuvvete illâ billah=Güç ve kuv­vet ancak Allah'ın kudreti iledir."[1086]

 

İzah

 

Tirmizi'de bu hadis şöyledir:


"Peygamber ile birlikte bir gazada idik. Döndüğümüz vakit Medine'yi gördüğümüzde Müslümanlar seslerini yükselterek bir tekbir getirdiler. Bunun üzerine Resülullah (s.a.v.) şöyle buyur­du:

"Sizin Rabbiniz sağır değil, hazır olmayan da değildir."

Hadisin devamı yukarıdaki gibidir. Bu hadis, mü'minlere duâ adabını öğretmektedir.[1087]



Müslümanı Sevindirmek

 

807. Enes (r.a.) Resûlullahın (s.a.v.) şöyle buyurduğu­nu rivayet ediyor:

"Her kim Müslüman kardeşini sevindirmek için onu sev­diği bir şeyle karşılarsa, Allah da onu kıyamet günü sevin­dirir."[1088]

 

Ahirette Köle Efendisinden Daha İyi Bir Makamda Olabilir.
 

808. Abdullah bin Abbas (r.a.) Resûlullahın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:

"Bir köle Allah'a ve efendilerine itaat ederse, Allah onu efendilerinden önce Cennete kor.

Efendisi, "Ya Rabbi, bu dünyada iken benim kölemdi" der.

Allah, "Onu kendi ameline göre, seni de kendi ameline göre mükâfatlandırdım" buyurur."[1089]




[1080] Hz. Ali taraftarlarına verilen isim.

[1081] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/506-515.

[1082] Ahmed Zihni Dahlan, Sîre, 2:183, 184.

[1083] Müslim, Müsakât: 15.

[1084] Tabakat,  1:287, 349.

[1085] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/515-517.

[1086] Buhârî, Daavât; 15; Tirmizi Daavât. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/517.

[1087] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/517.

[1088] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/518.

[1089] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/518.




Konu Başlığı: Ynt: Vâil Bin Hücr ün r.a. fazileti
Gönderen: Mehmed. üzerinde 19 Haziran 2019, 05:02:02
Esselamu aleyküm Rabbim paylaşım için razı olsun Rabbim bizleri doğruların yolundan ayırmasın


Konu Başlığı: Ynt: Vâil Bin Hücr ün r.a. fazileti
Gönderen: Ceren üzerinde 20 Haziran 2019, 20:12:31
Esselamu aleykum. Rabbim razı olsun bizlere bu bilgileri sunan kardesimizden. ...