Konu Başlığı: Hadis için yapılan seyahatlar Gönderen: Sümeyye üzerinde 16 Ocak 2011, 18:41:38 Hadis İçin Yapılan Seyahatlar Sahabîler, Tabiîn ve Tebe-i Tabiîn, sadece rastladıkları kimselerden hadis almamışlar, bir hadis de olsa onu ehlinden işitebilmek, tahkik etmek veya râviyi tanımak için meşakkatli yolculukları göze almışlardır. Bu uğruda yaptıkları yolculuklar hakkında müstakil kitaplar dahi yazılmıştır. Mesela bu kitaplardan birisi, Hatib el-Bağdadî'nin er-Rihle fi Talebi’l-Hadis'idir; İbrahim Ethem gibi bir kalp ehli bu seyahatlar hakkında şöyle demekten kendisini alamamıştır; "Allah, hadis ehlinin ilim maksadıyla yaptıkları seyahatlar maksadıyla bu ümmetten belâları defediyor." Burada bu seyahatlara birkaç misal verelim: Takdim'de de ifâde ettiğimiz gibi, Ebû Eyyub el-Ensârî (r.a.) bir hadisi öğrenebilmek için Mısır'a seyahat etmiştir. Câbir bin Abdullah (r.a.) ve Enes bin Mâlik de (r.a.) hadis için seyahat eden Sahabîlerdendir. Medine'de bulunan bir zât, Ebû'd-Derdâ'nın (r.a.) rivayet ettiği bir hadis kulağına ulaştığında bunu tahkik etmek için tâ Dımeşk'e gitmişti. Aralarında şöyle bir konuşma geçti: "Sen şimdi bana ticarî bir maksatla gelmedin öyle mi?" "Evet." "Bir başka ihtiyaç için de gelmedin?" "Evet. "Sadece bahsettiğin hadisi öğrenmek için geldin öyle mi?" "Evet." "Eğer doğru söyledi isen müjde sana! Çünkü ben Resûlullahın şöyle buyurduğunu işitmiştim: "Kim ilim öğrenmek için evinden çıkarsa melekler, istedikleri şeyden dolayı duydukları memnuniyet sebebiyle ona kanatlarını sererler." Tabiînin büyüklerinden Hüşeym de bu uğurda seyahat edenlerdendi. Kendisi bununla ilgili olarak şöyle der: "Ben Kûfe'de iken Basra'da bir hadis rivayet edildiğini işitsem, kalkıp hemen Basra'ya giderdim. Basra'da iken Kûfe'de bir hadis işitsem hemen oraya gider, hadisi kaynağından dinlerdim." Abdullah bin Mübarek de, "Bin kişinin sevgisi, tek kişinin düşmanlığına satın alınmaz" hadisini sormak için Merv'den kalkıp Basra'ya gelmiştir. Şa'bi'ye, "Bu kadar ilmi nasıl elde ettin?" diye sordular. Şa'bi şu cevabı verdi: "Rivayet eden aracılara güvenmeyip, hadisleri ilk kaynağından araştırmak için diyar diyar dolaşmak, seyahatlarını sıkıntılarına cansız eşya sabrıyla sabretmek, ve kargalar gibi erken kalkmak sayesinde." İbnü'd-Deylemi, hem yeni hadisler öğrenmek, hem de kendisinden rivayet edildiğini duyduğu bir hadisi tahkik için Filistin'den Taife gitmiştir. Tahkik için yapılan seyahatlara bir misâl daha verelim: Ahmed bin Hanbel'in övdüğü, "Zeki, ilim için seyahat eden biri" dediği Zeyd bin Hubab, Süfyan-ı Sevrî'den "Bizimle ehl-i kitabın orucu arasındaki fark sadece sahur yemeğidir" hadisini duymuştu. Tam ayrılacağı sırada birisi kendisine, "Süfyan'a bu hadisi rivayet eden Usâme Medine'de henüz hayatta" dedi. Zeyd hemen bineğine binerek Medine'ye gitti. Usâme'yi buldu, işittiği hadisin rivayet zincirini saydı ve böyle bir hadisi rivayet edip etmediğini sordu. O da böyle bir hadisi rivayet ettiğini ifâde etti. Derken Üsâme'ye o hadisi rivayet eden Musa bin Üleyye'nin Mısır'da olduğunu haber aldı. Hemen Mısır'ın yolunu tuttu. Orada Musa'yı buldu ve hadisi tahkik etti. O da böyle bir hadisi rivayet ettiğini haber verdi. Bilhassa hadisi tahkik etmek için yapılan bu seyahatlar gerçekten çok faydalı olmuş, birçok defa râviler kendilerinin öyle söylemediklerini, yanlış nakledildiğini açıklamışlar, rivayetin doğrusunu bildirmişlerdir. Burada bunun misâllerine girmek istemiyoruz. Râviyi tanımak için yapılan seyahatlar da çok faydalı olurdu. Müdakkik hadis râvileri, râviyi gördükten sonra onun rivayet ettiği hadisi ya kabul eder veya reddederlerdi. Ebu'l- Atiye bununla ilgili olarak şöyle der: "Hadisi kulağıma gelen birinden hadislerini dinlemek için günlerce süren yolculuk yapardım. Adamın memleketine varınca ilk araştırdığım husus namazı olurdu. Eğer namaz kıldığını öğrenirsem orada kalıp kendisini dinlerdim. Namaz kılmadığını öğrenirsem hemen geri dönerdim. 'Namazına düşkün olmayan dürüstlüğüne de düşkün olmaz, beni aldatabilir' derdim." Râviyi tanımak için yapılan seyahatlarda kişi hadis alacağı kimse hakkında öylesine çok suâl sorardı ki, suâl sorulan kimseler bunun sebebini anlayamaz, "Onunla evlenmek mi istiyorsun?" diye alay dahi ederlerdi.[84] Hadis Rivayet Edenlerde Ne Gibi Vasıflar Aranıyordu? Hadis nakledenlerin güvenilir olmadıkları iddiasının ne derece asılsız olduğunun bir başka izahı da, hadis rivayet edenlerde aranan vasıfların çok ağır olduğudur. Peygamberimiz bir hadislerinde, "Bu din ilmi dinin ta kendisidir. Öyle ise onu kimden öğrendiğinize dikkat edin"[85] buyurarak Müslümanların dînî meseleleri öyle rast gele kimselerden değil, gerçekten meseleyi bilen samimî kimselerden öğrenmeye teşvik etmiştir. Bunun içindir ki, hadisleri toplayan âlimler hadis olarak rivayet edilen sözlerin doğruluk derecesini araştırmışlar, rivayet edenin bunu kimden işittiğini, hangi yolla öğrendiğini sormaktan çekinmemişlerdir. Tabiri caizse hadis olduğu söylenilen sözün gerçekten hadis olup olmadığına dâir onu rivayet eden kimseden "senet" istemişlerdir. Böylece bir hadis, "Ben filandan işittim. O filandan, o filandan, o da Resûlullahtan işitmiş" şeklinde silsile halinde Peygamberimize kadar götürülmüştür. Buna isnad denilir, îsnad, sadece Müslümanlara mahsus bir metoddur. İbni Hazm bununla ilgili olarak şöyle der: "Güvenilir kimselerin yine güvenilir kimselerden Hz. Peygambere (s.a.v.) ulaşacak şekilde haber nakletmeleri, Allah'ın Müslümanlara lütfettiği bir nimettir. Diğer milletlerde bu yoktur."[86] İsnadın hadis rivâyetindeki ve İslâmiyetteki ehemmiyetine dâir çeşitli sözler söylenmiştir. Meselâ Muhammed bin Şîrîn devamlı olarak Peygamberimizin (s.a.v.) yukarıdaki hadisini nazara vermiş, Müslümanları kendilerinden İslâmî bilgiler aldıkları kimselere dikkate davet etmiştir. Süfyan es-Sevrî ise, "İsnad mü'minin silahıdır" demiştir. Abdullah bin Mübarek de, isnadla ilgili olarak şöyle der: "İsnad dindendir. Eğer isnad olmasaydı, isteyen istediğini söylerdi." Bediüzzaman da "İsnadın faydası nedir?" şeklindeki bir suâle verdiği cevapta meâlen şöyle der: Faydaları çoktur. Bir faydası şudur: senet ile gösteriliyor ki, senette dahil olan güvenilir, hüccetli, doğru olan hadis ehlinin, bir çeşit icmaını hatırlatır. O senette dahil olan tahkik ehlinin, bir nevi ittifakını gösterir. Güya o senette, o rivayet zincirinde dâhil olan her bir imam, herbir allâme, o hadisin hükmünü imza ediyor, sıhhatine dâir mührünü basıyor.[87] Peki hadis rivayet eden kimse hadisi işittiği kimseleri Peygamberimize kadar saysa, rivayet ettiği söz hadis olarak kabul edilir mi? Bu suâlin cevabı, "Hayır, kabul edilmezdi" şeklindedir. Çünkü hadis âlimleri, öyle her sözü, o kimse isnadını saysa da hadis olarak kabul etmemişlerdir. İsnadın yanı sıra hadis rivayet eden şahısta bâzı şartlar aramışlardır. Bunları şöyle sayabiliriz: 1. İslâm ve adalet: Hadis rivayet eden kimsede Müslüman olması şartının aranması kadar tabiî bir şey yoktur. Çünkü İslâmiyetin ikinci kaynağı olan hadislerin Müslüman olmayanlar tarafından değiştirilmeyeceğine kimse teminat veremez. Adalet ise, hadis rivayet eden kimsenin dinî hayatta tam bir istikamet üzere olması, günahtan uzak durması demektir. Bir hadis râvisi farzları yerine getiriyor, emrolunanı yapıyor, yasaklardan kaçmıyorsa böyle birine "Dininde adaletli, rivayet ettiği hadiste doğru kimse" denir ve rivayet ettiği hadis kabul edilir. Hadis rivayet eden birinin adaletli olduğu bazan adâlatle bilinen kimselerin o kimse hakkında şehadet etmeleriyle sabit olur. Bazan da adâlatinin ilim ehli arasında şöhret kazanmasıyla ve güvenilir kimselirin kendisinden övgü ile bahsetmelerinden anlaşılır. Meselâ ilim ehli arasında adaleti ile meşhur olan ve her biri hakkında diğerlerinin hayır ve övgü ile bahsettiği hadis râvilerinden bâzıları şunlardır: Mâlik bin Enes, Şu'be bin Haccac, Süfyan es-Sevrî, Süfyan bin Uyeyne, el-Evzâî, Abdullah ibni Mübarek, Ahmed bin Hanbel. 2. İşittiği hadiste değişiklik yapmamak: Hadis rivayet eden kimsede aranan ikinci şart, işittiği bir hadisi başkalarına rivayet edinceye kadar herhangi bir değişiklik yapmadan işittiği şekilde hafızasında muhafaza etmesi ve gerektiğinde aynen tekralayabilmesidir. Bunu yapamayan biri hafıza bakımından zayıf sayılacağından işitmiş olduğu hadisi aynen rivayet edemez. Bir râvinin hafızasının kuvvet ve kudreti, rivayet ettiği hadislerde hafızası kuvvetli olan râvilerin muvafakati ile bilinir. Şayet bir râvinin rivayet ettiği hadis, zapt bakımından kuvvetli bir râvinin rivayet ettiği hadisten farklı ise, o râvi zayıf sayılır. 3. Akıl: Bir diğer şart, akıllı, yani ayırt edebilme yaşına gelmiş olmasıdır. Bu şartlardan herhangi birinin bir râvide bulunmaması hem râvinin zayıf sayılmasına, hem de râvinin reddedilmesine sebeptir. Hadis toplayan ve onları tasnif eden âlimler bu şartları taşımayan kimselerden hadis almamışlardır. İmam Şafiî de, hadis rivayet eden kimsede bulunması gereken şartları şöyle sayar: "Dinî yaşayışında güvenilen, rivayet ettiği hadiste doğruluğu ile tanınan, rivayet ettiği şeyi bilen, hadisin mânâsını bozacak lafzı anlayan, yani hadisi mânâ üzere değil de işittiği kelimelerle rivayet eden, hadisi ezberlemiş olan, rivayet ettiği bir hadisi başkaları da rivayet ederse ona uygun olan, kendisi ile görüşmediği kimselerden hadis rivayet etmeyen, güvenilir râvilerin rivayet ettiği hadislere zıt düşmeyen, rivayet ettiği hadisin râvilerini Peygambere (s.a.v.) kadar ulaştırabilen râvilerin rivayet ettiği hadisler kabul edilir."[88] Kimlerden Hadis Kabul Edilmez? Hadis âlimleri, bu şartları koymanın yanı sıra bir râvinin hadis rivayetini tehlikeye düşürebilecek her türlü ayıbını tespit edip ortaya sermişlerdir. Hadis dilinde buna "cerh" denilir. Hadis rivayet eden kimselerde bir çok hadis âliminin ittifakıyla rivayet ettiği hadisin kabul edilmemesine sebep olan haller vardır. Şu vasıfları taşıyan râvilerden hadis kabul edilmez: 1. İslâmiyetin emir ve yasaklarını yerine getirmeyenler: Farzları yerine getirmeyen ve açıktan günah işleyen kimseler rivayet ettikleri hadislerde doğru olsalar bile onların rivayet ettikleri hadislere güvenilmez. 2. Yalan söyleyenler: Rivayet ettiği hadiste değil de günlük hayatında yalancılıkla tanınan kimselerden de hadis kabul edilmez. Yalan söylemekten tevbe etmedikçe bunlardan hadis alınmaz. Fakat Peygamberimiz (s.a.v.) hakkında yalan söyleyerek hadis rivayet edenler tevbe etseler de rivayetleri kabul edilmez. Bir râvinin yalan söylediği bazan kendisiyle görüşmediği bir râviden hadis rivayeti ile anlaşılır. Ömer bin Musa isimli biri, Humus'ta bir mescitte etrafına toplananlara hadis rivayet ediyordu. "Güvenilir bir râviden şu hadisi duydum" ifâdesi ile naklettiği hadisler çoğalınca, bir zât daha fazla dayanamadı, "Bu işittiğin zat kimdir? Bize ismini söyle" dedi. Ömer bin Musa hadis işittiği kimsenin Hâlid bin Madan olduğunu söyledi. Bu defa da onunla nerede ve nasıl görüştüğünü sordular. Adam "108. senesinde, Ermeniye seferinde" diye cevap verdi. Suâli soran zat bunun üzerine şöyle dedi: "Allah'tan kork da yalan söyleme. Bir defa Hâlid bin Madan 104 senesinde öldü. Sen onun ölümünden dört sene sonra onunla karşılaştığını iddia ediyorsun. Sonra o Ermeniye Seferine değil, Rum seferine katıldı"[89] Buna benzer daha pekçok haber vardır. 3. Zındıklar: Bunlar genelde Allah'a ve diğer iman esaslarına inanmayan kimselerdir. Şehir şehir dolaşırlar, Müslümanları ifsat etmeye ve dinden çıkarmaya çalışırlar. Çoğu zaman dindar görünürler. Hadis uydurarak halkı kendi yanlarına çekmeye çalışırlar. 4. Rivayet ettikleri hadislerde fazla hatâ yapanlar. 5. Telkine mâruz kalanlar: Bunlar ne rivayet ettiğini bilmeyen kimselerdir. Birisi bunlardan birine gelse, "Bu senin hadisindir, bunu senden rivayet edeyim mi?" dese, kendi hadisi olmadığı halde, "Evet" derler. Böyle kimselerden de hadis alınmaz. 6. Bilhassa yaşlandıklarında, yaşlılık sebebiyle hadisin metin ve senedini birbirine karıştıran kimselerin de rivayet ettikleri hadis kabul edilmez. Rivayet ettikleri hadisin kabul edilmeyeceği daha pekçok kimse vardır. Bunlar hadis usûlü kitaplarında genişçe anlatılır.[90] Evet, hadis toplayan âlimler hadis aldıkları kimselere çok dikkat ediyorlar, kendisinde bu vasıfların bulunduğu râviden hadis almıyorlardı. Gün geçtikçe hadis toplayan âlimler ve hadis rivayet edenler birbirlerini daha iyi tanıyorlar ve "falan kimse hafıza bakımından zayıftır, falan kimse yazdığı hadis kitabını iyi muhafaza edemez, falan kimse rivayet ettiği hadislere bazan yalan da karıştırır, falan kimsenin hafızası çok kuvvetlidir" gibi sözlerle birbirlerine yardımcı oluyorlardı. Hadisçilerin birbirleri hakkında edindikleri bu bilgiler, ileride geniş çaplı biyografik eserler hazırlanmasına öncülük etti. Hadis rivayet eden kimselerin hayatlarını, hafıza durumlarını, ahlaklarını geniş geniş izah eden bu eserler asırlardır hadisle meşgul olanlara rehberlik etmiştir. Buhâri'nin Târihü's-Sahabe'si, Tirmizî'nin Tesmiyetu Ashabı Resulullah'ı, İbni Hibban'ın Esmâu's-Sahabe'si, İbni Abdilber'in el-İstiâb'ı, Ebû Süleyman Muhammed bin Abdullah el-Dımeşkî'nin Vefeyât'ı, İbni Hacer el-Askalânî'nin Tezhîbü't-Tezhib'i, Suyutî'nin Tedribü'r-Râvis'i bu kitaplardan sadece birkaçıdır. Yine Buhârî'nin Kitâbu'z-Zuafâi'l-Kebir'i ve Sagîr'i, Nesâi'nin Kitâbü'z-Züafâ ve'l-Metrûkin, İbni Hibban'ın Ma'rifetetu'l-Mecruhin, İbni Adiyy'in el-Kâmil fi'z-Zuafa isimli eserleri zayıf râvileri tanıtan eserlerden bir kaçıdır. Aynı şekilde sika ve zayıf râvileri ele alan karma kitaplar da yazılmıştır. İbni Sa'd'ın Tabakâtü'l-Kübrâ'sı, Buhâri'nin et-Târihü'l-Kebîr'i, İbni Ebî Hâtim'in el-Cerh ve't-Ta'dil'i de bu eserlere misaldir. Evet. buraya kadar hadislerin toplanılmasında gösterilen hassasiyeti kısa da olsa naklettik. Böyle iken ne oldukları ve kimin hesabına çalıştıkları belli olmayan kimselerin çıkıp "Hadisleri rivayet eden kimselere güvenilmediğinden hadisler kaynak olamaz" demesi, İslâmiyetle, akılla ve samimiyetle bağdaştırılabilir mi? Böylelerinin sözüne itibar edilir mi? Diğer taraftan hadis âlimleri, hadisleri ince elekten geçirerek mütevatir, sahih, hasen, mürsel, munkatı gibi rivayet edenlerin du-rumlarma göre pekçok çeşitlere ayırmışlardır. Böyle iken birilerinin çıkıp Allah rızâsı için gayret gösteren ve hayatları ortada olan İmam Buharı, İmam Müslim, İmam Tirmizî, İmam Ahmed bin Hanbel, İmam Malik bin Enes, Taberânî, Beyhaki, Darekutnî gibi hadis âlimlerinden ve hadisleri dinî bir delil olarak kullanan İmam A'zam, İmam Şâfi, İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed gibi daha pekçok âlimden kendilerini üstün görerek bütün hadislerin râvilerini güvensizlikle itham etmeleri dini tahrip gayesine yönelik değilse nedir?[91] [84] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/35-37. [85] Dârimî, Mukaddime: 38; Camiü's-Sugîr; 2:545; Keşfü'l-Hâfâ, 1:796. [86] Suyutî, Tedribü'r-Râvi, s. 358. [87] Bediüzzaman, Mektübat, s. 95. [88] Hatib el-Bağdâdî, El-Kıfâye, s. 23,24. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/37-40. [89] Mektubat, s. 117. [90] Prof. Dr. Talal Koçyiğit, Hadis Usûlü, s. 50-54. [91] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 1/40-43. Konu Başlığı: Ynt: Hadis için yapılan seyahatlar Gönderen: Ceren üzerinde 07 Ekim 2015, 19:08:59 Esselamu aleykum.Hadisler için yapılan seyahatler karşısında olan günahlar af edilir,belalar def olur.Hadis ilminde uğraşan ve bu yolda hizmet etmek için gerekli maddeleri de öğrenmiş oldum.Rabbim razı olsun bilgilerden Sümeyye abla...
Konu Başlığı: Ynt: Hadis için yapılan seyahatlar Gönderen: Mehmed. üzerinde 21 Haziran 2019, 18:56:09 Ve aleykümüsselam Rabbim paylaşım için razı olsun
Konu Başlığı: Ynt: Hadis için yapılan seyahatlar Gönderen: Sevgi. üzerinde 05 Temmuz 2019, 05:39:34 Aleyküm selâm. Bilgiler için Allah razı olsun kardeşim
|