๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Mucemüs Sağir => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 10 Ocak 2011, 12:32:34



Konu Başlığı: Kimler Allah yolundadır?
Gönderen: Sümeyye üzerinde 10 Ocak 2011, 12:32:34
Kimler Allah Yolundadır?


650. Ka'b bin Ucre (r.a.) rivayet ediyor:

Bir adam Resûlullaha (s.a.v.) uğradı. Resûlullahın As­habı bu adamın kuvvet ve kaabiliyetlerini görünce, "Ya Resûlallah, bu adam Allah yolunda cihad etseydi ne güzel olurdu" dediler. Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Bu adam küçük çocuklarının geçimini temin etmek için çıktı ise Allah yolundadır. Yaşlı anne ve babasına hizmet için evinden çıkmışsa, Allah yolundadır. Çalışıp nefsini di­lencilikten korumak için çıkmışsa, Allah yolundadır. Ailesi­nin geçimini temin, etmek için çıkmışsa, Allah yolundadır. Gurur ve çokluğuyla övünmek için çıkmışsa, tağutun [şey­tanın] yolundadır."

Hadisin bir başka rivayetinde Sahabîlerin temennisi üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) sözüne,

"Allah yolunda olmak sadece öl­mekle mi olur sanıyorsunuz?" buyurarak başlamıştır.[719]

 

Mal Ve Makam Hırsının Dine Verdiği Zarar
 


651. Üsâme bin Zeyd (r.a.) rivayet ediyor:

"İçinde sürü bulunan bir çiftlikte geceleyen, onları parça­layıp yiyen iki kurt, mü'minin mal ve makama olan hırsının dinine verdiği zarardan daha hızlı zarar vermez."[720]

 

İzah

 

Zikrettiğimiz kaynaklarda hadis şöyledir:

"Bir koyun sürüsüne salıverilen iki aç kurt, kişinin mal ve makama olan hırsının dinine verdiği zarardan daha çok zarar vermez."

Hadiste mal ve makam hırsının dine verdiği zararın dehşeti bir misalle nazara sunulmaktadır. Gerçekten de mal, makam veya her ikisinin hırsıyla hareket eden insanlar bu yolda faiz, kumar, hile, aldatma, yalan, riyakarlık, dalkavukluk, zulüm zillet gibi her ah­laksızlığa teşebbüs ederler. Oysa bütün bunlar dinin haram kıldığı şeylerdir. Böyle olunca, dinlerine hadisin ifadesiyle iki aç kurdun koyun sürüsüne salıverilmesinden daha çok zarar verirler.

Bediüzzaman, hırsın sebep olduğu üç mühim zarar üzerinde durur. Bunlardan birincisi, kanaatsizliği netice verdiği, çalışma şevkini kırdığı, şükür yerine şikâyete ve tembelliğe attığıdır. Böyle olunca da, "Meşru, helal az malı terk edip gayr-ı meşru, kül­fetsiz bir malı arar ve o yolda izzetini, belki haysiyetini feda eder."

Hırs ikinci olarak kayıp ve zararlara sebep olur. Hırslı adam kavuşmak istediği şeyi kaçırmak, soğuk muameleye maruz kal­mak, kolaylık ve yardımlardan mahrum kalmak gibi zararlara uğ­rar.

Hırsın üçüncü zararı ihlası kırmasıdır. Çünkü hırslı insan in­sanların teveccühünü ister, onlara yaranmak ister. Hırs hem insa­nın izzetini kırar, dilencilik yolunu gösterir.[721]

Öyle ise yapılacak şey mala ve makama duyulan arzunun yö­nünü çevirmek, hırs duygusunu müsbete yönlenmektir. Bediüz­zaman bununla ilgili olarak da meâlen şöyle der:

İnsan mala ve makama karşı şiddetli bir hırs gösterir. Bakar ki mal da, makam da geçici olarak kendisinin nezaretine verilmiş. O fâni mal, âfetli şöhret ve tehlikeli riyaya sebep olan makam sevgi­si hırsa değmiyor. Ondan hakikî makam olan manevî makamlara, Allah'a manen yaklaşmaya, âhiret azığına, hakikî mal olan sâlih amellere yönelir. Böylece fena bir haslet olan mecazî hırs, yüce bir haslet olan hakikî hırsa dönüşür.[722]

 

Baba Çocuğunun Malını Alabilir Mi?
 

652. Câbir bin Abdullah (r.a.) rivayet ediyor:

Bir adam Resûlullaha gelerek "Yâ Resûlallah, babam malımı aldı" dedi.

Resûlullah,

"Git, babanı getir" buyurdu.

O sırada Cebra­il (a.s.) indi ve şöyle dedi:

"Allah sana selâm söylüyor ve şöyle diyor: 'Yaşlı adam sana geldiğinde içinden geçirip de dili ile ifâde etmediği şeyi sor.'

Yaşlı adam Resûlullaha (s.a.v.) geldiğinde ona,

"Oğlun senden niçin şikâyet ediyor, onun malını mı almak istiyor­sun?" diye sordu.

Adam, "Ona sor ey Allah'ın Resulü, ben onun malını ha­lalarından, teyzelerinden veya kendimden başkaları için mi harcadım" dedi.

Resûlullah (s.a.v.),

"Tamam, bu neyse de sen içinden geçirip de dile getiremediğin şeyi söyle" buyurdu.

Adam şöyle dedi:

"Allah'a yemin ederim ki ey Allah'ın Resulü, Allah se­ninle dâima imanımızı artırıyor. Gerçekten de içimden dile getirmediğim birşey geçirdim."

Resûlullah (s.a.v.),

"Söyle, dinliyorum" buyurdu.

Yaşlı zât şöyle dedi:

"Sen küçükken ben seni besledim,

"Buluğdan önce delikanlılığında sana iyilikte bulundum.

"Bir gece sen hastalanınca ben o geceyi uykusuz geçir­dim.

"Hastalığından dolayı sabaha kadar yatağın içinde dönüp durdum.

"Sanki hastalık sana değil bana isabet etmiş gibi, ağlayıp durdum.

"Ruhum, ölüm vaktinin değişmediğini bildiğim halde ba­şına kötü bir şey gelmesinden korktu.

"Sen artık beslediğim ümit ve emellerimin gerçekleşeceği yaş ve döneme gelince bana mükâfat olarak kabalık ve katı­lığı uygun gördün.

"Sanki bana o güne kadar iyilik ve ihsanda bulunan senmişsin gibi.

"Haydi babalık hakkını gözetmiyorsun, keşke komşunun komşuya yaptığını yapsan."

Adam bunları söyledikten sonra Resûlullah (s.a.v.) ihti­yarın oğlunun yakasından tuttu ve,

"Sen de, malın da baba­nınsınız" buyurdu.[723]

 

İzah

 

Hadis İbni Mâce ve Müsned'de şöyle gelmiştir:

Sahabîlerden birisi Peygamberimize gelerek, "Ey Allah'ın Re­sulü, babam malımın hepsini yiyip bitirdi" diye şikâyette bulun­du. Peygamberimiz ona,

"Sen babanın kazancısın, senin malın da ona helaldir" buyurdu.

Sonra da sözlerine şöyle devam etti:

"Şüphe yok ki, evlâdınız sizin en helal kazancınızdır. Bunun için onların kazancından yiyiniz."[724]

Şevkâni'ye göre bu hadis, babanın çocuğun malına ortak ol­duğuna işaret eder. Böyle olunca bir baba evladının malını ondan izin almadan da yiyebilir. Kendi malından tasarruf ettiği gibi, on­dan da tasarruf edebilir. Fakat israf edemez ve gayr-i meşru yol­lara harcayamaz.

Alimlerin ekseriyetine göre, zengin olan çocuğun fakir olan anne ve babasına bakması farzdır.

İmam Şâfii'ye göre ise, baba fakir ve çalışamaz durumda olur­sa, geçimi oğlu üzerine farz olur. Şayet babanın malı varsa veya çalışabilecek kadar sihhatliyse, geçimi oğlunun üzerine farz de­ğildir.

İbnü'l-Hümam da, "Evladınız sizin kazancınızdır" ifâdesini izah ederken bunun "Çocuğun malı babasının malıdır" şeklinde anlaşılmaması gerektiğine dikkat çeker. Delil olarak da, kişi öldü­ğünde eğer çocukları varsa, malının altıda birisinin babasına mi­ras olarak geçtiğini, eğer çocuğun malının mülkiyet hakkı baba­nın olsaydı, kişi vefat ettiğinde malının tamanının babasına veril­mesinin gerekeceğine dikkat çekmiştir.

Bu hadisle ilgili olarak Hattâbi'nin görüşleri ise şöyledir:

"Adamın maksadı şu olabilir: 'Benim malım az, çocuğum da var. Böyle iken babam benden nafaka istiyor. Eğer babamın iste­diği nafakayı verirsem, malım tükenir.'

"Resûlullah onun mazeretini kabul etmeyerek,

'Sen babanın kazancısın, malın da ona helâldir' buyurmuştur.

Resûlullahın bu sözünün mânâsı şudur: 'Baban kendi malı gibi senin malından da ihtiyacı nispetinde alır. Senin malın olmadığında çalışarak mal kazanabilirsen, çalışıp babanın nafakasını ödemen vaciptir.

"Bu hadiste babanın bir ihtiyacı yok iken ve nafakadan ayrı olarak evladının malını elinden alıp, dilediği gibi, kullanma mânâsı kast edilmemiştir. Bu hadisten, evlâdının malını nafakadan başka şeylere harcayıp tüketme ve yok etme mânâsını çıkarıp, bu şe­kilde hüküm vermiş bir ilim adamını da bilmiyorum."

Buna göre evlâdın işi ve evi her ne kadar ayrı olsa da, ihtiyaç durumunda annesinin ve babasının geçimini temin etmekle vazi­felidir. Anne ve baba, zengin olan evladının malından geçimini temin edecek kadar alabilir. Fakat evladın malının mülkiyeti ken­disine aittir. Babası onu israf edemez, sefahette de kullanamaz.

Burada şu hususu da belirtelim: Eğer baba ile oğul aynı işte çalışıyorsa, aralarında bir ortaklık da yoksa, kazanılan servet ba­banındır. Çünkü örfe göre oğul, babasının yardımcısı durumun­dadır. Evladın küçük veya büyük olması hükmü değiştirmez. Şayet evli veya çoluk çocuk sahibi ise, baba onun ve çocuklarının geçimini temin edebilecek miktarda bir ücret vermelidir.

Baba ile oğul şayet bir ortaklık akdi çerçevesinde çalıyorlarsa, kazancı bu akde göre aralarında paylaşırlar.[725]

 

Peygamberimizin Tebliğdeki Hassasiyeti

 

653. Ömer bin Hattab (r.a.) rivayet ediyor:

Resûlullah Ashabıyla bir toplantı halindeydi. Benî Süleym kabilesinden bir bedevi geldi. Bir keler [kertenkele] avlamıştı. Onu pişirip yemek için eşyalarının yanına gidi­yordu. Topluluğu görünce,

"Bu kalabalık kimin başına toplanmış?" diye sordu.

Oradakiler, "Peygamber olduğunu söyleyen zâtın etrafın­da" dediler. O bedevi adamları yardı, Resûlullahın karşısına geçti ve ona şöyle dedi:

"Ya Muhammed, Lat ve Uzza'ya yemin olsun ki, senden daha yalancısını ve senden daha çok kendisinden nefret ettiğim birisini anneler karınlarında taşımadı. Eğer kavmim beni aceleci olarak isimlendirecek olmasaydı, seni öldürür ve bununla bütün insanları sevindirirdim."

Ömer (r.a.), "Ya Resûlallah, bırak şunu öldüreyim." de­di.

Resûlullah (s.a.v.),

"Bilmez misin? Yumuşak huylu adam, nerede ise peygamber olacaktı? [Yumuşak huyluluk kişiyi nerede ise peygamber yapacak bir vasıftır]?" buyur­du.

Sonra adam Resûlullaha, "Lat ve Uzza'ya yemin olsun ki sana iman etmeyeceğim" dedi.

Resûlullah (s.a.v.) adama,

"Bu sözleri söylemeye, ger­çek olmayan şeyler söylemeye, meclisimde bana saygı göstermemeye seni iten sebep nedir?" buyurdu.

Bedevi, Resûlullahı küçümsemek için, "Hala benimle konuşuyor musun sen? Lat ve Uzza'ya yemin olsun ki, şu keler, sana iman etmedikçe ben sana iman etmeyeceğim" dedi. Sonra da koynundan keleri çıkarıp Resûlullahın önüne koydu.

Resûlullah,

"Ey keler!" diye seslendi.

Keler oradaki herkesin anlayacağı fasih bir Arapça ile "Buyur, emrine amadeyim, ey Alemlerin Rabbinin Resulü" dedi.

Resûlullah (s.a.v.),

"Sen kime ibâdet ediyorsun?" diye sordu.

Keler, "Semâda Arşı, yerde saltanatı, denizde yolu, Cen­nette rahmeti, Cehennemde azabı olana ibâdet ederim" ce­vabını verdi.

Resûlullah (s.a.v.),

"Ey keler, ben kimim?" diye sordu.

Keler, "Sen Âlemlerin Rabbinin elçisi ve peygamberlerin sonuncususun. Seni tasdik eden kurtuluşa erer, seni yalan­layan da hüsrana uğrar" dedi.

Bunu işiten Bedevi şöyle dedi:

"Ben şehâdet ederim ki, Allah'tan başka ilah yoktur. Sen de Allah'ın Resulüsün. Al­lah'a yemin ederim ki, sana geldiğimde yeryüzünde kendi­sine senden daha çok kızdığım kimse yoktu. Allah'a yemin ederim ki, şu anda sen bana canımdan ve babamdan daha sevimlisin. Ben sana kılımla, derimle, bütün benliğimle iman ettim"

Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Seni herşeyden daha yüce olan bu dine hidâyet eden Allah'a hamdolsun. Allah bu dini ancak namazla kabul eder. Na­mazı da ancak Kur'ân'la kabul eder."

Resûlullah daha sonra ona Fatiha ve İhlas sûrelerini öğretti.

Bedevi, "Ey Allah'ın Resulü, Allah'a yemin ederim ki, nesir olarak da, şiir olarak da bundan daha güzel sözler işit­medim" dedi.

Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Bu, Âlemlerin Rab­binin kelâmıdır, şiir değildir. İhlas Sûresini (Kul huvallahü ehad) bir kez okursan Kur'ân'ın üçte birini okumuş kadar; iki kez okursan üçte ikisini okumuş kadar, üç defa okursan da tamamını okumuş kadar sevap kazanırsın."

Bedevi, "Bizim İlâhımız ne güzel İlah! Az şeyi kabul edi­yor, bol sevap veriyor" dedi.

Resûlullah,

"Buna birşeyler verin" diye emretti.[726] Onlar da bedevîyi çokça mal verip onu nimete boğdular. Abdurrahman bin Avf da kalkıp şöyle dedi:

"Ya Resûlallah, benim yanımda Horasan devesinden dü­şük, başıboş develerden daha yüksek kıymete sahip on ay­lık gebe bir deve var. Allah'a yakınlaşmak için bunu ver­mek istiyorum."

Resûlullah (s.a.v.) Abdurrahman bin Avf'a,

"Sen ona vereceğin devenin vasfını açıkladın. Ben de Allah'ın Cen­nette sana karşılık olarak vereceği devenin evsafını açıkla­yayım mı?" buyurdu.

Abdurrahman bin Avf, "Evet, açıkla" karşılığını verince de şöyle buyurdu:

"Kıyamet gününde sana içi oyulmuş inciden yapılmış bir deve verilecektir. Ayakları yeşil zebercetten, boynu sarı ze­bercettendir. Üzerinde bir mahfil vardır. Mahfilin üzerinde ipek ve ibrişimler vardır. Bu deve seni sırat üzerinden şim­şek gibi geçirecektir."

Biraz sonra bedevi Resûlullahın yanından ayrıldı. Yolda Beni Süleym kabilesinden eli kılıçlı ve kargılı 1000 süvari ile karşılaştı. Onlara "Nereye gidiyorsunuz?" diye sordu.

Onlar, "Peygamber olduğu yalanını söyleyen adamı öl­dürmeye gidiyoruz" dediler.

Bedevi, "Ben şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve Muhammed Allah'ın Resulüdür" dedi.

Onlar "Sen Sabiî mi oldun [din mi değiştirdin]?" dediler.

O, "Hayır, Sabiî olmadım" dedi. Sonra da onlara Resûlullah ile aralarında geçen hadiseyi anlattı. Onlar, "Biz hepi­miz 'Allah'tan başka ilah yoktur ve Muhammed Allah'ın Resulüdür' diyoruz" dediler. Hemen Resûlullaha gittiler. Resûlullah onları karşıladı. Onlar hayvanlarından inerek Re­sûlullahın rast gelen yerini öpmeye başladılar. Bir yandan da "Allah'tan başka ilah yoktur ve Muhammed Allah'ın Resulüdür' diyorlardı. Ve "Ya Resûlullah, bize ne emredeceksen emret" diyorlardı.

Resûlullah (s.a.v.),

"Hâlid bin Velid'in sancağı altında olun" buyurdu.

Araplardan bunlar gibi topluca Müslüman olan başka bin kişilik bir grup görülmedi.[727]

 

İzah

 

Hadis, Allah'a davet yolunda Peygamberimizin eziyetlere sab­rını gösteriyor ve bu yolda olanlara yol gösteriyor.

Diğer taraftan daha önce yer verdiğimiz çeşitli mucizelerden hayvanların konuşması ile ilgili bir mucizeye yer veriliyor. Deve, kurt ve daha birçok hayvan bir mucize olarak Peygamberimizle konuşmuş, onun Allah'ın Resulü olduğuna şahitlik etmişlerdir.[728]

 

Peygamberimizin Ümmetine Nasihati

 

654. Ebû Said el-Hudrî (r.a.) rivayet ediyor:

Bir adam Resûlullaha (s.a.v.) gelerek, "Bana nasihatta bulun" dedi. Resûllulah şöyle buyurdu':

"Takvaya sarıl. Çünkü takva bütün hayırları içine alır. Cihada sarıl. Çünkü o Müslümanların ruhbanlığıdır. Allah'ı zikre ve Kur'ân'ı okumaya devam et. Çünkü o yeryüzünde senin için nur, gök yüzünde ise hatırlamştır. Dilini de hayır­dan başka şeyden koru. Çünkü böyle yapmakla şeytana galip gelirsin."[729]

 

Kaderin Yazılı Olması Ve Hürriyet
 

655. Ali (r.a.) rivayet ediyor:

Resûlullah (s.a.v.) bir gün elindeki çubukla yeri eşe­ledi. Sonra başını kaldırdı ve,

"Sizden hiçbir kimse yoktur ki, Allah onun Cennetteki ve Cehennemdeki yerini yazma­mış olsun. Herkesin bedbaht veya bahtiyar olduğu muhak­kak yazılmıştır" buyurdu.

Oradakilerden biri, "Amel işlemeyi bırakalım mı, yâ Re­sul allah?" diye sordu.

Resûlullah (s.a.v.),

"Hayır, sizler amel işleyin. Herkese ameli kolaylaştırılmıştır. Saadet ehline saadet işlemenin yo­lu, kötülük ehline de kötülük işlemenin yolu kolaylaştırıl­mıştır" buyurdu.

Sonra da şu âyeti okudu:

"Kim bağışta bulunur, günahtan kaçınır ve dinin en gü­zelini tasdik ederse, Biz de ona hayır ve kolaylık yolunu ko­laylaştırırız.

"Kim cimrilik eder, kendisini âhiret nimetlerine muhtaç hissetmez ve dinin en güzelini yalanlarsa, Biz de ona kötülüğün ve Cehennem gibi zorlu bir âkibetin yolunu kolay­laştırırız."[730]

 

İzah

 

Hadis, Cennetliklerin de, Cehennemliklerin de Allah tarafın­dan yazılmış olduğunu nazara veriyor. Ancak bu yazılı olmanın insanı fiillerinde zorlamadığı, insanın fiilinde tercih hakkının bu­lunduğu ve tercih ettiği yolun kendisine kolaylaştırılacağı bildiri­liyor.

Evet, Yüce Allah'ın insanın kaderini bilmesi ve onu yazması, hiçbir zaman insanı hareketlerinde zorlamaz. Yani insan, kade­rinde yazılı olduğu için günah işlemediği gibi; kaderi onu günah işlemeye de zorlamaz.

Çünkü, "Kader ilim nevilidendir. İlim malûma tâbidir. Yani nasıl olacak, öyle taalluk ediyor. Yoksa malûm ilme tâbi değil. Yani, ilim desâtiri [düsturları], malumu haricî vücut noktasından idare etmek için esas değirdir.[731]

Bu kaide, kader meselesinin iyi anlaşılabilmesi için çok ehem­miyetlidir. Bu sebeple kaideyi bir misâlle açıklayalım.

Tecrübeli bir hâkim yanından geçen bir genç için, "Bu genç suç işleyecek" dese ve bunu bir yere kaydetse; gerçekten de o genç biraz sonra suç işlese, hâkimin "Suç işleyecek" demesinin ve bunu bir kenara yazmasının tesiri olduğunu söyleyebilir mi­yiz? Gencin bu sebeple suç işlediğini; hâkim bilmeseydi ve yazmasaydı suç işlemeyeceğini iddia edebilir miyiz?

Bu misali yukarıdaki kaideye şöylece tatbik edebiliriz.

Hâkimin, gencin suç işleyeceğini önceden bilmesi "ilim"dir. Gencin suç işlemesi ise "mâlûm"dur. İlim malûma tâbi olduğuna göre, hâkim, "Bu genç suç işleyecek" dediği için genç suç işle­memiş; gencin suç işleyeceğini hâkim yılların verdiği tecrübe ile önceden bilmiştir. Hâkimin önceden bilmesinin ve yazmasının, gencin suç işlemesine zorlayıcı mânâda hiçbir tesiri olmadığı ise ortadadır.

İşte bu misâlde olduğu gibi, Cenab-ı Hakkın ilmi zamanla kayıtlı olmadığından, meydana gelecek bütün hadiseleri önceden bilir. Bir hikmete binaen bu bilgisini Levh-i Mahfuza yazmıştır, Allah'ın bilmesi ve yazması "ilim," yazılan hâdiselerin zamanı ge­lince kaza edilmesi, yani yaratılması ise "mâlûm"dur. İlim malû­ma tâbi olduğundan, "Allah bildiği ve yazdığı için kul günah işli­yor" diyemeyiz. Allah kullarından kimin itaat edip kimin isyan edeceğini bildiği için bunu, daha onları yaratmadan önce yazmış­tır. Bu bilme ve yazmanın ise zorlayıcı hiçbir tesiri yoktur.

Diğer taraftan Levh-i Mahfuzda kulların hareketleriyle ilgili olan yazı "hüküm" değil; "vasf' şeklindedir. İmâm-ı Âzam bu ya­zıyı şöyle tarif eder:

"Dünya ve âhirette Allah'ın dilemesi, kaderi, kazası, bilgisi, Levh-i Mahfuzda yazısı olmaksızın hiçbir şey vücuda gelmez. Ancak, Allah'ın yazması o şeyi vasfetme şeklindedir. Yani, Ce­nab-ı Hak birşey hakkında, 'Böyle böyle olacak' diye yazmıştır. Yoksa, 'Şöyle şöyle olsun' diye yazmamıştır."[732]



[719] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/345.

[720] Tirmizî, Zühd: 43; Dârimi, Rikak: 21; Müsned, 3:595 (15765.) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/346.

[721] Lem'alar, s. 149.

[722] Mektûbat, s. 37. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/346-347.

[723] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/347-350.

[724] İbni Mâce, Ticâret: 65; Müsned, 2:2238 (6675.)

[725] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/350-352.

[726] Resûlullah bedeviye malı olup olmadığını sormuş, onun, "Kabilem içerisinde benden daha fakir biri yoktur" deyince yukarıdaki emri vermiştir.

[727] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/352-358.

[728] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/359.

[729] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/359.

[730] Müslim, Tirmizî, Kader: 3. Leyl: 92/5-10. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/359-361.

[731] Bediüzzaman, Sözler, s. 430; Fahreddin Râzî, Kitabü'l-Erbâîn fi Usuli'd-Dîn, s. 142.

[732] Fıkh-ı Ekber Şerh-i Aliyyü'l-Kârî, s. 114. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/361-362.



Konu Başlığı: Ynt: Kimler Allah yolundadır?
Gönderen: Ruhane üzerinde 31 Mart 2016, 21:49:22
Selamun aleykum..helal rizik  kazanmak için, anne babaya hizmet etmek için yola çıkan kimse Allah yolundadır.. Rabbim doğru yolundan ayirmasin bizleri


Konu Başlığı: Ynt: Kimler Allah yolundadır?
Gönderen: Melike 8 üzerinde 31 Mart 2016, 21:54:51
İsrailoğulları benzer bir suali Musa aleyhisselama sual etmişlerdir. Allahü teâlâ, (Onlar benden razı olurlarsa, ben de onlardan razı olurum) buyurdu. Yani başına gelen belalara katlanmak, ona buna şikâyet etmemek, Allah’tan gelen her şeye razı olmaktır.


Konu Başlığı: Ynt: Kimler Allah yolundadır?
Gönderen: Mehmed. üzerinde 31 Mart 2016, 22:00:20
Ve aleykümüsselam ve rahmetüllah. Rabbim bizleri de Allah yolunda eylesin. Rabbim paylaşım için razı olsun.


Konu Başlığı: Ynt: Kimler Allah yolundadır?
Gönderen: Ceren üzerinde 31 Mart 2016, 22:58:38
Aleykumselam.Allahin emir ve yasaklarina uyan onun yolunda olup onun rizasi icin yasayan kullar Allahin yolunda olan ve onun rizasini kazanan kullardan olur.Rabbim bizleri onun yolunda ve onun rizasini kazanan kullardan eylesin insallah....


Konu Başlığı: Ynt: Kimler Allah yolundadır?
Gönderen: Nursima 7 üzerinde 31 Mart 2016, 23:18:01
Selamun aleyküm ve rahmatululahi ve berakatuh.Allah yolunda olmak için ölmemiz ya da ölmüş olmamız gerekmez.Bu dünya bizim için bir sınavdır ve eğer iyi şeyler başarıp Allah katından yükselirsek Allah yolunda ilerleyebiliriz.


Konu Başlığı: Ynt: Kimler Allah yolundadır?
Gönderen: Sevgi. üzerinde 01 Nisan 2016, 06:29:29
  Aleyna Ve Aleykümüsselăm. Allah ( c.c ) yolunda olmak sadece ölmek ile olmaz. Allah'a kul olmak gerek yani ibadetlerimizi güzelce yapıp Allah yolunda hizmet etmeliyiz. Mevlam bizleri yolun hakkıyla gidenlerden eylesin inşaAllah. Amin


Konu Başlığı: Ynt: Kimler Allah yolundadır?
Gönderen: Pelinay üzerinde 01 Nisan 2016, 09:23:03
Veeilen 3. Hasia cok etkilwyiciydi.Allah razi olsun.
Rabbim yolundan bir an dahi ayirmasin insallh


Konu Başlığı: Ynt: Kimler Allah yolundadır?
Gönderen: Ceren üzerinde 15 Haziran 2019, 15:33:54
Esselamu aleyküm. Rabbım razı olsun paylaşım dan kardeşim...